anayasası insanın

    bir can yücel şiiri. paul eluard için yazılmıştır.


    kan yasası bu insanın:
    üzümden şarap yapacaksın
    çakmak taşından ateş
    ve öpücüklerden insan!

    can yasası bu insanın:
    savaşlara yoksulluklara
    ve binbir belaya karşın
    ille de yaşayacaksın!

    us yasası bu insanın:
    suyu şavka döndürüp
    düşü gerçeğe çevirip
    düşmanı dost kılacaksın!

    anayasası bu insanın
    emekleyen çocuktan
    uzayda koşana dek
    yürürlükte her zaman
    (22.07.2006 17:51)

başka türlü bir şey

    bir can yücel şiiri. yeni türkü bu şiiri bestelemiştir*


    başka türlü birşey benim istediğim
    ne ağaca benzer, ne de buluta
    burası gibi değil gideceğim memleket
    denizi ayrı deniz,
    havası ayrı hava..

    bir başka yolculuk dalından düşmek yere
    yaşadığından uzun

    bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
    ağacın yüksekliğince
    dalın yüksekliğince rüzgarda
    ve bir yeni ömür
    vardığın çimen yeşilliğince

    nerde gördüklerim
    nerde o beklediğim
    rengi başka
    tadı başka..

    (22.07.2006 17:49)

can yücel

    başka türlü birşey, anayasası insanın, eğer, güzele şiirlerinin* sahibi, türk şairleri arasında yeri asla doldurulamayacak usta, hayatı boyunca hiçbir şeyi öylesine yap(z)mamış, cesur, korkusuz, ileri görüşlü, bilgi konusunda derya deniz, ironi konusunda aşmış olan ve 1999 yılında aramızdan ayrılan unutulmaz şair, üstad.

    ömrümün son nefesinde muhtemelen onun şiirlerinden birini okuyarak gözlerimi kapayacağım.
    (22.07.2006 17:47)

polat alemdar

    can dündar'ın -kendisi en beğendiğim yazarlardandır- aşağıdaki yazısı bence eskiden sağ ve sol kavgalarında yaşanan saçmalıkları en güzel anlatan yazılardan. ne yaptığını, kimi taklit ettiğini hiçbilmeyen, sadece adam öldüremenin "cool" olduğunu düşünen ama aslında düşünceden yoksun zavallıların kendisine örnek aldığı polat alemdar ve tayfası, can dündar'ın da anlattığı gibi aslında türkeş'in ortaya attığı "amerikayla takışmadan da milliyetçilik yapabiliriz" fikrinin artık öldüğünü ve yerini "solcu gibi davranan sağcı"lara bıraktığının aslında güzel bir örneği. 60'li yıllarda "6. filo" dışarı diye bağıran solcuların üzerine kurşun sıkan "milliyetçi" gençliğin şimdilerde o zamanlar üzerlerine kurşun sıktıkları solcular gibi davranmaya başladıkları ortada. ankara mhp il başkanının söylediği sözler de bunu tasdik eder şekilde : solcular haklıymış!!!...

    ____________________________________________________________________________________

    nihayet bizim de bir rambo'muz oldu. aynı onun gibi gözüpek ve atak... onun gibi devlet tarafından yetiştirilmiş, özel eğitimden geçirilmiş. attığını vuruyor. rambo gibi az konuşuyor ama konuştu mu lafını esirgemiyor.
    rambo vietnam'a gidip esir alınan amerikan askerlerini kurtarırdı, polat irak'a gidip aşağılanan türk askerlerinin öcünü alıyor.
    işin ilginçyanı "kahraman polat", rambo'dan ve hollywood'dan öğrendiği bu numaraları, onların anavatanı amerika'ya karşı kullanıyor.
    yani "kötü amerikalılar"ı kendi silahlarıyla vuruyor.

    tarkan'dan polat'a
    "kurtlar vadisi irak"ı izlerken gençliğimde "kahpe bizans"ı kılıçtan geçiren tarkan filmlerinin hazzını aldım.
    "amerikan gavuru", günahsız iraklılara acımasızca işkence yapıp çoluk çocuk demeden kurşunlarken yan koltuğumda oturan yaşlı teyze "allah belanızı versin. tüh vicdansızlar" diye söylenerek ortalama türk insanının tepkisini veriyordu.
    polat tek başına zalim amerikan ordusunu dize getirdikçe salonumuz çocukken yılmaz güney filmlerinde yaptığımızı yaptı ve bu zaferi alkışlarla karşıladı.

