ankesörlü telefon

  1. ankarada metro istasyonlarının hemen hepsinde olduğu gibi batıkent istasyonunda da var bu telefonlardan. ve ,son bir haftadır ordan gelip geçenler en soldaki ankesörlü telefonun başında ağlayan, birileriyle konuşan ya da konuşmaya çalışan, numarayı çevirip düşmeden kapatan ve elleri titreyerek bir karar vermek adına orada duran birini görüyorlar. ve biraz olsun gözlemci olan birisi ordan geçip bilet basacağı yere doğru yürürken çıkarımlar yapıyor bu kızcağız için. hayatındaki o büyük dertlere bakıp, onun tahminen o küçücük dünyasındaki küçücük dertlerine ve bunlardan kaynaklanan bu haline gülüyor. yine de üzülüyor da çünkü hala bir şeyler için bu kadar üzülecek kadar uslanmamış bir ruh var karşısında ve bu yüzden de saf o kızın üzüntüsü.

    ama hiç kimse gelip sormuyor ya da soramıyor ne oldu diye. normal olan bu elbette. kimi zaman telefonun ucundakinin bile bunu yapmadığı düşünülürse çok daha iyi anlaşılacaktır bu durum. ve işte uzaktaki o diğeri için kendi yüzünden acı çeken bu kızımız böylece devam ediyor o telefondaki duruşuna.

    ağlamayı en azından başkalarının gözü önünde yapmayı sevmemesine rağmen dayanamıyor işte. kimin gözünde, ne kadar küçük düştüğüne bakmadan ağlıyor oracıkta. ve her sabah yaşanan, bu ibadet gibi şey sona eriyor bir süre sonra, önce yüzünü silip yukarıya çıkıp nefes alıyor alabileceği kadar sonra da aşağıya inip bir yerlere yollanıyor.

    vardığı yerdeki mutlulukları sahte, sahteliğinden kısa, hemen sonrasında ise yaşadığı şeyler çok daha ağır.

    kulaklarında lavinya dinleme isteği oluyor telefonun başından ayrıldıktan sonra, ancak olamıyor bu. olmaması gerektiği için. yine de keşke diyor bir kez dinleyebilsem ya da yapmamam gereken şeylerin sınırlarını aşmamayı başarabilsem.

    o ankesörlü telefon yıllardır orada duruyor, birilerinin acılarını alıp bir yerlere taşıyarak. yıllarca daha duracağı gibi.
    (#194565) cancan|14.06.2008 02:02|