son beğenilen tanımları genel istatistikler
ıv.murat ın keyif verici maddeleri yasakladığı dönemde padişahın casuslarından biri hekimbaşı emir çelebi nin afyon kullandığına, afyonu devamlı kuşağının içinde bulundurduğuna dair bir ihbarda bulunur. sultan emir çelebi yi aslında çok sevmekte ve kendisiyle sık sık sohbet etmektedir. bu ihbara inanmak istemez ve gözleriyle görmek ister. emir çelebiyi satranç oynamaya davet eder. oyun başlamadan önce kendisine kuşağının içindekileri çıkarmasını söyler.hekim başı ihbar edildiğini anlar ve kuşağının içindekileri çıkarmadan hapları sakladığı kutusunu masaya koyar. padişah hapları görüp bunlar ne bre deyyus kabilinden sorunca bunlar ıslah edilip zararsız hale getirilmiş afyon hapları efendim. bunları hastalarıma veriyorum tamamen zararsızlar deyince padişah o halde yutmaya başla bakalım demiş hekimbaşı da hapları bi güzel avuçlayıp yutmuş ve kalkıp elveda hünkarım devletinize zarar erişmeye diyerek kapıdan çıkmış. bu olaya çok içerleyen çelebi'nin eve gidip tedavi edilmesine izin vermediği hatta hapların kana çabuk karışması için buzlu nar şerbeti içerek öldüğünü tarihçiler yazmıştır. o günlerde biri çelebi ye ne oldu diye sorarsa hapı yuttu diye cevap verirlermiş.
gelgelelim, bu varlık türü, paso cehennemdeki kazanlara odun taşımak, kafayı çıkaranı durup dinlenmeden ellerindeki ucu sivri maşayla tekrar içeri itmekle görevlidir... buradan, cehennemde bulunan tüm arkadaşlarım adına zebanileri en az 2000 yıl kadar sürecek ve haklarını alsalar bile devam edecek bir greve çağırıyorum... grev bitene kadar bizim arkadaşlar da cehennemlik sürelerini doldurup, cennete çoktan transfer olmuş olurlar nitekim*
tarifler mantarla tereyağını beraber kavurur ama unun topak topak olmaması için önce un -bolca koymanın bi mahsuru yok, dört çorba kaşığı olabilir mesela- tereyağda kavrulur. çelik/teflon tencerede tek başına da kavrulur. derin bir kaba alınır, ip gibi su akıtılarak özütülür. bu esnada mantarlar da -artık ne kadar varsa- az yağda -sıvıyağ olabilir pekala- öldürülür, tuz da bu noktada eklenebilir. tariflerde ince ince doğrayın denir ama ağızda ıssırınca suları çıkacak kalınlıkta olmalıdır. hazır çorbanın açtığı lezzet yaralarını tedavi maksadıyla. küçük güzel mükemmel mantarlar vardır ki aynen bırakılabilir hatta. sularını bıraktırıp çektiriniz. soğan, sarımsak, ince doğranmış taze yeşil ve kırmızı biberleri illa koyacaksanız mantarlardan hemen önce koyunuz. bir de şöyle yapabilirsiniz, soğanı çok seviyosanız içine daha sonra bütün bir soğan koyabilirsiniz. lezzet verir ama çorbaya karışmaz. en güzeli. tabi bunu özütülmüş unu suyunu çekmiş mantara eklediğiniz anda yapınız. daha sonra beraber kaynatınız beş on dakka az ateşte. altını kapatınca da limonla kestiğiniz sütü terbiye olarak ekleyip karıştırınız. servis önerisi olarak da üstüne az dereotu serpiştiriniz.
bin çeşidi ile insanı her seferinde yere seren sonra da içine alan zehirden, zemberekten, ağıdan bir dalgadır. boğazınızdan içinize akar, ciğerleriniz patlayacak gibi olur, kalbiniz sıkışır. binbir yüzlü bir düşmandır. kusturur, süründürür, yerden yere vurur. sonunda sahiden insanı mazoşiste çevirir. sahiden öldürmezse bir noktada kelimenin tam manası ile güçlendirir. insan dokuzuncu round'un sonunda yediği yumrukla yere serilmişken son bir güçle ayağa kalkıp ringde kalmaya çalışan boksöre döner. işi sinir harbine döker. "hadi vursana, vursana diyorum sana". ve o bir daha vurur. en hazırlıksız anınızda bir rüya kılığında vurur. sabahın köründe nedensiz bir ağlama krizi ile vurur. darbeler daha az acı vermeye başlar. aşkın nesnesi, optik bir yanılgıya, bir halüsinasyona dönüşür. olmadık zamanlarda görüntüsü saniyeden daha kısa zamanlarda gözünüzün önünde flaş gibi patlar. gözlerinizi kollarınızla kapatıp zar zor doğrulmaya ya da yol almaya çalışırsınız. o görüntü, aşkınız ölmediğinden; rahatsız bir ruh gibi sizi takip eder. asla peşinizi bırakmayacakmış gibi gelir. lanetlenmişsiniz gibi. sonra insan bununla yaşamayı öğrenecek kadar kondisyon kazanır. "ızdıraba direnemiyorsan ölsene" diye kendisine söylenir. en büyük aşk acılarını en güzel şekilde anlatmış kitapları baş ucundan ayırmaz hale gelir. oturur bilimsel bir titizlikle hissettiği acıyı analize koyulur. onu edebiyattaki örnekleri ile kıyaslar. günlerce onun hakkında yazar, onu anlatır. sonra, tamamen yok olmasa da aşk acısı yavaş yavaş o sayfalara hapsolur. insan başkasının acısı gibi okur hale gelir kendi aşk acısını. hatta gün gelir sever bile belki onu. güzelleşir onunla, büyür bile, kocaman olur.
yazın en güzel ayı ayrıca. ne çok sıcaktır nede serindir . havalar tam kıvamındadır haziran ayında.
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |