fakirhane

    eski tabirle, benim evim demektir.
    ben dememek için fakir,âciz,kulunuz, bendeniz denirdi eskiden...
    ben demek kötüydü, nefsi kabartabilirdi.
    hâlâ da öyledir.
    dolayısıyla, bende bir şey yoktur ne varsa allah'a âittir *anlamında kullanılan fakir ile ev anlamındaki hane kelimelerinden yapılmıştır..
    (06.09.2006 00:39)

mor salkım

    sarmaşık cinsi bir bitkidir.
    üzüm salkımı gibi mor çiçeklerini, nisan-mayıs aylarında açar.
    önce çiçek açar, bitkinin sarıldığı her yer mor-eflâtun renge bürünür..
    güzel de kokar benim güzelim.
    çocukken acımadan çiçeklerini koparıp yerdik, yazık..
    derken ince ince yapraklanır, açık yeşil taze yaprakları insana neşe verir.
    sıcak yerlerde olur sanıyordum ama kara iklîminde de yaşarmış meğer..
    belki de bendenizi memnun etmek içindir,kim bilir?
    fakirhanenin bahçesinde de açmaya başladı mübarek...
    (06.09.2006 00:26)

börülce

    memleketten ayrı olanların özleyip özleyip bulamadıkları,
    yaz gelende arayıp durdukları,
    bulunca, hele tazeyse, sevindirik oldukları,
    derhal eve gidip
    yıkayıp temizleyip haşladıkları,
    sarımsak, zeytinyağı, tuz ve limonla çeşnilendirdikleri,
    batı anadolu'ya mahsus,
    fasulye cinsinden,
    muhteşem ottur efenim...
    aaaahh, ah !!
    (05.09.2006 23:35)

bamsı beyrek

    çook çok güzel olduğu için yüzünde peçeyle gezen dede korkut kahramanı..
    bamsı beyrek hikâyesi nefis bir şey,herkese tavsiye ederim. diğerleri de öyle.
    o kadar tatlı, samimi, canlı hikâyeler ki, okumaya doyamayacaksınız..
    topu topu on iki tane zaten.
    (05.09.2006 23:25)

hurufat

    harf kelimesinin çoğulu olan huruf, arapça çoğul yapan -ât seslerini alarak bir daha çoğul yapılmıştır.
    (05.09.2006 23:13)

ulusal

    millî karşılığı olarak uydurulmuş kelimedir.
    moğolca ulus: boy, oymak anlamındaydı.
    bizde her ne hikmetse ille de yeni kelime uydurmak hastalığı vardır.*
    (05.09.2006 22:55)

sevi

    sevgi kelimesinin eski türkçe'deki şeklidir. 13. yüzyılda yaşamış olan yunus emre'nin şiirlerinde, kelime bu şekliyle yer alır.
    (05.09.2006 22:32)

abide

    bir olayı, bir kişiyi gelecek nesillere tanıtmak için yapılan mîmârî eser.
    arapça "ebed"*kelimesinden türkçe olarak türetilmiştir.
    bizim akl-ı evveller de kelimeyi arapça sanmışlardır.. derhal öztürkçesini (!) bulmuşlardır..

    tarihte ilk olarak bildiğimiz yazılı abide, göktürk abideleridir.
    çanakkale abidesi de başka bir örnektir...
    (05.09.2006 00:10)

ab-ı hayat

    yalnız hızır'ın içtiği, içeni ölümsüz kılan su; ebedî hayat suyu..

    mecaz olarak: cana can katan, insana ferahlık veren şey..
    bilhassa yemek-içmek, başka şeyler de olabilir*

    tasavvufî anlamı ise muhteşem: insanı ölümsüz kılan gerçek aşk ve ilm-i ledün*
    (04.09.2006 23:58)

hızır

    âbıhayat içtiği için ölümsüzlüğe erdiğine inanılan zât..
    bir görüşe göre peygamber, diğer bir görüşe göre de velîdir.
    insanların sıkıntıda oldukları anlarda yardım eder.
    imdii, hızır, huzurda olan demektir.
    kimin huzurunda olduğunu bilen kişiye de hızır denir.
    kul sıkışmayınca hızır yetişmez denilmiştir.

    bin bir adı vardır bir adı hızır
    her nerde çağırsan orada hazır ( pir sultan abdal)
    (04.09.2006 23:48)

tüm

    tüm kelimesinin aslı farsça'dır.
    öztürkçe(!) zorlamasını dilimize doldurmak isteyenler, cahilliğin kolay kazanılmayacağını ispatlamaya çalışan yetenekli cahillerdir diye düşünüyorum..
    el-insâf !
    (04.09.2006 23:32)

uydurellezine velbeceruhu

    diline, ifadelerine birden hayran olduğum vampirdir. her zaman bu kadar akıcı bir dîvan nesri okuyamazsınız, bilmiş olun...
    hayranlığımın bir ifadesi olarak şu beyti kendisine hediye etmekteyim:

    sen ne câmın mestisin, âyâ kimin hayrânısın
    kendin aldırdın gönül, noldun, ne hâl olmuş sana
    (04.09.2006 20:43)

ders

    bir öğreticinin belli bir konuda, öğrencilere verdiği bilgi.
    bir öğrencinin kendisine verilen, öğrenmek zorunda olduğu bilgi.

    ne dersler aldık, ne dersler verdik şu hayatta...
    (03.09.2006 01:32)

çevgân

    değnek, ucu eğri sopa..cirit sopası..

    kaçma çevgâna muhabbetten gönül, cevlâna gel
    başını top eyle ehl-i hâl isen meydâna gel
    bağdatlı rûhî

    bir de, at üzerinde, değnekle yerdeki topa vurmak suretiyle oynanan, çöğen de denen, çok eski bir türk oyunu vardır ki, polo adındaki ingiliz oyunu bu çöğenden (çevgândan) çıkmıştır yani aşırılmıştır.
    (03.09.2006 01:26)

cihat

    islâm nizamını yeryüzünde hakim kılma ve bu nizamı savunma maksadıyla din uğrunda ve hak yolunda yapılan savaş.. buna küçük cihat*denir.
    büyük cihat ise, insanın kendi nefsiyle yaptığı mücadeledir.
    büyük cihat zordur, çok zordur.
    çünkü en ufak bir alışkanlığı dahî yerinden sökmek, dağları devirmekten daha zordur..
    herkesin yalanla, dedikoduyla uğraştığı bir zamanda bunlardan baş çevirmek,
    meselâ sigarayı bırakmak,
    içinden küfretmeden sabretmek,
    herkese lâyık olduğu kadar değer verebilmek,
    doğru sözlü, güvenilir olmak......... kolay mıdır?
    ele topu tüfeği alıp savaşmak kolaydır.
    çünkü düşman görünüyor, karşında..
    ya kendimize ettiğimiz düşmanlıklar?
    (03.09.2006 01:14)

sayfa: 1...-283-284-285-286-287...-289

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.