    yara bandı
    amerikan aksiyon filmlerinin dinamik temposu ve tekniğiyle tarkan filmlerinin hamasetini ustaca yoğuran film soluk soluğa izleniyor.
    ancak başarısının sırrını bu sürükleyicilikten ziyade, son bir yılda içine düşürüldüğümüz yenilmişlik duygusunda aramalı...
    amerikalılar ulusal kırmızı çizgilerimizi silip bir de süleymaniye'de kafamıza o çuvalları geçirdiğinden beri ezik bir ruh haliyle geziniyoruz.
    ne savaşa girer gibi yapıp girmemiş oluşumuz ne "biz de onların komutanını donuna kadar soyduk" türünden üste çıkan palavralarımız bu ruh halini onarmaya yetti.
    ama şimdi polat, irak'ta çuvallamamıza ilaçgibi gelecek bir yara bandı sunuyor bize...
    senaryo, toplumdaki anti-amerikan hissiyata da birebir denk düşüyor.
    nihayet gerçek hayatta yapamadığımızı filmde yaptık:
    amerikalıların başına çuval attık.
    üçkişiyle ordularını dağıttık.
    sam amca'nın göğüs kafesini yardık.
    ve filmin galasında amerikan askerlerine uşaklık yaptırdık.
    intikamımızı aldık.
    rahatladık.

    ikame kahraman
    film ortadoğu'ya ihraçedilirse arap dünyasında büyük seyirci bulabilir ve polat oradaki ezik ruhlular için de ideal bir kurtarıcı kahraman olabilir.
    bu irak'taki durumu düzeltmez tabii ama ruhumuzu ferahlatır.
    sinemanın yarattığı hayal dünyasının bir faydası da budur.
    gerçek hayatta yapamadığımız dayılanmayı perdede görmek yenilmişliğin acısını hafifletir.
    eh, onca aşağılanmadan sonra toplumların bu afyona da ihtiyacı vardır.


    sam aynı sam, polat niye değişti?

    tarihsel açıdan bakarsanız "kurtlar vadisi irak"taki asıl yenilik, polat'ı amerikan karşıtı saflarda görmemiz.
    malumunuz, polat'ın ataları 1960'larda sokaklarda "amerikalı
    evine dön" diye yürüyen öğrencilerin üzerine "komünistler moskova'ya" diye bağırarak saldırmış, ateş açmışlardı.
    türkiye'nin en büyük öğrenci eylemlerinden biri 1968 yazında, amerikan 6. filosu'nun ziyaretinde yapılmıştı ve orada "bağımsız türkiye" sloganıyla yürüyenlerin üzerine açılan ateşle vedat demircioğlu öldürülmüştü.
    filmin kötü adamı mr. sam marshall'ın da isabetle hatırlattığı gibi "amerika, anti-komünist mücadele için polat gibileri beslemiş, palazlandırmıştı."
    onu bırakın, "polat'ın çalıştığı" özel kuvvetler, amerikan parasıyla kurulmuş ve her yıl finanse edilmişti.
    ama gün oldu, filmdeki sam gibi sam amca da "artık size ihtiyacımız yok" deyiverdi.
    öküz öldü, ortaklık bozuldu.

    nereden nereye?
    1950'lerde marshall yardımı getiren gemileri törenlerle karşılayan türkiye şimdi "büyük şeytan"a isim diye takıyor marshall'ı...
    1960'larda istanbul'u ziyaret eden amerikan askerleri için kerhane duvarlarını boyatanlar şimdi iraklı dul, zalim amerikalının kalbini deşince alkış tutuyor.
    polat işgalcilerle sosyalist jargonla konuşuyor, "amerikan askerlerinin patronu amerikan kapitalizmi değil mi?" diyor.
    amerika mı değişti?
    hayır. vietnam'dan beri
    sam aynı sam...
    lakin 11 çuval, türk sağına 50 yılda anlatılamayanı anlatıverdi.
    1960'larda boyanan kerhane duvarları nasıl türk-abd yakınlaşmasının fotoğrafı olarak hafızalara kaydolduysa, sanırım "kurtlar vadisi irak" da türk sağının washington'dan kopuşunun simgesi olarak tarihe geçecek.


    polat, çatlı mı?

    dizideki polat'ı ayrı değerlendirmek lazım. ama filmdeki polat, hiçkuşkusuz abdullah çatlı'yı akla getiren bir karakter olarak çizilmiş.
    gökçen çatlı'nın babasıyla ilgili anılarını okursanız ("babam çatlı", gökçen çatlı, timaş, 2000) çatlı ve arkadaşlarının bir dönemki eylemlerinin benzer şekilde değerlendirildiğini görürsünüz.
    çatlı da "devlet tarafından özel olarak işe alınıp yetiştirilmiş, milleti ve devleti için her türlü tehlikeyi göze almış, gerekirse cinayet işlemiş, sonra yurtiçi ve yurtdışında sayısız operasyonlara katılıp ülke menfaatleri için çalışmış bir kahraman" olarak tarif ediliyor.
    şu farkla ki, çatlı'nın 1970'lerde ölüm emrini verdiği ve evlerinde boğazlanarak öldürülen yedi tip'li genç, 30 yıl sonra bugün polat'ın boğazladığı amerikalılar ülkelerini işgal etmesin diye uğraşıyorlardı.
    belki de filmdeki amerikalı'nın işaret ettiği gibi, şimdi türklerle kürtleri birbirine düşüren de, o gün sağcılarla solcuları birbirine kırdıran da onlardı.
    polat ve arkadaşlarının bunu anlaması 30 yıla ve 30 bin cana mal oldu.
    ____________________________________________________________________________________

    eline sağlık can dündar. bunca yıldır yaşanan sağcı-solcu saçmalıklarını, komünist lafını hakaret sayan insanların gerçek yüzünü, çürümüşlüğünü benim asla yapamayacağım şekilde anlattığın için sağol.
    (22.07.2006 17:26)

amorphis

    my kantele şarkılarının akustik versiyonu mükemmel olmasına karşın elektro versiyonu rezalettir bence. ayrıca bu şarkı gitarda çalmayı ilk öğrendiğim şarkılardan biri olması açısından benim için özel bir yere sahiptir. pek dinlemem ama sağlam gruptur, yalan yok. sadece tarzım değiller*
    (22.07.2006 17:09)

fallout

    savaş.
    savaş asla değişmez.
    roma, köleler ve servet için savaşlar yaptı.
    ispanya, toprak ve altın hevesiyle bir imparatorluk kurdu.
    hitler, cılız almanya'yı ekonomik bir süper güce dönüştürdü.
    ama savaş asla değişmez.
    21. yüzyılda savaşlar hala var olan kaynakların zilyetliği uğruna yapılıyordu.
    petrol ve uranyum.
    bu kaynaklar için çin alaskayı istila eder, abd kanadayı işgal eder ve avrupa ulusu kavga ve karmaşa içinde yeryüzündeki son kaynakların kontrolü uğruna birbirine saldırabilirdi.
    2077 yılında, dünya savaşı fırtınası yeniden canlanmıştı.
    iki "kısacık" saatin ardından gezegenin büyük bölümü tamamen küle dönüştü.
    ve nükleer yıkımın külleri arasından, yeni bir uygarlık, doğmak için çırpındı.
    çok az kişi yer altındaki dev sığınakların "kısmi" güvenliğine ulaşabildi.
    senin ailen 13 numaralı sığınağa giren grubun bir parçasıydı.
    sığınağın dev kapısının ardında güvenle hapsolmuş bir şekilde, taştan bir dağın altında, koca bir nesil dış dünyadan bihaber bir şekilde yaşadı.
    sığınaktaki yaşam değişmek üzereydi.

    bu sözlerle başlayan, videoları film edasıyla izlenen, post apocalypse temalı, kült rpg başyapıtı, sanateseri.

    interplay tarafından 30 eylül 1997 yılında yapıldığında rpg çevrelerinde şok etkisi yarattı. tim cain ve ekibinin beklemediği bir şekilde oyun inanılmaz bir başarı elde etti. tüm dünyada yılın en iyi rpgsi ve yılın en iyi oyunu ödüllerini topladı.

    fallout: a post nuclear role playing game

    2077 yılında yaşanan nükleer savaş sonrası dünyadaki hayat neredeyse tamamen yok olmuştu. insanoğlunun binlerce yıl boyunca uğraşarak inşa ettiği uygarlık birkaçkişi tarafından, birkaçsaatte tamamen yok olmuştu. geçen zamanla birlikte dünya üzerinde radyasyona maruz kalmayan tek bir santimetrekare kalmadı. şehirler teker teker yok oldu, piramitler, gökdelenler, insanlığın gurur duyduğu her şey birdenbire toz ve duman bulutları arasında kayboldu...

    denizler radyasyonun etkisiyle kaynayan katran çukurlarına dönmüş, yıllardır üzerine bir damla su düşmeyen toprak artık çürüyüp çölleşmiş, radyasyondan kaçamayan canlıların hepsi ölmüş yada ölümün kendisine dönüşmüştü. radyasyona dayanıklı bitki, böcek ve hayvanlar mutasyona uğrayarak dev boyutlara ulaşmışlar, radyasyonun öldüremediği son canlıların da icabına bakmışlardı. sığınaklara ulaşamayıp dışarda kalan insanlara ise bundan çok daha kötüleri oldu. radyasyona garip bir şekilde direnen bazı insanlar tam anlamıyla ucubelere dönüştüler. vücutlarının çeşitli yerlerinde kontrolsüz büyüyen kitlelerle, radyosyonla kavrulmuş derileriyle "ghoul" halkı artık birçok şehirde yaşayan büyük bir halk haline geldi.

    fakat abd'nin tüm bunlar yaşanmadan önce yaptığı "radyasyon sığınakları"* tam da bu zamanda işe yaramış ve -çok az miktarda olsa da- bazı insanların dev dağların altına yapılmış sığınaklara ulaşmaları sağlanmıştı. bu sığınaklarda %100 geri dönüşüm sağlayan su depoları ve asla tükenmeyen tohumlara sahip tarım bitkileri sayesinde hayat, sığınaktan dışarıya hiççıkmadan sonsuza kadar sürebilirdi. her ne kadar bu insanların hayatları kurtulmuş olsa da bir sığınağın içinde doğmuş, dış dünyayı, toprağı, denizi ve güneş denen şeyi sığınakların içinde bulunan video ve bilgisayarların dışıda hiçbir yerde görmemiş olan yeni nesiller yavaş yavaş sığınaklardan kaçmaya niyetlenmeye başlamıştı.

    nükleer savaştan 80 yıl sonra, kaliforniya'da, 13 numaralı sığınakta yaşayan insanlar ölümcül bir sorunla karşı karşıya kaldılar. sığınağın su dönüşümünü sağlayan çip tamir edilemeyecek bir şekilde bozulmuştu. eğer birisi dış dünyaya çıkıp, başka bir sığınağa erişip, yeni bir çip bulmazsa sığınaktaki hayat sona erecekti. işte biz de hikayenin bu kısmında devreye giriyoruz. sığınağın yöneticisi* bize olan biteni anlatıyor ve su çipini bulmamız için bizi daha önce hiçgörmediğimiz, hakkında hiçbirşey bilmediğimiz bir dünyaya, bir bilinmeze içine gönderiyor. gerisi tamamen sizin seçimlerinize kalmış. isterseniz karşınıza çıkan herkese karşılıksız yardım edip herkesin sevgisini kazanırsınız, isterseniz bir bardak temiz su alabilmek için onlarca silahsız ve korumasız insanı kurşuna dizer, ellerindeki suyu alır ve erol taş edasıyla kana kana içersiniz. sizi sınırlayan en ufak bir engel bile yok. tamamen "özgürsünüz"....

    a very s.p.e.c.i.a.l game

    fallout oyun piyasasına düştüğünde sadece senaryosunun orjinalliği ve oyuncuya tanıdığı sınırsız özgürlükle değil, aynı zamanda karakter yaratma ve geliştirme konusundaki harika sistemiyle de çok beğenilmişti. fallout'da ırk* yada sınıf* yoktur. oyuna insan olarak başlarsınız. fakat ayrıntılı karakter yaratma sayesinde istediğiniz türde bir karakter yaratabilirsiniz. fallout'un sistemi bu yüzden kusursuza yakındır. adı s.p.e.c.i.a.l olan bu sistem şöyle işliyor:

    strength : kas gücü; yumruk yumruğa dövüş ve ağırlık taşıma kapasitenizi,
    perception : algı, sezgi; nişan alma, kilit açma, tuzak tespiti kabiliyetinizi,
    endurance : fiziksel dayanıklılık; toplam hp nizi*,
    charisma : adı üstünde, karizmanızı,
    intelligence : zeka; kitap okuma, yalan söyleme, bilim gibi kabiliyetlerinizi
    agility : çeviklik; ap nizi* ve nerdeyse diğer tüm kabiliyetlerinizi
    luck : şans; oyun içerisinde var olan sandık, kasa gibi materyallerin içinde bulunan silah, mermi, zırh vb. şeylerin kalitesini ve ayrıca yolculuk esnasında random encounter'lara * rastgelme olasılığınızı etkiler

    ayrıca karakter yaratırken 3 adet "skill" ve 2 adet "trait" seçersiniz ve level atladıkça perk alırsınız. bunlar karakterinizin ne tür özelliklere sahip olacağını, mesela keskin bir nişancı mı yoksa uzakdoğu dövüş sanatları uzmanı mı olacağını belirler. ama level atladıkça bunu değiştirme şansına da sahip olursunuz.

    skill nedir? kaçtane skill vardır?

    skiller sahip olduğunuz yeteneklerinizdir. oyunda toplam 17 skill var. oyun içersinde yaptığınız faaliyetlerin hepsinde başarılı olma olasılığınız bu yeteneklerinizi ne kadar geliştirdiğinizle doğru orantılı olarak artıyor yada azalıyor. kısaca açıklarsak

    small guns : tabanca ve yarı otomatik silah kullanımı,
    big guns : roketatar, m40 gibi tam otomatik yada büyük ebatlı silah kulanımı,
    energy guns : plasma gun, gauss rifle gibi elektronik silah kullanımı,
    melee weapons : mızrak, balyoz gibi silahları kullanmak için gerekli olan yetenek,
    unarmed : yumruk yumruğa dövüş için gerekli olan yetenek,
    doctor : sakatlandığınızda* kullanacağınız yeteneğiniz,
    first aid : yaralandığınızda kullanacağınız yetenek,
    lockpick : kilitli kapıları, sandıkarı vb. açmak için kullanacağınız yetenek.
    sneak : farkedilmeden hareket etme, yasaklı bir yere sızma yeteneği.
    repair : jeneratör, bilgisayar, su kuyusu gibi şeyleri tamir etme yeteneği.
    science : hack yeteneği ve karşılaştığınız cihazların yapısını çözme becerisi.
    speech : güzel ve inandırıcı konuşarak etkileme, yalan söyleme yeteneği.
    steal : yakalanmadan hırsızlık yapma yeteneği.
    throwing : el bombası, bıçak gibi silahları isabetli kullanma yeteneği.
    traps : tuzakları fark etme ve etkisiz hale getirme yeteneği.
    gambling : şans oyunlarındaki beceriniz, kumar yeteneği.
    outdoorsman yeryüzünde yön bulma, kısayollar keşfetme yeteneği.

    trait nedir? kaçtane traitvardır?

    traitler karakterinizin şahsına münhasır özellikleridir. oyunda 16 tane trait var. tüm oyunu etkileyen bu opsiyonel özelliklerin bir güzel yanı, bir de kötü yanı vardır. mesela small frame adlı trait çevikliğinizi 1 artırırken yük taşıma kapasitenizi düşürür. yada fast shot adlı trait hareket puanınıza 1 eklerken düşmanın belirli bir bölgesine nişan alma özelliğinizi* kapatır.

    oyundaki traitler : bloody mess, bruiser, chem reliant, chem resistant, fast metabolism, fast shot, finesse, gifted, good natured, heavy handed, jinxed, kamikaze, night person, one hander, skilled, small frame.

    perk nedir? kaçtane perk vardır?

    bu oyunu özel yapan özelliklerden biri de her üçlevelde bir(eğer gifted traitini aldıysanız her dört levelde bir) aldığınız perklerdir. perkler oyunu çok eğlenceli hale getirebilen trait benzeri özelliklerdir. oyunda 53 tane perk var. perklerin traitlerden farkı kötü taraflarının olmamasıdır. mesela empathy adlı trait diyalog opsiyonlarının arasına karşınızdakini sinirlendirecek, mestedecek, şaşırtacak, korkutacak yada söylediğiniz yalana inanmasını sağlayacak cümleler ekler. yada presence perki bir bara adım attığınız anda insanların ilgisini çekmenizi ve size nazik davranmalarını sağlar. bu perkler aşağıdaki gibidir.

    action boy, animal friend, awareness, better criticals, bonus hth attacks, bonus hth damage, bonus move, bonus ranged damage, bonus rate of fire, cult of personality, dodger, earlier sequence, educated, empathy, explorer, faster healing, flower child, fortune finder, friendly foe, ghost, healer, heave ho!, lifegiver, master thief, master trader, medic, mental block, more criticals, mr. fixit, mutate!, mysterious stranger, night vision, pathfinder, pickpocket, presence, quick pockets, rad resistance, ranger, scout, scrounger, sharpshooter, silent death, silent running, slayer, smooth talker, snakeater, sniper, speaker, strong back, survivalist, swift learner, tag!, toughness.


    pipboy

    bu kadar ayrıntılı bir karakter yaratma sistemi varken rpgye yeni başlayanların oyunu bitirme imkanının az olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. çünkü gerçekten oyunun mantığını çözüp oynayacağı rolü kafasında tam anlamıyla oturtmamış bir oyuncu fallout'da yaptığı seçimlerle oyunu çıkmaza sokacaktır. çünkü aynı gerçek hayatta yapabileceğiniz gibi fallout'da da herşeyi mahvedip çıkmaza sokabilirsiniz*. yani daha oyunun başında vault 13'deki npc'leri öldürürseniz oyunun sonunu getiremezsiniz. yada getirseniz bile oyunun neredeyse hiçbir quest'i karşınıza çıkmayacaktır. sanateseri videoları izleyemeyecek olmanız da cabası. oynamanın da bir anlamı kalmayacaktır yani.

    oyunun fallout 2 ve fallout brotherhood of steel adında bir de devamı vardır. interplay black isle studios'u kapattıktan sonra üçüncü fallout oyunu projesi olan van burden iptal edildi ve 3,4,5 adıyla yapılacak fallout oyunlarının hakkı bethesda softworks'e satıldı. bu yıl e3'te bir posterden başka birşey görememiş olsak da heyecanla bekliyoruz fallout 3'ü.

    son olarak: rpg delisi olduğunu söyleyen bir şahıs eğer bu oyunu oynamamışsa, o kişi bir yalancıdır, şüpheniz olmasın...

    http://falloutvault.com/index.php?title=Main_Page
    (22.07.2006 14:43)

nox

    bugün hala oynanan ve gayet de iyi bilinen oyunların çıkış tarihine baktığımızda çok da evvel zamanda çıkmadığını göreceğimiz bir oyundur, nitekim 2000 yılında çıkmıştır piyasaya. westwood studios gibi command and conquer serisini yaratmış harika ve ne yazık ki artık var olmayan bir firmanın yaptığı,oyun dergilerinden de gayet iyi puanlar alan güzel bir action role playing game.oyunda 3 ırk vardır, aynı starcraft gibi üçde ayrı senaryosu vardır. fakat arpg olması nedeniyle daha çok "yaratık kes, item topla, level atla" mantığındadır,yani diablo'ya benzer. westwood studios kapandığı için piyasada zor bulunsa da torrent sayesinde indirip oynayabilirsiniz.

    oyun hakkında bilgi için

    http://www.gamespot.com/pc/rpg/nox/index.html

    http://pc.ign.com/objects/003/003724.html
    (20.07.2006 20:47)

role playing game

    türkçesi "rol yapma oyunu"dur.
    frp bir rpg olabailir. şöyle ki;
    maliyetsiz ,masrafsız, makyajsız ve rekabetsiz bir yapıya sahip, sadece birazcık hayalgücüyle ne kadar çok eğlenebileceğinizin en güzel kanıtı olan oyun türü. özelikle fantasy role playinglerde eğer başınızda iyi bir dm* ve işi bilen bir oyuncu varsa inanılmaz eğlenirsiniz.

    oyunların yapısı hakkında genel bir çerçeve çizersek;
    seçtiğiniz oyunun size sunduğu ırk seçeneklerinin arasından birini seçerek karakterinizi oluşturursunuz. mesela the lord of the rings bazlı bir oyunda elf,dwarf, hobbit, orc, troll vs. gibi ırklar vardır. (bazılarında ise ırk yoktur, seçim yapamazsınız) siz bunlardan kendinize uygun olanı seçer ve strength, perception, endurance, charisma, intelligence, agility ve luck gibi özelliklerinizi, elinizdeki puanlara göre geliştirerek yada zayıflatarak karakterinizi oluşturursunuz. bu özelliklerden strength sizin ne kadar yük taşıyabileceğinizi ya da ne kadar güçlü yumruk sallayabileceğinizi belirler, perception menzilli silahlarda isabetinizi, gece görüşünüzü, disarm traps ve lockpick kabiliyetinizi etkiler, endurance ne kadar hit point* sahibi olacağınızı belirler, charisma karakterinizin karşı cinse karşı etkileyiciliğini ve diğer insanları etkileme oranınıza etki eder. intelligence zekanızdır; level atladığınızda kaçpuan alacağınızı ve diyalog opsiyonlarınızın genişlemesini yada daralmasını sağlar. agility en önemli özelliktir. çeviklik olarak adlandırabileceğimiz bu özellik tüm skillerinizi etkiler. ama en önemlisi ap*nizi artırır ki özellikle turn based strategy oyunlarında bu özellik hayatidir. luck ise en önemsiz özelliktir. oyun içersinde açacağınız sandık vb. nesnelerin içinden çıkacak itemların kalitesini ve birkaçküçük şeyi daha belirler.
    fakat bu özellikler oynadığınız oyuna göre değişir. mesela vampire: the masquarade oynuyorsanız tüm özellikler temelde aynı kalsa da işin içine bir sürü yeni ve farklı unsur karışır. mesela energy... bu diğer oyunlardan tanıyacağınız mana ile aynı şeydir. spiritüel güçolarak çevirebileceğimiz energy, üst üste büyü yapma kapasitenizdir. energy'niz biterse büyü yapamazsınız, fakat mananız zamanla kendiliğinden dolacaktır. feed(yani kan emme) ise bu süreci çok hızlandırır.

    zar mevzusu hakkında yazılmış sayfalarca kural kitabı olduğunu düşünürsek onu buraya aktarmamın mümkün olmadığını kabul edersiniz herhalde. ama mantık olarak; çok genel bir tabirle şöyle anlatabilirim. bir paladinin bir gobline kılıçsallaması sonucunda kaçdamage vurduğunun hesabı
    1- atılan zarın yüksekliğine,
    2- paladin'in leveline, gücüne ve kılıçkullanma kabiliyetine,
    3- goblin'in leveline, dodge kabiliyetine ve giydiği zırha
    4- eğer paladin'in yada goblin'in üzerinde büyü varsa bu büyülerin etkisine

    bağlıdır diyebiliriz.


    bundan sonrası dmnizin hayalgücüne ve sizin rol yapma kabiliyetinize kalmıştır.

    *rpg ile frp arasında ne fark vardır? veya role playing game ve fantasy role playing farklı şeyler mi?

    frp, yaratılmış alternatif fantastik diyarlar, bu diyarların içinde geçen masaüstü oyunları ve herhangi bir kalıba girmeyen oyunlar için kullanılan bir terim. ayrıca illa da oyun olması gerekmiyor. mesela geçitte ve bazı forumlarda bulunan rol yapma odaları için frp odaları da diyebiliriz ki gördüğünüz üzere bu odalar oyun oynanan odalar değil.
    rpg ise alternatif diyarlarda geçen bilgisayar oyunlarını kategorize etmek için kullanılan bir terim. yani frp oyunu değil, rpg deniyor. ve mutlaka oyun olması gerekiyor. zira, rpg nin son harfi olan g, game'in kısaltılmışıdır.

    fikrimce artık frp yerine crpg yani computer role playing game oynamak bence daha mantıklı hale gelmiştir. çünkü gittikçe gelişen bilgisayar teknolojisi sayesinde crpgler tadından yenmez hale geldi. üstelik iyi bir dm bulmak çoğu zaman zordur, iyi bir oyuncu ise dm kadar olmasa da yine de az denk gelir. bu yüzden dm ve oyuncu bulmak gibi bir derdinizin olmadığı, güzel grafikleri ve sağlam bir karakter yaratma/geliştirme sistemi olan, usta ellerden çıkmış kaliteli bir crpg, vasat bir frp oyunundan herzaman daha keyiflidir. her ne kadar blackisle studios ve troika games kapanmış olsa da piyasaya hala güzel oyunlar çıkıyor. bunlara son örnek titan's quest olabilir.

    crpg örnekleri:

    fallout
    fallout 2
    baldurs gate
    baldurs gate 2, shadows of amn
    baldurs gate 2, shadows of amn, throne of bhaal
    planescape torment
    icewind dale / action role playing game denilebilir.
    icewind dale, heart of winter
    icewind dale, trials of the luremaster
    icewind dale 2 / action role playing game denilebilir.
    arcanum of steamworks and magick obscura
    vampire the masquerade redemption / action role playing game denilebilir.
    vampire the masquerade bloodlines
    diablo / action role playing game'dir
    diablo 2 / action role playing game'dir
    diablo 2 lord of destruction / action role playing game'dir
    lionheart / action role playing game denebilir.
    deus ex
    deus ex invisible war

    massively multiplayer online role playing game (mmorpg) kategorisinde

    world of warcraft
    asheron's call
    asheron's call 2
    anarchy online
    guild wars
    (20.07.2006 19:59)

lars ulrich

    rivayete göre şöyle bir durum ya da mucize söz konusudur:

