son beğenilen tanımları son kötülenen tanımları
genel istatistikler
bir tek aşıklar ânı hakkıyla yaşar bana göre. Ânı yaşama şuuru yalnızca aşıklarda vardır çünkü. dudaklarından dökülen her sözcük o ânın duygusuyla dökülür. ellerinin nemli sıcaklığı o ânın heyecanındandır. gözlerindeki çocuksu pırıltılar o ânın sevinciyle doludur. alıp verdikleri nefeslerde o ânın enerjisi vardır. ve bu enerjidir ânı an yapan, şimdiyi diğer zamanlardan ayıran, geçmişi ve geleceği unutturan. biz, sancılar çekerek dolandık durduk hayatın kıyılarında. işığa üşüşen pervaneler gibi bilinçsizce döndük ânın ve aşkın etrafında. an geçti, aşk tükendi. boşlukta, yapayalnız buluverdik kendimizi. Âna ve aşka olan inancımızı da yitirdik. akrebin ve yelkovanın pençesine düştük yeniden; haftaların, ayların ve yılların bir akbaba gibi bizi didiklemesine göz yumduk. eski aşkların açtığı yaraları sarmaya çalışırken yeni aşkların acılarıyla karşılaştık. aşktan da korkar olduk. sınırları koyan bizdik oysa. Ânı da, aşkı da indirgeyerek yaşadık, anlamlarını daralttık. Ânı uzatmayı bilemedik, aşkı genişletmeyi. bir âna geçmişin ve geleceğin sığabileceği hiç aklımıza gelmedi. o anda geçmişin temizlenip geleceğin ışıldayabileceğini düşünmedik bile. aşkı tek bir kişiyle sınırladık, aynı duyguyu gördüğümüz her şeye karşı hissedebileceğimiz gerçeğini bir ihtimal olarak dahi görmedik. bencilce saplandık kaldık anların ve aşkların bizi tutsak eden dar alanlarına. an, gündüzden geceye, haftalardan aylara, aylardan yıllara kadar uzanan geniş bir "şimdi" olabilecek kadar uzun olabilirdi aslında. bir yürüme bandında yürür gibi yaşayabilirdik zamanı. ayaklarımızın altından gelip geçen anlara farkındalıkla serptiğimiz her güzel duyguyu arkamızda bıraktığımızı sanırken yeniden karşımıza çıktığını görebilirdik bir süre sonra. Ânı yaşarken geçmişi arındırdığımızı ve aynı zamanda geleceği de hazırladığımızı fark edebilirdik. bir kuşun kanat çırpışlarında yakalayabilirdik aşkı, bir çocuğun cıvıl cıvıl gülüşünde… komşunun kızının mavi gözlerinde ya da köşedeki çingenenin kirli ellerinde… sahildeki balıkçıların güneşten yanmış yüzlerinde, rüzgârda uçuşan gülibrişim çiçeklerinde… denizin köpüklerinde, camdan başını uzatan bir kadının tebessümünde… vapurların düdüklerinde, martıların çığlıklarında… salına salına yürüyen bir genç kızın omuzlarından dökülen saçlarında, yaşlı bir adamın titrek adımlarında… türkü okuyan temizlikçi kadında…ve katıksız haliyle yaşadığımızda aşkı; yükselir ve yücelirdik. "katıksız" diyorum üstüne basa basa, sihrin bu katıksızlıkta olduğunu artık bildiğimden olsa gerek. evet, biliyorum; akıl aşkın gücünü keser kimi zaman; mantık, sevincini yok eder; hesap, saflığını götürür; zaman, büyüsünü inişli çıkışlı yapar. bu durumda an, aşkın koruyucu meleğidir; gerçek aşıklar, derinlik sarhoşluğu içinde âna hak ettiği değeri verirler. kurmak ile hayal kurmak, düzüşmek ile sevişmek, oyalanmak ile yaşamak arasındaki fark gibi, büyük bir fark yaratır bu. saniyeleri kalp atışlarında hissetmenin, bir saat zili yerine heyecanla uyanmanın, akreple dost olmanın, yelkovanla barışmanın ve başını uzatan o küçük kuş gibi şakımanın ne demek olduğunu ancak gerçek aşkı paylaşanlar anlarlar. diğerleri ise, sarkaça tutunup bıkkın bir halde oradan oraya gidip gelmeyi sürdürürler. gerçek aşk aramak değil, bulmak; susmak değil, bağırmaktır. bir eriyip bir donmaktır. acı ve hazdır. ayrılmak ve barışmaktır. ağlamak ve gülmektir. Öfkelenmek ve yatışmaktır. med ve cezirdir. anlaşmak değil, belki de hiçbir konuda anlaşamayıp yine de ölümüne yakın olabilmek ve şairin dediği gibi, bir öpücük için hayatının kavgasını verebilmektir. gerçek aşk, her türlü duyguya karşın doyumsuz kalmak ve durmadan yaratmak, üretmektir. nihayetinde de karşısındakiyle birlikte kendini de sever hale gelmektir. Ânı aşka, aşkı âna dönüştürmeyi öğrendiğimizde hayatı da yaşamayı öğreniriz belki de. bunu öğrendikçe genişleriz, çoğalırız, kendimizi aşarız. varlığımızın sessizliğinde düşünme, yaratma ve ne olmak istersek o olma yeteneğini keşfederiz. kendimizi sevmenin ne demek olduğunu anlarız. mutluluğu, sevinci ya da hazzı hissetmekten öte biz kendimiz mutluluk, sevinç ve haz oluruz.
isteklerin, arzuların, dileklerin ya da özlemlerin gerçekleşmesiyle insanda doğacak olan büyük sevinç...**
ağabeyi'nin erken yaşta intiharıyla büyük bir sarsıntıya uğrayan kurosawa bir süre sonra pcl yapım şirketinde yardımcı yönetmen olarak sinemaya başladı. hidesuke takizawa, kajiro yamamoto, mikio naruse gibi dönemin tanınmış yönetmenlerinin asistanlığını yapan kurosawa, ilk filmi sugata sanjiro'yu ( büyük judo efsanesi) 1943 yılında yönetti. ardından çevirdiği İçiban utsukuşiku (en güzel, 1944), tora no o wo fumu otokotaçi (kaplanın kuyruğuna basanlar,1945), waga seishun ni kuinash (gençliğime hayıflanmıyorum,1946), yoidore tenshi (sarhoş melek, 1948) , nora İnu (kuduz köpek,1949), shubun (skandal, 1950) gibi filmlerle japonya'nın en önemli film yönetmeni konumuna geldi. krusowa' yı batı'ya tanıtacak film ise venedik film festivali'nde en iyi film ödülünü alan 1950'de çevirdiği rashomon'du. bir haydutun, ormanda yürüyen bir samurayı öldürüp karısına tecavüz etmesi sonrası, haydutun, samurayın, tecavüze uğrayan kadının ve tüm bunları izleyen oduncunun olayı kendilerine göre farklı açılardan anlatmaları ve gerçeğin görece bir kavram olduğu üzerine olan film, getirdiği yeni çekim ve anlatım teknikleriyle yönetmenin uluslararası düzeyde de bir hayran kitlesinin oluşmasına neden oldu. sonrasında, dostoyevski uyarlaması hakuchi (budala, 1951), İkiru (yaşamak ; 1952), shichinin no samurai (yedi samuray, 1954), shakespeare uyarlaması kumonosu jo (kanlı that, 1957), gorki uyarlaması donzoko (ayaktakımı arasında, 1957), kakushi toride no san akunin (saklı kale, 1958), yojimbo(koruyucu, 1961), akahige (kızıl sakal, 1965) adlı filmleri yönetti. 1940'lardan 1960'ların ortalarına kadar kurosawa, birçok filminde aynı ekiple çalışmaya özen gösterdi. fumio hayasaka birçok filminin müziğini, asakazu naki ise kameramanlığını yaptı. takashi shimura ve toshiro mifune'de oyuncu olarak kurosawa'nın birçok filminde başrol üstlendiler. kurosawa'nın çok sayıda filmi hollywood filmlerine esin kaynağı oldu. Örneğin; "yedi samuray", "yedi silahşör"e; "saklı kale", "yıldız savaşları"na; "koruyucu" ise "bir avuç dolar İçin"e kaynaklık etti. altmışların sonunda 'tora tora tora' adlı filmle hollywood'a giren yönetmen, daha sonradan bu filmi yarım bırakarak ülkesine döndü. yetmişlerin ortalarında sovyetler birliği'ne giden kurosawa , bu ülkede; yüzyılın başında geçen rus bir subayla moğol bir avcı arasındaki dostluk öyküsünü anlatan "dersu uzala" filmini çevirdi . film 1976 yılında en iyi yabancı film oskarını aldı . yönetmen'in son dönem çalışmaları olarak kagemusha (gölge savaşçı,1980), yine bir shakespeare uyarlaması ran (1985) , yume, (düşler, 1990) hachi-gatsu no kyôshikyoku (ağustosta rapsodi,1991) sayılabilir. bu filmlerden "ran" dört dalda oskar ödülü almıştır . Akira Kurosawa'nın türkçe'ye çevrilmiş, 'Kurbağa Yağı Satıcısı' adıyla AFA yayınevinden basılmış bir de kitabı var.
kimyada bir eriyiğin asit mi yoksa baz mı olduğunu anlamak için kullanılan kağıda turnosol kağıdı denir. eğer kağıdın rengi kırmızı olursa eriyik asit, mavi olursa eriyik bazdır.
sezgisel ya da tinsel olanın deneysel ve bilimsel olandan üstün olduğuna inanılan felsefi akım. kant ve schelling'in felsefesi, deneyin aklın faaliyetlerine bağlı olduğunu savunan her tür felsefe transendentalizm olarak sınıflanır...
gelenekçilik. genel olarak geleneğe dayanan inanç sistemine, gelenekler yoluyla aktarılan adet ve düşünce tarzlarına bağlılıkla belirlenen davranış biçimidir.
ciwan haco'nun müziği, kürt müziğinin dünyaya açılma serüveninde büyük payı olsa da ancak bu, kürt müziğinin tüm renkleriyle dünyadaki dinleyicilerin beğenisine sunulmasından çok, dünyadaki müzik türlerinin kürt müziğine uyarlanmasıdır. bu uyarlamada ciwan haco'nun yurtdışındaki müzik eğitiminin büyük etkisi vardır. albümleri off - 2006 na na - 2003 derya - 2002 destana egîdekî - 1998 bilûramin - 1997 dûrî - 1994 sî û sê gule - 1993 nisêbîna rengîn - 1989 (türkiye 2001) girtîyên azadîyê - 1987 (türkiye 2000) leyla - 1985 gula sor - 1983 (türkiye 1999) dîyarbekir - 1981
60'lı yılların sonlarında kurulan southern rock grubu. 90'lı yılların sonlarına kadar kadar gelen ve ırkçı söylemleriyle de bilinen grupta türlü kazalar nedeniyle ölümlerin de yaşanmasıyla grup üyelerinde değişimler de olmuştur. grup; adını, lise yıllarında uzun saçlı öğrencilerin başına bela olan beden eğitimi hocaları leonard skinner'i biraz dalgayla karışık ölümsüzleştirmek adına lynyrd skynyrd olarak belirlemiştir. albümleri; lynyrd skynyrd second helping nuthin' fancy gimme back my bullets street survivors first and last legend lynyrd skynyrd 1991 the last rebel endangered species twenty edge of forever vicious cycle
ingilizce bir kelime olup salıncak anlamına gelmektedir. sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |