son beğenilen tanımları son kötülenen tanımları
genel istatistikler
İlk gözlüklerin mercekleri konveksti ve sadece yakını görme problemi olanların işlerine yarıyordu. uzağı görme sorunu olanların derdine çare olacak konkav mercekler ilk gözlükten yüzyıl sonra üretildi. uzağı görme sorununu yani miyopluğu düzeltecek merceklerin ancak 15. yüzyılda yapılabilmesinin sebebi o tarihlerde, gözlüğün daha çok yakını okuma amaçlı kullanılması, uzağı görememenin o kadar önemsenmemesi ve içbükey merceklerin imalinin daha zor ve pahalı olmalarıydı. yüzün ortasında düşmeden durabilen gözlükler 1700'li yılların başında ortaya çıktı. bu, gözlük tarihindeki en önemli buluşlardan sayılmıştır. edward scarlett 1730'da londra'da sabit gözlük sapını icat etti. saplar kafaya göre ayarlanabildiği için gözlük burun üzerine daha az ağırlık yapıyor, düşme tehlikesi de önlenmiş oluyordu. 14. yüzyıl ortalarında İtalyanlar gözlük camlarına şekillerindeki benzerlikten dolayı 'mercimek' anlamında 'lenticchie' adını verdiler. İngilizcesi de 'lentis' olan mercimek, yaklaşık iki yüzyıl gözlük camı anlamında da kullanıldı. günümüzde kullanılan 'lens' adının kökeni mercimeğe dayanmakta İlk gözlükçü dükkanı ise 1783'de philadelphia'da açılmış. dükkan sahibi gözlükleri bir sepetin içine yığıyor, müşteriler de bunları tek tek deneyerek gözlerine uygun geleni alıyorlarmış…* İlk güneş gözlükleri de 1430'lu yıllarda Çinliler tarafından kullanılmıştır. ateşte dumanın isi ile kararttıkları gözlükler görme kusurlarını düzeltmek ya da güneşten korunmak için değildi. Çinliler başta mahkemeler olmak üzere bir çok yerde gözleri görünmesin, düşünceleri göz ifadelerinden belli olmasın diye bu koyu renkli gözlükleri takıyorlardı.
önce görevler silahlandı önümüzde sonra kurallar ve kapkara baskılar kesildi sanki sözlerin soluğu türküler yetişmez oldu ahlara iste içlenmenin o en içli anında yalnızca sen kaldın kollarımda yalnızca sen aşk demişti yaşamın tüm ustaları aşk ile sevmek bir güzelliği ve dövüşebilmek o güzellik uğruna iste yüzünde badem çiçekleri saçlarında gülen toprak ve ilkbahar sen misin seni sevdiğim o kavga sen o kavganın güzelliği misin yoksa yine çiçekteyiz iste yine meyvedeyiz bin kez korkuya boğdular zamanı bin kez ölümlediler yine doğumdayız iste, yine sevinçteyiz bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek. simdi nedir sanki yaşadığımız hangi tutsaklığın gecesidir bu hangi bağımsızlığın yarim sabahı bu diken tarlalarının ötesi biliyoruz ki baharda bir nar bahçesi bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek. dur sözcüklerin en şiir bakışlısında bırak çoğalmalar konuşsun yerine ağlarken bile bos bakma bir daha mutlaka bir anlam dolmalı gözlerine sen ki bilirsin kır çiçeklerini hangi rüzgar dağıtırsa dağıtsın düştükleri yerde yeniden çoğalırlar taslara taşça sorarlar baharı toprağa toprakça sorarlar koysan sığmazlar saksılara dağların öfkesiyle uyanır yağmurun sevinciyle dağılırlar ve bir gün güneşin suları öptüğü zaman Özgürlük renginde sevgiye açılırlar. ey gözlerinin şiir okyanusuna masmavi düşlerle dalıp gittiğim şiirlerde türkülerde tanıyıp soluğunu sesimde rüzgar ettiğim simdi gün bitti yerler mühürlendi diyorlar düştü yine bir yaprak bir ağıt daha yeşerdi dallarda tomurcuklar sustu bahar mühürlendi diyorlar. her şey bitti yasam mühürlendi diyorlar ve bunalımın alkol pençelerinde yılgınlık yasam oldu diyorlar gün bitse bile gökyüzünde günler daha mühürlenmedi çünkü dilde söz Çiçekte renk ve zamanda gelecek bitmedi yıllar okyanusta yorgun bir gemi ve yasam karada ağlayan bir sevgiliydi. yasamak denilen bu yüce şiir bir yaz yağmuru değildir insanda öyle etkisiz öyle selamsız geçer mi sanıldı mutluluk denilen o büyük özlem bir bülbül şarkısı değildir şafakta öyle sessiz öyle soluksuz biter mi sanıldı ne gönlümüzün coşkularınadır sözümüz ne ölmüş bir aşkın solgunluğuna ey gözleri güneş soluğu yüreği dağ doruğu doğa bu seslenişimiz yalnızca sana yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini söylenecek sözümüz bitmedi daha ne gün batışı ölümlerin üzüncüne ne tan atışı doğumların sevincine ey bir elinde mezarcılar yaratan bir elinde ebeler koşturan doğa bu seslenişimiz yalnızca sana yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.
ve kaçmalarla uzarken göçmelerle tozarken avrupa yolları durdu bir avuç yiğit bir tutam kır çiçeği Ölüm dediğiniz de ne ki gözümüzde hainler kadar küçük ve zafere inancımız Ölümsüzleşen ölümler kadar büyük onlar ki bir ayrıkotu tarlasında bir tutam çiçektiler binlerce ihanet çirkinliğinde bir avuç direnci güzellediler hiç bir şey bitmemişti daha gülerek girdiler zulüm tufanına Ölerek girdiler ve en dayanılmazında tufanların adlarını bile söylemediler yüreklerin karartılıp satıldığı ve aşkların buruşturulup atıldığı akşamlarda İnanç ki yenilmez kılar insanı o sudan ve demirden sevda resimlerde renklere sorar yaşamı günleri şiirlere böler ufuklarda İşte bizimle güzelleşen her şey yine bir dostluk bir aşk sıcaklığında bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek. a. yücel
kapalı olarak yapılan veya söylenen...
en uzun koşuysa elbet türkiye'de de devrim o, onun en güzel yüz metresini koştu en sekmez lüverin namlusundan fırlayarak... en hızlısıydı hepimizin en önce göğüsledi ipi... ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun! can yücel
resim için; http://www.tfeps.org/a._titanum.jpg http://www.natuurinformatie.nl/sites/nnm.dossiers/contents/i000154/amorphophallus%20titanum%20hortus%20botanicus%20leiden_klein.jpg
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |