deli mavi

    İlk gençlik çağımızın en güzel şarkılarından biri... Çocukluk aşkını unutamayanların hüzünle karışık anımsadıkları bir de klibi vardır. Şimdilerde Hakan Uzan'ın eski eşi olması, defalarca evlenmesi, Kral TV müzik ödüllerine şike karştırması gibi tuhaf olaylarla gündeme gelen Yeşim Salkım'ın bir zamanlar güzel şarkıları yorumlamış iyi bir ses olduğunun kanıtıdır. * Neyse, lafı uzatmak yerine nostaljik hoş bir parça dinlemek isteyenler, buyrunuz:



    (09.05.2008 21:29)

berusaiyu no bara

    Ryoko İkeda tarafından 1973'te mangası yaratılan, 1979'da ise Nippon televizyonunda animesi yayınlanan efsane dizi.
    Japonca "Versay'ın Gülü" anlamına gelir.
    İngilizce ismi "Rose of Versailles", Türkiye'de gösterildiği isim ise "Lady Oscar"dır.

    Kısaltılmış ismi ile BeruBara olarak anılan çizgi filmin dört ana karakteri vardır: Bunlardan ilki, aristokrat bir Fransız ailesinin varisi olan Oscar François de Jarjayes'tir. Oscar, general Jarjayes'in 6. kızı olarak dünyaya gelir, fakat yıllardır erkek çocuk özlemiyle yanıp tutuşan General, Oscar'ın kız doğmasını bir türlü kabullenemez ve onu bir erkek gibi yetiştirir. 14 yaşına geldiğinde kılıç kullanma, ata binme ve silah atmada yaşıdı olan tüm erkeklerden bir adım önde olan kızımız, kral XV. Louis tarafından (o zamanlar) prenses olan Marie Antoinette'in koruma muhafızlığına atanır. Oscar bundan sonra kendini, siyasi hesaplar, entrikalar, komplolarla dolu bir dünyanın içinde bulacaktır. İkinci karakterimiz André Grandier ise Oscar'ın çocukluk arkadaşıdır: Oscar'ın dadısının torunu olan André, Jarjayes malikânesinde büyümüş, Oscar'ın en yakın dostu ve sırdaşı olmuştur. Ancak sınıf farklılıklarından dolayı, Oscar günden güne askeri kariyerinde daha da yükselirken André Jarjayes malikânesinin bir hizmetkâri olarak kalmaya mahkûmdur... Üçüncü karakterimiz, "ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler" sözü ile tarihe kazınmış olan kraliçe Marie Antoinette'tir. Henüz 14 yaşında Avusturya'dan anlaşmalı bir evlilik ile Fransa'ya gelin gelen güzeller güzeli, saf Antoinette, Oscar tarafından küçük kardeşi imişçesine sahiplenilmiş (oysa iki kız aynı yaştadırlar), fakat zamanla yaptığı hatalar sonucu kendi sonunu hazırlamış trajik bir kraliçedir... Son olarak Hans Axel von Fersen, soylu bir İsveç kontudur, Oscar ve Antoinette'in hayatına hem mutluluk hem de büyük bir trajedi getirecektir...





    Her yaştan animeseverin muhakkak bildiği BeruBara, artık biraz demode kalmış animasyon tekniğine rağmen konusu bakımından eskimeyen bir klasiktir.
    Nerdeyse tüm dünya dillerine çevrilmiş, mangası dünya çapında 15 milyon kopya satmış, tum dünya televizyonlarında gösterilmiştir. Ülkemizde de Kanal 6, BRT ve TRT'de yayınlanmıştır. Ancak her çizgi filmi çocuk filmi zanneden anlayış sonucu, çocuk kuşaklarında gösterilmiş bir animedir ülkemizde. Oysa içeriği yetişkinlere hitap etmektedir: Arka fonunda Fransız tarihi ve ünlü Fransız devrimini hazırlayan koşullar irdelenirken, aşk, seks ve politika üzerine bir dramdır izlediğimiz. Hatta Oscar ve André hariç, animedeki diğer karakterler gerçek tarihi şahsiyetler olup anlatılan olaylardan pek çoğu da Fransız tarihine ait gerçek olaylardır!


    --! spoiler !--
    Aristokrat Oscar ve avam tabakasından André'nin aşkı, beyazperdedeki gelmiş geçmiş en büyük aşklardandır. Bu aşka en başta toplumsal koşullar izin vermez; devrim öncesi Fransa'sında soylu bir ailenin kızının bir halk çocuğu ile evlenmesi nerdeyse imkânsızdır! Bundan başka, erkek gibi yetiştirilen Oscar cinsiyet karmaşası yaşar: Önceleri tamamiyle bir erkek gibidir, hayatı işinden ibarettir. Ancak zamanla, İsveçli Kont Hans Von Fersen'e âşık olur. Ne yazık ki, Fersen, Kraliçe Antoinette'in sevdiğidir. Hatta Kraliçe'nin başına ne gelirse Fersen'e olan aşkından gelir... Oscar aşkını kalbine gömüp kendini kraliçesini korumaya adar. Öte yandan, yıllarca dostu bildiği André'nin kendisine olan aşkını itiraf etmesi ile büyük bir şok yaşar ilkin; ancak zaman içinde, aslında en başından beri sevdiği tek insanın André olduğunu anlayacaktır...
    Bu arada şahit olduğu pek çok şeyden sonra Oscar kraliyet ailesine olan bağlılığını sorgulamaya başlayacak, zamanla kendini asilerin safında bulacaktır:
    Ancak krala bağlılık bir aile geleneği olan Jarjayes'lerde, asi bir evlat ölümden beterdir: Oscar, babası tarafından evlatlıktan reddedilir. Yine de bildiğinden şaşmaz... İki asi sevgili, krala ve tüm toplumsal engellere rağmen bir araya gelebilecekler midir? Bunun cevabı, Fransız devriminin resmi olarak başladığı gün olan, 14 temmuz 1789'da verilecektir...
    --! spoiler !--


    Rose of Versailles'da sıklıkla başvurulan bir başka kavram da sembolizmdir: Dizi boyunca Oscar beyaz bir gül ile *, Antoinette ise önce pembe *, daha sonra da kırmızı bir gülle * temsil edilmiştir. "Versay'ın Gülü", her iki kadindir aslinda... Animenin en akılda kalan sahnelerinden birinde, André Oscar'a şöyle der: "Bir gül, asla bir leylak olamaz... Oscar, senin olmadığın biri gibi davranman mümkün değil..." Ayrıca sarışın Oscar "ışık", esmer André "gölge"dir, kapanış müziğinin sözlerinde ve çizgi filmin pek çok yerinde André'nin ağzından dökülür bu sözler *, André hayatı boyunca bir gölge gibi Oscar'ın yanıbaşından ayrılmayacaktır...

    Rose of Versailles o kadar sevilmiştir ki, İngilizler tarafından filmi de çevrilmiştir. Ancak 40 bölümlük serinin 90 dakikaya sığdırılması mümkün olmadığından, film animenin yanında son derece sönük kalmıştır. Bundan başka, Takarazuka kadın tiyatrosu tarafından defalarca sahnede sergilenmiştir, hâlâ da sergilenmeye devam etmektedir.

    Yine de Ryoko İkeda'nın güzel çizgilerinin Kouji Makaino tarafından bestelenen muhteşem soundtrack'i ile birleştiği animesinin tadı bir başkadır... Açılış ve kapanış müzikleri aşağıdaki videolarda izlenebilir. Günün birinde bizim Kurtuluş Savaşı'mızı ve/veya Çanakkale'yi de böylesine destansı, böylesine evrensel bir dille anlatabilen sanat yapıtlarını izleyebilmek ve tüm dünyaya izlettirebilmek dileğiyle...








    kaynaklar: Wikipedia, www.ladyoscar.com, www.animeinfo.com, http://pages.interlog.com/~dgsimmns/RoV/RoV.intro.html, kisisel izlenimler *
    (09.05.2008 05:26)

lady oscar

rose of versailles

şuh

i don t want to wait

    Paula Cole'un 1995 tarihli The Fire albümünün en bilindik parçalarından biridir. Ama biz onu daha çok Dawson's Creek dizisinin jenerik müziği olarak biliriz. Hoş, yumuşacık, yatıştırıcı etkiye sahip bir parçadır. Sözleri ise şöyledir:

    So open up your morning light,
    And say a little prayer for I
    You know that if we are to stay alive
    then see the peace in every eye...
    She had two babies, one was six months, one was three
    In the war of '44...
    Every telephone ring, every heartbeat stinging
    When she thought it was God calling her
    Oh, would her son grow to know his father?
    I don't want to wait for our lives to be over,
    I want to know right now what will it be
    I don't want to wait for our lives to be over,
    Will it be yes or will it be...sorry?
    He showed up all wet on the rainy front step
    Wearing shrapnel in his skin
    And the war he saw lives inside him still,
    It's so hard to be gentle and warm
    The years pass by and now he has granddaughters
    (Repeat chorus)
    You look at me from across the room
    You're wearing your anguish again
    Believe me I know the feeling
    It sucks you into the jaws of anger
    So breathe a little more deeply my love
    All we have is this very moment
    And I don't want to do what his father,
    And his father, and his father did,
    I want to be here now
    So open up your morning light,
    And say a little prayer for I
    You know that if we are to stay alive,
    Then see the love in every eye...


