son beğenilen tanımları son kötülenen tanımları
genel istatistikler
dalga geçmiyorum, bir sınav döneminde takmıştım gecenin bir yarısı sucuklu yumurta yemeye. hem tok tutuyordu, hem de sağlam enerji veriyordu. sonra midem başkaldırınca vazgeçmek zorunda kaldım bu sevdamdan (bkz: gastrit) (bkz: ülser). (bkz: seks) eminim hiçbirinizin aklına gelmedi! bari ben yazayım. not: ikisi bir arada olmaz.
(bkz: çetin emeç) (bkz: muammer aksoy) (bkz: turan dursun) (bkz: hiram abas) türkiye'nin kara yıllarından biridir. yukarıda ismi geçenlerin uğradıkları suikast sonucu öldürüldükleri yıldır, ki hiçbiri net olarak aydınlatılamamıştır. ha, o yıl dünya için de çok hayırlı değildi, 1. körfez savaşı da 1990'da başlamıştı. 1990 italya dünya kupası vardı ama, o fena değildi.
ha, nerden mi aklıma geldi turan dursun şimdi? ufacık bir gazete haberinden... turan dursun'un eşi naima dursun'un intihar haberi. niyesi yazılmamış.
(bkz: hadi hayırlısı) (bkz: gelişmeleri takip ediyoruz)
ne lafmış ya, sabah sabah kafam karıştı gene... edit: burada bahsedilen konu kolayca anlaşılabileceği üzere, bu ifadenin anlatmak istediği veya aslının ne olduğu değil. düz okunuşuyla ve en saf haliyle başlıkta geçen cümlenin zihinde yarattığı tutarsızlık. ha, bu satırların yazarının sosyolojik veya felsefi bir kavram olarak dini anlamakta sorunu yok, ama ötesini kavrayamadığı da bir gerçek, o da ayrı konu.
(bkz: vay anam vay) (bkz: zenginin malı) (bkz: züğürdün çenesi)
itiraf edeyim, battlestar galactica*'nın yeniden çekileceğini ilk duyduğuımda çocukluğumun battlestar galactica'sının anısına hürmeten 'ben izlemem' tripleri yapmıştım, aslında o dönemden aklımda kalanlar sadece apollo, starbuck, cylon gibi kelimelerle gözlerinin yerinde gidip gelen kırmızı ışıklar olan robot abilerdi, o da ayrı. neyse sonunda bir gün yeni çevrimin bir bölümüne denk geldim, ertesi gün de ilk bölümden başlayarak izlemeye başladım (bkz: tükürdüğünü yalamak). efendim, bsg'nin hikayesi basit aslında, kendi yarattıkları robotlar tarafından saldırıya uğrayan oniki koloni'nin insanlarının büyük çoğunluğu yok ediliyor, geriye kalan yaklaşıık 50000 insan, ömrünü tamamlamış bir savaş gemisi olan battlestar galactica'nın önderliğinde oluşturduklar bir filo ile uzayda yeni bir yuva aramaya başlıyorlar, tabii cylon'lar da peşlerinde... basit bir bilimkurgu hikayesi gibi... ama senaristler bu basit hikayeyi insan olmanın anlamının sorgulandığı felsefi bir metin haline getirmişler neredeyse. karakterler derinlemesine işlenmiş ve gerçek insanlar olarak resmedilmiş, acı çekiyorlar, mutlu oluyorlar, inanıyorlar, inaçlarını sorguluyorlar, isyan ediyorlar, ölüyorlar, öldürüyorlar, bir bölümde büyük bir kahramanlık yapan diğer bölümde korkak ya da hain olabiliyor, öyle ki bir bölümde en sevdiğiniz karakter sonraki hafta en gıcık olduğunuz karakter haline gelebiliyor. oyunculuklar da o kadar başarılı ki onların yaşadıklarını bize de birebir yaşatıyorlar, zamanla izleyici de bsg mürettabatının bir parçası haline geliyor. bu yüzden herhalde dünya çapında en tutkulu dizi takipçileri de bsg'ninkilermiş oyuncular deyince amiral william adama rolündeki edward james olmos, başkan laura roslin rolünde mary mcdonnell, kara thrace namı diğer starbuck rolünde katee sackhoff ve number six olarak izlediğimiz tricia helfer'ın yeri apayrı bence. son bölümlere geldiğimde ciddi ciddi üzülmüştüm, bsg ile yolculuğumuz bitiyor diye... hala da yerine koyabileceğim aynı tadı verecek birşey bulamadım. --! spoiler !-- dizinin doruk yaptığı dönemlerden biri 3. sezonun başıydı. new caprica'da çekilen sahneler ile aynı dönemde devam eden abd'nin ırak işgalinin televizyonlara yansıyan görüntüleri arasındaki koşutluk son derece dikkat çekiciydi. 4. sezonun son yarısı ise resmen nefes kesiciydi. iki sezondur devam eden opera rüyasının bsg 'nin komuta odasında canlanması, adama'nın yıllardır savaştığı cylon'larla müttefik olmak zorunda kalınca, gemisini kaybedeceğini anlayınca ve tabii sevdiceğini kaybedince gözlerine yansıyan acı, hem insanların hem cylon'ların bir çocuğun hayatı için intihar görevine çıkması, bu göreve çıkarken adama'nın yaptığı konuşma... bu arada, d'anna'ya ne oldu lan? harbiden sap gibi kaldı mı dünyada? --! spoiler !-- anlatmak boşuna... izleyin. so say we all. bsg zaman çizelgesi: http://www.22dakika.org/yazi/battlestar-galactica-kim-neci-simdi
1. bir üniversitenin belirli bir bölümünü başarıyla bitiren herkes diplomasını alma ve eğitim gördüğü alanda çalışma hakkına sahip olmuş sayılır. ancak bitirdiğiniz fakülte tıp fakültesi ise bu hakkınız size kullandırılmaz, devlet diplomanıza el koyar ve benim için şu kadar süre çalşacaksın der. eğer devlet memuru olmak isterseniz amenna, devlet size istediği yerde görev verir, ama hekimseniz devlet sizi zorla belli bir süre için devlet memuru yapar ve kendisi için çalıştırır. ben özel olarak çalışacağım deme gibi bir lüksünüz yoktur. eğer bu bir vatana millete borcunu ödeme durumu ise diğer fakültelerden mezun olanlar niye borcunu ödemez? 2. uygulama gerçekten ne kadar efektiftir? altyapısı olmayan bir yere yalnızca doktor göndermek ne kadar mantıklıdır? doğru dürüst ameliyathanesi veya ameliyathane ekibi/donanımı olmayan yerlere gönderilen ve zorunlu hizmeti süresince tek bir ameliyat yapamayan cerrahlar var (bir cerrah için, el becerisinin bu denli ön planda olduğu bir meslek için 1.5 yılı boş geçirmek ne demek bir düşünün). doğru dürüst tetkik veya görüntüleme imkanı olmayan yerlerde çalışmak zorunda bırakılan bir sürü uzman hekim var. bu şartlarda bilgisinin veya becerisinin % 1'ini bile kullanamadan yalnızca daha merkezi yerlere sevk yapmaktan başka işe yaramayan bir sürü hekim var. amaç ben size doktor gönderdim deyip göz boyamak değilse nedir? 3. bu bölgelere hekim gönderilecekse öncelikle asgari donanım ve yardımcı personel sağlanmalıdır. üst uzmanlık alanları ise oluşturulacak bölge hastaneleri'nde verilmelidir. ekonomik yönden mantıklı olan da budur. ama bu uzun vadeli planlama gerektirir ve oy avcılığı için verimsiz olur, yani bunların olmasını beklemek hayaldir, aynı tas aynı hamam sürer böyle...
bilen varsa aydınlatsın, bir büyükelçi bir ülkeye atanırken o ülkenin dilini bilmesi gerekli midir acep? dışişlerinde ibranice bilen vardır herhalde...
tabii inekleri uçarak kaçan çiftçinin uğradığı zararı da gözardı edemiyorum. düşünsenize, sen uğraş yetiştir, sonra da uçup kaçsın inekler, millete paraşütle süt, yoğurt dağıtsınlar. tabii, sütü, yoğurdu uçan ineklerin bıraktığı paraşütlerle alan ve buna hiç şaşırmayan mutlu, mesut insan kitlesi de ayrı konu... nasıl fantastik bir dünyadır orası ya? http://sutas.com.tr/Eglence/reklam-filmleri.aspx?cid=15 sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |