genki

    fransız yapımı bu çizgi filmde, boksör olan babası, o henüz 4 yaşındayken boks ringinde hayatını kaybeden genki'nin aynı yoldan giderek iyi bir boksör olmak icin verdiği mücadele anlatılmaktadır. duygusal yanı ağır basan çok güzel bir animedir. ayrıca süper bir jenerik müziği vardır, melodisi hala aklımda...

    hikayenin detaylarını unuttum, ancak bir sahne var ki beni hala etkiler: yanılmıyorsam genki'nin koçu * ona iyi bir boksörün gözlerinin çok keskin olması gerektiğini, en ufak bir detayı bile anında fark etmek zorunda olduğunu söylemiş, kahramanımız da bunu gerçekleştirebilmek için muhteşem bir yöntem bulmuştur: geçip giden trenlerin içine bakıp insanları detaylarıyla görebilmeye çalışır. elbette başlarda bunu başaramaz. ama bir gün, bitip tükenmez çalışmalarından birinde, önünden ışık hızıyla geçen bir trende, yolculardan birinin yüzünü, hareketlerini adeta ağır çekim izlermiş gibi tüm ayrıntılarıyla seçebildiği an, 'işte azmin zaferi!' dedirtir insana! artık günün birinde, babasının intikamını alacağını bilmenin inancı vardır genki'nin ve hepimizin içinde...
    (12.04.2008 03:27)

shinigami

    elma severler *
    (21.03.2008 00:32)

optimizasyon

    "en iyileştirme, en iyiyi bulma" olarak türkçeleştirilebilecek kavram, optimize etme hali...

    endüstri mühendisleri, özellikle yön-eylem * araştırmacılarının genellikle uğraştıkları işin genel adı.
    (20.03.2008 05:14)

görücüye çıkmak

    sanilanin aksine oldukca eglenceli olabilen hadisedir... hele damadin babasi sizin babaniza: "beyefendi, siz bu konularda tecrubeliymissiniz, rica etsem cocuklari degissek, siz benden kizimizi isteseniz?" diye rica eder ise...

    elbette birtakim stresli anlar yasanacaktir; her zaman guzel olan kahvenizin o gun nedense bulasik suyuna benzemesi, kahveyi ikram ederken dokmeme-dogru kisiden baslayip dogru sirayla verme telasi, etekler bluzlar icinde hanim hanimcik oturmanin alisik olmayan bunyede alerji yaratmasi gibi... ancak nihayetinde guzel anilarla hatirlanacak, guzel geleneklerimizden biridir... iyi ki vardir *
    (19.03.2008 19:36)

ülkücü

    butun genellemeler yanlistir onermesinin hakliligini bir defa daha kanitlarcasina, butun ulkuculer okumayi-yazmayi-kavgasiz tartismayi beceremeyen insanlar degillerdir. hatta "gercek" ulkucu, ulkusune inandigi kadar, neden bu ulkuyu savundugunun da son derece bilincinde, diger goruslere neden inanmadiginin da savunmasini yapacak kadar konu hakkinda bilgisi olan, dusunebilen insandir.

    peki ocaklara kendi menfaatleri icin giren, bulunduklari ortami yozlastiran ulkucu adi altinda gecinen insanlar yok mudur; elbette vardir. ama tum ulkuculeri bu tip insanlardan saymak dupeduz insafsizliktir... hatta belki sizler icin durum oyle olmayabilir, ama benim tanidigim ulkuculerin buyuk bir kismi odtu ogrencisi, diger buyuk bir kismi ise cesitli universitelerde degisik bolumlerde ogretim uyeleri olan aile dostlari idi, her birinin de bahsedilen tariften cok farkli oldugunu gonul rahatligi ile soyleyebilirim. ayrica milliyetcilikle ulkuculuk de birbirine karistirilmamasi gereken kavramlardir; her ne kadar milliyetci durus ve milletini butun milletlerin uzerinde bir refah seviyesine, ahlak seviyesine cikarabilmek ulkucu felsefenin temel taslarini olustursa da, milliyetcilik ulkuculerin tekelinde degildir. ancaaak, ulkuculuk esittir fasistlik hic ama hic degildir! ulkucu, baskalarinin da kendi milletlerine olan sevgisine saygi duyar, duymak zorundadir. yeter ki bu milletler gelip de kendi devletinin egemen oldugu topraklara goz dikip kendi ulkesini parcalamaya kalkmasin...

