çaresizlik

    elden hiç bir şeyin gelmemesi durumu. yaşayamamak ama ölememek de. umut denilen o şey ne kadar tükense de kenarda köşede bir yerde kalıyor çünkü. bu kadar mı yanlış olur insanlar, olaylar bu kadar mı ters gelişir diye düşünüp durmak iyice boğup kalıyor insanı. bir çare bulmayı sağlamak şöyle dursun aklı başındalıktan uzaklaştırıp iyice uzağa götürüyor çarelerden.

    ağlamak, o kadar bir oluyor ki insanla, artık yadırganmıyor ama yine de can yakıyor işte. bazı şeyler kaç kez yaşanırsa yaşansın yine de alışılamıyor yeniden yaşanmaya. sizde bulunmaması gereken adresler bulunuyor elinizin altında. yok etsiniz bile bazı şeyleri, aklınızdan silmek o kadar kolay olmuyor.

    anna kareninayı öyle bir zamanda okuyorsunuz ki onu çok daha iyi anlar hale geliyorsunuz. yani dışardan saçma görünse de içini öyle bir yakıyor ki insanın olaylar, en başta kendize çektirmek isteyerek, kötü şeyler düşünüyorsunuz kendiniz için. halbuki herhangi biri olmanın ve herhangi bir adres olmanın ne kadar kolay olduğunu yaşayarak görüyorsunuz tam o sırada. yani bu acıyı hak etmeyecek kadar kolay oluşunu durumun.

    ve unutmak istiyorsunuz, bir yandan da istemezken. ve bir de biliyorsunuz; yapamayacağınızı hissederken bütününüzle, yine de yavaş yavaş, hissettirmeden gerçekleşeceğini. hızlı olsun isterken yavaş, yavaş olsun isterkense hızlı olacağını. ama muhakkak kenarda köşede sizden bir şeyleri çekip alışının ve sizi siz yapışının izlerini barındıracağı.
    (31.05.2008 22:11)

yeni türkü

    okul* şenliğimize geleceğini öğrenince havalara uçtuğum grup. ve şu an sabırsızlığım iyice depreşmiştir. gelseler de aşk yeniden'i söylesek hep bir ağızdan diye yanıp tutuşur durumdayım.

    ....
    aşk yeniden unutulmuş yemin gibi,
    aşk yeniden hem tanıdık hem yepyeni,
    ....
    (30.05.2008 22:27)

büyümek

    İnsanın kendisi üzerine ne kadar az etkisinin olduğunu anladığı zamanlardı bu aralar onun için. Sebepsiz sıkıntılar, sevinçler, gülüşler ve ağlayışlar yaşayıp, bunları bir şeylere yormaya çalışırken yoruluyordu. Bir süre sonra dönüp arkasına baktığında şu an sebep olarak düşündüğü şeylerin ne kadar boş olduğunu, takıldığı noktaların ne kadar yanlış olduğunu, sadece zaman kaybı olduğunu görecekti. Ama şu an daha bunları göremediği için kafasını yorup duruyordu. Gerçi farketse bile yine de aynı şeyi yapar ve böylece çaresizliği iyice ağırlaşırdı.

    Sorular bastırmıştı üzerine. Var olmasıyla iligli, yaşamasıyla ilgili, yaşayışıyla ilgili. Cevabı belki de hiç bir zaman için tam olarak verilemeyecek sadece inançlara bağlanacaktı. Sarsılmaz, delinip geçilemez ve uğruna bir şeyler yapmaya değecek olan inançlara. Neye inanacak olursa olsun, ( bazı konularda bu nokta tamamlanmıştı.) inandıkları hakkında gelmiş geçmiş her şeyi, doğrusunu, yanlışını bilmek istiyordu. Önüne öyle büyük bir deniz çıkıyordu ki neresinden başlayacağını, nasıl yüzeceğini bilmiyor ve korkuyordu. Zamanından önce boğulmak korkusu belki onu uzunca bir süre daha hareketsiz kılacak ve belki de kararını verdiği zaman bir şeyler yapmak için çok geç olacaktı.

    Aslında tek yaptığı büyümekti. Herkesin muhakkak bir kez de olsa istediği gibi.

    Ve ayrıca, yanlış şeyler istediğimizin en büyük kanıtıydı “BÜYÜMEK”.

