packt like sardines in a crushd tin box

    radiohead'in amnesiac albümünde yer alan , hayatımın en berbat dönemlerindeki hislerime açıklık getirmiş, tam olarak ruh halimi ve hayata karşı tavrımı anlatan sözleriyle benim için çok önemli şarkı.

    sözleri vurucu, ironik ve can acıtıcıdır


    after years of waiting nothing came
    as your life flashed before your eyes
    you realize

    i'm a reasonable man
    get off, get off, get off my case
    i'm a reasonable man
    get off my case (x2)

    after years of waiting
    after years of waiting nothing came*
    and you realize you're looking, looking in the wrong place*

    i'm a reasonable man
    get off my case (x2)
    i'm a reasonable man
    get off my case (x3)
    i'm a reasonable man
    get off my case (x3)

    after years of waiting
    you're a reasonable man
    get off our case (x3)
    i'm a reasonable man
    get off my case (x3)

    i'm a reasonable man
    get off my case (x3)
    i'm a reasonable man,
    get off my case (x3)
    (25.07.2006 21:01)

dişini sıkmak

    5. sınıfın başında, henüz 12 yaşındasınızdır, etrafınızdaki herkes anadolu lisesi sınavları diye birşeyden bahsetmektedir. ne olduğunu bilmediğiniz için pek umursamazsınız. ama ailenizden de aynı şeyi duyarsınız . hatta babanız sizi, sizden habersiz bir dershaneye yazdırmıştır. siz "dershane ne demek?" diye düşünürken bir de bakarsınız ki işler karışır. okuldan çıkışlarda eve gitmek yerine dershaneye gidiyorsunuzdur artık. hatta matematikten en düşük notları alıp eve utançla gittiğinizde anneniz ve babanız size ayen şunu söyler : "evladım bak bir sene dişini sıkacaksın o kadar. oyun oynama, televizyon izleme. sadece ders çalış, bak sene sonunda anadolu lisesini kazanırsan hayatın çok güzel olacak. o zaman istediğin kadar gez toz eğlen"

    sene sonu gelir, sınavı kazanırsınız. anadolu lisesine girersiniz ama hiçbir şey söz verildiği gibi olmamıştır. ingilizce diye birşeyle karşı karşıya kalmışsınızdır ve daha şimdiden ilk quiziniz 100 üzerinden 20'dir. ingilizce öğretmeni size "çocuklar işi baştan sıkı tutarsanız çok kolay öğrenirsiniz. şimdiden sıkı çalışın bakın sene sonunda sular seller gibi ingilizce konuşacaksınız. bir sene dişinizi sıkın" der. yazılılar gelir geçer. ilk üçyazılı 1 olunca aileniz çağırılır okula. öğretmenle konuşan aileniz akşam size "evladım bak bir sene dişini sıkacaksın o kadar. oyun oynama, televizyon izleme. sadece ders çalış, bak sene sonunda ingilizce konuşacaksın. o zaman istediğin kadar gez, toz, eğlen" der. bir seneniz daha eğlenemeden, kafanızı kitaplardan kaldıramadan geçer. orta 2 ve orta 3'de de başınıza bela olan almancayı yine aynı nasihatleri dinleyerek zar zor geçersiniz.

    lise 1 her öğrenci için olduğu gibi sizin için de değişik bir havayla başlar. ne de olsa artık liselisinizdir. farkınız vardır. lisenin basketbol takımına girme başarısını gösterirsiniz. ama matematik bildiğiniz matematik değildir. x ve y harfleri kabusunuz olur. biyoloji, fizik,kimya derken sömestrde hayatınızda ilk defa eve 5 zayıflı bir karne götürürsünüz. siz ne olduğunu anlamadan babanız sizi de yanına alarak matematik hocanızla konuşmaya gider. hocanız babanıza " beyefendi oğlunuz 3 almış 3!!" der. tabi 1965-70 yıllarındaki eğitim sisteminde okumuş olan babanız bunu 5 üzerinden 3 anlar ve " eee? nolmuş ki. 3 iyi bir not" der. bunun üzerine matematik hocanız "03 beyefendi 03!!! oğlunuz 100 üzerinden 3 almış!" dediği anda babanızın yüzünde inanılmaz bir yıkılmışlık ifadesi görürsünüz. siz babanızdan bağırıp çağırmasını beklerken o tek kelime etmez. o anda "ebeveynlerinizin sizlerden bekledikleri" adlı kompozisyonda neden bahsettiklerini anlarsınız. babanız size güveniyordur ama siz onu rezil etmişsinizdir. oturup eşşek gibi ders çalışırsınız. basketbol takımında bayağı havalı bir durumdayken ayrılırsınız. bir yılınız daha sadece ders çalışarak geçip gider. ki bu yıl*, sonradan anlayacağınız üzere hayatınızın en güzel günleridir aslında.

    lise 3'e gelinir. herkeste bir telaş, bir heyecandır gidiyor. herkes dershanelere yazılmış, derste testler çözülmeye başlanmıştır. siz de iyi bir dershanede sabah akşam test çözmeye başlamış, tabir i caizse test manyağı olmuşsunuzdur. kız arkadaşınızla gezmek için dışarı çıktığınız bir gün sizi gören bir hocanız evinizi aramış ve sizi ispiyonlamıştır. eve döndüğünüzde babanızdan fırçayla karışık nasihatler dinlersiniz. babanız "bak oğlum. bu hayatının en önemli sınavı. bir yıl dişini sıkacaksın, sonra istediğini yap. üniversiteli olacaksın. kafanı dersten kaldırma. bak kızlarla geziyormuşsun. duymayayım bir daha. üniversiteyi kazanınca istediğinle gez" der. okula gidersiniz, hocanız " hadi çocuklar. bir yıl dişinizi sıkın" derken dershanede hocalar da "bu yıl televizyon izlemek yok, gezmek yok. test çözün sonra naparsanız yapın" demektedirler. onlara inanırsınız. gezmeyi bırakırsınız, kız arkadaşınızdan ayrılmak zorunda kalırsınız, malum kız sizi aylarca göremeyince vazgeçer haklı olarak, sürekli ders çalışıp test çözersiniz. ama sene sonu geldiğinde sınavda eliniz ayağınıza dolaşır. heyecandan neredeyse ağlayacak duruma gelirsiniz. sonuçhüsrandır. puanınız ancak konya işletme ikinci öğretime yatmektedir. beğenmezsiniz ve seneye tekrar girme kararı alırsınız.

    zor geçen bir yılın ardından sınavı kazanamamış olmanın üstüne bir de arkadaşlarınızdan çoğunun sınavı kazanıp gittiğini öğrendiğiniz an rezalettir. bir de sizi aramaları yok mudur: "olm kazanmışım be! yaşasın kurtuluyorum buradan! heyoo" şeklinde konuşan arkadaşlarınızı tebrik edip yaşlı gözlerle telefonu kapatmaktan başka çareniz yoktur. artık hem arkadaşlarınız kazanıp gitmişler ve sizi yalnız bırakmışlardır hem de siz ytine hayvan gibi ders çalışmak zorundasınızdır. hocalarınız ilk derslerini şu sözlerle açar: çocuklar bu sene boş işlerle uğraşmak. bakın geçen çalışmadınız, gezdiniz, tozdunuz. sonra noldu? kazanamadınız. öyleyse mır mır mır..."

    neyse. çok yalnız ve iğrençhatıralarla dolu bir yıl olsa da sonunda çalışıp kazanırsınız adam gibi bir üniversiteyi. ankaranın çok iyi bir üniversitesinde kamu yönetimi okumaya hak kazanırsınız. babanız sizinle gurur duyuyordur. herkes mutludur.

    üniversitenizde ilk yıl güzel geçer. yeni arkadaşlar, yeni bir şehir filan... hoştur, güzeldir. üstelik artık hayatınızın en rahat zamanlarıdır. kimse size karışmamaktadır. paranız vardır, arkadaşlarınız vardır, zamanınız vardır. herşey gayet güzeldir yani. ta ki...

    3. sınıfta proflardan biri size "çocuklar artık kpss sınavına hazırlanmanız lazım, iki sene dişinizi sıkın, sıkı çalışın" diyene kadar.

    anlarsınız ki hayat asla peşinizi bırakmayacaktır. dişlerinizi hiçserbest bırakamayacaksınız, hiçgönül rahatlığıyla arkadaşlarınızla vakit geçirip ileride ne olacağını düşünmeden sakin bir kafayla oturup sohbet edemeyeceksiniz. bunu anladığınız anda içinizden tek, ama tek bir şarkı geçmektedir.
    o şarkı packt like sardines in a crushd tin box tır.

    sakince dost kitabevine gider ve kpss kitaplarınızı alırsınız...
    (25.07.2006 20:55)

npc

ömer çelakıl

    bir ara hangi kanalı açsam karşıma çıkmasından dolayı gıcık aldığım, daha sonra " dur bakıyim ne diyo bu adam?" diyerekten kendisini dinlemiş bulunduğum yanılmıyorsam cerrahpaşa'da tıp okuyan, eskiden tübitak ödülü aldığını sanki bir referans olabilirmiş gibi beş dakikada bir söylemekten çekinmeyen, şahsi fikrime göre soytarının önde gideni olmakla kalmayan hatta bir de en önde flama tutanı olan şahsiyet.

    efendim, zira sayıları toplayarak, çarparak, bölerek, çıkararak istediğiniz her türlü tarihe ulaşabileceğinizi lise mezunu herkes anlayabilir. bu şahsın savunması ise şudur ; " asimetri, simetri var. ben istediğim sayıyı istediğim sayıyla kullanmıyorum ki. bir formül var bu formulü hiçdeğiştirmeden tüm ayetlere uyguluyorum " bu başlarda gayet mantıklı bir savunma gibi gözükse de ileride görüyorsunuz ki bu şahıs bazı yerlerde kullandığı simetriyi bazı yerlerde asimetriye çeviriyor. küsüratları yok sayıyor, bir ayetteki formulü diğer ayette kullanmıyor, hatta hiçbahsetmiyor bile. böyle yapınca da tabii ki inandırıcılığı kalmıyor. zaten "kuran'ın şifresini buldum!!" diye ortaya çıkan birini dinlemenin bir mantığı işin ta en başından beri yok. birkaçsorum var bu şahsa:

    * tanrı kutsal kitabı kuran'ın üzerinde bize neden bir şifre yollasın? bizim zekamızı mı kontrol ediyor?

    * kuran'ın kendisi zaten bir mucize değil midir ki ona başka bir mucize eklemeye çalışıyorsun?

    * üstelik tanrı kuran'ı bize yol gösterici olarak göndermemiş midir? onu okuyup feyz almamızı söylememiş midir? her şeyi orda yazmamış mıdır da şifre göndersin?

    * ayrıca geleceği tanrı'nın kendisinden başkasının göremeyeceğini yazmaz mı kuran'da? neden böyle falcılık yapmamızı istesin?

    * böyle bir şifre olsaydı bunu onun vekili hz.muhammed(s.a.v.) bilmez miydi? ona malum olmaz mıydı?

    bu sorulara mantıklı cevap veremeyeceğine eminim. o yüzden zaten "dur bakıyim ne diyor" mantığıyla dinlemenin bile bir anlamı yok. görüldüğü anda kanal değiştirlmeli. zira zaman kaybı.
    (25.07.2006 19:15)

the grudge

    tool'un lateralus albümünün açılış şarkısı. şarkının başında danny carey'in cross atakları benzersizdir. şarkı yavaştan yavaştan hızlanır, bas gitar fark ettirmeden harikalar yaratırken maynard gayet sakindir. birden adam jones kopar ritmden, ardından danny carey, ardından james maynard keenan. ve olaylar gelişir

    the grudge

    wear your grudge like a crown of negativity.
    calculate what we will or will not tolerate.
    desperate to control all and everything.
    unable to forgive your scarlet lettermen.

    clutch it like a cornerstone. otherwise it all comes down.
    justify denials and grip it to the lonesome end.
    clutch it like a cornerstone. otherwise it all comes down.
    terrified of being wrong. ultimatum prison cell.
    saturn ascends, choose one or ten. hang on or be humbled agaiiiiin.
    i'm born againnnn....

    clutch it like a cornerstone. otherwise it all comes down.
    justify denials and grip 'em to the lonesome end.
    saturn ascends, comes round again.
    saturn ascends, the one, the ten. ignorant to the damage dooooone.

    wear your grudge like a crown of negativity.
    calculate what you will or will not tolerate.
    desperate to control all and everything.
    unable to forgive your scarlet lettermen.
    wear the grudge like a crown.
    desperate to control.
    unable to forgive. and sinking deeper.

    defining, confining, sinking deeper.
    controlling, defining, and we're sinking deeper.

    saturn comes back around to show you everything
    let's you choose what you will not see and then
    drags you down like a stone or lifts you up again
    spits you out like a child, light and innocent.
    saturn comes back around. lifts you up like a child
    or drags you down like a stone to
    consume you till you choose tooooooo, let this goooooooo.
    choose tooooooo, let this gooooooo.

    give away the stone. let the oceans take and transmutate this cold and fated anchor.
    give away the stone. let the waters kiss and transmutate these leaden grudges into gold.

    let gooooooooooooooooooooooooooooooooo!*
    (25.07.2006 18:38)

no quarter

    led zeppelin'in 1973 yılında çıkardığı houses of the holy albümünün 7. şarkısı. led zeppelin'i efsane yapan iki şarkıdan biri. (diğeri için bkz:stairway to heaven) mükemmel sözler, mükemmel vokal, mükemmel beste. söyleyecek fazla birşey bırakmıyor bana. tüm zamanların en iyi rock şarkılarından...

    ayrıca nerdeyse hiçbilinmez ama tool bu şarkıyı, dinlemeden asla inanamayacağınız bir mükemmellikte coverlamıştır. çoğu kişiye göre led zeppelin'den daha da iyi çalmış, söylemiştir.

    şarkının sözleri ise şöyle:

    no quarter

    close the door, put out the light.
    no, they wont be home tonight.
    the snow falls hard and dont you know?
    the winds of thor are blowing cold.
    theyre wearing steel thats bright and true
    they carry news that must get through, oooh
    they choose the path where no-one goes.
    they hold no quarter, they hold no quarter.
    walking side by side with death
    the devil mocks their every step
    the snow drives back the foot thats slow
    the dogs of doom are howling more
    they carry news that must get through
    to build a dream for me and you
    they choose the path where no-one goes.
    they hold no quarter, they ask no quarter.
    the pain, the pain without quarter.
    they ask no quarter.
    yeah! without quarter, quarter, yeah!
    the dogs of doom are howling more!
    i hear the dogs of doom are howling more!


    (25.07.2006 17:47)

third eye

    tool'un 1996'da çıkardığı aenima albümünün son şaheseri. amerikalı ünlü komedyen bill hicks'in "drugs have done good things" kompozisyonuyla başlayan şarkı yaklaşık 13 dakikalık uzunluğuyla destan gibidir. ilk başta sizi şaşırtsa da homerosun epik şiirlerinden farksız sözleriyle dinleyeni büyüler. o 13 dakika nesıl geçti anlamazsınız bile. danny carey senkoplarıyla boğazınızı düğümler. adam jones bir solo atar, kulaklarınız bayram eder. maynard uzaklardan çok "tanıdık bir şarkı"* fısıldar...

    şarkı, isminden de anlaşılabileceği gibi insanoğlunun iki kaşı arasında var olduğu düşünülen ve tüm çakraların merkezi olan üçüncü gözden bahseder. ama kimseyi beholder yapma niyetinde değildir, sadece algılar ötesi bir anlayışta, var olanın ardındaki özden bahseder ve onu buluş serüvenini anlatır. fazlasıyla spirituellik ve metafor içerir.


    third eye

    -bill hicks:see i think, drugs have some done good things for us. i really do. and if you don't believe drugs have done good things for us. do me a favor, go home tonight, take all your albums, all your tapes, and all your cds, and burn them. 'cause you know what? the musicians who made all that great music that's enhanced your lives throughout the years? reeeeeeeal fucking high on drugs.-

    -today young men on acid realized that alll matter is merely energy condensed to a slow vibration, that we are all one conciousness experiencing itself subjectively, there is no such thing as death, life is only dream, and we're the imagination of ourselves. here's tom with the weather.-

    -it's not a war on drugs, it's a war on personal freedom is what it is, okay?. keep that in mind at all times, thank you.-

    dreaming of that face again.
    it's bright and blue and shimmering.
    grinning wide and comforting me with it's three warm and wild eyes.

    on my back and tumbling
    down that hole and back again
    rising up and wiping the webs and the dew from my withered eye.


    in out in out
    innnnnnnnnn!

    a child's rhyme stuck in my head.
    it said that life is but a dream.
    i've spent so many years in question,
    to find i've known this all along.-

    "so good to see you.
    i've missed you so much.
    so glad it's over.
    i've missed you so much.
    came out to watch you play.
    why are you running away?
    came out to watch you play.
    why are you running?"

    -shrouding all the ground around me.
    is this holy crow above me.
    black as holes within a memory
    and blue as our new second sun.
    i stick my hand into his shadow
    to pull the pieces from the sand.
    which i attempt to reassemble
    to see just who i might have been.
    i do not recognize the vessel,
    but the eyes seem so familiar.
    like phosphorescent desert buttons
    singing one familiar song... -

    "so good to see you.
    i've missed you so much.
    so glad it's over.
    i've missed you so much.
    came out to watch you play.
    why are you running away?
    came out to watch you play.
    why are you running away?"

    (prying open my third eye. 4x)

    so good to see you once again.
    i thought that you were hiding.
    and you thought that i had run away.
    chasing the tail of dogma.

    (opened my eye 3x) and there we were (opened my eye 3x) and there we were

    so good to see you once again
    i thought that you were hiding from me.
    and you thought that i had run away.
    chasing a trail of smoke and reason.

    (fısıltılar)

    prying open my third eye.
    (25.07.2006 12:47)

sober

    tool'un 1993 yılında çıkardığı undertow albümünün 8. şarkısı. tool'un dünya çapında ün kazanmasında en büyük paya sahip şarkıdır. grup şarkıya mükemmel de bir klip çekmiştir. ortaokulda müzik setinden aylarca çıkarmamıştım bu albümü. o zamanlar cd filan hak getire tabi. sürekli geri sardırmaktan müzik seti bozulmuştu*

    sober

    there's a shadow just behind me
    shrouding every step i take
    making every promise empty
    pointing every finger at me
    waiting like a stalking buttler
    who upon the finger rests
    murder now, the pattern called "must we"
    just because the son has come

    jesus,wont you fucking whistle ?
    something but the past and done
    jesus, wont you fucking whistle
    something but the past and done

    why can't we not be sober?
    i just want to start this over
    and why can't we drink forever?
    i just want to start this over

    i am just a worthless liar
    i am just an imbecile
    i will only complicate you
    trust in me and fall as well
    i will find a centre in you
    i will chew it up and leave
    i will work to elevate you
    just enough to bring you down

    mother mary, won't you whisper?
    something but what's past and done
    mother mary, won't you whisper?
    something but what's past and done

    why can't we not be sober?
    i just want to start this over
    and why can't we sleep forever?
    i just want to start this over
    and why?

