genel istatistikler
toplam19
bugün0
dün0
bu ay0
geçen ay0
toplam +6
toplam -0

minotauros

    unutmuşum. hayatımdan sözlükçülük gibi ayrıntıları çıkarmışım ne zamandır. fake mail adresimi yıllar sonra kontrol ettiğimde fark ettim bu nickimi. geldim geri. bilmiyorum ne kadar durabilirim.
    onun dışında tanım kısmına hiç girişmiyorum. kimse kimdir, neyse nedir minotauros.
    (10.03.2011 14:15)

senarist

    zor, yorucu, nankör ama iyi para getiren bir meslektir. gerçi ülkemizde-yine ve her zamanki gibi- diğer ülkelere oranla daha az kazandırmaktadır ama, bir çok iş kolunu gözönüne aldığımızda, dudak uçuklatır aldıkları para... ama cidden çok zor iş, hakediyorlar
    (27.12.2006 06:17)

being john malkovich

    bir sinema filmi ile bir felsefi akımı nasıl anlatırsınız sorusuna verilebilecek en güzel eser-yanıtlardan birisi. varoluşçuluk akımını, filmin neredeyse her karesinde, açık ve net bir şekilde gözler önüne seren; inceden inceye de ayar veren bir film. en çok sevdiğim esprilerinden birisi de ara kat esprisiydi. yarıldım.
    (27.12.2006 06:15)

dancer in the dark

    bir yeşilçam filmi sinir bozuculuğunu aratmayan sahneleri ve olay örgüsüyle sinirlerimi bozan, lars von trier gibi bir yönetmenden nefret etmeme neden olan, björk'ün sinir bozucu sesiyle ve oyunculuğuyla ve koyun koyun bakan gözleriyle tüylerimi diken diken ettiği film... gerçekten sinema tarihinde hiçbir filmden bu kadar çok nefret ettiğimi hatırlamıyorum. nedenini de hala tam anlamıyla çözebilmiş değilim ama, adını bile duydukça hala sinir oluyorum. bu filme olan sinirim ve gıcıklığım yüzünden artık lars von trier filmleri seyretmiyorum. björk zaten dinlemiyordum, bu filmi izleyince de hiçbir şey kaybetmediğimi hatta çok şey kazandığımı anladım. sinir bozucu bir film. zaten dogma akımı da sinema tarihindeki en gereksiz ve plastik akımdır zannımca.
    (edit: gelen eleştiriler, yazının öznel olduğuna yönelikti. ancak, şunu belirtmek isterim ki- dogma akımının gereksiz bir akım olduğu da, filmin kötü bir melodram olduğu da nesnel bir eleştiridir. adı üstünde eleştiri öznel-nesnel diye ayrım yapılamayacak bir şeydir. yoksa sinema eleştirisi diye bir şey olmazdı. kimse sinemanın temel gerekleriyle eleştiri yapıldığını iddia etmesin, büyük eleştirmenlerden jean mitry'nin, andre bazin'in yazılarını okursak ne demek istediğim anlaşılır. evet öznel bir yazıdır benimki, ama tamamen nesnel temellere dayanır. üslubu beğenmemiş olabilir insanlar, o zaman beni sevmiyorsunuz demektir-demek ki hiçbir yere yazmamam gerekir. teşekkür ederim... edit.)
    (01.11.2006 16:40)

oya bora

    al aşkım beni yanına
    sevgiye çoktana cıktım
    sen miydin kaderden yana
    işte ben de sana küstüm.
    bu küstüm müydü, düştüm müydü hatırlamıyorum ama bu şarkılarını çok severdim...
    kaybetmek varsa ne çıkar
    aşkta yer yok hiç korkuya...
    vay be, ilk gençliğime götürdü bu beni
    (02.10.2006 22:12)

delicatessen

    jean-pierre jeunet ve marc caro ikilisinin 1991 yılında yazıp yönettikleri film... jeneriği bile o kadar keyiflidir ki anlatılmaz yaşanır... hele coca-cola reklam yazarlarına ilham olabilecek, o palyaçonun tavana bir şey çakma sahnesiyle başka bir odadaki sevişme anının almaşıklığı... tek kelimeyle dahicedir... bir tevatüre göre, ikili bu filmi, 1995'te çektikleri kayıp çocuklar şehri filmine para bulabilmek için yapmışlardır. Ä°yi ki de yapmışlardır.
    (24.09.2006 15:06)

grup yorum

    albümleri;
    * sıyrılıp gelen (1987)
    * haziranda Ölmek zor/berivan (1988)
    * türkülerle (1989)
    * cemo (1989)
    * gel ki şafaklar tutuşsun (1990)
    * yürek çağrısı (1991)
    * cesaret (1992)
    * hiç durmadan (1993)
    * ıleri (1994)
    * geliyoruz (1996)
    * marşlarımız (1997)
    * boran fırtınası (1998)
    * kucaklaşma (1999)
    * onbeşinci yıl seçmeler (2000)
    * eylül (2001)
    * feda (2001)
    * biz varız (2003)
    * yürüyüş (2003)
    * yıldızlar kuşandık (2006)
    (13.09.2006 00:34)

erkin koray

    çırılçıplak poz veren, 70lerde uzun saçıyla ortalıkta dolaşıp laf atanlara korkmadan göğüs gerebilen, kızını -eğitim sistemine karşı olduğu için- okula göndermeyen hafif eserekli, baba insan...
    (13.09.2006 00:20)

ahmet kaya

    bir çok insan gibi benim de çocukluğum ve ilk gençliğim ahmet kaya ile geçti. sesindeki o arabesk tını, o yakıcı dalgalanmalar... solculuğun level-1 i gibidir neredeyse. bir çok solcu, solculuğa adımını onun şarkılarıyla atmış; birikimini arttırdıktan sonra da grup yorum'a, ali asker'e falan terfi edip, onu da bir parça dudak bükerek hatırlamıştır.(ama hepsi de iki kadeh rakı içtikten sonra bir ahmet kaya şarkısı patlatmıştır.) evet, bir parça arabesk damarı vardır. ve fakat zaten başarısı da tamamen buradan ileri gelmektedir. delikanlı gençliğin, yaralı isyan çığlığıdır. acıdır, sesindeki hüzün acıyı çoğlatır... hala arada bir dinlerim...
    (13.09.2006 00:15)

haarp

    aynı zamanda bence lost dizisindeki adanın bu proje kapsamında değerlendirilmesi gerekir. lost adası, haarp projesidir. (bütün o rüyalar-mind control*- bu şekilde anlam kazanır-biz de bir komplo teorisi daha kazanırız)
    (12.09.2006 23:10)

alparslan türkeş

    1917 lefkoşe doğumlu. kuleli askeri lisesi ve harp okulunu bitirdi. 27 mayıs 1960 darbesinin bildirisini radyolardan okuyan ses olarak hafızalara kazındı ilk önce.
    hindistan'da büyükelçi müşavirliği yaptıktan sonra 1963'te türkiye'ye döndü ve cumhuriyetçi köylü millet partisi'ne (ckmp) girdi.
    ıki sene içinde bu partinin başkanı oldu ve partinin programını kendi kitabı 9 işık'a göre değiştirdi. o sene milletvekili oldu. 1969'da partinin adı mhp olarak değişti. 1975'ten sonra, başbakan yardımcılığı görevinden sonra 1980 darbesiyle birlikte 4,5 yıl hapis yattı. 1987 yılında siyaset yasağı kalktıktan sonra, 4 nisan 1997'de, ölene kadar siyaset yapmaya devam etti.
    cia ajanı ve silah kaçakçısı ruzi nazar'ın yakın dostudur aynı zamanda.
    "ne mozaiği ulan mermer-mermer" vecizesiyle de bilinir.
    nasyonal toplumcu çizgide bir siyaset adamıdır; bu anlayışın bütün gereklerini yerine getirmiştir. 1980 öncesinin kaotik ortamında, birçok kişinin ölüm emrini verdiği rivayet edilir.
    (12.09.2006 23:06)

kill bill volume 1

    tarantino'nun, filmini çekeceği mevzunun her tarafına ne kadar hakim olmaya çalıştığını ve hikayenin biçim/içeriğinin gerektirdiği kodları ne derece başarılı kullandığına dair büyük bir delil olan filmi. bilindiği gibi hikaye uzakdoğu soslu bir intikam hikayesi ve tarantino hikayesini, doğu felsefesi ve estetiğindeki bütün kodları özümseyerek ve biçimsel yöntemlerini kullanarak anlatmaya çalıştır. Örneğin; bir uzakdoğu buluşu olan gölge oyunundan yararlanarak yapılan gölge savaşları sekansı, yüze hızlı zoom tekniği, cool-karton kahramanlar gibi...
    (11.09.2006 22:21)

fatsa

    türkiye tarihinde ilk defa, gerçek anlamda demokratik bir yerel örgütlenme modelini belediye başkanı-aslen terzi- fikri sönmez nezdinde gerçekleştirebilen bir karadeniz ilçesi. türkiye'nin tamamen kamplaştığı yetmişli yıllarda, sağcısıyla solcusuyla birlikte, yerel halkın yüzde yüz yönetime katılabildiği, söz-yetki-karar iktidar halka sloganını slogan olmaktan çıkaran bir "halk deneyimi". evet, fazla duygusal ve taraflı bir yazı gibi göründüğünün farkındayım; ama hakettiği payeyi almalı o dönem...
    not: bizim 12 eylül 1980'de karşılaştığımız darbe fatsa'ya neredeyse bir sene önce gelmiştir.
    not2: bugün bir haber kanalında yorumculuk yapan sinirli bir yazarımızın, o dönemde fatsa'da, devletle işbirliği yapan maskeli muhbirlerden biri olduğu da söylenir-sanırım kendisi de bunu kesinlikle kabul etmemektedir.
    (11.09.2006 22:11)

ünlü harf

    ğ harfi...
    8 kasım 1895 yılına kadar hiçbir dünya dilinde olmayan bu harf, sözkonusu tarihte alman fizikçi wilhelm röntgen'in x ışınları'nı keşfetmesiyle bazı seçkin:) alfabelere girmeye hak kazanmıştır. -ğ harfi üzerindeki tartışmalar, yıllarca, idealistler ve materyalistlerin arasındaki ruh var mı yok mu tartışmasına atbaşı gitmiş; ve fakat sonuca bağlanamamıştır. bugün dünya üzerindeki birçok devlet bu harfi tanımasa da; türkiye, yavru vatan kıbrıs ve diğer türk ellerinde rahatlıkla görülebilmektedir. 1895'ten bu yana, olumlu olumsuz bir çok eleştiriye maruz kalmış ve hakkında en çok konuşulan harf olma özelliğiyle, arama motorlarında marilyn monroe ve sevtap parman'dan sonra üçüncü en çok aranan "şey" olmuştur. böyle ünlü bir harfin alfabemizde, dokuzuncu sırada bulunması bizi çok mutlu etmektedir.
    (06.09.2006 05:09)

minik kuş

    bir kuşak çocuğa, anne ve babasının sevişmesini yakalamaktan daha derin bir travma yaşatabilecek denli garip-"freak" korku nesnesi... kocaman bir kuştu, üstelik saçma sapan bir yürüyüş ritmi ve sinir bozucu bir sesi vardı. bütün susam sokağı karakterleri(ki karakter değil tipti hepsi), buna sevimliymiş muamelesi yapardı. aslında ne kadar da sevimsiz ve iticiydi. muhtemelen tarihteki ilk şizofren kuştu. kırpık denen tanımsız zat bile, bu kuşcağızın yüzünden sepetinden dışarı çıkamazdı. aslında içinde insan vardı, hepimiz bunu biliyorduk. içindeki her kimse hep merak ettim. tabii o zamanlar magazin programları ve acar magazin muhabirleri yoktu. maalesef bilemedik-öğrenemedik. ne güzel olur ha, susam sokağı yayınlandığı sıralarda çocuk olup da şu anda magazin muhabirliği yapan birisi çıkıp minik kuşun maskesini aralasa. o isimsiz kahramanı tanısak. kabuslarımızı süsleyen o sesini yeniden duysak minik kuşumuzun... ya da bu saçma sapan fantastik dizi bolluğunda biri de akıl edip, minik kuş ve kırpık'ın yıllar sonra buluşmasını anlatan üç sezonluk bir dizi çekse. çocuklarımıza zorla izletsek. onların da bizler gibi sağaltılamaz sakatlar olmasını sağlasak. mutlu olsak, hayat bayram olsa, civciv çıksa kuş çıksa... amin.
    (06.09.2006 04:43)

sayfa: 1-2

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.