    Türkçe çevirisi de şöyle oluyor efem:

    O halde sabah ışığına aç kendini,
    ve benim için küçük bir dua et
    biliyorsun, eğer hayatta kalacaksak
    o zaman her gözde barışı görmen gerek
    İki bebeği vardı, biri altı aylık, biri üç yaşındaydı
    '44 yılındaki savaşta...
    Her telefon çalışında, her kalp atışı canını yakarken
    Onu arayanın Tanrı olduğunu düşünürken...
    Ah, oğlu büyürken babasını tanıyacak mıydı?
    Yaşamlarımız sona erene dek beklemek istemiyorum
    Tam şu anda ne olacaksa bilmek istiyorum
    Yaşamlarımız sona erene dek beklemek istemiyorum
    Evet mi olacak, yoksa... üzgünüm mü?
    Yağmurdan ıslanmış ön basamakta göründü,
    Teninde şarapnel parçası ile...
    Ve savaş hâlâ içinde yaşıyor,
    Nâzik ve sıcak olmak çok zor...
    Yıllar geçer gider, ve şimdi torunları var
    Odanın öteki ucundan bana bakıyorsun,
    Öfkeni kuşanmışsın yine
    İnan bana, seni öfkenin pençesine düşüren
    o duyguyu biliyorum
    O yüzden, biraz daha derin bir nefes al aşkım,
    Bütün sahip olduğumuz tam da şu andır
    Ve onun babasının, babasının,
    babasının yaptığını yapmak istemiyorum
    Şu anda burda olmak istiyorum
    O halde sabah ışığına aç kendini,
    ve benim için küçük bir dua et
    biliyorsun, eğer hayatta kalacaksak
    o halde her gözde sevgiyi görmen gerek


    (09.05.2008 01:10)

belletmen

    Fen liselerinde bir bayan bir erkek olmak üzere her gece iki adedi yurtlarda bulunur bunların. Bayan olanları öğrenciler tarafından "belloş" diye anılırlar. Genelde kadro bulamamış branş hocaları yahut sınıf öğretmenleri belletmen olarak görev yapar. Sabahları güzel uykunuzdan demir ranzalara vura vura uyandırdıkları, akşamları etüt arası bitiminde hemen sizi hapishanenize kışkışladıkları için filan genelde pek sevilmezler. Ama onlar da görevlerini yapıyorlardır neticede, onları da anlamak lâzımdır, yazık belletmenlere; uslu çocuk olalım, olmayanları uyaralım... Ha, bir de yurttan kaçıyorsak belletmeni arkadaşımız zannedip el sallamayalım *
    (08.05.2008 22:44)

selimina

mezar

selam söyle

    İngilizce'de "say my greetings to..." hatta "say hi to..." şeklinde ifadeleri bulunsa da* Türkçe'deki anlamı bir türlü yakalanamaz... Çünkü Türkçe'de birine selam söylerken, ona hürmetlerinizi, huzur ve selâmetin onun üzerine olması dileklerinizi de iletirsiniz, İngilizce'de (ve muhtemelen diğer Batı dillerinde) ise bu anlamlar mevcut değildir.
    (06.05.2008 19:53)

ciğerdelen

    "Güçlü kadın karakter"lere hayran olanlardansanız kesinlikle es geçmemeniz gereken bir başyapıttır Ciğerdelen. İdeolojik nedenlerle edebî değerleri hiçbir zaman teslim edilmemiş romanların * ** başında gelir.

    Diğer Türkçü yazarların aksine, Safiye Erol batıyı tamamen reddedip "tüü kaka!" diyenlerden değildir. Kendince bir doğu-batı sentezinden yanadır. Hatta üzerinden on seneden fazla geçmiş olmasına karşın beni etkileyen, olaylara farklı bir gözle bakmamı sağlayan şöyle bir diyalog geçer romanın başkahramanları Cangüzel ile Turhan arasında: Turhan, İngilizce'de Türkiye'ye "turkey" denmesini eleştirmektedir, bu onun gururunu incitmiştir. Bu kez Cangüzel alaylı alaylı sorar: "E kuzum, biz de Hintlilere hakaret etmiyor muyuz o halde? Adamların ülkesine 'Hindistan' diyoruz, hindi diyârı der gibi, buna ne dersin?" *

    Ciğerdelen ırksal üstünlük iddiasında, Turancılık çizgisinde bir roman değildir. Ancak Cangüzel'in tarihî hikâye yazarı oluşu ile Estergon kalesinin fethine ve o zamanların Türk toplumuna övgü dolu göndermeler söz konusudur. Fakat romanda beni asıl etkileyen yön, Cangüzel karakterinin entelektüel birikimi, cesareti ve soyluluğu olmuştur * Avrupa'da tahsil görmüş de olsa milliyetçi ve ananevi ruhundan hiçbir şey kaybetmemiş olan yazarının dehâsını ve kaleminin kuvvetini teslim etmemek mümkün değildir. Hatta Safiye Erol'un yakın arkadaşlarından olan Samiha Ayverdi hanımefendi, kendisinin ölümünden sonra ondan şu şekilde bahseder: "Maalesef memleketin en değerli, dürüst, hamiyetli, imanlı, münevver ve bilhassa son derece derin ve bilgili bir evlâdını kaybettik... Memleket böyle muhteşem ve yerine konmaz bir âbidenin eksilişini âdeta duymadı... umursamadı..."
    (06.05.2008 19:41)

gulak

    Türkmen Türkçe'sinde kulak; Özbekçesi için (bkz: quloq) Azericesi için (bkz: qulaq).

    Ayrıca Sovyetler Birliği dönemindeki ünlü hapishanelerin bulunduğu Sibirya'daki sürgün mekânına verilen addır (gulak yahut gulag). Nazilerin toplama kamplarını aratmayacak Gulag koşulları hakkında detaylı bilgi, Kırım Türkü yazar Cengiz Dağcı'nın romanlarından, yahut ünlü Rus yazarı Soljenitsin'in kitaplarından edinilebilir.
    (06.05.2008 04:23)

kulak

    Boşnak mantısına verilen addır. Kayseri mantısının aksine kocaman, bir tanesi bir kaşığı dolduracak ebatta ve kulak biçiminde oldukları için bu isimle anılırlar.

    Ayrıca çağrışım yapması açısından: (bkz: gulak)
    (06.05.2008 04:09)

otomatik vites

    Ülkemizde genelde lüks araçlarda bulunan, A.B.D.'de ise aksine 10 arabanın 9'unun bu formatta olduğu vites biçimi.

    Sıradan vites kutularındaki 1-2-3-4-5 ve geri vites(R) yerine bu türden arabalarda P(park), R(geri), D(ileri), N(boş), 1,2
    *) vitesleri bulunmaktadır.

    Otomatik vitesli araçlarda manuel viteslilerden farklı olarak debriyaj pedalı bulunmaz. O yüzden bu tip arabaları kullanmaya başladığınız ilk günlerde sol ayak sık sık boşluğu yalayacaktır! Ayrıca manuel viteslilere göre arabanın ivme kazanması daha yavaş *, benzim tüketimi daha fazla * olacağı için otomatik vitesli araçlara hiç de verimli diyemeyiz. Ancak tüm bu olumsuz performanslarına karşın, yoğun trafikte * sürekli dur-kalk yaparken arabayı bir 2'ye bir 1'e atma derdinden kurtulmak, rampalarda geri kaçırma gibi sorunların olmaması, yol boyunca sağ elinizin rahat etmesi gibi birrr sürü getirileri ile benim gönlümü kazanmayı başarmışlardır *. Tek sorun, buna alıştıktan sonra düz vitesi bir daha kullanıp kullanamama sorunsalıdır... Hatta otomatik vitese alışanlar düz vitesliyi kullanamaz mantığı ile
    İngiltere'de otomatik vitesli arabalar için ayrı, düz vitesli araba kullanmak içinse ayrı çeşit ehliyet verilmektedir.
    (06.05.2008 04:06)

hayat

    "Silgi kullanmadan resim yapma sanatı"dır hayat,
    yahut "uzun ince bir yol", gündüz-gece gidilen...
    Birisi gittiği için bitti sanılandır bazen,
    fakat yürek çarptıkça bir türlü bitemeyen...
    Bir kadındır, bir şiirdir, bir çocuk gülüşüdür:
    Bir kitap okumakla bile değişiverirken * ,
    Binlerce kitap okumakla değişmeyendir.
    Kimine göre ceza, kimine göre ödül,
    Kimine göre yüzyıl, kimine göre bir gündür...
    Tuhaf şeydir doğrusu...
    Bilinmezler toplamıdır hayat...
    Bilinen yalnızca odur ki, yaşayan canlı sayısı kadar farklı tanımı vardır...
    Bir de:
    ...hiç mi hiç adil değildir...



    (06.05.2008 03:03)

sayfa: 1...-178-179-180-181-182...-184

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.