    i am just a worthless liar
    i am just an imbecile
    i will only complicate you
    trust in me and fall as well
    i will find a centre in you
    i will chew it up and leave

    trust me
    trust me
    trust me
    trust me
    trust me

    why can't we not be sober?
    i just want to start things over
    and why can't we sleep forever?
    i just want to start this over
    and why?

    i want what i want.

    edit: düzeltme için faaip de oiad'a teşekkürler.
    (25.07.2006 11:43)

marksizm

    marx'ın ortaya attığı fikirle alakası olmayan "izm". hatta zamanla öyle uzaklaşmıştır ki kaynağından, bunun üzerine karl marx " ben marxist değilim" demiştir.
    (24.07.2006 12:45)

flea

    birçok kez yılın en iyi bas gitaristi ödülünü almış, kliplerinde namına yaraşır şekilde pire gibi hoplayan, zıplayan, atlayan, metleyen* red hot chili peppers bas gitaristi. bu adam bas gitarı sanki solo elektro gitar gibi çalar. woodstock 99' açılışındaki bass solosu da nette bayağı ünlü olmuştur. ama gerçekten tabiri caizse hayvan gibi çalmıştır introda.

    kısaca : kesinlikle canlı izlenmesi gereken bir grup olan red hot chili peppers'ın kesinlikle en fırlama ve en yetenekli üyesidir. hastasıyım*
    (23.07.2006 19:46)

ırkçılık

çakkıdı

    şarkıyı ilk duyduğum andan itibaren kenan doğulu kişisinin ne derece mide bulandıran biri olduğu aklıma geldi ve akabinde beni "tarifsiz kederler içindeyim" moduna soktu bu rezil şarkı. sezen aksu yazmış dediklerinde inanmak istemedim. sonra yanımda oturan arkadaşlardan birisi "sistemi eleştiriyor" gibi bir laf etti. sonradan anlaşıldı ki arkadaşın böyle düşünmesinin tek nedeni şarkının sezen aksu'ya ait olmasıymış. bu konu hakkında burda söylenmesi gerektiğine inandığım birkaçşey var.

    eğer bir şeyi eleştiriyorsanız bu işi birkaçyolla yapabilirsiniz. ironi bu yollardan biridir. dalga geçmek bu yollardan biridir. yada direk olanları anlatırsınız; amacınız "o kadar rezil ki durumu sadece olduğu gibi aktarmak bile eleştirmek için yeterli" demektir. bu aynı zamanda aşağılama da barındırır çinde. farzedelim ki bu şarkıda da eleştirilen kasimin kokmuş taraflarının direk olarak yüze vurulması taktiği kullanılmış olsun*. böylece insanlar kendilerine bakacak ve şarkının "aman be hadi kalk, kaynaşalim kiz... /çakkidi çakkidi oynaşalim kiz /azicik alttan, azicik üstten /hoppidi hoppidi hoplatalim kiz" satırlarını duyunca ne olmasını bekliyoruz? ne olacak yani? herkes içinden şöyle mi diyecek:

    "ya ne kadar aptalım! allah kahretsin... ben de diskoda barda aynen böyle yapıyorum. alttan üstten hoppidi hoppidi derken ne hale gelmişim. meğerse ne kadar saçma işler yapıyormuşum. tamam şimdi anladım. ben saçmalık yapıyormuşum. artık asla böyle saçma şeyler yapmıycam!"

