başlıkları alt alta okumak

funny games

    durduk yerde asabınızı bozmak, canınızı sıkmak istemiyorsanız uzak durmanız gereken film.
    (20.01.2010 08:42)

sayenizde

    ercan saatçi'nin olduğuna inanmak istemediğim nefis şarkı.
    (20.01.2010 08:29)

gece yarısı istenebilecek şeyler

    (bkz: sucuklu yumurta).
    dalga geçmiyorum, bir sınav döneminde takmıştım gecenin bir yarısı sucuklu yumurta yemeye. hem tok tutuyordu, hem de sağlam enerji veriyordu. sonra midem başkaldırınca vazgeçmek zorunda kaldım bu sevdamdan (bkz: gastrit) (bkz: ülser).

    (bkz: seks)
    eminim hiçbirinizin aklına gelmedi! bari ben yazayım.

    not: ikisi bir arada olmaz.
    (20.01.2010 08:27)

1990

    (bkz: bahriye üçok)
    (bkz: çetin emeç)
    (bkz: muammer aksoy)
    (bkz: turan dursun)
    (bkz: hiram abas)

    türkiye'nin kara yıllarından biridir. yukarıda ismi geçenlerin uğradıkları suikast sonucu öldürüldükleri yıldır, ki hiçbiri net olarak aydınlatılamamıştır.

    ha, o yıl dünya için de çok hayırlı değildi, 1. körfez savaşı da 1990'da başlamıştı.
    1990 italya dünya kupası vardı ama, o fena değildi.
    (19.01.2010 09:28)

turan dursun

    ölümünün üzerinden 20 yıl geçmiş faili meçhuldür.
    ha, nerden mi aklıma geldi turan dursun şimdi? ufacık bir gazete haberinden... turan dursun'un eşi naima dursun'un intihar haberi. niyesi yazılmamış.
    (19.01.2010 09:17)

inci sözlük

    yapacak yorum bulamadığım bir oluşumdur. millet nerelere gitmiş de bizim haberimiz yokmuş...
    (15.01.2010 11:11)

sevgiliden özgeçmiş istemek

    aslında hiç de fena olmayan fikirdir. nasıl benim aklıma gelmemiş ya? ama benim için çok geç, gençler yararlansın bari...
    (15.01.2010 10:15)

ekşi sözlük

    gene cadı kazanına dönmüş olandır. son günlerde 'yavşak' lı başlıklarla başlamış görünen, ama aslında uzun zamandır devam eden çatışmanın yüzeye çıkmasının sonucudur olanlar.
    (bkz: hadi hayırlısı)
    (bkz: gelişmeleri takip ediyoruz)
    (15.01.2010 10:13)

dinime söven bari müslüman olsa

    bana hep biraz anlaşılmaz gelen ifadedir. yani bu ifadeyi kullanan müslüman ise islam dinine ancak bir müslüman'ın mı küfredebileceğini veya küfretmeye hakkı olduğunu mu söylemeye çalışıyor? ama kendi dinine bir insan niye küfretsin/küfrettirsin ki ya? o zaman bu sözü söyleyenin müslüman olmaması lazım bu durumda. diyelim ki sözü söyleyen hristiyan, o zaman da müslümanlığı kendi dinsel inançlarının üzerinde görmesi lazım, ki ozaman da zaten müslüman olurdu.
    ne lafmış ya, sabah sabah kafam karıştı gene...

    edit: burada bahsedilen konu kolayca anlaşılabileceği üzere, bu ifadenin anlatmak istediği veya aslının ne olduğu değil. düz okunuşuyla ve en saf haliyle başlıkta geçen cümlenin zihinde yarattığı tutarsızlık. ha, bu satırların yazarının sosyolojik veya felsefi bir kavram olarak dini anlamakta sorunu yok, ama ötesini kavrayamadığı da bir gerçek, o da ayrı konu.
    (15.01.2010 09:31)

