intihar

    nasıl ne zaman başladı biliyorum ama yazmak güç istiyor, o kadar güçlü olsam bunları yazmam belki birkaç kez dalıp giderim o yarin çok korktuklarından, dalınca kaybolacağımdan, geri dönemeyeceğimden.

    bir kız olabilir, kız kendiyle bütün edebilir bir çocuğu, yapar bunu klişelerinizle saldıracak olsanız da; kız bilir klişeler yüzde birleri takmaz, gemi batsa bir simit atmaz üstlerine, yüzde birler boğulur gider ondan vardır klişeler. klişeler acımasızdır, ne o acıya alıştınız da acımasızlık hala mı batıyor? komiksiniz kuzum. bir gün çocuk der ki boğuluyorum. ayrılma bildiren eki koymaz, onun gizli öznesini de koymaz, türkçeyi değil anlamı katleder çocuk, anlatmayarak. kız anti klişesi boğmuştur onu hep severim sanarken, sevildim sanarken meğer tırmanıyormuş gemiye. batacak gemiye.

    şöyle bir etrafına bakar kız, adı çocuğun sevgilisi olmasa gemisiyle batarken çoktan terk edilmiş olacak olmanın etkisiyle midesi bulanır, midem bulanıyor diyemez çocuğa, içinde -bir zamanlar- çocuğun ve onun, birlikte yaşadığı şeyin yüzde biri olmayan, zaten başlı başına bir yüzde doksan dokuz olan topluluğa, kusmuğu kanına karışır, yüzdeler üstüne gelir, bizimle ol, kaybetme dercesine. çocuğu kaybetmek istemezken kendini kaybeder toplulukta, memnundur herkes; öğrenir kaybetmemekle kazanmak aynı şey değildir hiç.

    kaybetmediği çocuk, bir kayıp o, bir kazanmış topluluk yaşar gider bir bar köşesinde, kız kusmuğunda boğulana kadar. hiçbir teşhis konmaz yaşayan ölülere.
    (07.09.2008 00:01)

büyümemek

    eskimeye denir.

    hep aynı şeyi öğrenmekten bıkmaya denir.
    (02.05.2008 13:13)

inan bana

    inan bana acı bir dilektir.

    inanırım sana. cennet de vadedecek misin? vadetmezsen inanabilirim belki.

    inanca inanıyor musun? çok kez aldatmadı mı bizi?

    inanırsan inanırım. ona inanç denirse.

    (02.05.2008 13:11)

beklememek

    zaman yok derken ciddi olmaktır. "neden beklemedin" diye sorulunca "bekledim" demektir.

    bekledim ki. zaman geçmedi hiç.

    zaman olmadı hiç.
    (02.05.2008 13:05)

terk

    diyara yapılmayanı dışında suçlanma sebebidir; her terkin bir terk-i diyar olduğu unutulurcasına.
    (02.05.2008 13:01)

öğrenmiş çaresiz

    öğrenilmiş çaresizlik in başrolü.

    çok sever. çok. pek sık kafasını toparlayabilen biri olmamasına karşın ilk kez metne odaklanır. şairin elinde değildir aşkın anahtarı, şiirin kendisine odaklanmak gerekir esasen, odaklanır öğrenmiş çaresiz. ne de olsa öğrenmiştir bir şeyler daha önce okuduğu şiirlerden. öğrendiklerini kullanamasa da elinden geldiğince şiirin kendisi olur.

    bir gün gelir kendi yazdığı şiiri okumaktan sıkılır şair. aşkın anahtarı şiirin elindedir evet, lakin bir gün o kapıyı açamaz şiir.

    şiir olmak zordur. çok öğrenirsin, hep aynı şeyi öğrenirsin sonunda.

    öğrenmiş çaresiz olursun, şair çoktan gitmiştir.
    (02.05.2008 12:55)

yalan

    "ansızın tarifsiz gelir ya o zamanlar sormaya cürettin kalmaz olanından", zira birini kendin kadar sevebildiğinde onu tanırsın ya, onu tanırsın istemsizce, sendir o. kendine kattığın insanlar nefesinde bile bulunuyorsa, kanındaki oranları düştüğünde titrediklerinden hani, artık eklenmiştir sana, sen ondan o senden parçalar koparır bazı anlar. koparır da gider, parçaların onda kalır, parçaları sende kalır el ele tutuşurken, dokunurken, öpüşürken, alır götürürsünüz birbirinizi yalnız dönerken bir yerlere. yalnız oturur sanırsın kendini bir evde, kendinde bu kadar çok o bulunurken kimse yalnız oturamaz oysa, bundandır iki ruhu taşır gibi bir yorgunluk bedeninde, iki kişinin aşkı kadar çarpar yüreğin, nefes nefese.


    "feri soluk, niyeti kayıp, dardayım, aşk nefrete ne yakınsın" ve işte bazı anlarda kaybetme korkusunun titrettiği yüreğinizi taşımaktan yorulmuş beyninizin paranoyaları başlar, adını koymaz ilk önce, onu dinleyesiniz, karşı gelmeyesiniz diye. tabi bunu yapma nedeni her şeyden önce sizi kendinizden korumak, ola ki parçanız gibi sevdiğiniz bir şeyi bir gün kaybederseniz canınız öldürecek kadar yanmasın diye uğraşmaktır aslında. anneniz gibi. babanız gibi.

    "kim kırdı her okşamak istediğimde seni"... ve yalnız değilsiniz evet, o da kırık dökük, birbirinizi parçalarken zaten parçalanmış halde olduğunuzu görecek dikkatiniz kalmamış olabilir ama zaman herkesten bir şeyler kırmıştır, kim kırmıştır her okşamak istediğinizde onu, neden dalar gözleri sarılınca, yoksa karşılıklı bir korku mu bu, bu öğrenilmiş çaresizlik, bu "ya bir gün giderse parçalarımla"...

    elimi gözlerimi gömdüm tebessüme.
    "yalnız kendine inkarın, sadece senden kaçarsın, halin ele verir anlamazsın". ve evet, dediğim gibi, onda gördüklerin yansımasıdır derinliklerinin, onun kollarında dalmak daha kolaydır kendi dipsiz okyanusuna. "birlikte boğulursunuz" en azından.

    yalan söyleme bana (ve adını koyar artık...)
    gözlerin anlatıyor herşeyi
    yalan söyleme bana
    yalan söyleme bana
    gözlerin anlatıyor herşeyi
    zaten yoktur nedeni...

    ilk yalan mıydı bizi ayıran yoksa yalan fikri mi...

    yok, halin saf değil
    niyetin başka başka güzel
    ...

    keşke bir çocuk kadar inansam artık ve kaybettiğimde zırıl zırıl ağlasam da belki bu şekilde en azından, şimdiyi kaybetmesem.

    (07.02.2008 03:43)

inanç

    bir yanılsama ama bile bile ladesken kim takar..

    "...sonra bir gün evinizin duvarları çöküverir. ama kapı hala yerinde duruyorsa yapacağınız tek şey o kapıdan geçmektir, böylece yine evin içinde olursunuz..."

    (paul auster, yalnızlığın keşfi)

    ...ve malesef hep biliriz de sanki korkarız işte...

    "en zor şey karanlık bir odada bir kara kediyi bulmaktır, özellikle de odada kedi yoksa."

    (konfüçyus)

    (07.02.2008 03:11)

en yakın

    en uzakta durur.
    (30.09.2007 00:39)

sormak

    hatayı en başından yapmaktır; onca sorudan ''neden?''i seçerek.

    neden..?

    bu tür varoluşsal sorular rahatsız edicidir, bir yaratıcıyı bile. çünkü nankörsünüzdür siz, olanlara değil nedenlere bakarken..bir ''nasıl'' ı sorsanız mesela, anlatabilir gücünün sınırsızlığını, yaratıcılığının kudretini, yıkıcılığının dehşetini..

    bir ''ne'' yi sorsanız, anlatır yarattıklarının güzelliğini, cennetinin mükemmelliğini, cehenneminin korkunçluğunu..

    ama ''neden''; bir hesap sormadır, bir ''açıklayamam''ı beraberinde getiriyorsa hele.. bir ''henüz ben de kabullenemedim''i.. bir ''ben''i her şeyden önce, siz yaratılanlardan önce..

    sormak, itiraflar gerektirdiğinden ve görünene odaklatılmak isterken hep perde arkasını görmek istemekten; arsızdır.

    ama öyle gerçektir ki, sorgulananı yalan ediverir. şüphe ettirir kendinden ''neden''ler, huzursuz eder.

    sormak, huzursuzluk yaratan bir huzur arayışıdır.

    yıpratır.
    (01.08.2007 01:57)

huzur

    kabullenme derecesinde artar huzur; ama bazıları bırakamaz farkındalıklarını evden çıkarken, her yere taşırlar onları. bu yüzdendir üzerlerindeki ağırlık.

    düşünmemektir huzur, inanmaktır. bunu yapamayanlar idealarla nereye kadar gidebileceklerini düşünürken, pencereyi açtıklarında karşılarına çıkan gerçeklere gereğinden uzun süre baktıkları için boşveremezler, küçüklüklerinden beri dışarıdakilere bakmaktan, dışarıdakilerden biri olmaya vakit bulamadıkları için karışamazlar kalabalıklara, bırakamazlar kendilerini çoğul bir huzura, aynılıktan gelen.

    ne doğayla, ne eğitimle, ne yetiştirilme tarzıyla açıklanamayan farklılıkları beyinlerine işlemiştir, bunun bir hastalık olduğuna inanmak isterler çünkü eğer öyle ise gelip geçicidir.

    ama gelip geçmez onlarınki. karışamazlar topluluklara, dalamazlar kalabalık huzurlara, bulamazlar içlerinde bir aynılık.

    huzura satamazlar kendilerini; kendilerini atabilseler, geriye kalacak şeyden emin olamazlar.

    devam ederler..
    (01.08.2007 01:43)

kayra

kinyas

    kinyas ve kayra'nın farkındalığından kaçmak suretiyle kurtulabileceğini sanmış olanı.

    belki de hiçliği en çok kabullenmiş olanı.. hiçi yaşarken kayra'dan daha az rahatsız olanı..

    kaçıp gideni, belki de tek ''kalan''ı kinyas ve kayra'dan geriye, kayra hiçe giderken.

    yine de ve inadına; ardında kayra'nın sesini duyanı.

    ''kinyas''...
    (01.08.2007 01:20)

silmek

    eksilmektir silmek..

    temizlersiniz anı parçalarını, acı parçalarını, güneşli günler gelir. dışarı çıkılır, çalınmış bin yıla yetecek kadar gülünür, çalınmış bin yıla yetecek kadar konuşulur, çalınmış bin yıla yetecek kadar mutlu bile olunur..

    ta ki siz temizlediğiniz parçalara takılmış ruh parçalarınızı da söküp attığınızı anlayana kadar.. ruhunuzdan bir şeyler çalan yıllar değil, sizsinizdir, silemeden devam edemeyeceğinizi düşünürken siz, silmiş ama sizsiz devam etmişsinizdir. haberiniz bile olmaz.

    bir gün aynaya bakıp bir eksiklik hissedip de çığlığı bastığınızda anlarsınız çöp kamyonuyla gitmiş olanların ruh kırıklarınız olduğunu. şehrinizden uzakta ıssız bir yerde kaldıklarından öksüzdürler artık, geriye kalan parçalarınız da hep üvey olurlar yeni hayatınızda.

    yeni ruhlar evlat edinirken bilemediğiniz şey; sildiklerinizle eksilmiş olduğunuzdur.

    artık asla bir aile olamaz eksilenlerinizden kalanınız.
    (31.07.2007 02:34)

unutulmak

    bir gün gelir öyle bir unutur ki kuğulupark çimlerinde yarı sulu kıtır birasından, yarı aşktan sarhoş halde yanınızda uzanan ve kilometrelerce uzaktan gelip ruhunuza dokunuvermiş kişi birlikte ne olduğunuzu ve ne olabileceğinizi; elinizde sadece ömrünüzden eksilmiş bir yıl kalır, bir yıl boyunca kilometreleri haritadan silmiş iki ayrı kişi kalır elinizde, artık hiçbir eli sıkıca kavramayacak elinizde, bıraktığında ise sonsuza kadar bıraktığı fikrine alışamazsa o gece rahat uyuyamayacak olan bedeninizde.

    bedeninize sahip olabilirsiniz yine de; ruhunuza asla. bedeniniz güvenli yatağınızda, dışarıdan bakan birine tamamen o odaya ait olduğunuzu hissettirircesine uyurken, ruhunuz o derece sokakta kalır o gece. yağmur yağar üstüne bazen, bundandır bedeninize sığmayan nemler taşıması, bedeninizden sıyrılıp gözlerinizden süzülmesi. ruhunuz kaçar dışarı bazen bedeninizden, engelleyemezsiniz göz kapaklarınızla; ruh kapaklarınızla.

    bazı geceler kuğulu kavşağı'ndan sapar; yalnız yürüyemeyeceğiniz saatlerde çimlere uzanır, yanında o eski beden yoktur, aldırmaz. eski bedenin eski ruhunun parçaları yeter ona, kendine saplanmış.. ruh kırıklarının üstüne uzanmak ne kadar zor da olsa bırakır kendini, ve aynı bir yıl önce o günde olduğu gibi gökyüzüne bakar. belki o beden ve ruh da bakmaktadır o an aynı gökyüzüne, eski beden ve eski ruh olmasa da..

    eskilerin yeri tozlu raflardır, bilir. sabaha karşı eve döner, bedenine şöyle bir bakar. eski bir ruh olarak eski bir bedene girmek ister ama o beden de diğer eskilerle birlikte ölmüştür. yeni hayatlarda yersiz hisseder kendini, bir hayalet gibi dolaşmaktan yorulmuştur ortalıkta aylarca.. bırakır bu yeni görünümlü bedeni de..

    ..vazgeçer kendinden. bırakır gider ruhunuz bedeninizi; ve siz yeni ruhlar doğurmaya çalışırsınız günlerce, aylarca, yıllarca..
    (31.07.2007 02:23)

sayfa: 1-2-3...-16

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.