    son olarak, ulkucu sadece bir siyasi partiye bagli insanlara verilen isim degildir. ulkucu, bu milletin daha iyiye gitmesi ulkusune sahip olup onu gerceklestirmeye calisacak her insanin gonul rahatligi ile kendisine verebilecegi addir.
    (19.03.2008 19:27)

uzun saçlının yeri

    babamın uzun saçlı'ya gıcık olması nedeniyle önünden on kere geçmemize rağmen bir çayını içemediğim mekan.

    ben babamın yalancısıyım, kendisi güzide bir üniversitemizde profesör olur, öğrencilerini arazi gezisi kapsamında karadeniz turuna çıkardığı bir sene uzun saçlı'nın yerinden geçerken çok methini duydukları bu mekanın çayını tatmak istemişler. amma velakin uzun saçlı amcamız pek huysuz biri çıkmış; kırk kişilik grubu görünce "ben bu kadar adama çay-may demlemem!" diye tutturmuş da tutturmuş. yalvar yakar razı etmişler. ama amcamız söylene söylene demlediği çayları nerdeyse 1 saat sonra ikram etmiş... ayrıca çay başına o zamanlar trabzon öğretmenevinde bir bardağa verilen paranın tam on mislini istemiş! bizimkiler de kendileri ısrarcı oldukları için seslerini bile çıkaramadan paraları sökülmüşler... babamın söylediğine göre amcanın çayında da hiçbir numara yokmuş, bildiğin çaymış işte* )

    ama ankara kale'deki erzurumlu hasan amcamın çayını sorun bana; pek lezizdir. pek yazık ki, denize nazır manzarası yoktur işte...
    (10.11.2007 07:39)

cien anos de soledad

    hepi topu 5 adet isim romandaki 50 karakter tarafından paylaşıldığı için * kitabın başındaki soyağacı tablosuna tekrar tekrar dönmekten insanın başını döndüren roman...

    gabriel garcia marquez'in kendi ailesini anlattığı, hatta çocukluğunda büyükannesi ursula'dan dinlediği olayları kendi şahit olduklarıyla harmanlayıp bu efsanevi romanı vücuda getirdiğine dair rivayetler vardır. romandaki fantastik hikayeler de hakikaten bir çocuğun korkunç ve muhteşem hayal dünyasına ait gibidir...

    okunası, şaşılası bir kitaptır.
    (10.11.2007 07:22)

şeker kız candy

    annemin, buyuk ablamin ve benim cocuklugumuz/ilkgencligimizde yer etmis, turkiye'de uc kusagin birden anilarinda var olan cizgi film.

    seker kiz candy, oksuzler yurdunda buyumesine ragmen her daim nesesinden birsey kaybetmeyen sevimli bir cizgi film kahramanidir. ilk aski, henuz oksuzler yurdundayken, yalnizca bir kez gordugu, iskoc kiyafetleri icindeki sarisin "prens"le tadar. daha sonra ev islerinde yardimci/evin kizina arkadas olmasi icin -bir nevi- evlat edinildigi malikanede, ilk aski olan sarisin prense cok benzeyen anthony ile, oniki yasinda, cocuksu da olsa ilk kez karsilikli bir ask yasayacaktir! ama ne yazik ki bu ask, anthony'nin attan dusup olmesi ile son bulur! (turk filmi-vari, ama aynen boyle olmustu...) daha sonra yatili bir okula giden candy, burada asi cocuk terry ile firtinali bir aska yelken acacaktir (ablamiz, sirin/saf gorunumunun altinda, epeyce de hizlidir!). daha sonraki bolumler benim izledigim donemlerde gosterilmedigi icin bundan sonrasini bana rivayet edilen sekilde yaziyorum: terry ile de aski mutlu bitmez candy'nin. daha sonra bir sekilde amerika'ya gider. orda ilk aski olan prensi bulur ve en sonunda, muratlarina erip evlenirler. galiba cizgi film, mutlu sonla biter... ancak, yazar ve cizer arasindaki bir anlasmazliktan dolayi, anime ile manganin farkli sonlarla bittigini de not edelim.

