birhan keskin

    son yılların en "parlak" şairlerindendir.

    editlerin editi:

    "dürtme içimdeki narı
    üstümde beyaz gömlek var"

    beyaz gömlek almaya sebeptir. sebeplerin sebebi. sebeb-ül esbap hatta.
    (02.02.2009 00:52)

cemil meriç

    gözlerinin körlüğü muhipleri tarafından "okuma"ya bağlanır, bu romantik bir bakıştır elbet. olsun, anlıyoruz. lakin işin aslı, henüz ortaokul yıllarında bile gözlerinden şikâyeti olduğudur. cemil meriç'le kurulacak empati "okumaktan kör olmak" değil, "okurken ne denli üretken olmak" olmalıdır kanımca.
    (02.02.2009 00:43)

sis

    "fikret"in bu isimde bir de resmi vardır. aşiyan'da sergilenmektedir hâlâ. sislerin içinden bir istanbul silüeti belirir. şiirden sonra yapılmış diye biliyorum ben.
    (02.02.2009 00:40)

tevfik fikret

    biri tevfik fikret'e "fikret" diyorsa, bilin ki onun türkolojiyle mutlak bir alakası vardır. anlaşmış gibidir herkes çünkü, "fikret" denir ona.
    (02.02.2009 00:39)

nazım hikmet ran

    camiada herkes onunla arkadaştır. "nâzım" diye anarlar onu. böyle senli benli.
    (02.02.2009 00:36)

tabutta rövaşata

    mahsun'un soyadı, "süpertitiz"dir. bu, önemli olmalıdır.

    bazı soyadları önemlidir:

    (bkz: muhsin kanadıkırık)
    (02.02.2009 00:35)

ar

    "ar ve namus şişesini / taşa çaldım kime ne?" deyip, derisinin yüzülmesini izleyenleri de kaydetmiştir tarih. "tarih" bu, kaydeder.
    (01.02.2009 20:20)

ercan saatçi

    kendisinin hayattaki en büyük yeteneği "damat" olmasıdır. damat olduğu yer, konumuyla birebir alakalıdır. eline çatal almışlığı, yetinmeyip bunu fırlatmışlığı da vardır zamanında. "ya sev ya terk et" demek yakışır aslanıma. küçük bir kurttur ercan. büyüyememiştir.
    (01.02.2009 19:25)

recep tayyip erdoğan

engin ceber

cehalet mutluluktur

    buram buram jakobenizm kokan, aydınlanmacı bir ters temennidir. "bilenler", bilmeyen olarak tasarladıkları hayalî "kalabalık" üzerinde bilgi tahakkümü hakkı elde eder, yine onlara göre. oysa "halk", yani onların "bilmeyen ve mutlu" olarak tasarladıkları o esrarengiz topluluk, en az onlar kadar "büyük"tür. cehalet mutluluktur'un asıl derdi, "ben biliyorum, o yüzden mutsuzum" cümlesidir. biliyorsan, bundan bize ne? mutsuzsan da, bunu neden ifşa ediyorsun ey pornografik kardeş?
    (01.02.2009 11:40)

anayurt oteli

    evvelden söylenmiş "10 kasım" tespiti, "iyi hesaplamaya" falan lüzum olmayan bir "tespit"tir. zira, berna moran "türk romanına eleştirel bir bakış"ta bu tespiti yapmıştır çok eskiden. atılgan'ın muhtelif oyunları mevcuttur ama 10 kasım'lı olanı en eski tespit edilmiş olanlarındandır.
    (12.01.2009 02:11)

kül öykü

    aynı zamanda avukat olan bilal kolbüken tarafından, ankara'da yayımlanan öykü "gazetesi"dir. bu kelime jestini bir kenara bırakırsak, bal gibi dergidir kül öykü. üstelik, derdi de dergi olmak olmalıdır bence. gazete esprisinin hükmü tükendi, tükenecek. artık daha etraflı bir dergi çıkarmalılar. şimdilerde kadro genişledi mi bilmiyorum ama benim hatırladığım; yayın kadrosu beşir sevim, abdullah ataşçı, yavuz ekinci şeklinde idi ve kürdilî'ydi.
    (08.01.2009 19:30)

sigarayı bırakmak

    "kitap-lık" dergisinin 123. sayısında (ocak 2009), bu meseleye dair enfes yazılardan biri yayımlanmıştır. hüseyin rahmi gürpınar'ın [dönemin ne denli "üslupçu" olduğunun da delilidir bu metin], "sigarayı nasıl terk ettim" başlıklı yazısı şöyledir:

    "[İkdam, 17 Teşrinievvel 1921]

    Hikmet Sadık Bey bir gün şöyle anlattı.
    Tütün hayatımın en mühim bir hadisesidir. Hiçbir ma’şukamdan ayrılırken bunu terk ettiğim zaman çektiğim kadar yeis ve ıstıraba uğramadım. Lehü’l-hamd nihayet kurtuldum. Bu iptilâdan kurtulmak isteyenlerin cümleten darısı başlarına.
    Bu kadar dumana küçük yaşımda müptelâ oldum. O, beni daha mektep sıralarında iken esareti altına aldı. Tütünü gizli din kullanır gibi hayli zaman kimsenin göremeyeceği yerlerde içtim. Daha iyiyi kötüyü fark edemediğim çocukluğumun masum senelerinde o benim damarıma girdi. Ve daha sonra az kalsın kanıma girecekti.
    İnsanların kendilerine muzır olan şeylere son derecede düşkünlükleri hayretlere sezadır. Böyle kötü itiyatlara ekseriya cumhuren teslim-i nefs edildiği için bunların mazarratları, fenalıkları bilmem nasıl oluyor da aramızda biri birimize karşı mazeret buluyor, ma’füv tutuluyor.
    Bu belâya pek küçük iken uğradığımı söyledim. Nasıl uğramayayım? Babam içer. Annem içer. Dayım, halam, teyzem, ağabeyim, aşçı, uşak hepsi tütün tiryakisi. Bu siyah dumanla meşbû’ muhitin içinde bulunup da ona bigâne kalmak mümkün mü? Hanemizde en güzel eşya tütüne ait. Sigara iskemleleri, yaldızlı, billûr türlü neviden süslü tabakları, gümüş tabakaları, altın bilezik ve markalı kehrübâ kıymetdâr ağızlıkları, altından, kurulunca çalgı çalar sigaralıklar...
    Annem babam ellerindeki sigaraları lâ-yenkati’ fosurdatarak bana bu menhûsun mazarratından bahsederler. Alıştığımı istemezler. Lâkin bu tütün vebası mektebe de müstevli. Orada da ekseri arkadaşlarım ceplerinde gizli paketler, tabakalar taşırlar. Mektepte tütün için şedîden memnu fakat her şeyde olduğu gibi bu memnuiyeti aramızda onun gizli gizli büsbütün revacını arttırıyor. Hep destur mahallerine çekilerek kapıları sürmeleyip oraları dumana boğuyorlar. Koridorlarda fırsat düşürebilirsek bir iki nefes çekmek için sigaraları birbirimizin ağzından kapıyoruz. Onlardan gördüğüm gibi tehâlükle bir iki nefes ben de çekiyorum. Biraz başım dönüyor. Bulantı geliyor, başka büyük bir haz, lezzet anlamıyorum. Bunun gizli bir tadı, sefası olacak ama ben niye keşfedemiyorum. İşte ona tutuluyorum.
    Bu merakımı halletmek için bir gün evde babamın mahsusa iri kalıp sigaralarından bir tane çaldım. Helâya kapandım. Mektepte bir nefesten ziyade çektirmiyorlar. Burada doya doya içip onun lezzet-i sekrine ereceğim. Sigarayı ağzıma aldım. Kibriti çakıp ateşledim. Kuvvetlice bir çektim. Ayaklarım yerden kesildi. Kolanı uzun bir salıncağa binmişim gibi bir boşluğa doğru gittim, geldim. Oh, ne pek iyi, ne pek fena. İkinci nefeste baş dönmesi arttı. Düşmemek için tutunacak yer aradım. İtiraf ederim bu sefer lezzetten ziyade bir fenalık duydum. Lâkin onun gizli sefasını bulmak için inat ettim. Uzun bir çekişle bütün ciğerlerimi dumana boğdum. Fakat ne oldum. Bende sekre-i mevt başladı sandım. Tekmil damarlarıma, iliklerimi kesen, uyuşturan, öldüren bir seyyale yayıldı. Beynimin içi açılıp kapanıyor, sinirlerim büzülüp uzanıyor. Boğazım kuruyup yanıyor. Yüreğim çarpıyor. Kendimi kaybeder gibi olup yine buluyordum. Bütün manasıyla ölüp ölüp yine diriliyorum. İki dünya arasında çabaladığım bu ihtizârım anında vücudumdan soğuk bir ter başladı. Elimden sigarayı hemen kubura fırlattım. Ölürsem bari şahadet getirilemeyen öyle bir yerde can vermemek için kendimi sofaya attım. Bir gaşeyânla beraber gözlerim karardı, yere düşmüşüm. Hizmetçiler, annem, halam hep koşuştular. Benzim o kadar uçmuş, öyle fena sararmış ki onlar da beni hakikaten ruh teslim ediyor sanmışlar. Evin içini büyük bir telâş aldı. Ne olduğumu soruyorlar. Kabahatimi söylemiyorum. Zaten ağız açacak hâlim de yok. Hekimler çağırıldı. Beni arîz ü amîk muayene ettiler. Yalnız nabızlarıma değil üstümü soyup her tarafıma baktılar. O gün ne yediğimi, ne içtiğimi, nerelerde dolaştığımı, nerede oturduğumu sordular. Hep aklımın erebildiği kadar onları hakikatten uzaklaştıracak cevaplar verdim. Kati bir şey anlayamadılar. İdrarımın, kanımın tahliline karar verdiler, hepsi oldu. Kabahatim keşfolunamadı. Uğradığım bu hâl nikotin ile ilk tesemmümüm idi. Körpe vücudum zehre karşı isyanla onu istimalden beni tahzîre uğraşıyordu. Nikotin kendini nabzımdan doktorlara, idrarımdan kimyagerlere göstermedi. Onunla müttefikan sırrımızı sakladık. İki gün sonra vakayı mektepte tiryaki arkadaşlarıma anlattım, gülüştüler. Başlangıçta birer ikişer defa hepimize böyle oldu. Bu fenalıklar geçer. Ondan sonra tütün insana o kadar tatlı gelir, o kadar tatlı gelir ki… Teşvikiyle beni de kendilerine benzetmek için ne lâzımsa söylediler…
    Çok geçmedi benzedim. Şeytana uymak kadar tatlı, dünyada ne vardır. Şık tabaka, ağızlık, kibrit kutusu takımı düzdüm. Biz yeni heves acemi tiryakiler fırsat bulunca bir sıraya diziliyor, sigaralarımızı ateşleyerek burnumuzdan duman çıkarmak müsabakasına girişiyorduk. En ziyade tüttüren ötekilerinin hayretleriyle alkışlanıyordu.
    İşte bu belâya bu kadar erken bulaştım. Hayatın türlü sıkıntıları içinde tamam yirmi beş sene bu siyah dumandan bir nevi tesliyet zevki aradım. Evet, inkâr edemem. Kasveti, ataleti bize renc veren ömrümüzün bazı demlerinde tütün beni avutuyordu. Ona mukabil vücudumu türlü türlü suretlerle zehirlediğini gördüm. Tütünün mazarratlarından muaf bazı kimseler var. Fakat ekseriyete dokunuyor. Herkesin zayıf bulduğu tarafına su-i tesir ediyor. Kulağa, boğaza, göze, göğse, asaba, mideye fenalıklar veriyor. İhtinâk-ı sadr gibi bazı vahim emrâza yol açıyor. Derece derece insana dertler kazandırıyor. Nikotin nihayet müptelâsını şehit ediyor. Öyle bir şahadet ki, ne dünya için bir şerefi ne ahret için bir ecri var.
    Evet, tamam yirmi beş sene bu düşmanı sineme çektim. Kanıma karıştırdım. Ona gittikçe iptilâm artmaya, günde iki paket sigara bana kifayet etmemeye başladı. Bu düşkünlüğümün şükranesi olarak o da beni artık boğmaya kalkıştı. Nefes alamıyor, tıkanıyordum.
    Doktora müracaat ettim. Muayeneden sonra:
    - Sigarayı hemen şimdi bu dakikadan itibaren terk edeceksiniz. Üzerinizde tabaka ağızlık ne varsa atınız. Size bu dumanın zerresi muzırdır, zehirdir.
    - Aman doktor ben sabahleyin gözlerimi açar açmaz bu zıkkımdan birbiri üzerine sekiz on tane içmez isem mümkün değil kafam yerine gelmez. Kendimi bulamam...
    - Beyefendi hayatınız ile bu iptilânız arasında bir muvazene yapınız. Sizin için hangisi daha kıymetdâr ise onu tercih ediniz. Çünkü bu ikisinin artık bir arada barınmaları ihtimali kalmamıştır.
    - Meselâ günde altı yedi sigaraya müsaadeniz yok mu?
    - Hayır..
    - Üç dört taneye?
    - Hayır.. Hayır..
    - Yalnız bir tekine?
    - Size hayatınızın selâmeti ve fen namına söylüyorum. Bir sigaraya değil yarım nefesine müsaadem yoktur...
    Doktorun bu şiddetli memnuiyeti karşısında başım önüme düştü. Meyus, nevmîd düşünceye daldım. Doktor devam etti:
    - Tütün içmek değil bu meretin içildiği odada, salonda, trende, vapurda katiyen oturmayacaksınız.
    Yeisim arttı adeta gözlerim dolarak dedim ki:

    - Ma'şûkasından müebbet iftirak mahkûmiyetine uğramış bir bedbaht hâlindeyim. Ne söyleyeceğimi, ne düşüneceğimi bilmiyorum. Çünkü o kâfir dumanı içime çekmek aşkıyla şu saniyede kavrulduğum kadar ömrümün başka bir elim anını tasavvur, tahattur edemiyorum. Bu memnu'iyetinize itaat edip edemeyeceğimi kestirerek bu hususta size huzur-ı fikir ile bir cevap verebilmek için şimdi şurada, karşınızda on, on beş belki daha ziyade sigara içmek ihtiyacındayım. Bu sigaraları içmeden vereceğim sözlerin hiç ehemmiyetleri yoktur. Çünkü ben tütün dumanıyla kafamı cilâlamadıkça tefekkür kudretine malik bir insan sayılmam, zira ben onunla düşünür, onunla söyler, onunla muhakeme eder, onunla karar veririm. Hâsılı ben onsuz adam değilim. Hiçbir şey değilim vesselâm..."


    (08.01.2009 19:22)

seyyidhan kömürcü

    en son kitap-lık'ta bir şiirle görünmüştür kendisi.
    (08.01.2009 19:19)

sayfa: 1-2-3...-14

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.