Çocuklarını en az anne kadar sevmesine rağmen ancak anneden sonra sevilen kişidir. zor olanı tercih eder baba. evladının tepkisini çekme, ya da kötü polis olma pahasına duygusallığını bastırıp çocukları için doğru olanı yapmaya çalışır. kendisinden her istenene evet demez. o da ister evlatlarının her arzusu yerine gelsin ama hayat vardır acı gerçeklerden örülü. ve biri bu masum yavrucakları o hayata hazırlamalıdır. biri katı, anlayışsız, disiplinli olmalıdır. babalar belki de en fedakarıdır hayatımızdaki insanların. onlar çocukları için kendi hayatlarını feda ettikleri gibi çocuklarının sevgisini bile kaybetmeye razıdır. yeter ki çocukları mutlu olsun. varsın babalar anneden sonra gelsin…
büyük şair, rahmetli can yücel'in babası için yazdığı şiir efendim.
hayatta ben en çok babamı sevdim
karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
çarpı bacaklarıyla - ha düştü,ha düşecek -
nasıl koşarsa ardından bir devin
o çapkın babamı ben öyle sevdim
bilmezdi ki oturduğumuz semti
geldi mi de gidici - hep,hep acele işi! -
çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
atlastan bakardım nereye gitti
öyle öyle ezberledim gurbeti
sevinçten uçardım hasta oldum mu
40 ı geçerse ateş,çağrırlar istanbul'a
bir helalleşmek ister elbet,diğ'mi,oğluyla!
tifoyken başardım bu aşk oyununu
ohh dedim,ğögsüne gömdüm burnumu
en son teftişine çıkana değin
koştururken ardından o uçmaktaki devin
daha başka tür aşklar,geniş sevdalar için
açıldı nefesim,fikrim,canevim
hayatta ben en çok babamı sevdim.
sen gittiğinde ikisiydi temmuzun
ve
temmuzuydu doksan dokuzun
ah be baba!
görmeliydin tıklım tıklımdı sümbülefendi,
alem gördü neymiş kışkene' nin fendi
annemin çığlığıydı beni yatağımdan sıçratan o sabah,
baba!
sessiz bir eldi seni bizden alan eyvah!
gafildik bir gece önceden haber bile vermiştin
anlayamadık biz.
sanki uyandırmaya kıyamadan gitmiştin
kulağımızın üzerine yatmıştık hepimiz.
vay be baba!
belkide ince bir muziplik
tasarlamışta olabilirdin
ki sendeydi emanetlik
çarıkları dümbüllü lerin
bir zamanlar
ali sami yen'de top koşturan ayaklarını
anamın tülbendiyle ben bağladım başparmaklarından
namazda saf tutar gibi kollarını
kavuşturdum ve ardından
çömeldim başucuna birkaç saniye
baktım sakallarındaki keleş lekeye
ben veletken sormuştum
" baba neden sakalsız orası?"
demiştinki "trafik kazası"
anlattın "ben küçükken sırtımda bir otomobil lastiği ile atlamıştım tramvaydan
ve aniden bir 56 şevrole öpüverdi yanaklarımdan"
o günden beri şahit oluyorumki
bir benzer hayatı miras almışım sanki
ikimizinde elleri nasırlı ve bozuk façamız
namusluyuz hamdolsun, emekçi adamız
yorgun argın dönüyoruz eve
tekfark sana çarpan şevrole, bana çarpan bmw
böyle işte baba
yıllar sonra sahip olduğun evin
bahçesinde bir mangal sefası
son gecende nasip olduysa sevin
iyi adam olduğuna şahit sümbül efendi musallası
beni soracak olursan eğer
senin ardından bilsen neler geldi başıma
mahçubum ve biraz kızgınım sana
dünya derdinden bir taş koyamadım başına
eh be adam bi sinyal ver!
ulan bi adam bukadarmı benzer babasına
mario puzo'nun ölümsüz eseri the godfather, canımızdan çok sevdiğimiz türkçemize "baba" ismi ile çevrilmiş, daha sonra aynı kitaptan çevrilen filmlerde türkçemizde sırasıyla; baba, baba 2, baba 3 adları ile gösterilegelmiştir.
ilk sevgilin, en çok sevenin, seni dünyadaki hiç bir kadın için terketmeyenindir...
her daim bir numara olduğunu bilmenin şımarıklığı ile sarılıp şöyle göğsüne başını yasladığında hissettiğin tarifi imkansız güven ve huzur duygusuyla tüm derdini alandır..
sırf varlığı bile tüm dünyaya karşı tek başına durabilme gücünü verir insana..
tek başınasındır ama bilirsin sırtını yasladığın yüce bir dağ vardır ardında..
yokluğu...
bir daha asla o güven duygusunu hissedemeyeceğin hayatında birşeylerin hep eksik kalacağı gerçeğini kabullenmen..