2010 süper lig yayın ihalesi

    türk telekom ile digiturk arasındaki kıran kırana mücadele sonrası digiturk'ün yıllık 321 milyon dolara kazandığı ihaledir. kdv, federasyon ve organizasyon payları da eklenince yıllık toplam 424 milyon 233 bin dolara, 4 sezon için 1 milyar 668 milyon 532 bin dolar'a çıkyor bu rakam.
    (bkz: vay anam vay)
    (bkz: zenginin malı)
    (bkz: züğürdün çenesi)
    (14.01.2010 16:13)

battlestar galactica

    hiç sıkılmadan izlediğim en güzel dizi ünvanını yapıştırabileceğimdir.
    itiraf edeyim, battlestar galactica*'nın yeniden çekileceğini ilk duyduğuımda çocukluğumun battlestar galactica'sının anısına hürmeten 'ben izlemem' tripleri yapmıştım, aslında o dönemden aklımda kalanlar sadece apollo, starbuck, cylon gibi kelimelerle gözlerinin yerinde gidip gelen kırmızı ışıklar olan robot abilerdi, o da ayrı. neyse sonunda bir gün yeni çevrimin bir bölümüne denk geldim, ertesi gün de ilk bölümden başlayarak izlemeye başladım (bkz: tükürdüğünü yalamak).
    efendim, bsg'nin hikayesi basit aslında, kendi yarattıkları robotlar tarafından saldırıya uğrayan oniki koloni'nin insanlarının büyük çoğunluğu yok ediliyor, geriye kalan yaklaşıık 50000 insan, ömrünü tamamlamış bir savaş gemisi olan battlestar galactica'nın önderliğinde oluşturduklar bir filo ile uzayda yeni bir yuva aramaya başlıyorlar, tabii cylon'lar da peşlerinde...
    basit bir bilimkurgu hikayesi gibi... ama senaristler bu basit hikayeyi insan olmanın anlamının sorgulandığı felsefi bir metin haline getirmişler neredeyse. karakterler derinlemesine işlenmiş ve gerçek insanlar olarak resmedilmiş, acı çekiyorlar, mutlu oluyorlar, inanıyorlar, inaçlarını sorguluyorlar, isyan ediyorlar, ölüyorlar, öldürüyorlar, bir bölümde büyük bir kahramanlık yapan diğer bölümde korkak ya da hain olabiliyor, öyle ki bir bölümde en sevdiğiniz karakter sonraki hafta en gıcık olduğunuz karakter haline gelebiliyor. oyunculuklar da o kadar başarılı ki onların yaşadıklarını bize de birebir yaşatıyorlar, zamanla izleyici de bsg mürettabatının bir parçası haline geliyor. bu yüzden herhalde dünya çapında en tutkulu dizi takipçileri de bsg'ninkilermiş
    oyuncular deyince amiral william adama rolündeki edward james olmos, başkan laura roslin rolünde mary mcdonnell, kara thrace namı diğer starbuck rolünde katee sackhoff ve number six olarak izlediğimiz tricia helfer'ın yeri apayrı bence.
    son bölümlere geldiğimde ciddi ciddi üzülmüştüm, bsg ile yolculuğumuz bitiyor diye... hala da yerine koyabileceğim aynı tadı verecek birşey bulamadım.

    --! spoiler !--
    dizinin doruk yaptığı dönemlerden biri 3. sezonun başıydı. new caprica'da çekilen sahneler ile aynı dönemde devam eden abd'nin ırak işgalinin televizyonlara yansıyan görüntüleri arasındaki koşutluk son derece dikkat çekiciydi. 4. sezonun son yarısı ise resmen nefes kesiciydi. iki sezondur devam eden opera rüyasının bsg 'nin komuta odasında canlanması, adama'nın yıllardır savaştığı cylon'larla müttefik olmak zorunda kalınca, gemisini kaybedeceğini anlayınca ve tabii sevdiceğini kaybedince gözlerine yansıyan acı, hem insanların hem cylon'ların bir çocuğun hayatı için intihar görevine çıkması, bu göreve çıkarken adama'nın yaptığı konuşma...

    bu arada, d'anna'ya ne oldu lan? harbiden sap gibi kaldı mı dünyada?
    --! spoiler !--

    anlatmak boşuna... izleyin. so say we all.

    bsg zaman çizelgesi: http://www.22dakika.org/yazi/battlestar-galactica-kim-neci-simdi


    (14.01.2010 13:49)

zorunlu hizmet

    kendi içinde çokça mantıksızlığı barındıran uygulamadır. şöyle ki,
    1. bir üniversitenin belirli bir bölümünü başarıyla bitiren herkes diplomasını alma ve eğitim gördüğü alanda çalışma hakkına sahip olmuş sayılır. ancak bitirdiğiniz fakülte tıp fakültesi ise bu hakkınız size kullandırılmaz, devlet diplomanıza el koyar ve benim için şu kadar süre çalşacaksın der. eğer devlet memuru olmak isterseniz amenna, devlet size istediği yerde görev verir, ama hekimseniz devlet sizi zorla belli bir süre için devlet memuru yapar ve kendisi için çalıştırır. ben özel olarak çalışacağım deme gibi bir lüksünüz yoktur. eğer bu bir vatana millete borcunu ödeme durumu ise diğer fakültelerden mezun olanlar niye borcunu ödemez?
    2. uygulama gerçekten ne kadar efektiftir? altyapısı olmayan bir yere yalnızca doktor göndermek ne kadar mantıklıdır? doğru dürüst ameliyathanesi veya ameliyathane ekibi/donanımı olmayan yerlere gönderilen ve zorunlu hizmeti süresince tek bir ameliyat yapamayan cerrahlar var (bir cerrah için, el becerisinin bu denli ön planda olduğu bir meslek için 1.5 yılı boş geçirmek ne demek bir düşünün). doğru dürüst tetkik veya görüntüleme imkanı olmayan yerlerde çalışmak zorunda bırakılan bir sürü uzman hekim var. bu şartlarda bilgisinin veya becerisinin % 1'ini bile kullanamadan yalnızca daha merkezi yerlere sevk yapmaktan başka işe yaramayan bir sürü hekim var. amaç ben size doktor gönderdim deyip göz boyamak değilse nedir?
    3. bu bölgelere hekim gönderilecekse öncelikle asgari donanım ve yardımcı personel sağlanmalıdır. üst uzmanlık alanları ise oluşturulacak bölge hastaneleri'nde verilmelidir. ekonomik yönden mantıklı olan da budur. ama bu uzun vadeli planlama gerektirir ve oy avcılığı için verimsiz olur, yani bunların olmasını beklemek hayaldir, aynı tas aynı hamam sürer böyle...
    (14.01.2010 10:47)

ibranice bilmeyen israil büyükelçisi

    bu işlerin nasıl yürüdüğünü pek bilmem, ama bana oldukça anormal gelen durumdur. israil ile son gerilmemiz esnasında dışişleri bakan yardımcısı ayalon gazetecilere ibranice 'nasıl geçirdim' babında konuşurken, bizim büyükelçi anlamadığından boş boş bakmak zorunda kalmış.
    bilen varsa aydınlatsın, bir büyükelçi bir ülkeye atanırken o ülkenin dilini bilmesi gerekli midir acep? dışişlerinde ibranice bilen vardır herhalde...
    (13.01.2010 13:40)

sütaş reklamındaki uçan inekler

    hastası olduğum hayvanatlardır. harika uçuyor şerefsizler, hele uçarken bir de yan yan bakmıyorlar mı...
    tabii inekleri uçarak kaçan çiftçinin uğradığı zararı da gözardı edemiyorum. düşünsenize, sen uğraş yetiştir, sonra da uçup kaçsın inekler, millete paraşütle süt, yoğurt dağıtsınlar. tabii, sütü, yoğurdu uçan ineklerin bıraktığı paraşütlerle alan ve buna hiç şaşırmayan mutlu, mesut insan kitlesi de ayrı konu... nasıl fantastik bir dünyadır orası ya?

    http://sutas.com.tr/Eglence/reklam-filmleri.aspx?cid=15
    (13.01.2010 10:42)

sayfa: 1-2-3-4-5...-52

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.