kleio

  >>

  1. yazdıklarını tam yazan, güzel yazan kalemi güzel vampir.
    (tulkas 03.07.2006 22:00)
  2. tarih üzerine girdiği bir tanımın da benim ukelalık ve çok bilmişlik kokan eliştirimi çok tatlı bir dille kabüllenmiş ve daha sonradan sohbet arasın da cumhuriyet tarihi mastırı yaptığını söylemesi ile beni dumura uğratmış, yüzümü kıpkırmızı yapmış ayrıca mor rengin bana ne kadar çok yakışıtığını bir kez daha göstermiş pek sevgili vampirimiz. en içten saygılarımla.*
    (mcleod 04.07.2006 15:12)
  3. sözlüğün tarih kısmını oluşturan değerli kalemlerden.
    (fleur de lis 06.07.2006 18:19)
  4. manevi annem ilan ettiğim**, bana "çirkin ördek yavrusu" demekten çekinmeyen, ama daha sonra "bak ama kuğu olacaksın" diye kurtarmaya çalışan, sözlüğün kattığı en güzel şeylerden birisidir.
    aynı zamanda yazdıkları ile parmak ısırttırmakta, "keşke, keşke" dedirtmektedir.
    geçen haftanın en beğenilen tanımlarına da üçadet tanımını sokarak başarısını, zekasını ve yeteneğini gösteren, en bi sevdiğim, canımıniçi*
    (pisiperi 06.07.2006 19:35)
  5. doğumgünü kızı. her şeyin en iyisi hak eden. bazılarından sonra istanbul'u en güzelleştirenlerden**
    en sevdiğim, anne dediğim, "iyiki doğdun" şarkılarının birlikte söylenmesi, okeyde erkek kısmının*** yenilmesi, eş olunası, mutlu edilmesi, fal bakılması farz olunan mükemmel insan. sözlüğün kazandırdığı en güzel şeylerden birisi. pek bir sevdiğim.
    kle"kaç oldun annnneeeeeeeeeeeee?"io*


    edit: iyiki doğmuş. gördün mü 24 olmuş? özgürmüş ayaklanmış, durmamış ayaklanmış. koşarak ilerliyormuş..**
    (pisiperi 08.08.2006 20:24)
  6. kendini bırak sal gitsin
    lekesiz ve mutlu yarınlara
    en mutlu gün "doğum günün"
    islak olmasın hiç güzel gözün
    ol çok mutlu ve hür, diyar-ı dünyada
    (argus wishingwell 08.08.2006 21:04)
  7. gec geldigi ve fazla karizmatik oldugu icin zirvede cok sirnasamadigim vampiremiz. ama bir sonraki zirvede daha cok konusmak ve kaynasmak umidiyle diyorum.*
    (catlakzombie 28.01.2007 12:09)
  8. kraliçedir kendisi,
    lordu hemen yanında,
    eğiliriz önünde saygı ile,
    iktidarının önünde,
    orada, sarayının bahçesinde...

    *
    (tulkas 31.01.2007 07:18)
  9. kutlamak, övmek anlamına gelen kleio yerine kleionos ismini türettim "kutsanmak, övülmek" daha fazla yakışıyor çünkü... bana neler ifade ettiğini anlatabilirsem ne mutlu;

    "kuru topraklarda yürüyorum, buraya nereden geldiğimi veya ne zaman geldiğimi bilemiyorum, sadece yürüyorum. dilim damağım kurumuş ve güneş titretiyor ateşten kumları... ileride muğlak bir gökkuşağı görüyorum, seyirtiyorum ona doğru ayaklarımı sürüyerek, kafayı taktım gideceğim dibine kadar, sonunu göreceğim diyorum, belki efsanelerde geçen gökkuşağının ötesinde bambaşka bir dünya vardır. ya da en azından bir tas su. yaklaştıkça uzaklaşacağını düşündüğüm renkler bana doğru gelmeye başlıyor. sanki keşfedilmemenin, keşfedilmek istememenin verdiği burukluk ile yaklaşıyor, korkuyorum; beyin damarlarımdaki kan basıncının düştüğünü, halüsile bir esrime yaşadığımı düşünüyorum. yerdeki şekillere göre konumuna bakıyorum renk cümbüşünün ve hareket ettiğini anlıyorum. ulaşmam lazım sessiz şölene, bir parçası olmam lazım yoksa aklımı kaybedeceğim... yaklaştıkça farkediyorum ki üstüm başım pırıltılar içinde, ellerimi yüzüme sürüyorum ve biliyorum ki rengarenk serin kumlar akıyor suratımdan çizgi çizgi, menevişli ve hareli... serinliyorum ama yetmiyor, ama susuzluğumu unutuyorum. şimdi öğrenmeliyim gökkuşağının sırrını, deliriyor muyum yoksa keşfediyor muyum? canım kalmadı, kızgın çöl rüzgarında uçuşan ot topakları gibi sürükleniyorum hışırdayarak renklere doğru. kafamı kaldıramıyorum, halim yok... "artık gelmiş olmalıyım sonuna yazgımın" diyorum, umudum kalmadı ve de canım. narin bir el başımı tutuyor, göremiyorum kim olduğunu, sadece ağzımın altına toprak bir kaptaki suyu sürüyor. usulca içiyorum, içtikçe içime anlamlar doluyor, su sanki mideme değil kalbime yöneliyor, aydınlanıyorum... öğreniyorum ve biliyorum artık. "hoşgeldin" diyor uzaklardan bir ses. "hoşbulduk" diyorum. "teşekkür ederim". "play it again sam" diyorum bogart bogart bakarken... ve diyara adımımı atıyorum."



    aslında 1 koca yıl sonra gelen edit: ben bir mal olaraktan, zamanında girilerimi silerken bunu da sildim, bilgisayarımda ham halini bulup tekrar yazana kadar akla karayı seçtim, aslı 09.07.2006 tarihlidir bu yazının, işte yine yeniden...
    (argus wishingwell 12.07.2007 00:51 ~ 25.07.2007 10:42)
  10. kendisiyle tanışıklığımız tophanede yapılan eski zirvelere dayanan hanım hanımcık vampiremiz. pek sesi çıkmaz fakat yerinde görüşler bildiren bir kişidir. ilk tanıştığım zirvede diyar vampirlerinden bir kaçını tavlada yerle yeksan eylemiş süper insan. fakat bu aralar kendisi idman eksiği yüzünden zirvelere çıkamıyor. yakın zamanlarda düzenlenecek olan zirvelerde kendisini görmeyi temenni eder ve sözlerime şimdilik burada son veririm.
    (hellraiser 17.07.2007 16:02)
  11. gün ağarıyordu artık, kızıl tan henüz kendini göstermemişti ama doğu göklerinde güneşin bir şeyler çevirdiği açıktı. kravatını gevşetmek için çok geç olduğunu düşündü genç adam, ancak boğuluyordu sabaha kavuşan ürpertici ayaza rağmen. yanındaki kıza döndü yavaşça ve sordu "neden her gece gündüze kavuşur bilir misin?" kız onun söyleyeceklerini duymak için yana döndü denizin üstünde oturdukları iskelede, genç adam sorusunu kendisi cevapladı; "gözlerimizden dolayı, bizden dolayı... gözlerimiz olmazsa gündüz olmaz." "uzun, çok uzun zamandır gözlerimi açmamak için mücadele ediyorum, ama artık öyle özledim ki güneşi, sanırım ona baka baka kör olacağım".

    daha önce sayısız kereler konuştuğu gibi konuşmaya başlamıştı, bu onun gün doğuşuyla beraber yine kalkıp gideceğini gösteriyordu kıza göre. uzun vedalar eden adam...

    güneşin doğuşuyla daha fazla konuşmadan sigarasından son nefesi çekip olduğu yerde doğruldu, ceketi buruş buruş, suratında artık kirlenmiş bir sakal ve gevşemiş kravatıyla yorgun görünüyordu. son kez güzeller güzeli kıza baktı. ve yavaşça uzaklaştı sigarasını elinden fırlatırken.

    kız yine önüne döndü, açık lacivert olan batı göklerine doğru baktı güzel saçları uzun, upuzun kirpiklerine dolanırken, "uzun vedalar eden adam." dedi usulca, "seni seviyorum pis herif." ama gelmeyeceğinden emindi, yine gelmeyecekti, gelemeyecekti belki de, ama o aradaki "e" fazlalığı da sonucu değiştirmiyordu.

    tam kalkmak için hareketlenmişti ki iskelenin ucunda yine onu gördü, gelmişti bu sefer, çukura kaçmış gözlerinden daha önce görülmedik bir kararlılık ve cesaret yayılıyordu, karşı karşıya geldiler, genç adam yüzyılların birikmişliğiyle konuştu bu sefer, geleceğin muğlak cümleleriyle değil.

    "yaz akşamlarımın umut dolu iskele ışıklarısın sen" dedi, kızın saçlarını okşarken... "sana aşığım, aşığınım, öyleydim, öyleyim ve öyle kalacağım"...

    sarıldıklarında poseidon'un depremleri gibi sarsıldılar aşktan ve "uzun vedalar eden adam" bir daha veda etmemek üzere kızın yanında kaldı...



    seni seviyorum...
    (argus wishingwell 31.07.2007 21:49 ~ 01.08.2007 09:36)
  12. hayatımda sorduğum en derin ve en önemli soruya beklediğim cevabı vermiş doğum günü vampiri.

    kırmızı gelinciğim
    lokmamı paylaştığım
    en büyük aşkım
    incitmeye kıyamadığım
    onsuz olamayacağım...

    ömrün toz mavi şafaklarda uçan martılar gibi hür, mutlu ve huzurlu olsun. doğum günün kutlu olsun.
    (argus wishingwell 08.08.2007 09:44)
  13. yakın veya uzak, tüm geleceklerde ve tüm evrenlerde, reel veya sürreal... var olduğum her yerde deliler gibi seveceğim seni. aşığın olacağım hep.

    parmağına aşkımı takıp alnını öptüğümde bir daha hiç bir şey, hiç kimse ayıramayacak bizi.

    elimden gelen her şeyi senin avuçlarına bırakacağım.
    (argus wishingwell 09.08.2007 00:37)
  14. küçük çocuklar yapıp geceleri kendimden,
    seni öpsünler diye gönderiyorum sana.
    bana, kucaklarında seni getiriyorlar;
    ben de sonra o seni getiriyorum sana.

    saçlarım ağarırken yanımda ol, sakallarıma beyaz düşerken o beyazlar göz bebeklerinden yansısın... gördüğüm son şey sen ol...
    (argus wishingwell 10.08.2007 00:50 ~ 10.08.2007 00:54)
  15. could i have been
    a parking lot attendant
    could i have been
    a millionaire in bel air
    could i have been lost somewhere in paris
    could i have been
    your little brother
    could i have been
    anyone other than me
    could i have been
    anyone other than me
    could i have been
    anyone other than me
    could i have been
    anyone

    he stands touch his hair his shoes untied
    tongue gaping stare
    could i have been a magnet for money?
    could i have been anyone other than me?

    twenty three and so tired of life
    such a shame to throw it all away
    the images grow darker still
    could i have been anyone other than me? then i

    look up at the sky
    my mouth is open wide, lick and taste
    what's the use in worrying, what's the use in hurrying
    turn, turn we almost become dizzy

    i am who i am who i am who am i
    requesting some enlightenment
    could i have been anyone other than me?

    sing and dance i'll play for you tonight
    and thrill at it all
    dark clouds may hang on me sometimes
    but i'll work it out then i

    look up at the sky
    my mouth is open wide, lick and taste
    what's the use in worrying, what's the use in hurrying
    turn, turn we almost become dizzy

    falling out of a world of lies
    could i have been dancing nancy
    could i have been anyone other than me?
    (argus wishingwell 11.08.2007 01:44 ~ 11.08.2007 01:46)
  16. insan gibi aşık değilim kendisine, hatta dumanların arasında sıyrılıp diyorum ki; en ufak bir mimiğinle bile canımı veririm, ama yapacağım en iyi şey daha doğrusu yapabileceğim en iyi şey* seni bir ömür boyu sevmek ve koruyup kollamak olacak.

    ve bunun için ömrümü veririm hemen, şimdi, burada, iste yeter...*
    (argus wishingwell 11.08.2007 02:45 ~ 12.08.2007 19:55)
  17. argus wishingwell'in, altına tanım girmeye doyamadığı başlık, başlığın ifâde ettiği isim, ismin gösterdiği vampîre, vampîrenin gerçekteki şahsı.

    lütfen reklâm alıcam kleyyo müsâadenle: http://www.suyunubosaharcama.org****
    (benlicenan 11.08.2007 05:59)
  18. boş bir yolda yürüyorum. sonbahar yaprakları kapalı havanın rengini yansıtıyor sanki, ömrünü tamamlamış iri çınar yaprakları, bir kuğunun şarkısı gibi en güzel renklerini sergiliyor yere düşüp unutulmak üzereyken.