    *
    (23.05.2008 17:58)

ben

    benden sıyrıldıysanız bir şekilde çok aradığınızdır. duygularınızı, davranışlarınızı,hareketlerinizi kontrol edebilir hale gelmek olur çıkar tek isteğiniz. hayat zarları sizin için erken atmıştır ve siz zarları bu sefer hayat için atayım derken en kötüsü düşer talihinize. hayatla şaka olmayacağını anlarsınız. çok geç olunca elbette.
    kendinizden vazgeçmiş ve sadece istediğiniz için savaşır olmuşsunuzdur. ama insan kendini ne kadar boşverse de canı yanar. kanar ve durmazsa, dindiremezse kanamasını ölüm koskaca bir duvar olarak yükselir önüne ve ölmemek tek gerçek olur hayallere ulaşmak için.
    hayaller yasaklanmıştır halbuki. bir yerlere gömmek gerekir içinizde en zor bulacağınız. ama olmaz işte. kanamayı normal sanmaya alışmış olan "ben", saklar gibi yapar sadece, uzanıp alabileceği en yakın yere koyar onları. sırf onu acılarıyla yaşayabilmek için en azından.
    ve anlar olur bir şeylere bağımlı olanları. tek bir anlık boşluk duygusu için herşeyi kabullenecek hale gelmiştir çünkü. ve ne kadar küçük düşerse düşsün, boşa olsa da attığı kulaçlar, sonunda boğulmak olsa da var olduğunu göstermeye değer hale gelir herşey. savaş boşverilir, teslim olunur bilinen sona. ne zaman geleceği beklenerek.
    (21.05.2008 21:47)

gazi anadolu lisesi

    ankara'nın puan sıralamasında atatürk anadolu lisesinden sonra gelen lisesidir. yeri tobb üniversitesinin yanında olup, merkezden bir hayli uzaktır. ayrıca bu yıl erik şenliği adını verdikleri ve 19 mayıs'ta* gerçekleşecek şenliklerinde de vega'yı ağırlayacaklardır. gitmek isteyenler için ankarayın bahçelievler durağından otobüs ringi olacak olup biletlerde 10liradır. tüm bu reklamı sadece vega aşkına yapıyorum belirteyim.
    (19.05.2008 01:27)

feridun düzağaç

    17 mayıs'ta ankara üniversitesinin şenliği kapsamında verdiği konserle beni her zaman yaptığı gibi, ama her zamankinden çok daha fazla, bambaşka ruh hallerine aynı anda sokmayı başarmış sanatçı. kanayan ve gözardı edilen yaraların alışılmışlığını boşverip onları iyice açan insandır kendisi. sanatıyla büyümek nasıl olur izleyenlere göstermiştir. helal olsun denmez de ne denir böyle bir durumda?
    (19.05.2008 01:22)

türk basını

    bu diyarda pek çok insanın kendilerine ters olan yazıların sahiplerine; neler dediklerine, neler yaptıklarına pek çoğumuz şahit olmuş durumdayız. bu davranışlar yüzünden buradan ayrılanları veya soğuyanları ne kadar çabuk unuttuk. özgürlüğü ve onun gerektirdiği saygıyı biz çevremize ne kadar verebiliyoruz ya da ne kadarını görebiliyoruz, ne kadar dürüstüz birbirimize karşı diye düşünmeden basına laf etmenin manası nedir anlamak güç. evet türk basını adam gibi değildir ancak herkesin hak ettiği davranışlarla karşılaşacağını idrak etmemiz gerekli.
    (16.05.2008 19:48)

kuvayi milliye destani

    bu destanı okuyun ve düşünün ki böyle bir şey yazmış olmanıza rağmen ülkenizde vatan haini gözüyle bakılıp, oradan mahrum bırakılıyorsunuz, düşünün ki yazdığınız bu güzelim şiir ülkenizde uzunca yıllar yasaklı oluyor. niye diye sorası geliyor insanın? neydi bu şiirde yanlış, hatalı olan ya da yasaklamaya gerek duyulan şey. sırf bunun için bile nazım'ın yolundan gidesi geliyor insanın. aynı şeyleri yaşamak pahasına, aynı acıyı çekerek.

    geçmişine sahip çıkmayanlar geleceği göremezmiş falan derler. geçmiş bütünüyle geçmiş değil mi diye düşünüyorum bu noktada. unutulanlar, unutturulmaya çalışılanlar bizler için ders niteliğinde değil midir yani? ya da düşünüyorum yasaklanan diğer bütün şeyler de bu kadar masum ve bu kadar biz gibi midir?
    bizleri aydınlatmak için yılmadan savaşanlara uğurlar olsun! onların ışıkları her zaman üzerimizdedir. * unutturulmaya çalışılsa da bir yerlerde hatırlayan, bilen ve öğrenen birileri mutlaka olacaktır.
    (14.05.2008 23:58)

sıcak külleri kaldı

    papatyaların mimozalara karşı savaşı'yla beni can evimden vurmuş günlerce tam bir saplantıyla kendisini düşündürmüş roman. ülkemizin siyasi çalkantılarla dolu geçmişini bir kadının gözünden o ve yakınları aracılığıyla anlatmıştır. oya baydar hep yazsın ve en azından kendi adıma, bana o tarif edemediğim hisleri tekrar tekrar yaşatsın dedirtmiştir bir de. gerçi tekrar tekrar okunsa da eskimeyecek bir başucu kitabıdır..
    (20.03.2008 21:18)

hatırla sevgili

    dizinin hazırlanmasında yararlanılmış kitaplara bakıldığı zaman vedat türkali'in bir gün tek başına ve oya baydarın sıcak külleri kaldı ve erguvan kapısı eserlerinin en üst sıralarda olduğunu görüyoruz. bu romanları okumuş ve çok sevmiş olduğum için diziyi artık izlemesem de bunlar benim yüzümü güldürmüş ve beni mutlu etmiştir. işlerini ciddiye alan herkese teşekkürler demek gerek bir de..
    (20.03.2008 21:06)

n b

    bir tanıdığımı hatırlattı bana sadece ismiyle. bilmiyorum öyle mi değil mi? öyleyse zaten ismime bakıp anlayacaktır diye düşünüyorum. gerçi seyrek geliyor buralara sanırım umarım yazdıklarım dikkatini çeker.
    (14.03.2008 20:09)

sonsuzluğa nokta

    bir hasan ali toptaş eseri. bir solukta okunan ama hiç bitmesin sonsuza kadar okunsun istenenlerden. hani bazı şarkılar vardır saatlerce çalsa bıkmadan dinlersiniz hatta öyle bir hal alır ki, sizin içinizden gelen bir şeymiş gibi olur. bu kitap da aynen öyle işte. hem anlatımıyla hem de anlattıklarıyla içinizden geliyormuş gibi ya da içine alıyor sizi. ikisinden biri işte, belki de her ikisi. hele bir de içinizin huzursuz olduğu; yüreğiniz hiç birşey bilmeyen bir çocuğun, hiç bilmediği bir yere bırakıldığında hissettikleri misali şeyler hissettirdiği bir zamandaysanız. size eksikliğinizi hissettiğiniz bu şeyleri anında veriyor. ve sonra da tadını damakta bırakıp öylece bitiveriyor. tabi bir de akılda, yürekte ve ruhta bıraktıkları kalıyor sizinle. huzurunu yaymaya devam ede ede.
    (14.03.2008 17:52)

gözyaşlarının masumiyeti

    masumiyetini kaybetmiş bir dünyada yaşıyoruz. biraz olsun sahip olanlar da öyle şeylerle karşılaşıyorlar ki eşekten düşmüşten beter olup kaybediyorlar masumiyetlerini. öyle bir dünyada yaşıyoruz ki çıkar uğruna gözünü kırpmadan herşeyi yapabilecek insanlarla dolu burası. bir anlamda onların dünyası. ve insan öyle güvensiz ki artık, çevresinde olan bitene boş boş bakar hale gelmiş. canı yanmasın diye, en azından şahit yazmasınlar diye.*

    işte böyle bir dünyada yaşarken gözyaşları da kaybetmiş sanki masumiyetlerini. kaybetmeyeniyle karşılaşsak bile, ya öyleyse diye kaçıyoruz yanından. kendi kendimize kalmadan korkuyoruz dökmekten onları, hatta kimi zaman kendimize dökmekten daha da çok korkuyoruz.

    masumiyet öylesine ince bir nokta ki kim dokunuyor kim dokunmuyor belirsiz. gözyaşlarıyla dokunmaksa iyice ürkütüyor sanırım insanı..
    (07.02.2008 12:37)

asılsız bomba ihbarı yapmak

    *
    dizilerde sıkça karşımıza çıkar. dizinin kötü karakteri mutluluğuna engel olmak istediği insanları darma duman edecek bir yol bulur. polisi arar ve bomba ihbarını yapar. bizim iyi karakterlerde o an için ya büyük bir partidedir ya da uçağa atlayıp kaçacak, tatile falan çıkacaklardır. ama ne yazık ki bunu başaramazlar. tabi iyiler mutlaka kazanır.*
    (07.02.2008 00:47)

uzman avı

    tv8'de defne joy foster tarafından sunulan yarışma programı. yoldan çevrilen iki kişi bilgili oldukları bir konu söylerler ve kendilerine bu konularla ilgili beşer soru sorulur. 8000 liraya kadar ödül kazanma şansı da vardır. şu sıralar izlemekten zevk alınabilecek çok az programdan biri.
    (06.02.2008 21:37)

sayfa: 1-2-3-4-5-6...-14

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.