    seker kiz candy, bir nevi pollyanna olmasiyla, basina ne gelirse gelsin hep neseli kalabilmesiyle bazen insanin sinirlerini yerinden ziplatsa da; surukleyici, pembe dizi tadindaki hikayesi sayesinde cocuklugumuzun en sevilen cizgi filmleri arasina girmeyi basarmistir.
    (03.10.2007 06:39)

evlerin önü

    bir isparta turkusudur. pek cok sanatci tarafindan seslendirilmis olup, benim favorim olan versiyonu tolga candar'in "turkuleri ege'nin" isimli, 1987 tarihli albumunde yer alandir.
    yukaridaki sozlerin biraz daha farkli hali soyledir:

    evlerinin Önü mersin,
    ah sular İçmem gadınım tersin tersin,
    mevlam seni bana versin.

    al hançeri gadınım vur ben Öleyim,
    ah kapınızda bi danem, kul ben olayım.

    evlerinin Önü susam,
    ah su bulsam da gadınım Çevremi yusam *.
    açsam yüzünü baksam dursam.

    al hançeri gadınım vur ben Öleyim,
    ah kapınızda bi danem, kul ben olayım.
    (02.10.2007 06:19)

facebook

    onceleri yonja turevi bir site zannedilip fazla kaale alinmasa da, simdilerde turk gencligi arasinda kullaniminin hizla yayginlasmasi sonucu icinde hesabiniz yoksa "antisosyal" damgasi yiyebileceginiz internet alanidir. ayrica son derece tehlikeli oldugu tecrubeyle sabittir: yapilacak onlarca isiniz varken "dur bir bakayim, kim su anda ne yapiyormus..." diye gereksiz bir merakla sayfasina tiklandigi zaman, arkadaslariniza sanal icecekler gondermekten birbirinize koyun firlatmaya kadar gayet faydasiz ugraslarla basinda saatler gecirme olasiliginiz yuksektir! ustelik profilinize yazdiginiz bilgiler, arkadas listenizdeki insanlar, bilgilerinize ulasmasina izin verdiginiz uygulamalar (bkz: application) goz onune alinirsa, fbi, cia ve benzeri haber alma orgutlerinin icerdigi devasa veritabanindan faydalandigi paranoyasina kapilmak isten bile degildir!
    yine de, senelerdir haberdar olmadiginiz arkadaslariniza ulasmanizi sagladigi icin bazen onunde saygiyla egilmeden edemezsiniz...
    (26.09.2007 07:59)

seks sohbetleri

    "Sonra azizim, gece beraber ayrildik ortamdan, kizin oteline gittik, anlarsiniz ya... Eeee, kiz gonullu madem, reddedecek degiliz ya, salak miyiz, hahaha!"
    Walkman'de kasedin tam sonuna denk gelmistim, ister istemez duydum bu laflari ve midem bulandi: Sinifimizin en sinir bozucu tiplerinden Melih'ti konusan; cevresine kendisi gibi akli fikri munasip bir yerlerinde olan birkac cocugu daha toplamis, belli ki dun geceki maceralarini anlatiyordu... Uzuntuyle icimi cektim; eh, turistik yorede yasamanin kotu yonleri de var... Biz kizlar nispeten daha masum kalmis sayilabiliriz, ama sinifimizda bu yasa gelip de turist kizlarla cinsel deneyim yasamamis erkek bulmak oldukca zor! Hayir yani beni ilgilendirmez, kim ne yaparsa yapsin, herkesin kendi hayati sonucta... Ama kimse gelip de ortalik yerde yatak maceralarini anlatmasin mumkunse! Butun bunlari aklimdan gecirirken suratim epeyce burusmus olmali ki, Melih'in gozu bana takildi ve pis pis siritti:
    "Ooo, arkadaslar, cemre hanimefendi de buradalarmis, anlattigimiz seyler onun cici kulaklarini rahatsiz eder, ozur dileyelim: afedersiniz cemre hanimefendi, sizin bunlari duymamaniz lazimdi, boyle ayip seyleri duymak bekaretinize zarar felan verir maazallah!!"
    Al iste! Simdi istesem de gerzek melih'i duymamazliktan gelemezdim. Ayni alayci nezaketle gulumsedim:
    "Onemli degil Melih beyefendi, ben hayvan haklarini da savunan bir insanim, hatta bakiniz konusabilen hayvanlar da varmis, onlarin dusunce ozgurlugune de saygi gostermek gerek... Ah, cok pardon yanlis oldu, dusunce degil konusma ozgurlugu diyecektim, hayvanlar dusunemez tabii, degil mi?!"
    "Ne diyon kizim sen, hayvan mi demek istiyorsun bana?" diye patladi Melih. Az onceki alayci gulumsemesinden geriye birsey kalmamis, burnundan soluyordu! ben de gayet rahat:
    "Ben oyle ortaya konustum, alinan alinsin," dedim. "Ne bileyim; dusunmeden, icgudulerine gore yasayanlar hayvanlardi diye biliyordum da, o yuzden oyle dedim yani..."
    Melih agzini bozup cirkeflesmeye hazirlaniyordu ki Gunes:
    "icgudulerine gore davrananlar sadece hayvanlar degildir Cemre," diye cevap verdi sinifin diger kosesinden. "Melih'in cinsel yasamini herkesin ortasinda bagira cagira anlatmasini onaylamiyor olabilirsin; ama bu, aktif bir cinsel hayati olanlari hayvan konumuna koymani gerektirmez!"
    Milletten bir "Ooo!" sesi yukseldi. Kendi kendime gulumsedim; tipik Gunes iste! Sinifin aykiri sesi, karismadan duramamisti... Gunes'le her konuda sik sik tartisiriz, ama ona olan saygim sonsuzdur: butun fikirleri dusunce suzgecinden gecirilmis, ozgun ve kendi icinde tutarli fikirlerdir cunku... Simdi de bakis acisini anliyordum, ama kusura bakma Gunes, ben senin gibi dusunmuyorum. Ona dogru dondum:
    "Onu demek istemedigimi iyi biliyorsun Gunes, carpitma lutfen," dedim. "Benim hayvan gibi davrandiklarini soylediklerim, sadece seks yapmak ugruna hic tanimadiklari, hic birsey paylasmadiklari insanlarla yataga girenler! Yoksa ornegin evlilik disi seks yapilamaz, yapanlarin hepsi hayvandir falan demedim dikkat edersen.."
    "Yine de insanin da icgudulerine gore davranmasinda bir problem goremiyorum ben," diye israr etti Gunes. "Acsak yemek yeriz, korkuyorsak siginacak buyuk bir guc arariz, sehvet duygumuzu tatmin etmek icinse seks yapariz... Bu mantiga gore, yemek yedigimiz icin de hayvan olarak adlandirabilirsin insanlari..."
    "Ama insanlik onuru, akil, irade gibi kavramlar vardir, oyle degil mi Gunes?" dedim ben de karsilik olarak. "Mesela, gunlerdir birsey yemeyecek kadar ac kaldiysan bile, cok gururluysan kimsenin ekmegine saldirmazsin... Ya da seks ihtiyaci hissetsen bile iradeni kullanip onune ilk cikanla yatmayabilirsin, hayvanlardan farkimiz da budur!"
    Artik siniftaki herkes konusmasini kesmis, tenis maci izler gibi bizim diyalogumuza kulak kesilmisti. Gunes:
    "Ama sorarim sana Cemre," deyip gulumsedi, "Gunlerce ac kaldiktan sonra insanda hangi akil, mantik, irade kalir? ilk gordugu ekmege saldirmaz mi? Ve bunu yapmak, icgudulerine gore davranmanin tam karsiligi degil midir? kisacasi yeterince zorlarsan her insanda bir hayvanlik duzeyi vardir, herkesi hayvan olarak adlandirabilirsin Cemre!"
    "Ama ben burda insanin o sinira kadar zorlandigi bir durum gormuyorum!" dedim atesli atesli. "Bazi durumlarda insan hayvanca davranip davranmamayi secebilir. Iste seks de oyle birsey! Onu yeterince ozel bir insanla paylasmiyorsan, yaptigin hayvanliktir bence!"
    Siniftan gene bir "Ooo!" ve alkis-islik sesleri yukseldi. Gunes siddetle basini salladi:
    "Hic de degil! Insan cinselligi yeni tanidigi biriyle de yasayabilir, ne var bunda? Daha dogrusu soyle soyleyeyim; sokakta karsisina cikan ilk kadina tecavuz eden birinden bahsetmiyoruz ki; barda icki icerken tanistigi ve kendisiyle beraber olmaya gonullu olan biriyle yatan bir adamdan bahsediyoruz, boyle yapti diye hayvan mi oluyor simdi?"
    Melih ve tayfasi Gunes'i alkisladi heyecanla, "Heyt be Gunes! yuru bee!" nidalari arasinda... Bu arada calan ders ziliyle birlikte sinif iyice kalabaliklasmaya baslamisti; sinifa her giren "N'oluyo yaa?" diye bir an bocaliyor, sonra konusulanlari duyunca cevremizdeki gittikce buyuyen cembere katilip ilgiyle bizi dinlemeye basliyordu. Gunes meydan okurcasina gulumsedi, haydi bakalim, simdi ne diyeceksin Cemre der gibi... Benimse yenilgiyi kabul etmeye hic niyetim yoktu:
    "Sanirim problem bakis acilarimizin farkliligindan kaynaklaniyor," dedim, "Evet, senin bu mantigina gore hic tanimadigin bir insanla, karsindaki de buna razi oldugu surece, seks yapmak son derece dogal bir sey gibi gorunebilir... Ve evet, dogaldir, cunku hayvanlarin dogasina aittir! Neden biliyor musun Gunes, cunku bence seks herkesle yasanamayacak kadar ozel, hatta neredeyse kutsal birseydir!"
    "Nasil yani?"
    "Bak soyle: eger seksi her onune gelenle yasarsan, en sonunda mekanik, siradan bir zevk alma araci olur, tak-cikar hepsi bu! –millette gulusmeler oldu, hic aldirmadan devam ettim- ama senin icin gercekten ozel olan biriyle yasarsan, ve yalnizca onunla; o zaman zevk alma aracindan da fazlasi olur: iki bedenin birlesmesinden de ote, iki ruhun birlesmesi olur; aradaki sevgi onu bu hale getirir; bilmem, anlatabiliyor muyum? Bu denli ozel bir olayi, herkesle yasanabilecek salt fiziksel birseye donusturmek de hayvanliktir, iste bu kadar!"
    Gunes bir an bocaladi, benden bu kadar romantik bir yaklasim beklemiyordu heralde! Siniftaki herkes de sus-pus olmustu, nasil tepki vereceklerini sasirmislardi. Kendi kendime gulumsedim, evet sasirmakta haklisiniz! Kim derdi ki o kati gercekci, erkek tavirli ve ukala cemre, seks konusunda bir eski devir romantiginin yaklasimina sahip olsun?? Tam da o sirada hoca girdi iceri, "N'oluyor, niye toplanmissiniz boyle? Haydi bakalim herkes yerine!" diye milleti kovaladi, ister istemez herkes sirasina yollandi. Melih yanimdan gecerken fisildadi:
    "Yuh be! Utanmasan ibadet yapip cikacaksin seks'i!"
    Gulumsedim, iste ilk normal tepki! Insanlarin benim fikrimi cok demode bulacagini biliyordum zaten... Isteyen istedigini dusunsun, bence seks gercekten cok ozel birsey, iste bu kadar! Kitaplarimi ve walkman'imi toparlayip arka siraya yollaniyorum; ildeniz'in yanina... Bu hafta hep ildeniz'le birlikte oturdum; sira arkadasi Ankara'ya gitti, ben de firsat bu firsattir deyip gectim yanina... Derslerde fisir fisir geyik cevirip inanilmaz egleniyoruz, hocalar bos biraktigi zamansa bazen beraber calisiyoruz, bazense yine muhabbetle geciyor zaman, ders nasil bitiyor hic anlamiyorum... Her neyse, kitaplarimi alip sirama geldigim zaman ildeniz'in gozlerinde acayip bir pirilti oldugunu fark ettigimi hatirliyorum. Tuhaf tuhaf suzdum onu:
    "Ne?"
    "Cemre, bu konuyu seninle hic konusmadigimiza inanamiyorum! Ve senin bu kadar ucuk fikirlerin olduguna da!"
    "Iyi o zaman, ogrenmis oldun," dedim, biraz ters ters... ildeniz hemen:
    "Yanlis anladin," dedi, "Ucuk derken, ‘farkli' demek istemistim... farkli... Ve ilginc! Ve, muhtesem! Yani, en azindan bence..."
    Bu defa sahici bir ilgiyle ona dondum:
    "Ciddi misin? Yani, gercekten muhtesem mi buldun?"
    "Evet, cok ciddiyim! Benim de hissettigim, ama dusunceye dokemedigim seyler bunlar, Cemre... Inan bana, cok sasirdim..." ildeniz basini salladi, dogru kelimeleri bulmak icin buyuk bir caba harciyor gibiydi . "Yani, ne bileyim, sen boyle seks-meks pek aldirmazsin gibi geliyordu... Yok yok yanlis anlama; yani baskalari adina konusuyorum, isteyen istedigiyle yatsin dersin gibime geliyordu..."
    "Aslinda hala oyle diyorum..."
    "Ya tamam, ama ne demek istedigimi anladin sen: isteyen istedigini secer, ama gercekten insani vasiflara sahip olanlar, kendileri icin gercekten ozel bir insan ararlar! –goz kirpti- simdi oldu mu?"
    "Eh evet, hemen hemen oldu..." diye sirittim ben de. ildeniz gozlerini gozlerimin icine dikti. Yuzunde oyle duygulu bir ifade vardi ki, sasirdim, biraz da tuhaf hissettim kendimi. O ise, benim rahatsizligimin ayirdina bile varmadan ciddi bir ses tonuyla:
    "Ben birlikte oldugum insani hic aldatmayacagim Cemre," dedi. "O yuzden cok, cok ozel biri olacak o insan... Ve ben onu, ne fiziksel, ne de duygusal olarak hic aldatmayacagim..."
    O guzel gozlerine bakakaldim. Neydi bu simdi? Sakaya vurup: "Aferin sana!" diyebilirdim, ama ildeniz o kadar ciddi bir tonda konusmustu ki, sakalasmak gelmedi icimden. Bana cok ozel bir soz vermis gibiydi... Kaslarimi cattim, acaba "Aysel'le bizi ayarlama cabalarinin farkindayim, ama vazgec, cunku cok ozel biri olmasi gerek birlikte olacagim insanin..." demek istemis olabilir mi? Supheyle yuzune baktim, fakat gordugum yuzde baska imalar yoktu; ya da en azindan ben goremedim. icinden gelmis, kendisinin de benim bahsettigim insanlardan oldugunu soylemek istemisti anlasilan... Birden jeton dustu: daha once ildeniz'le cinsellikten hic konusmamistik, onun siniftaki diger erkekler gibi maceralari oldu mu olmadi mi, hic bilmiyordum mesela! Belki de, oyle maceralarinin olmadigini, olmayacagini soylemek istemisti! Neden bilmem, birden kocaman bir mutluluk geldi oturdu yuregime. Yuzum isil isil, gulumsedim:
    "Biliyorum ildeniz..." dedim. Sadece o kadar... ildeniz de bana gulumsedi, anladigimi anlamisti. Sonra tahtaya donup dersi dinlemeye basladik.
    Ve ben o an fark ettim ki, ildeniz'in boyle maceralara tenezzul etmemis oldugunu, hic konusmadigimiz halde, gercekten biliyordum...
    (12.09.2007 08:27)