    ve işte yoldayım. islak asfalt ayaklarımın altında kayıyor. ormanlık bir izbenin ferahlığı var etrafta. güneşin konumu belli değil bulutlardan ama hava akşamüstünün can çekiştiğini göstermekte. sol taraftan esen hafif bir esinti toprağın yüz milyon yıllık kokusunu getiriyor burnuma. yaz bitip sonbahar ıssızlığı sarınca hep içim kararır. ama bu sefer öyle değil. sebebini biliyorum. "güz" ün yaprakları hüzün yapraklarıdır demiş bir şair, kendime katılmıyorum artık. tüm yapraklar coşkunun ve heyecanın yapraklarıdır. Önemli olan nasıl bakman gerektiğini bilmek.

    ve işte göl kıyısındayım. sazlık ve çimenlik birbirine karışmış. seyrekleşen çimenlerin arasındaki su birikintilerinde bulutların aksini görüyorum, yürüdükçe benimle geliyorlar, çimlere ezile ezile. bir ufak numara ile koca bulutlar küçücük çimenlerin altında kalıyor. hayat da böyle aldatıcı değil mi. nasıl bakacağını bilmek burada da önemli. aynı, tahtaya şeffaf çizilen bir küpün ön tarafının arka tarafı olarak algılanması gibi hayat da yanıltıcı olabiliyor. ama kesin bir doğru buldum sanırım artık.

    az kaldı, şu rüzgarda hışırdayan huş ağaçlarının ardında bulacağım aradığımı. bez bir sandalyede oturuyor olacak. ayakları çıplak, çimenlerde. bana en sevdiğim sandviçi hazırladığını düşünüyorum şu anda. beklenti zevki artırır diyerek bir taşın kenarına oturup gölü seyrediyorum. suları karanlık, ağaçlar gölgeliyor kimi yeri, kuytular yaratıyor ama orta kısımları nilüferlerin arasından kararmış gümüş rengi bakıyor dünyaya. gerçek adı huzur olmalı bu birikintinin. dünyadan kaçmak isteyen ruhların yıkandığı kutsi bir pırıltı benim için. ve "o" da orada. artık yanına gitmem gerekiyor, daha fazla beklenti işkenceye dönüşecek akşam karanlığında.
    sırt çantamdan çıkardığım kırmızı şarabın jelatinini sökmeye başlıyorum bir yandan. "o"nu görüyorum ağaçları geçince, sırtı bana dönük göle bakıyor, oltasını köşeye koymuş kahvesini yudumluyor. kahve içerken çok nadir gördüğüm için şaşırıyorum ama yıllardır beni her fırsatta şaşırtmayı beceren bir kadına sahip olduğum için artık şaşkınlıktan zevk almasını öğrendim. balık kovası boş, ben gelmeden balığa konsantre olmayacağını biliyorum zaten, benim zevk aldığım şeylere adapte olma konusundaki hevesi beni önceden söylediğim gibi "sonbahardan bile zevk alacak" konuma getirdi. aynı şeyi benden de görüyor bunu söylememe gerek yok. hışırtımı duymadı, dalmış gitmiş. güzel.

    ve işte yanındayım. boşalmış kahvesine arkadan şarap şişesini eğiyorum, bardağa şarap dolarken irkiliyor. benim olduğumu görünce yüzüne bir sevinç konuyor bu sefer. ben de suratımı maviye boyuyorum bir anda, toz mavi...
    hafifçe bir rüzgar çıktı, ürpererek hırkasına sarılmasını seyrediyorum, o kadar çok anlam barındırıyor ki yüzü benim için, ne zaman baksam başka bir heyecan duyuyorum ve ilk görüşte aşk.

    akşam oldu artık, çadırı kuruyorum son gün ışığında. göle girip çıktıktan sonra ıslak ve üşümüş bir şekilde çimlere uzanıyorum. dağılan bulutlardan yıldız ışıkları sızıyor, ay yok ama her yer görünüyor. bulutlara yansıyan ışık tepe lambası gibi loşlaştırıyor yeryüzünü. birazdan bulutlar tümden dağılacak ve eski insanlar gibi kaderimizi okuyacağız yıldızlardan. saçlarını okşuyorum, hırkasını üstüme doğru çekiyor, nemli saçlarımı okşuyor, "o"na bakıyorum, tüm dünya anlamını kaybediyor bu ıssızlıkta, bu sükunet öyle ki, kağıdıma kuru boyayla sertçe atılmış koyu çiziği pamukla dağıtıp pastelleştiriyor, nerede başladığı nerede bittiği belli olmayan o sonsuz döngü...
    ve işte yine yeniden aşık oluyorum. ne kadar ayran gönüllüyüm ona karşı, her zaman;

    İlk görüşte aşk...

    ve öpüyorum onu, dünyalar birbirine karışıyor, yıldızlar kayıyor, evren içine çöküp zambaklar gibi açıyor tekrardan…
    ben hala onu öpüyorum bir insanın hissedebileceği en büyük aşkla.
    (argus wishingwell 22.08.2007 16:38 ~ 23.08.2007 13:11)
  19. ben senin şövalyenim, her daim de öyle kalacağım.

    onurum, gururum ve dünyaya başkaldırdığım kılıcımı o narin ellerinle kutsa.

    önünde eğiliyorum, başımı tut ve o kimsenin eğemediği mağrur baş önünde eğilsin.

    son gördüğüm şey sen ol bu karanlıklar ile dolu dünyada, ışığım ol...

    son nefesimi verdiğimde en güzel zırhımı giydir bana, beni kalkanımın üzerine yatır ve o güller açan ellerinle kutsadığın kılıcımı seni okşamaktan bıkmayacak ellerimin arasına kavuştur.

    ve üzerime son gül'ü atan sen ol...


    sana her daim aşık şövalyen, hizmetkarın...

    argus wishingwell

    (argus wishingwell 25.08.2007 00:04)
  20. oooyyyy...

    *
    (benlicenan 25.08.2007 01:01)
  21. sağ ve sol omzumdakilerin kızı. tam ortaya, kalbime çöreklenmiş...

    ümitsiz bir denizci olarak, kürekliğinde prangalarla çürüyen bir forsa olmaktan asla vazgeçmeyeceğim nadide ve narin bir kalyon.

    benim denizkızım.
    (argus wishingwell 31.08.2007 22:03)
  22. o kadar seviyorum ki... bu kadar olur.**

    Ağlasam sesimi duyar misiniz,
    Mısralarımda;
    Dokunabilir misiniz,
    Göz yaşlarıma, ellerinizle?
    Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
    Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
    Bu derde düşmeden önce.
    Bir yer var, biliyorum;
    Her şeyi söylemek mümkün;
    Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
    Anlatamıyorum


    not: pardon abi, kelin merhemi olsa, değil mi?
    (argus wishingwell 31.08.2007 23:09 ~ 31.08.2007 23:12)
  23. ve yine ayrılık zamanı gelmişti, biten yaz gecesinin tüy dikilten rüzgarları esmeye başlamıştı, bir sonraki güne kadar veda edilecekti istenmemesine rağmen...

    genç şövalye sayısız kereler terkedilmenin ne olduğunu iyi biliyordu. bu terkedilmeler ki ruhunu kırılgan cam parçacıkları gibi dağıtıyordu evrene, ama sonucunda güzeller güzeli kızın elinde yapıştırıcı büyü ile geleceğini biliyordu. bunu bilmesine rağmen yine de bu kadar acı çekebilmesini hayra yormaya alışmıştı. ama kahrolası acı tekrar yüreğine çöküyordu işte. sigarasını fırlatıp giden kızın arkasından baktı, ne olursa olsun bana geri döneceksin dedi kendinden emin bir şekilde... ne olursa olsun geri dönmeni sağlamak için her zerresine kadar ömrümü veririm...ve arkasını dönüp uzaklaştı batan ay ile beraber...

    bir sonraki güne kadar... o kadar zorlu geçecekti ki bu modern zamanlar şövalyesi için şampiyonu olduğu kraliçesinden uzakta geçireceği vakit.
    (argus wishingwell 01.09.2007 00:04)
  24. iskender'in kılıcını köreltecek bir gordion düğümüyüz ikimiz...**
    (argus wishingwell 12.09.2007 23:00)
  25. altında arınacağım serin ve baş döndürücü şelalem. yaz akşamlarımın umut dolu iskele ışıkları, gözlerimi hayata açan ve dünyaya kapatan hayallerimin perisi.

    bir tatlı gündönümü, yaşamaya heveslendiren. içimdeki karanlık mevsimleri bir bakışı ile içinde kaybolmayı isteyeceğim loş bir ilkbahar akşamına çeviren.

    aşkım...
    (argus wishingwell 16.09.2007 15:28)

>>



Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.