    lars ulrich eline bagetlerini alır. kağıt bir parayı duvara yaslar/yapıştırır ve akabinde elindeki bagetlerle paraya vurarak paranın aşağı düşmeden duvarda asılı kalmasını sağlar. bunun için "herhangi bir baterist yapabilir" der. akabinde iki tane kağıt parayı duvara yaslar ve yine vurarak paraları düşürmeden uzun bir süre duvarda tutar. bunun için "iyi bir baterist yapabilir" der. ardındansa 3 parayı duvara yaslar ve yine uzun bir süre düşürmeden duvarda tutar. bunun için ise "sadece ben yapabilirim" der*

    bu olay ne kadar doğru bilmiyorum. ama doğru olsun olmasın yine de bence çok sıkı bateristtir. twin pedal kullanmayan kaçbaterist gördünüz ki başka?
    (20.07.2006 19:18)

jessica alba

    sin city adlı şaheser ötesi filmde nancy callahan rolüyle beni benden almış, bir kaçsaatliğine de olsa başka diyarlara uçmama, nefes almadan yaşamama, bir ben var benden içeri modlarına girmeme neden olan güzellik timsali hatun*

    tam adı jessica marie alba'dır. 28 nisan 1981 kaliforniya'da doğmuştur. tıpkı natalie portman gibi o da daha 12 yaşında kamera karşısına geçmiştir. çoğumuzun çocukluk dizisi flipperdaki küçük kız vardı ya...işte o küçük kız budur*

    filmografi

    1994 - camp nowhere
    1995-1997 - flipper(televizyon dizisi)
    1996 - venus rising
    1999 - p.u.n.k.s.
    1999 - never been kissed
    1999 - idle hands
    2000 - paranoia
    2001 - the sleeping dictionary
    2003 - honey
    2005 - sin city
    2005 - into the blue
    2005 - fantastic four
    2006 - sonic
    (20.07.2006 19:07)

children of the anachronistic dynasty

    adlarını "çağları aşan hanedanlığın çocukları" olarak tercüme edebileceğimiz, maynard james keenan'ın eski grubu. grup fingernails adlı bir albüm yaptıktan sonra dağılmıştır.
    şu adresten de grubun pek bir kalitesiz de olsa çektikleri tek videolarını izleyebilirsiniz, yaşasın google video.

    http://video.google.com/videoplay?docid=-1771559290279971930&q=maynard
    (20.07.2006 18:48)

youtube

schism

    tool'un lateralus albümünün 5. şarkısı.
    ayrıca nickimi esinlendiğim şarkı.
    dinledikçe beyine kazınan, algıların ötesinde bir şarkı. tool'un "alamet i farika"sı
    zannımca bu şarkının sözleri üzerine 3 ciltlik roman yazılabilir.
    buyrun bakın...


    i know the pieces fit 'cause i watched them fall away
    mildewed and smoldering. fundamental differing
    pure intention juxtaposed will set two lovers souls in motion
    disintegrating as it goes testing our communication
    the light that fueled our fire then has burned a hole between us so
    we cannot see to reach an end crippling our communication

    i know the pieces fit 'cause i watched them tumble down
    no fault, none to blame it doesn't mean i don't desire to
    point the finger, blame the other, watch the temple topple over
    to bring the pieces back together, rediscover communication

    the poetry that comes from the squaring off between
    and the circling is worth it
    finding beauty in the dissonance

    there was a time that the pieces fit, but i watched them fall away
    mildewed and smoldering, strangled by our coveting
    i've done the math enough to know the dangers of our second guessing
    doomed to crumble unless we grow, and strengthen our communication

    cold silence has a tendency to atrophy any
    sense of compassion
    between supposed lovers...

    i know the pieces fit
    (20.07.2006 16:08)

lineer

    çizgisel, doğrusal ya da yolundan sapmayan anlamını taşır.

    ingilizce line kelimesinden türemiştir.

    oyunlarda ise hikaye üzerinde değişiklik yapamayacağınızı, oyunun size özgürlük tanımadığını belirtmek için kullanılır.

    (20.07.2006 16:07)

action role playing game

    içinde rpg öğeleri barındıran ama esası aksiyon olan oyun türü. bu tür oynlarda genellikle karakter yaratma ekranı yoktur. hikaye çok lineerdir, karakterinizin hareketlerini belirleyemezsiniz, seçim şansınız yoktur yada oyunu etkilemeyecek kadar önemsiz ve az orandadır. diyaloglar tek bir seçeneğe sahiptir yani yönlendirilemez. amaçsadece level atlamak ve yeni itemlar bulup güçlenmektir.

    bu tür oyunların başını diablo çeker.
    (20.07.2006 14:09)

sayfa: 1...-119-120-121-122-123

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.