yarpuz

    daha cok ege ve akdeniz yorelerinde yetisen, yaban nanesinin diger adi.

    yasar kemal'in ozellikle "bir ada hikayesi" uclemesinde sik sik gecer yarpuz kelimesi. yazarin kuvvetli kaleminin, insanin oralarda olmayi delicesine istemesine neden olan "ege'nin bakir dogasi" betimlemelerinde, yarpuz kokusunun ayri bir yeri vardir. yarpuzu daha once hic gormemisseniz, bu betimlemelerden daha da cok etkilenir, bu buyulu cicegin ne menem birsey oldugunu cok merak edersiniz. sonradan bir buyugunuz ailece gidilen pikniklerin birinde "iste yarpuz bu!" diye alelade, yesil bir bitkiyi gosterir. ellerinizi yapraklarina surdugunuz zaman parmaklarinizda nane kokusu birakmasindan baska pek bir ozelligi olmayan bu bitkiyle tanisinca, bir hayal kirikligi yasarsiniz... hayir, yarpuz'la bir derdiniz oldugundan degil; en sussuz bitki bile bir doga harikasidir ne de olsa... hayalkirikliginizin gercek nedeni, buncasina siradan bir bitkiyi bile, insanin hayallerinde baygin kokulu, sarhos edici bir mucize cicege donusturebilen yazarin kalemindeki ustaliga hicbir zaman erisemeyeceginizi bilmektir...
    (31.08.2007 06:09)

erol tas

    turk filmlerindeki kotu karakterinden once, osman yagmurdereli ve mehmet aslantug'un oynadiklari iz pesinde isimli trt dizisinde tanidim onu: iki acar polisin sefi, babacan baskomiser rolunde oldugu icin sonradan onu kotu adam olarak gormek erol tas'i hic de sevimsiz, itici insan yapmadi gozumde. cok iyi oyuncuydu, ruhu sad olsun.
    (11.08.2007 07:47)

doğum kontrolü

    turkiye'de ozellikle dogu bolgelerde ve buyuk sehirlerin varoslarinda etkin olarak uygulanmasi elzem olmakla beraber basarilmasi ciddi bir caba gerektiren istir. dogum kontrolunu kendilerinin kisirlastirilmasi ve soylarinin tuketilmesi icin hazirlanmis buyuk bir komplo olarak goren insanlarin egitilmesi sorunu, bu insanlara ucretsiz prezervatif veya dogum kontrol hapi saglanmasindan cok daha buyuk bir sorundur.
    (08.08.2007 00:05)

orta doğu teknik üniversitesi

    ogrencisinden profesorune, hizmetlisinden memuruna, herkesin birbirine 'hocam' diye hitap ettigi;
    kocaman tas binalari bilkent'inkiler kadar modern olmasa da, her mevsim bambaska renklere boyanan guzelim agaclari sayesinde (hapishane havasindaki bilkent kampusunun aksine) civil civil bir kampuse sahip olan;
    vakit ayirabildiginiz muddetce birbirinden renkli ogrenci topluluklari ile universite hayatinizi harika anilarla dolu, hayatinizin en guzel yillari yapabilecek olan yerdir;
    turkiye'nin en iyi universitesidir;
    okulumdur.
    objektif olmak adina kotu yonlerini de saymazsak olmaz: bir kere, ozel universitelerin aksine burokratik islemlerden ananiz aglar; ders/burs/transcript basvurulariniz uzuuun zaman alir. yine devlet universitesi olmasindan kelli; para bulabilecegi her turlu alandan alabilecegini almak adina karsiniza pek cok masraf cikartir bu okul; arabanizi kampuse sokmak icin almaniz gereken sticker'a, saatte 30 km'yi gecerseniz trafik polisine; harc krediniz yoksa harca, hatta diger universitelere kiyasla yemekhanedeki kiytirik tabldot yemege bile tonla para odersiniz. son olarak, vaktiniz varsa ogrenci topluluklarinda cok eglenirsiniz ama bu vakti bulmak her babayigidin harci degildir; cift dikis olmadan okulu bitirip de en az bir ogrenci toplulugunda aktif gorev alanlarin sayisi parmakla sayilabilecek kadar azdir! ayrica maalesef nerdeyse her sene derslerin agirligi yuzunden (ozellikle mimarlikta) en az bir-iki intihar vakasina rastlanir..
    yine de odtulu olmak baska hic bir seye degisilmez su dunyada: odtululer kafa insanlardir, istanbul universitelerindeki ogrenciler gibi is dunyasiyla veya sehrin hizli yasamiyla fazla hasir nesir olacaklari bir ortamda bulunmadiklarindan, kendi aralarinda muhabbeti gelistirmis, bir bakima daha cocuk kalmislardir... en buyuk eglenceler yurt kantinlerinde cevrilen batak, sskda rock muzik esliginde icilen bira, cimlere yayilip geyik cevirmek, ve varsa yurt odalarinda sabahlara kadar bilgisayar oynamaktir!
    odtu'de bol miktarda adanali ve ankarali bulunur. istanbullu sayisi nispeten azdir; var olanlar da sik sik istanbul'u ozleyip sikayet etmekle gecirirler vakitlerini... odtu'nun ilginc yanlarindan biri de herkesin birbiriyle bir sekilde tanidik cikmasidir; yeni tanisiginiz insan ya oda arkadasinizin liseden arkadasi, ya bolumden bir arkadasinizin kankasi, ya da topluluktan birinin hazirlik arkadasidir! odtu'de kiz sayisi isletme ve mimarlikta erkeklerden cok, elektronik ve makine gibi bolumlerde ise erkek basina 300 gram kiz dusecek kadar azdir! endustri, kimya, gida muhendisliklerinde ise normal oranlardadir... isletme kizlarinin guzelligi efsanedir, muhendislik kizlari ise genelde surekli ders calismaktan dolayi paspal gezerler... (bu noktada kendi bolumume bir kiyak yaparak endustri muhendisligi kizlarinin hem guzel hem de bakimli oldugunu belirtmek isterim-en azindan bizim donemde oyleydi!)
    odtululer genelde solcu, hatta uc noktalarda bilinirler; ancak seslerinin cok cikmasina karsin tkpli sipli ogrencilerinin sayisi cemaatcilerin onda biri kadar bile degildir...
    odtu, sagladigi yurt imkani ile de turkiye'nin onde gelen universitelerindendir: ozellikle kizlara yurt cikmasi pek kolaydir. dar gelirli ogrenciler icin devlet yurtlari, parasi bol rahatina duskunler icin ozel yurtlar, bir de ikisini optimumda birlestiren yari-ozel yurtlari (ki aralarinda demiray yurtlari favorimdir) ile ogrencilerine degisik secenekler sunmaktadir.
    odtu hakkinda pek cok efsane de bulunmaktadir: binalarin yer altindan tunellerle birbirine baglandigi, deniz gezmis'in polis baskinlarindan bu tuneller sayesinde kactigi, mimarliga giden yoldaki demir cubuklarin golgesinin 10 kasim gunu saat 9'u 5 gece ata yazdigi bunlar arasinda sayilabilir...
    son olarak odtululer kendilerine ozgu bir dil gelistirmis olup 'abi section degistiremedim, ben bu dersi drop edecegim galiba', 'ememde labim var, sonra da cese'de ders caliyor olacagim' benzeri cumlelerin sik sik duyulmasi mumkundur. kisacasi odtu ve odtulu olmak anlatilmaz, sadece yasayan bilir!
    (07.08.2007 06:11)

sayfa: 1...-181-182-183-184

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.