hazeyame

    şeker bir abla, harika bir anne.. ne denir.. gerçekten tanıdığım için çok mutluyum kendisini.. çok da şanslıyım. ama en önemlisi bu şansın farkındayım...
    sıcakkanlı demek soğuk kalır içindeki sıcaklığın karşısında. ve dileğim, o alevlerin her türlü rüzgarda aynı şiddette olmasa bile, aynı şevkle yanmasıdır...
    abladır, candandır.
    tabi eski kimliğimi söyleyip de koşsaydım abla abla diye peşinden. çok daha iyi olucaktı kanımca *) *

    geçite bakıyorsunuz, tanımadığınız bir vampir sizinle sanki aylardır tanışıyormuşsunuz gibi konuşuyor. 'evet hazeyame abla bence de böyle olmalı..orası aslında şöyle bir yer abla uygun olabilir..' gibi. *

    sonra bir bakıyorsunuz, damdan yuvarlanıp düşen kedi gibi gecenin bir yarısı ki yarısı da değil körü; yine tanımadığınız nickli tip gelip, 'içimden geldi şiir yazıcam sayfanıza' diyerek kararını çoktan vermiş halde bir de ..'peki yaziyim mi?' diye soruyor iyice şaşırıyor, düşünüyorsunuz..
    ablacım, bahar aylarının gelmesi ve vizelerimin yaklaşması sebepli en lale zamanlarımdayım sanırım.. affet olur mu günlerdir meçhul bir kimlikle peşini bırakmadığım için *

    ki güzel abla, sıcağından bir damla bile mahrum bırakmadı beni..

    önümüzde olması muhtemel görünen zirvede görüşmek üzere diyor ve o yazıcam diye tutturduğum şiirle ablama mavi kadar seesiz bir gece diliyorum..


    gözlerime nemden borç taktığım bir arada,
    gümüşi çilingir soframa davet etsem,
    el eleyken, 'yalnızım' diye geçinen yıldızları.

    yanan iki cihanı bir araya getirip, söndürsem,
    hayallerinin amacından ederim, yüzsüz hırsızları,
    çünkü bir ben, bir gümüşi derdim oluruz masada...

    * *
    (17.03.2008 03:52)

mavi

    hayattır.

    cayır cayır aşk ile yanan ışıkların gökyüzüne hediye ettiği, onun da;
    hayat gibi sonsuz zannettirerek kendini, gemilerine ve içinde, üzerinde yaşattığı canlılarına güçlü görünmek adına koyu sessizlikte nefes aldıran denizin;

    geçen zamana, ağlayan acılara şaha kalkmasını engelleme amaçlı yüzüne vurduğu büyü...

    en meydandaki soyut, en bilinmesi gereken giz. bilmek marifet değil, ne bilenler gördüm, bildiğine inanmayan dedirten insana,

    hem de gecenin bir yarısı.

    benim diğer yarım mavi.
    hüznüm koyu mavilere koşar saklanır, bir anlık sevincim, toz mavilerine bürünür de çalar kapımı, umutlarım buz mavisinde dondurur hayalkırıklarımı saklar bir de...
    hayatım bir mavi büyü çizgisinde.


    mavi, belki de anlatılması en kolay görmeyen gözlere.. huzura adını hissettiren deva. başımı döndüren büyü, bana bu satırları yazdıran...

    sen; tuvalime en mütevazı aşkı tattıran,
    her bir fırça darbesinde parmak uçlarımda sızlayan.
    az biraz şair kılıklı, yere bakan yürek yakan
    dört duvarım mavi, çatlaklarından kan sızan

    mavi, sonunu göstermeyen sonsuzluk abidesi.
    derdi siyahı söyler, tebessümü beyaza bakar.
    kaç akçe ederdi zamanında, bir mavi lale destesi.
    ben vazgeçerim, o hayallerimi maviye boyar...

    mavi, dört duvarım seninle nefes alırken,
    bilemezsin sen, ben değilim tek bel bağlayanın
    sen gidersin, damar aralarımda izin kalırken,
    sesi gelir kalbime, yanımdayken sen, ağlayanının...

    kıyamam o vakit, salarım seni bulduğum yere.
    öğrendim ben, her var oluş bir yok oluşa gebe.
    sen, dört nala kanarken eflatun haleli dilbere,
    ben senden uzakta, mavi hayalinle körebe...



    (15.03.2008 03:53)

fenerbahçe

    neler gördü, kimleri ağırladı evinde ve hangi diyarlara misafir oldu.. ne galibiyetler gördü, coştu coşturdu. yenildi kimi zaman, bir burukluk bıraktı gözlerde..

    ama belki de en güzeli buydu ki, yenilgler de başarılar kadar doğaldı tıpkı hüzün olmadan sevincin değerinin anlaşılamayacağı gibi.

    ve şimdi yeni bir mücadele. her zamanki gibi,

    yensen de yenilsen de... sen yine sensin. içinde maviyi en güzel taşıyan güç. zafer de yenilgi de, ancak bana şu cümleyi kurdurur;

    hep beraber nicelerine... ama beraberce...
    (14.03.2008 20:49)

umut

    vazgeçilmeye çalışıldıkça, belki ona olan mahkumiyetimizi, belki içinde olan masumiyeti yansıtmak istercesine başucumuzda; biz yıkıldıkça daha da dik duran en acımasız deva.

    rayını şaşırmasa zamanını şaşırır. belki de biz tutunamıyoruz kimbilir... saatlerce beklerken bazen, kimi zaman olmamış mıdır asıldığınız kapılarına tam kapanırken...

    biraz da kum gibi sanki. hem çok fazla maviler içinde, dışında bazen de ortasında en koyu maviliğin... hem de gözümüzün önünde görmeyi bilene sadece..
    bir o kadar da narin, affetmemekte uzacık bir sarsıntıyı, parmak aralarını kenetleyen belki, tutmasını bilene.

    dua gibi güven verici ve temiz, sevgili gibi bağımlılık yaratan deli sıcak, insan gibi uzak ve iki yüzlü kimi zaman. ya da belki de kendi bencilliğimiz onu iki yüzlü yapan.

    gerçeğe dönmek zorunda değil ki her beslenen umut, bu dünyaya gelmek onun elinde değildi ki...

    umut, kalp büyüdükçe, onu terbiye eden yaşlı ama keskin bir bıçaktır. ve ne kendisi, ne de onu besleyip büyüten günahsızdır...


    (14.03.2008 01:39)

hoşçakal

    hayata söylememin nefesim kadar yakın olduğu, çiğeri köz köz yakan kelime..

    eğer gidiyorsa hayatımdan kim olursa olsun, asla hoşçakal dememeli, çünkü benden geriye sadece bir ben kalmıştır.

    ve eğer ben hoşcakal diyorsam, raylarımda kanlı ipler vardır. vagonları birleştirsem de, yanan treni değiştiremem. yanan yanmıştır.

    bir de; aslında kimse geri gelmez. gidenin ellerini, geride kalan bırakmamış olsa bile, hayat bırakmıştır...
    (12.03.2008 20:30)

felisia

    gece içine düşen sıkıntıyı yürüyerek atma çabasındayken, arkadaşları tarafından evine gönderilen, gönderildikten yaklaşık 1 ya da 1.5 saat sonra yürümek istedği yerde bomba patlayan,

    kocaman okulunun kocaman ders arasında (normalde kımıldamazken unpa cafesinden) evine gidip geri geldiğinde, sınıf arkadaşlarının göz altına alındığını öğrenen şaşkın vampir.


    (11.03.2008 21:05)

vampircik radyo

    vampircik radyo dan kareler...

    bir dj böyle yoldan çıkarılır...


    -diyetteyim ben. filinta olucam zirveye...
    -hedef kaç? e tabi irade lazım..
    -hede hödö.. tbi.. lazımdır doğrudur...
    -çaya şeker atma sen. paso çay içiyorsun.
    -ama tadı olmuyor.
    -sen öyle san...
    -sen böyle iyisin hatun.. boşver yah..
    -boşversem mi...
    -can boğazdan gelir.. demiş atalarımız.
    -kendini elin adamına beğendirmek için nedir bu ya.. bırak.
    -az yiyip spor yapsanız böyle sorunlar olmayacak. sen ye iç otur evde.
    -napiyim evde kimse yok herkes sevgilisinde.
    -sen bi sevgili bul dj. bak nasi eritiyorlar adamı.
    -buluyim dimi..
    -yemeden içmeden kesilirsin.
    -ya bırak boşver. spor yap sen.
    -yok sebze meyve bide 3 beyazı kessin. bide yağlıyı keserse.
    -yuh. ne kaldı o zaman. sağlikli ama ot.. boşver ye ya.. bırak.
    -bırakıyım dimi. ben böle güzelim (feci gaz)
    -yani. iyisin sen iyi.
    -spor yapmasın. ama o zaman da bel ve kalça aynen kalıyor.
    -az yemeli az. iradedir bu. tutacaksın boğazını.
    -:s ama çok yemiyorum ki.
    -ya sen iyisin. gerek yok bu kadar hatun ya.
    -dimi ya. duyan 100 kilo sanır. bırakıcam ben. gerek yok.
    -yani. iddayı kaybedeceksin öyle mi?
    -ucunda ölüm yok ya. kaybediyim. iyiym ben iyi...
    -insanlar ne garip.
    -kadınlar desen daha doğru olur...
    -ya dimi.
    -biz mi garibiz? siz nesiniz acaba?
    -ünlü bir düşünür demiş. kadın, belki diyorsa evettir. evet diyorsa belki...
    -asıl garip sizsiniz.
    -hayır. bizi siz bozdunuz.
    -daha neler...
    -sonra da ayh bu nie böyle yaa tripleri.
    -siz insanı bitirirsiniz...
    -asıl siz. anlayamıyoruz ki sizi.
    -tamam hepimiz garibiz. yani. dimi?
    -....
    -....
    -....




    yorumsuz...


