hayat güzelmiş

  1. *******

    (hayat güzelmiş... miş... çiçek açarmış... mış... dünya dönermiş... miş... kuşlar uçarmış... mış...)

    hepi topu hayat sonunda! tutsan bir ucundan, elinden geldiğince sürüklesen nereye kadar gelir ki seninle? ben böyle olsun istemedim desen, hayallerim bunlar değildi, inandım sana desen ne farkeder? sürüklediğine mi yoksa sonuna kadar gidemediğine mi üzülürsün sonra? onca itiş kakış... ne için?

    yarım yamalak, parçalı bulutlu sevinçlerim var. görmek istemediğim kelimeleri başparmağımla kapattığım bir de kitabım. seviniyorum da bazen, okuduklarım beni sevindiriyor. kapattığım kelimeleri de hiç okuyasım yok. öğrenmek istemiyorum ne yazdığını. ama okudukça, hikayenin içine girdikçe, ilerledikçe anlamıyorum olup bitenleri ve geriye dönüp okumadığım yerleri okuyorum mecburen. (başparmağınla kapatıyorsan zaten orada ne yazdığını biliyorsundur aptal!)hmm, evet, ben de doğru cevapları hep eve geldiğimde buluyorum. geç kalıyorum her seferinde, zamanında söyleyemiyorum hiçbir sözümü. sonra anlamı kalmıyor zaten ne sözlerin ne de yeminlerin.

    (hayat güzelmiş... miş... güneş doğarmış... mış... gemiler geçermiş...miş yağmur yağarmış... mış... falan filan...)

    falan filan... bu falan filanların ne kadar da büyük anlamı varmış meğer.

    yaşanmışlıkların ardından inanç ve sevgi sözcükleri söylemeye utanır oldum. insanın kendi geçmişindeki tezatlarıyla yaşaması kadar zor birşey yok, elinizi kolunuzu ve en çok da dilinizi bağlıyor geçmiş. sizi siz yapan şey, yani geçmişiniz, her zaman zincirli olduğunuz bir taş gibi. arkanızda ve her adımda daha da ağırlaşıyor gibi. tüm enerjinizi bir taşı çekmek için harcadığınızı bilmek de cesaret kırıcı. ilerlemek ama nereye kadar ve ne pahasına?

    (hayat güzelmiş... miş...)

    arkamdan üzülecek birkaç insan olmasa gerçekten bu kadar bağlanır mıydım hayata? benim için (daha doğrusu ölümüm için) yıllarca gözyaşı dökecek o birkaç insan olmasa ne kadar takardım hayatı? ne kadar dayanırdım buna? bana getireceği, vereceği ne var hayatın? en son ne zaman gerçekten benim olan birşey için mücadele ettim? en son ne zaman kendimi gerçekten bir bütünün parçası gibi gördüm? en son ne zaman bana gözleriyle hükmeden birinin gözleri gerçekten bana ait oldu? ne zaman? içinde "ama" kelimesi olmayan hiçbir cümle bunu cevaplayamaz. ve ben artık, o kelimeden nefret ediyorum.

    birisi damdan düşer, ölür, ve ardından derler ya, bok yoluna gitti diye... o kadar anlamsız bir laf ki bu. bok yoluna gitmek? kim ne için ölüyor ki? kim neyin yolunda ölüyor da başkası bok yoluna ölsün? kalp krizi ile ölen insanla damdan düşen adamın arasında gittikleri yol açısından ne fark var? ikisi de aynı yol değil mi? ikisi de bu dünyanın içinde, ölüme doğru gitmiyor mu? basit, değersiz, küçük ve soğuk hayatlarımızı anlamlandırmak için keşfettiğimiz şu kelimler ne kadar da aptalca geliyor şimdi bana! gurur? bende yok artık. asil bir amaç? hiç olmadı. onurlu bir yol? asla imkan tanınmadı. peki geriye ne kaldı? bedenim ve geçmişim, başkalarından ve başkalaşmışlıktan kalan acılarım kaldı. biri yok olunca diğerleri de yok olacak. ölümü kutsamak istedim bir an.

