turkiye cumhuriyeti'nin 13 ekim 1923'te ilan olunan baskenti.
meral okay'a sordular bir roportajinda, "ankara'da yasamak size ne katti?" diye, soyle cevap verdi, "ben ankara'da dakik olmayi ogrendim, her yere zamaninda yetismeyi. cunku ankara'da nereye ne zaman gideceginiz bellidir
ilk kez gelenlerin daha once hic bilmiyormus gibi, denizsiz oldugunu her 10 saniyede bir tekrar etme geregini duyarak cevresindeki insanlari kendince aydinlattigi yer.
düzenli olmak en önemli özelliklerinden sayılan, nedense insanları hep aynı yerlere gitmeye meraklıymış gibi görünen, bariz bir eksiklik olsada arada deniz olmaması insanı bunalıma sokan başkentimiz. sevmeye çalışıyoruz kendisini.
türkiye cumhuriyeti'nin başkentidir. düzeni, inceden soğukluğu, ikliminin sertliği, devletin merkeziliğinin ağırlıkla hissedildiği, çorak bir ovadan büyük bir şehire dönüşen güzel şehir. şehrim.
puslu kışıyla ve öldürücü yazıyla, atatürk'ün kabri ile, meclisi ve müzeleri ile başkenttir. geceleri her zaman serin ve sessiz olur ankara'nın. usulca elini tutuverir bir aralık gecesinde, soğuk ve dostane. hoyratça savurur saçlarını göğsüne ve yalnız değilsindir artık..
bir gece görüntüsü içi bkz: http://www.quovadimus.org/turkey99/400/99-27-18-ankaranight.jpg
büyükşehir belediyesininin "ankara artık yemyeşil" şeklinde bir imaj empoze etmeye çalışsa da gri rengin her tarafta hakim olduğu şehir. yeşil olan sadece halk otobüsleri ve bir kaççam fidanı...
"ankara sivilmez ankara'ya alışılır." tezlerinin yanlış olduğunu bir kez daha kanıtlayan, insanın ankara'yı sevmesi için neden teşkil eden muhteşem vega şarkısı.
yağmur dönerken kara şarkılar var falımda
hepsi sana hepsi sana bu gece ankara
yağmur dönerken kara yine yol var falımda
ister özle yok istersen hiç hatırlama
türkiye'nin başkentidir. bir memleketin başkenti olmasından dolayı, o memleketin kültürünün müziği için konservatuar yapılmamış belki de tek başkenttir. sürekli genişleyen yerdir. her yaz metro ve yol inşaatlarından dolayı halkının kendisinden nefret ettiği şehirdir.****
mermer yığını başkentimizdir; ama ne hikmetse 1 ay bile uzak kalsam kendisinden, özlerim hatta burnumda tüter, kışın çok sıkıcı, buhran dolu bir havası vardır, severiz kendisini.
günahıyla sevabıyla hep ama hep sadece sana ait olduğunu söyleyen şehir...
onun için -aşk gibi-: onunlayken hep uzaklaşmak, ondan uzakkende hep yakınlaşmak istenir.
denizi yoktur, tarihi ve doğal güzellikleri fazlaca değildir, memuru boldur, resmiyeti fazladır, ama sevecendir ankara. yılmaz erdoğan'ın da aşağıda belirttiği gibi yaşamayan bilemez, yaşamayan sevemez.
"ankara'yı sevmeyene bir zulümdür
bu kadar insanın neden ankara'yı sevdiğini anlamadan
ankara'da yaşamak"
ankara bedirhan gökçe'nin beğendiğim bir şiiri. ankara'nın resmi ve soğuk duruşunu anlatır ve ankara gibi olmanın nasıl olduğunu. ancak ben yine de ankara yı seviyorum.
hey gidi ankara hey
beni de benzettin ya kendine
astin suratimi, resmilestirdin beni
hey gidi ankara hey
beni de benzettin ya kendine
yüzümde bürokrat gülümsemesi
içimde politik çikmazlar
kaçinci askti tattigim aksamlarinda
kizilay'da yürüyemeden el ele ayrildigim
bir gecelik duygu esnemesinde
yalnizligimla kendimi evime attigim
tutamadigim mevsimlerini doya doya
kaybettigim kendimi herhangi bir sokagin
herhangi bir ayriminda...
geçerken ömrüm giris katlarinda, üsüdüm titredim.
otuz yasima girerken bir yaz aksaminda,
bekar evlerinin soluk aydinliginda kötü aliskanliklar edindim.
hiçbir kiza yalan söylemedim ankara.
ama bir ebruli aksamda, ezan seslerine karisti çigligim.
oyaliyormusum kendimi geçici heveslerde.
kar çiçekleri açiverdi yüregimde,
sen ask de buna, ben çikmaz sokak ankara.
delik olan cebime koyacaktim tüm hüzünlerimi
yine siirler çalip sairlerin soluk nefesli kitaplarindan,
sarkilar sarkilar düzecektim ona ve ankara,
çelik renkli gecelerine dagittigim yildizlardan,
taç yapacaktim sari saçlarina.
gözlerindeki yesilden sürecektim antik yalnizligina.
ikimizin de paylasacagi birisi olacakti hayatimda.
anlarsin ya sen ankara, ben ve o.
Ãœç kisilik bir dünya kuracaktik,
gözyaslarinin kahkahaya karistigi su dünyada.
duygu sevinecekti,
telefon edip zeynep'e evleniyormus diyecekti.
frekansini yakalamisken tam da mutlulugunun,
çankaya'dan bir rüzgar esti.
kiskandin ya bizi helal olsun sana
su ölümlü dünyada kendin gibi bir dünya görmeden,
bogacaksin öylemi, kalabalik kaldirimlarinda beni.
hüzne doyacagim öylemi, senin gibi gecekondularinda.
benim gibi bir bozkir çocugu,
meram aksamlarinda çiçeklerin nasil olgunlastigini bilirim ben.
çözmüsken sifresini tam da hayatin
korkma ankara korkma
yazilmamis bir siirin okundukça çogalan ilk kelimesinde,
akip giderken kaderimiz iki ayri yöne,
mutlaka bulusacak vuslat denizinde.
ankara korkma okudugu dualari anamin ikimizi de kurtaracak.
hiç ummadigin bir günde, söyle günes burcundayken sevinçlerin
sen bana alisacaksin ben de sana ankara
sadece içinde yaşayanların 'memur kenti' nden fazlası olduğunu anlayabileceği, sonbaharı, kışı onunla sevdiğim kent.dışardan gelenlerin çoğunlukla 'ankara da ne çok çift var.' yorumunu yaptığı kenttir de aynı zamanda.
eskilerin güzel bir sözü vardır: şerefil mekân bilmekin yani mekânlar içerisinde oturanlardan dolayı şereflidirler.kısaca demek istiyorum ki sevdiğim birkaç insanın ikamet etmesinden dolayı sevebileceğim şehir.**
kadim mukimlerinin bir turlu zincirlerini kirip ayrilamadigi, icinde yasarken pek fazla sorun yapmadiklari kesinlikle memur sehri tabiatinin buram buram hissedildigi sosyal yasam olarak hic bir kesimin disarda yemek harici aktivite arayanina yeterince secenek ve tatmin sunamayacak bir sehirdir. ankaralilar istanbul`a turist olarak gelirler ve istanbuldan cekinirler istanbul`u bu pencereden gorunce de hic birsey anlamazlar. "bu mu milletin ayilip bayildigi yer?" diye iclerinden gecirirler. istanbulda bir vesile ile uzun sureli yasamaya baslayan ankaralilar ise bir daha kolay kolay ankarayi ozlemezler.
askerliği, üniversite öğrenciliği, kızılayı ve kızları unutulmayan tek şehirdir. izmir kızları halt etmiştir ankara'da kış gelince kızların o güzel ankara gibi oluşları yanında.
kuşkusuz türkiye' nin en düzenli şehridir. denizi olmasa dahi denizi olan bir sürü şehirden daha güzel bir şehirdir. parkları, yeşil alanları, kızları, üniversiteleri, kamu binaları, ulaşım sisteminin rahatlığı, gri binaları ve sıcakkanlı insanlarıyla türkiye'nin en güzel şehri olan istanbul'dan daha modern bir şehir sistemi ve şehir plancılığına sahiptir. her ne kadar memur kenti olarak anılsa da aslında öğrenci şehridir.
denizi olsa süper olur denilen ülkemizin başkentidir.
kararında bir kalabalığı vardır, ne fazla ne eksik. sadece 2-3 merkezi semti kalabalıktır, trafik sorunu sürekli değildir. saatlerinizi trafikte harcamazsınız.
denizi yoktur ama güzel bir gölü, şelalesi ve kalesi vardır. parkları çok fazladır *
tüm tikkyleri, sosyeteleri, kıroları bir arada görmeniz için kızılay, bahçeli ve tunalı semtleri vardır. yeni çıkan tüm pahalı ve gösterişli arabaları bu kişilerin altında görmeniz mümkündür, ayrıca eski model arabalara doluşmuş ve bu semtlerde turlayan kırolara rastlamak da mümkündür..
çok sayıda üniversitesi vardır, bu açıdan tam bir eğitim yuvasıdır. liseleri de fena değildir, iki senedir öss de birinci çıkaran, benim de mezunu olduğum yıldırım beyazıt anadolu lisesi bu şehirdedir. memur kenti olduğu kadar tam bir öğrenci kenti de denilebilinir.
bürokrosi işleri çabuk ilerler, resmi işlerinizi çok çabuk yapabilirsiniz. milletvekili, bakan ve bunların bilumum özel kalemlerini tanıma fırsatınız olabilir.
süper ligde 3 takımı vardır, bu açıdan eğer taraftarı olduğunuz takım istanbulda ise bu takımları 3 kez canlı seyretme imkanınız vardır, istanbul un tadını vermez ancak yine de bir çok şehirden avantajlıdır.
özellikle belediye otobüsleri hafta içleri akşam saatlerine kadar yaşlı kişilerle doludur. oturarak gitmeyi hayal etmeyin. ayrıca bu otobüslerdeki koltuk kapma sevdası ankara nın tam bir memur kenti olduğuna kanıttır.
kira fiyatları çeşitlidir,her keseye uygun bir daire bulmak mümkündür. zengin kişiler için de, orta gelirliler için de oturulacak birçok semti vardır, benim de oturduğum keçiören bu semtlerin başında gelir.
ankaranın çarpık kentleşmesi uzun süredir durmuştur, son derece planlı bir kentleşmeye sahiptir. şehre uzak da olsa sakin olan bir çok semtinde oturmak mümkündür. metro inşaatlarının da bitmesiyle gerçekten son derece düzenli olacaktır.
tüm buluşmalar ve muhabbetler kızılay, bahçeli ve tunalı semtlerinde gerçekleşir. burada binlerce genci görmeniz mümkündür. genel buluşma noktalarındaki yığılmaları görürsünüz zaten; gima, ykm, dost kitapevi gibi. kızılay binası karşısındaki samatya uğrak mekandır, ankara ya yeni başlayanları karınlarını doyurmak için ilk oraya götürler. çiftlik denilen ve içerisinde hayvanat bahçesininde bulunduğu yer yemek ve dinlenmek için çok güzeldir. akşam 11 den sonra herkes evlerine hücum eder.
ticaret ve sanayi açısından son derece gelişmiştir. aradığınız teknolojik, inşaat, mobilya vs. gibi aklına ne gelirse tüm ihtiyaç ürünlerinin her çeşidini anında bulabilmeniz mümkündür.
iş imkanı da oldukça geniştir, iyi kötü bir işiniz garantidir diyebilirim.
kışları çok soğuk ve yıldırıcıdır, bu soğuğa alışılması zordur. yazları ankarada durulmaz, son derece bunaltıcıdır. ilk bahar yağışlı geçtiğinden pek iç açıcı değildir. en iyi mevsimi son bahar dır, havası ayarında, sakin ve iç açıcıdır.
sonuç olarak yaşamak ve çalışmak için ideal bir şehirdir, ancak çok farklı duygular yaşatacak kadar fazla yeri yoktur ama orta kalitede ve mutlu bir hayatı size yaşatmaya hazır bir şehirdir.
bende ankara'nın en çok dönüş yolunu sevsem de yılmaz erdoğan'ın ankara şiirini dinlediğimde/okuduğumda bir sempati duyarım ankaraya...
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar
buz tutardı resmi yalanlar
kimse keman çalmaz belki ama
çok keman çalınsın balolarında
diye yapılmış
gri
sisli
binalar
alnının ortasında
ciddi bir devlet asabiyeti
çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar
bu zulüm bu sevda bitmezmiş sevmek
bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş
biz bir şeyi delicesine severiz ama tanrım neyi
kahve önü çatlak mozaik
bel kemiğine tehdit
kürsüler üstünde
çok sigara içen
öğrenciler
bir daha asla yaşayamayacağı
aşkları teğet geçerken
hep onu sevmeyenleri severek
hep onu sevenin gözlerinden
kalabalıklara kaçarak
karışarak toplumcu gerçekçi yalnızlıklara
yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını
bir izmirli güzele dayatmak varken
hep kardeş olacak değiliz ya, yaşasın halkların sevgililîğî
soyut bir sevdaya
beşik kertilmiş olan
dağda çoban
şehirde şark çıbanı sayılan
fırat'ın büyük elleri
ararat'ın kız yelleri
cilo'nun derin nefesleri
hülasa kente hukuk mukuk okun
mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş
anadolu çocukları
ankara' ya
öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar
buz tutardı resmi yalanlar
belki balkona kar seyretmeye çıkar diye
sevdiğimiz kızlar
çok dibimiz donmuştur
ve çoğu zaman
bu kar mevzuu
kızlara yeterince ilginç gelmemiştir
hiçbir şey
kapalı bir dükkan kadar
hüzünlü gelmez insana
ankara'da
yoksa bugün bir hayat
yaşanmayacak mı duygusu çöker bütün bozkıra
kimse keman çalmaz belki
belki bu fiim hiçbir zaman
o kadar fiyakalı olmayacak ama
hiçbir lahmacunda
o okul yolundaki üçüncü sınıf lokantadakinin
tadını vermeyecek bir daha
çok daha iyilerini yedim sonra
bizzat urfa'da hatta
ama hiçbirinde
o kadar aç oturrnadım sofraya
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar
çok yabancı bir soluk duyulur bazı
bilinmez bir dilin ıslığından
anla ki sıkıldı bizim konsolosluktaki konuklar
öyle deme ankara'yı sevmeyene bir zulümdür
bu kadar insanın neden ankara'yı sevdiğini anlamadan
ankara'da yaşamak
yollarına hep sevdiğimiz insanların
adlarını vermediler ama
biz her duvara
bilvesile onların adını yazarak yaşadık
kül ve betondan mürekkep
yaşadıkça yaşanılası gelen
o tuhaf bozkır kokusunda
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar
bir günden bir sürü gün yapan
mesai saatlerinde hiçbir şey yapan
hiçbir şey alıp hiçbir şey sunan
rakıyı bol sulu içen
dokunmasın için deği
çabuk bitmesin dîye devletimin tekel rakısı
hep kağıtlara bakarak
hep kağıtlardan bakarak
hem neşet ertaş' ı hem bülent ersoy' u
aynı anda sevmeyi başararak
karısının bayat ekmeklerden yaptığı tatlıyı
çok beğenmeyerek ama
yine de bu tasarrufunu takdir ederek
boynu hep kıdemli bir atkının içinde saklıyken
hep bir şeylere birilerine küsmüş gibi
yürüyen
memurlar
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar
buz tutardı resmi yalanlar
biz
şimdi kapalı bir kuruyemişçi
dükkanının
-ki bütün plan kar altında
tuzsuz ay çekirdeği çitieyip
yanı sıra bafra içmektir
kötü ışıklandırılmış vitrininden
umutsuzca içeri bakan
kimliği gereğinden fazla sorgulanmış
merhabadan çok çıkar ulan kimliğini denmiş
yani sistem kendi verdiği kimliği
zırt pırt geri istemektedir
doğduğu yer yüzünden
doğuştan kavgacı zannedilen ama
pek çoğu kavgadan nefret eden
kavgacı
esmer
cesur
korkak
çoğu kürt
çoğu türk
çocuklardık
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar
ha sonra
belki ahmed arif'in aklına
hiçbir şairin aklına gelmeyecek
çünkü hiçkimse bir daha ankara' yı
o'nun kadar sevemeyecek
bir şiir islenir
kar altındadır varoşlar
hasretim, nazlıdır ankara
ustam yine sen bilirsin ama
hangi aralıkta bir şair ölmüşse
işte o,en netameli aydır bence
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar
yalanlar
şimdi ve sonra