    hepimiz biliyoruz ki hiçkimse böyle birşeyi düşünmeyecek. çünkü bu şarkı bırakın eleştirmeyi, dalga geçiyor eleştiriyle, eleştiri yapan şarkılarla. çünkü satır aralarında hafiften dokundurumuş gibi yapan kelimelerin üstüne özenti bir müzik ve sürekli şımarık şımarık sırıtıp, "ben fırlamayım" der gibi bakan bir adamın sesini ekleyince ortam tam tikky mekanına dönüyor. zaten hayatta "hoppidi hoppidi hoplamaktan" başka bir şey bilmeyen zavallı kızları "hoppidi hoppidi hoplatmaya" çalışan erkeklerin etrafta kol gezdiği bir yer halini alıyor bulunduğunuz yer. yani sizin "sözüm ona" eleştiri için yazdığınız şarkı, "sözüm ona" eleştirdiğiniz insanların dinlediği "sözüm ona" müzikten hiçbir farkı olmadığı için yine eleştirdiğiniz insanlar tarafından "bu yazın en kuul" şarkısı oluyor.

    bu noktada muhtemelen şöyle bir eleştiri aklınıza gelebilir: "bu şarkıyı dinleyen insanlar o kadar baygın haldeler ki eleştirildiklerini anlamıyorlar. işte bu yüzden bu şarkıyı dinliyorlar. eğer şarkıyı anlayacak kapasiteleri olsaydı dinlemezlerdi. yani şarkı aslında eleştiri yapıyor ama eleştirilen taraf anlayamayacak kadar bön"

    eğer bu soru kafanızı kurcaladıysa size çok güzel bir örnek vermek istiyorum. idioteque . radiohead'in kid a albümünde bulunan bu şarkıyı dinlemiş olan arkadaşlar ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklar. bu şarkı sistemi kendi silahlarıyla vurmaya çalışan bir şarkı. eğer çakkıdı sistemi eleştiriyorsa bu şarkı ne yapıyor? yada bunu bırakın another brick in the wall, killing in the name of, a.d.d şarkıları ve daha nicesi ne yapıyor acaba? yada tori amos, tool, rage against the machine, john lennon, the doors, queen yada grup yorum ne yapıyor? neden diskolarda bu adamların şarkıları çalmıyor da kenan doğulu ve benzerlerinin şarkısı çalıyor?

    not : sezen aksu hem geçmişte yaptığı işler nedeniyle hem de bu sıralarda turkcell'in başlattığı kardelen eğitim kampanyasında lokomotif sanatçı durumunda olduğu için eleştiriyi daha fazla uzatmak istemiyorum.
    (23.07.2006 19:13)

pierre loti

    nazım hikmet bu şahıs hakkında şöyle bir şiir yazmıştır. şair fransızların gözündeki şark tanımıyla gerçek şark'ın arasındaki farkı büyük bir ustalıkla anlatmıştır.
    ayrıca; sanırım tarihin en büyük ayarlarındandır.

    pier loti

    tevekkül!
    kısmet!
    kafes, han, kervan
    şadırvan!
    gümüş tepsilerde rakseten sultan!
    mihrace, padişah,
    bin bir yaşında bir şah.
    minarelerde sallanıyor sedef nalınlar,
    burunları kınalı kadınlar
    ayaklarıyla gergef dokuyor.
    rüzgarlarda yeşil sarıklı imamlar ezan okuyor! ))

    iste frenk şairinin gördüğü şark!
    işte
    dakikada 1.000.000 basılan
    kitapların
    şark'ı!
    lakin
    ne dün
    ne bugün
    ne yarın
    böyle bir şark
    yoktu,
    olmayacak!

    şark
    üstünde çıplak
    esirlerin
    açgeberdiği toprak!
    şarklıdan başka herkesin
    orta mali olan memleket!
    açlığın kıtlıktan olduğu diyar!
    ağzına kadar
    buğdayla dolu ambar!
    avrupa'nın ambarı!

    asya!
    amerikan dretnotlarının tel direklerine
    senin çinlilerin
    uzun saçlarından
    sari mumlar gibi asıyorlar kendilerini!
    himalayanın
    en yüksek
    en dik
    en karlı tepesinde
    britanya zabitleri cazbant çaldırıyorlar,
    kara tırnaklı ayaklarını daldırıyorlar,
    paryaların
    beyaz dişli ölülerini attığı gania!
    anadolu baştan başa
    armistrongun
    talim meydanı oldu!
    asyanın bağrı doldu!
    şark
    yutmayacak
    artık!
    bıktık be bıktık!
    içinizden biri
    can verebilse bile
    açlıktan ölen öküzümüze,
    burjuvaysa eğer
    gözükmesin gözümüze!
    hatta sen
    sen pier lobi!
    sarı muşamba derilerimizden
    birbirimize
    geçen
    tifüsün biti
    senden daha yakındır bize
    fransız zabiti!
    fransız zabiti sen
    o üzüm gözlü azadeyi
    bir orospudan
    daha çabuk unuttun!
    kalbimize diktiğin
    azadenin taşını
    bir tahta hedef gibi topa tuttun!
    bilmeyenler
    bilsin:
    sen bir şarlatandan başka bir şey değilsin!
    şarlatan!
    çürük fransız kumaşlarını
    yüzde beş yüz ihtikarla şarka satan:
    piyer loti!
    ne domuz bir burjuvaymışsın meğer!
    maddeden ayrı ruha inansaydım eğer,
    şarkın kurtulduğu gün
    senin ruhunu
    köprü başında çarmıha gerer
    karsısında cigara içerdim!
    ben elimi size verdim,
    size verdik bir elimizi
    kucaklayın bizi
    avrupanin sankulotları!
    surelim yan yana bindiğimiz al atları!
    menzil yakın
    bakın
    kurtuluş günü artık sayılı.
    önümüzde şarkın kurtuluş yılı
    bize kanlı mendilini sallıyor.
    al atlarımız emperyalizmin göbeğini nallıyor.
    (22.07.2006 18:11)

güzele

    bir can yücel şiiri. son dizeleri ölümcüldür.

    güzele

    dün gece senin küçücük elinle yalnız yattık
    yalnız senin küçücük elinle yalnızlık
    kandilli ilkokulu kadar kalabalık
    zilleri çaldığında düşlerinin
    sınıfların kapıları ardına kadar açık
    gökyüzünün, denizin, toprağın, hayalle, emeğin
    haklı sınıfları

    belki de baskın korkusuyla vefasız, akıntıya atılan
    kitaplar varya onlardan
    öğrenmiş marx'ı, gümüş balıkları
    ve belki de onun için o kadar,
    o kadar aydınlık ortalık...

    sen ki çiçekleri toplamayan güzelim
    çicekleri sulayan çocuk
    ve ben ki buruk ve kavruk
    bir ihtiyar adamım artık
    öyle güzeldim ki senle, çiçeklerden çok
    ve anladım, anladım ki bir daha
    düşünde bile göremez işler
    düşlerin gördüğü işleri
    (22.07.2006 17:55)

eğer

    zannımca en güzel can yücel şiiridir. zira her okuyuşumda boğazım düğümlenir, bir garip olurum. ağlamak isterim, ağlayamam....

    eğer

    o kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
    arkalarında doldurulması
    mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

    dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
    en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

    utanılacak bir şey değildir ağlamak,
    yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

    yüz kızartıcı bir suçdeğildir hırsızlık,
    çalınan birinin kalbiyse eğer.

    korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
    insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

    o kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
    hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

    daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
    kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

    belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
    öylesine delice bakmasalardı eğer.

    çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
    kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

    yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
    son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

    düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
    meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

    su gibi akıp geçerdi hiçgeçmeyecekmiş gibi duran zaman,
    beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

    rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
    tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

    o büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
    yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

    o kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
    son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

    bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
    her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

    kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
    dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

    anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
    namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

    uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
    dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

    issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
    sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

    yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
    kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

    inanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
    kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.

    gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
    ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

    issızlığa teslim olmazdı sahiller,
    kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

    sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
    yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
    ya canım ellerini tutmak isterse...

    evet sevgili,
    kim özlerdi avuçiçlerinin ter kokusunu,
    kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
    mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!
    (22.07.2006 17:53)

sayfa: 1...-118-119-120-121-122-123

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.