umarım mecnununun kıymetini biliyordur, zira hiç bu kadar yanan birini görmedim ben. diyar da görmedi. umarım diyarın ilk evlilik duyurusunda yer alır mecnunuyla.
diyarın ilk evlilik duyurusunda yer alması için canımı, ruhumu, her şeyimi vereceğim, hatta gerekirse altıma odunların sürülmesini göze alacağım aşkım.*
not: argus' a bugüne kadar inandıysanız bundan sonra da inanın. ne derse yapar o...
argus wishingwell kimdir? çoğu adaletli bir lord olarak tanır. ben de kendimi ön yargılarını aşmak için sonuna kadar çabalayan bir adam olarak tanımlıyorum. diyar için sonuna kadar adalet kasan, bu uğurda çok tartışmalara girmiş bir adam.
bir noktada tıkanıyorum ancak; "kleio"... bu noktada ne havuz problemi kalıyor gençlik dönemlerimden, ne de "çok bilinmeyenli denklemler"... o kadar aşığım ki; nazar değmesi pahasına bunları herkesle paylaşmak istiyorum, ve bu tanım ona dönük değil de okuyuculara dönük ilk tanım olarak sahne alıyor 1 seneden fazla bir zaman sonra ilk defa... ona o kadar aşıktım ki tüm imkansızlıklarıma rağmen askerliğim boyunca onu düşündüm.* ve ona sadece bir cümle söylemiştim; "seni o kadar istiyorum ki, gelince seni her türlü alacağım, buna engel olamayacaksın". ve olamadı da. çok şükür olmak da istemedi. günlerce ağladım askerde, her mesaj atışında asker arkadaşlarımla karnaval yaptık, gecelerce uykusuz kaldım -30 derecelerde onu düşünmekten uyuyamayışlarımın nöbetlerini tuttum, kulaklarım kanadı ağzım burnum kanadı, hep delirdim ve delirdikçe kendimi daha da zoruna vurdum. en zorlu olaylara, en kanlı durumlara koştum inadına...
ama bir gün askerden geri geldim sağ olarak. ve kleio'yu söz verdiğim gibi aldım... ve şimdi nazar değse bile onu asla bırakmayacağım, tüm ruhum onun üzerine bir kalkan... ölene dek ve hatta sonrasında bile peşindeyim...
işte bu da benim bu kadar yazmamın üzerine size olan borcum... hikayemizin 1/100 ü...
belki ilerleyen zamanlarda fazlasını anlatırım.
düğünümüzde döktürmeniz adına... benim tüm diyara borcumdu. borcumu ödemem adına rahatladım. kleio... allah senle can vermeyi nasip etsin...
çölleri yakalıyorum, kahverengi sevgi sarısına dönüşüyor, akabinde aka aka 7 rengin sarmallığı kaplıyor grilerimi. o meşhum griler işlerini iyi yapıyor. aorttan geçen alyuvarlar utangaçlığıyla kızarıyor, temel reisin sahte ıspanak demirleriyle değil. utanıyor şerefsizler. ama o şerefsizliklerinin içinde öylesi masumlar ki. önceden taşıdıkları demirleri hülyalı gece göklerine savuruyorlar akciğerlerimden. artık pırıl pırılım susuzlukta. birisi beni dehidrate etsin mumyalanana kadar! dehidrate edin ulan beni, yalvarıyorum, kızıl kızıl renkler parıldıyor retina ağlarımda, o kadar görmüşlükle birlikte bu kadar "kan ağı" olur diyorum, ama sanki bu ağlar o punduna getirmiş alyuvarların yediği halttır diye düşünüyorum. damarlarımdaki alyuvarları nereden bileyim lan? ama biliyorum, hepsi benden ayrı çalışan partiküller gibi dursalar da onların "ben" olduğumu bilecek kadar "sen"im tabi ki. çünkü beni çölde susuz kalmaktan daha fazla korkutan tek bir şey var, o kumları aşındıra aşındıra bulduğum vahadaki gölün kenarında susuz kalmak. ve griler tekrar devreye giriyorlar, "alyuvarlarını sal birader" diyorlar ben farkında olmadan ama benim farkında olan "ben" tarafından bilinerek.
çölleri yakalıyorum tüm yuvarlarımla, al, ak, dikdörtgen, kaypak, şerefsiz, puşt yuvarlarımın hepsi tek bir amaca yöneliyorlar. "susuz kalacağız" ulan! diyorlar hep beraber... ben yönetiyorum onları aslında ama sanki onlar grev yapıyorlar bana inat ve benim isteğimle.
o göletin kenarına sürünüyorum korkusuzca, fütursuzca, eğildiğimde tatlı bir rayiha kaplıyor iliklerimi, kızıl kızıl beni yansıtan bir sıvı gölü. erken çıkan ayın ve hala inadına batmamış güneşin parlattığı, dinlendirdiği o gizemli kızıl su. ben kızılım aslen, ne gerek var bu kadar ihtirasa... ama bu kızıl o kızıl değil, birisi renk birisi ise hayatın kendisi.
takım yapayım diyorum o zaman kendimle, ve eğilip kana kana içiyorum o sıvıyı tüm gölü kurutmak istercesine, ama kurutamıyorum ve kurutamamak da çok heyecan verici, tüm ömrümce içsem kurutamam ve o da beni dehidrate edemez asla...bu yüzden sonsuz bir döngü ile içiyorum ve dönüyoruz, o benim içimde ben onun içinde...
her şeyin en iyisini hak eden bir tatlı melek. elime balyozu tutuşturmuş, duvarlarımı yıkmamı sağlamış ilham perisi. tuğlaları tek tek söküp atıyorum, ellerim yara da olsa, parmaklarım da kopsa bütün kaleyi dümdüz edene kadar durmayacağım.
sabır sandığın şey taş gibi bir umursamazlık olmasın?
veya ölü bir şövalyenin ulu ruhu?
tuz ruhu bastın bu kez yarama, kurudu
kes tekrar sabırsızlan, akıt kanımı umrumda olmasın
kan kırmızı ve ah o gül...
gülünün solduğu gün olacak ebed.
nice şafakların kırmızısına imreneceksin
ve gülünü tekrar tekrar öldüreceksin
çiçekler açmayacak bahçelerinde
bin bir sadelikle sarmaşıklar bitecek
ve sonra bakarken o vaadedici tan yerine
gözlerinden karıncalar geçecek
aşk, kan kurusu ve ah o secd
rüsvanın rezilliğinde kıpkızıl bir mabed
nemli ve serin, çürütücü bu, hisset
çürürken ben o loş koridorlarında aşkın,
kokuşana kadar azapla seyret
bu gece bir başka güzel göründün yüzüme
bir başka hüzün kaplı yanakların
başka, bambaşka bakışların
sessiz bir çığlıkta dudakların
Öyle masum, öyle serin...
bu gece bir başka sevdim gamzelerini
bir başka duruyor kumsalında yakamoz
başka, bambaşka çakıyor denizde parlak yeşil
edepsiz bir mahremiyette kelimeler
Öyle durgun, öyle tükenmiş
bu gece bir başka aşık oldum gülüşüne
bir başka tonuyla örtülü kırmızının
başka, bambaşka okşayışın
nedensiz bir sevdada yüreğim
Öyle saf, öyle senden benden...
bu gece bir başka çekici geldi ölüm
bir başka kurtuluş var karanlığında
başka, bambaşka sığınmalar, kuytularında
sessiz bir tükenişte umutlarım
Öyle umarsız, öyle teslim....
"play it again sam" diyorum bogart bogart bakarken... ve diyara adımımı atıyorum."
üzerinden 1,5 yıl geçmiş, ve şimdi diyorum ki;
teninde tanrılar yarattım, taptım durdum...
ateist olmak istemiyorum...
tek aşkım, ilk gözağrım ve öncesi, sonrası olmayan kıza; kleio'ya... seni tüm kalbimle seviyorum, en ince kılcal damarına kadar. mitokondrimin tükettiği son oksijen molekülüne kadar. dünya seninle "var", sensiz ise bir mad max evreni. çöl ve hayatta kalma savaşı, başka bir şey değil...
günün anlam ve ehemmiyetini açıklayan sözler hem üst satırlarda söylenmiştir. şahsım adına ufak bir ekleme ile doğum gününüz kutlu olsun efenim nice mutlu senelere.
façabook'ta birbirimize şaka yaparken herkeşe "ayrıldılarss" mesajı gönderdiğimiz bebeğim. cümle komik oldu gerçi. yükle, özle, tünleç, pamir falan karıştı.
dün akşam yaptıkları basın açıklamasında "ya biz hepinize singıl oldular meşazı gideceğini bilmiyorduk, hala birlikteyiz, bis ayrı-laa-maa-yıız, eller ayır sabile" diye konuştular. açıklama sırasında argus kleio'ya masa altından nanik yaparken kameralarımıza yakalandı.
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur.
sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez.
yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.