ne zaman ankara'ya kar yağsa
elim gönlüm
çocukluğum buz tutar
başkent olmaktan fazla öteye gidememiş, bakanlılarla müdürlüklerele dolu (aklınıza gelen her kurumun bir müdürlüğünü bulabilirsiniz) heryerde sıranın söz konusu olduğu çok fazla robotlaşmış nüfusu olan kimisine göre güzel fakat güzel şehir kriterlerine göre baya vasat bir şehir... Meşhur olduğu iki şey keçi ve kedi çünkü başka hiçbirşeyi yok.... Fakat nerde yaşıyosun diye sormayın çünkü cevabım ankara :)
mustafa kemal atatürkün türkiyeye en büyük armağanıdır bu şehir. şöyleki ki "kurtuluş savşaı günlerinde atatürk bir gün ankara karargahında yemek yedikleri masanın üstünü çok çıplak bulur ve "şöyle bir iki çiçek yok mu, ıslatıp masaya koysanız" der, o zamanlar ankara da atatürkün yemek yediği masayı süsleyecek bir demet çiçek bulunup masanün üstüne konamaz. aradan geçen belli bir zamandan sonra atatürk ali fuat cebesoyun ankarayı ziyareti sırasında çankaya'da çiçek tarlalarının arasında kabul eder. ali fuat cebesoy ve mustafa kemal eski silah arkadaşlarıdır ve ali fuat cebesoy atatürke moskovada ki izlenimlerini anlatır. cebesoy da atatürk'ten sakarya meydan muhaberesi*nin ayrıntılarını anlatmasını ister. ancak atatürk bir ara durur ve tarlalardaki çiçek fidanlarını gösterir ve "bakınız ali fuat başa bunlarda bizim ankara toprağı üzerinde kazandığımız zaferler" der.
ankara gerçekten de türkiye'nin kalbidir, sevmemek daha zordur ankara'yı fakat türkiye'nin başkentidir ve atatürk'ün türkiyeye cumhuriyetten sonra verdiği en değerli hazinedir. tüm bunlar bir yana atatürk'ün ankara'yı başkent yapmasındaki amaç kendi tabiriyle; "türkün olmazı olur kılan büyük gücünü dünyaya bir kez daha kanıtlamaktır. yine atatürk'ün ankara hakkındaki şu görüşü de yadırsanmamalıdır "bir gün gelecek şu çorak tarlalar yeşil ağaçların çevirdiği villaların arasında uzanan yeşil alanlar asfaltla bezenecek burada yeşil bir kent doğacaktır".*
işte türkiye'nin kalbinin attığı bu kent, bu gün çoğumuzun arabayla herhangi bir yerde yanından geçtiğimiz köhne anadolu kasabalarından farklı bir kasaba değildi, fakat bu gün ise paranın, siyasetin ve türkiye'nin her bakımdan yönetildiği kenttir.
her yolun kızılay'da kesiştiği, son günlerde kavşak çalışmaları sebebiyle trafiğin çile haline geldiği bir memur şehridir ankara. şehir dışından gelen misafirlerinizi götürüp gezdirebileceğiniz pek fazla yeri yoktur; bu yüzden de kısa süreli geziler için pek cazip değildir. ama orada yaşamayı planlayanlara, kıvamında bir nüfus, nispeten sorunsuz bir trafik, düzen, kaliteli eğitim kurumları, kamuda prestijli iş imkanları gibi bir çok avantaj sunar.
ayrıca, aselban'ın dileğine uygun olarak, "zaferlerimin şehri" olması için uğraştığım şehirdir.
yahyâ kemâl beyatlı'ya göre her ne kadar "ankara'nın en güzel yeri istanbul'a dönüş yolu"* olsa da, güz, kış ve bahar bakımından üstüne tanınmaması gereken şehirdir. şehir merkezinde tabiat güzellikler elbette eksiktir ama mevcut olanı kendisini göstermeyi pek bir becerir, o tarâvetleriyle şehri pek güzel sarmalayıverirler..
3 gün kaldım ...gündüz amele yanığı oldum gece sigara içerken camın önünde donuyordum...kafamı çevirdiğim her yerde bir bakanlık ya da birşey başkanlığı vardı.yolda yürüyen 10 kişiden 8'i takımlı ya da döpiyesliydi...ah istanbul ah bursa dedim...düzenli bir şehir diyorlar...birde şehirlerarası otobüs terminali çok soğuk ve hoş bi havaya sahipti...duvarları çok yüksekti banklarda birileri uyuyordu vs...tam bir film karesi gibiydi...hissettiğim tek şey ankara'dayken 'burda ölsem üstümden atlayıp geçerler' oldu...*
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur.
sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez.
yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.