    (10.03.2008 00:50)

vazgeçmek

    umudunu, hayalini, sevdiğini, rüyanı, değerini, inancını, seni yaşatanı; yüklenip, el arabasında taşırken kan ter içinde,

    tepende kah güneş yanar, kah bulutlar kavgaya tutuşur, kah eşi olmayan yalnız melekler düşer usulca toprağa,

    kah bir güç koskoca çınarların gövdesini kırar da, ufacık bir laleyi dimdik ayakta bırakır esip geçerken denizin üzerinden,

    kah o koca deniz, çcuk gibi mızıklanır da vurur sahillere, kah şaha kalkar üzerindeki değerbilmezlere,

    sen o küçücük gövdende kocaman hüznünle, duruyorsan gitmen gerektiği yerde,

    ya da gözündeki feri sebep alanları kendine, başıboş bırakıyorsan, arkanda, arkandakilerin feryadını duymuyorsan,

    hayalini yaratıp, sensizlikle terbiye ediyorsan,

    işte bu vazgeçmektir.
    (09.03.2008 05:29)

içine atmak

    zamansız gelen uykusuzlukların, iç titremelerinin, üşümelerin, kalp sancılarının ve kist ağrılarının, boğazda ansızın oluşan düğümlerin, bir damla özlemin kocaman bir umman kadar büyümesine sebebiyet veren istemli ya da istemsiz fiil.

    gündüz geceye döner birden. ya da geceyse zaten, fark yaratmaz içindeki düğüme zift ekleyen bünyeye. yavaşça resimler alınır buz kesmiş eller arasına. sonra o resimlere dalıp gidilir. iç tirer ama ağlayamaz, zorlar kendini ama bir damla zar zor düşer gider.
    nereye bilinmez...

    zaman olur farkedilirken bir parıldayıp bir sönen gözler, geçmiş eskirken, kum misali kayıp giderken parmakların arasındaki yumuşak çatlaklardan, istifade fırsattan; şarap misali güzelleşmek varken, basıp gitmeyi, içinde çürümeyi seçerken;
    bir sahibi olduğunu anlatan sevgi sözleri boşadır. saçmadır.

    yaşayan değil düşünen anlar, anlamak için değil, hissetmek için ise yaşamak gerekir.

    belki de budur bu vakit bu satırlara mahkum eden....
    (09.03.2008 05:03)

iyi geceler

    hayaller yastıkla buluşmak için ısınırken doğdukları kalpte, sıcacık yorganın himayesi altında, seven ya da sevilenden; hiç olmadı bir çarpan kalpten duyulabilecek huzur verici söz öbeği.

    ne basit gelir aslında. nedir yani bir iyi temenniye bu denli bel bağlamak? hiçbir gerçek göründüğü kadar hayal söylemez.

    ve öyle bir an gelir ki, temenniden çok, onu dile getirip geceye salan bir çift göz parlar gecenin bir yarısı, ne yapsa ısınamayan dünyanıza.

    iyi geceler...
    (09.03.2008 03:16)

whyyyyy

    yepyeni bir yaş...

    sadece bir yaşın değil.. kusuru beyaza boyayacak kadar derin bir büyünün de yıl dönümü.

    365 güne, ne sığdırabilirse sığdı geçen zamanda omuz omuza.

    bir an bile pişmanlık duymadan üstelik. ve dostum, biliyor her daim yanıbaşında olduğumu.

    ve ben, nicelerine demek isterken, adım kadar eminim, adımda dünyaya gelen dostumla daha nicelerinde aynı yolda olacağımızdan...

    iyi ki varsın...

    sağlık, mutluluk, sevdiklerinin çemberinde, saçlara yağacak kar için;

    iyi ki doğdun dostum... *

    (04.03.2008 00:01)

queen tinorfithiel

    benim için çok değerli bir kalemdaş, diyardaş. tanıştığıma memnun oldum ve hayatta başarılar dilerim demicem tabi ki... *

    benim şirin mi şirin dostumdur kendisi. o upuzun saçlı, güzel yüzlü, kılıcından bal damlayan * akıllı ve bir o kadar da çalışkan şövalye, nerede olursam olayım; kimi zaman bir parlak kırmızıda, kimi zaman bir çikolata kağıdında, kimi zaman da bir uçuk pembe rüzgarda, bir candan gelen yağmurun ellerinde;

    aklımdadır..

    anlatamam belki, belli edemem. aynalara bile baktığımda karşımdaki yorgun ruhu tanıyamıyorken ben, bana hepimizin bir savaşçı olduğunu hatırlatır şövalyem. usulca yaklaşır yanıma, uzatır elini bana. ve kalkarım düştüğüm yerden...

    ufacık kısacık zamanda düşünüyorum paylaşmadığımız ne kaldı diye. smileylere takıldık kaldık bazen. sonra pek bir yakışıklı olan yeşil böceğimi sevdik bolcana.
    şarkılar dinledik. tuttuk yağmurun ellerinden.

    sıkıldık bazen halimizden, anlayamadık insanları ya da anladık da geç mi kaldık derken, baktık zaman hızla geçmekte hayaller suyunu çekerken...

    çikolatamı paylaşma sözü aldığım şirine... söylememe gerek olmasa da biliyorsun aşık olduğum şehrin rüzgarı sana değdiği an kapım sonuna kadar açık. hayaline emin adımlarla ilerlerken, kılıcın her daim parıldasın queento.
    daha çok uzun zaman var önümüzde hayatı paylaşmaya. herşeyden öte kocaman bir hayat var paylaşılacak. ve bir gün karşılıklı oturup dertleşirken, bir anda cebimden yakışıklımı çıkarırsam, ya da daha boynuna atlar atlamaz, çikolatamı paylaşmaya zorlarsam seni, şaşırma sakın... * * *

    ne kadar küçük aslında değil mi? hayaller, bir çikolata kağıdında... ne kolay gelir ve ne mat, ne basit ve ne olağan.

    yağmurun bile, böyle küçük elleri yoktur halbuki. bir o kadar saydam ve incedir hayal, nerede beslenirse beslensin.
    hayal kurmak da, onu yaşatmak da göründüğü kadar kusurlu değil ve bir de, onca mesafeye rağmen.

    bir sesi var gözlerinin. ve ben duyabiliyorum...


    sana, spinim gibi; mutluluk, başarı bir de gücünü korumanı dileyerek şimdilik bitirmeliyim tanımımı. yoksa sonu gelmez yazarım da yazarım

    hala sesimi itina ile yaptığım hiçbir anonsta duyuramıyor olsam da, susmak bilmiyorum biliyorsun *) açık havada ne hale gelirim kimbilir.. neyse artık başka zaman.

    bir de;

    bir şey daha var kalmaması gereken bende.

    iyi ki tanıdım seni...

    (03.03.2008 22:28)

son

    her bakılanın aslında görülmediğini,

    her görülenin aslında yaşanmadığı,

    her yaşananın aslında nefes almadığını

    hatırlatandır...

    (27.02.2008 23:49)

ölüm

    ruha çakan şimşek.

    geriye kalan küller toplansa, giden kadar tutmaz aslında.

    ey ölüm ! dumansız tüten kalbimden ellerini çek !

    tüm sebeplerim mavinin kanatları altında...



    (27.02.2008 23:40)

ortaköy

    kimi zaman gemilerine şaha kalkan kimi zaman da mehtabına boyun eğen deniziyle, her görenin hafızasında yerini alan 'ortaköy camii' si ile, sıra sıra kumpircileri, renk renk taşları olan takıcılarından; çantacısına, şapkacısına kadar her türlü tezgahıyla, tavşan kanı çayıyla, masum maviliğin büyüsüne kapılmış, insana kanat çırpan kuşlarıyla, huzuru hafif bir meltemle birleştirip dağıtan, hayatla küsenleri barıştıran, iyi kalpli mekan.


    eli, hayatın elinin içinde soğumuş, yosun kokan rüzgara hasret, her maviden daha da mavi bir deniz arayan insan için, vazgeçilmez bir yerdir ortaköy.
    ister sevdiğiniz bir insan, ister sadece benliğinizle, bir yer bulabildiyseniz denizin tam karşısına, elinizde simit, yanınızda sıcak bir çay varsa, kuşların kanat çırpış sesleri, denizin silkelenen çarşaf sesine benzer dalga seslerine karışıyorsa, aklınızda aklınızı meşgul edecek bir derdiniz varsa, herşeye rağmen; nefes alıp verişinizde, dersten kaytaran öğrenci misali derdinizden kaytarıp maviliğin büyüsünde kulaç atıyorsanız.

    size en yakın ama en görülmesi zor şansa:

    hayatı nefes alıp vererek değil, hücrelerinize işleterek yaşama şansına sahipsiniz demektir.

    ruhunuzu bu güzelikten mahrum bırakmayın.

    (24.02.2008 14:58)

sayfa: 1...-59-60-61-62

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.