    kötü birisi öldüğünde geberdi deriz mesela. ölmek yoktur o insan için. o gebermiştir! nefret belirtir bu kelime. gebermek... ama insan her zaman ölmek istemez, bazen de geberip gitmek ister! geberip gitsem de kurtulsam artık! neden ölmek değil de gebermek? ve neden bunu bu kadar sık duyuyorum insanlardan? kendimden? sanırım kendimizden nefret ediyoruz biraz. hatta bazen çok nefret ediyoruz. geberip gitmek istiyorsak, bundan dolayı.

    (hayat güzelmiş... miş... falan filan...)

    hayat güzeldir adlı bir film. küçük bir çocuk ve yahudi babasının hikayesini anlatır. vahşeti, ölümü ve sevgiyi de. sonu hiç iyi değildir ama. hatta kahreder insanı.

    herşey çok güzel olacak adlı bir film. bir kardeş ve bir ağabeyin hikayesini anlatır. sonunda karısı tarafından en yakın arkadaşıyla aldatılan kardeş bar açma hayalleriyle birlikte gecenin karanlığında kaybolur...

    neden umut dolu isimlere sahip filmler ve şarkılar bu kadar umutsuz? ve geri kalanı bu kadar can acıtıyor? (geri dönmek inan işten değil, hani var ya tutamazsın kendini, bir ümitle ya olursa dersin, hep, bile bile herşeyin bittiğini)

    umut beklemek mantıksız değil. gelsin ya da gelmesin. mantıksız değil çünkü asıl tutunmamız gereken şeyin ta kendisi o. umut beklemek, ummak, mek mak... falan filan... ama sağımda solumda, omzumun üstünde değil ki. görünmeyen bir şeyi aramak ne kadar mantıklı? beklemek, seni bulacağına inanmak belki bana birkaç gün verir, birkaç gülümseme. peki onun uğrunda geçen zaman bu kadar değersiz mi? umudu bekleyerek geçen zaman tamamen çöplük mü?

    (Çocuklar inanın, inanın çocuklar, güzel günler göreceğiz, güneşli günler!)

    gelecek... benim geleceğim. ne de coşkulu bir geleceğim var! ilk işim iş bulmak, maaşlı bir memur olmak! sonra da kazandığım parayı nereye harcayacağımı bilemezdim herhalde. malum, sabah 8 akşam 6 çalışıyor olacağım. o da şanslıysam ve bir işe girebilirsem! sonrasında hayatımın 5 günü tamamen pestil olmuş bir şekilde eve gelip kendimi yatağa atmakla geçecek ve ben o sırada para kazanıyor olacağım! ne mutlu bana! istediğim zaman harcayamadığım, sevdiklerimle birlikte zaman geçirmek için kullanamayacağım parayı ne yapacaksam artık? araba alırım kendime herhalde. sadece iş yerine giderken ve gelirken ve bir de hava atarken kullanacağım bir araba. sonra evime güzel eşyalar alırım. 3 milyara bir koltuk takımı. sonra, iş dönüşünde koltuğa oturup karşısında uyuyakalmak için de dev boyutlu bir plazma tv! dev boyutlu olsun ki karşısında kendimi küçük hissedeyim, ya da "koca sinemada yalnızım be" hissi versin. ne de olsa çok ihtiyacım olacak o yalnızlık hissine!

    ne güzel istekler, ne harika ihtiraslar! yaşayasım geldi birden!

    yaşamak ama ne yaşamak! zoraki bir yaşamak. zorlama bir sevinçle. yarım yamalak ihtiraslarla. öylece kalakalmış bir yaşamak.

    (hayat güzelmiş... miş... güneş doğarmış... mış... gemiler geçermiş... miş... yağmur yağarmış... mış... utanmadan!)

    hayat güzelmiş... miş...

    o sondaki miş de ne demekse!
    (#151811) iknowthepiecesfit|26.09.2007 07:26|