dünyanın en saçma işini yapsanız bile bir şekilde arkanızda olan, destek olmaz gibi görünürken aslında tüm varlığıyla yanınızda olan insandır.. ya da size bakarken gözlerininin içi parlayan insandır, kazık kadar olsanız bile ''prenses'' ünvanını ''kraliçeye'' dönüştürmeyerek hep sizi ''prensesi'' ilan eden insandır. hatalarınızı acımasızca yüzünüze vurup sonra ''aptal kızım benim'' diyerek sarılabilen insandır.. garip bir şeydir kendisi.. dünyanın en kıskanç yaratığıdır aynı zamanda da.. bir de en güvenli yeri..
ilk bebeğini kucağına almasıyla birlikte, henüz dirseklerine kadar bile gelmeyen küçücük bebeğin üzerine dakikalarca gözyaşlarını akıtan, artık hayattan dünyevi tek beklentisi o kucağındaki bebeğin mutluluğu olan ve onun yüzünün azıcık da olsa buruşmasına hayatı pahasına engel olmaya hazır olan adama denir... merhametten yüreğine inecek hissine kapılan adama denir...
çocuklarının ilklerine ortak olmak için herşeyi yapan kişidir... çocukları için elinden gelen her şeyi yapabilen onların yüzündeki gülücüklerle mutlu olan, anne kadar * şefkatli ve merhametli, evinde her zaman gülen yüzler görünce bütün sıkıntılarını unutan aile reisidir...
şefkat örneğidir baba. anoreksiya nervoza hastası kızının gözünün önünde erimesine mahvolan ama elinden bir şey gelmeyen, kızının iyileşmeyi kabul etmesini bir gün eve geldiğinde kızının önünde duran boş bir tavadan anlayan, kim yedi ki bu yumurtayı diye sorup cevabı aldığında deyim yerindeyse havalara uçan, önüne gelen herkese "kızım yumurta yedi!" diye müjdeler veren, kızını öpücüklere boğan insan. garip geliyor insana belki ama o gözlerindeki sevinci görebilseydiniz şefkat ne demek anlardınız.
insanın onsuz yaşayabileceğine inandığı ve yaşamayı da başardığı, fakat bir gün gelip de "hayatındaki boşluğun nedeni"ni aramaya başlayınca, durup durup karşısına çıkan çekirdek aile üyesi. ata-erkil toplumlarda "evin direği".
hiçbir zaman, bir annesin binde biri bile olamayacak sevgisi(zliği) ve ilgisi(zliği)ni, çocuğunu dokuz ay karnında taşımamasına bağlamaya çalıştığım; "belki de çocuğunu sevmiyor!" ihtimalini sürekli aklımdan kovaladığım ama sonunda, bu gerçeği kabullenmekten başka secenek olmadığını gördüğüm, tanımadığım, tanım yazarken ne diyeceğimi bilmediğim adam...
hayat istediklerinizi vermediğinde suçlaması en kolay adam
kızdığımda en kolay bağırdığım erkek
en kolay küstüğüm ev ahalisi
en çabuk gönül koyduğum insan
en çok "olmasa ne yaprdım?" diye düşündüğüm kişi
babam...
sizin babanız öldü mü? benimki öldü. ölüm, insanın bedenen bu dünyadan ayrılmasıdır ya... bende de öyle oldu. bizi bırakıp gittiğinden bu güne, yani tam 12 yıldır onu anmadığım, hatırlamadığım tek bir günüm bile geçmedi.
kızlar babalarına sevdalıdır derler. bizimkisi dostluktu. hala ondan daha iyi bir dostum olmadı. kızlar babalarından korkmalı derler. bizimkisi kahkahaydı. hala beni onun kadar güldüren bir adam olmadı. kızlar babalarının sözünü dinlemeli derler, bizimkinde babam benim sözümü dinlerdi.
dünyanın ayartılmaya en müsait babasıydı. bu da zayıflığından değil, görmüş geçirmişliğindendi. otorite kurup da ne yapacaktı ki üstümüzde. o bize sevgisini verdi.
öyle çok kavga ettik ki onunla. dersler yüzünden, annem yüzünden, yapmak istediklerim yüzünden, televizyondaki film yüzünden, müzik yüzünden, acayip kılık kıyafetim yüzünden... kavgalar hiçti! siz, kız başınıza, babanıza akıl danıştınız mı sizi beğenen delikanlı hakkında, hem de 21 yaşınızda? hah işte, ben danıştım. babalık verdiği akıllardı. siz hiç babanızın yanında, babanızla karşılıklı sigara içtiniz mi kız başınıza? hah işte, "saygı-sevgi sigarayla olmaz" diyen bir babaydı.
buraya o kadar çok şey yazabilirim ki babamın, babalığın ne olduğuna dair... ama sanırım özeti şu olsa gerek: baba, ölüp gittiğinden yıllar sonra bile yaptıklarıyla, hayata bakışıyla, sevgisiyle ve size öğrettikleriyle, sanki yaşıyormuş gibi, ondan hiç ayrılmamışsınız gibi sizin hayatınıza yön verendir. *
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur.
sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez.
yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.