dancer in the dark

  1. bir yeşilçam filmi sinir bozuculuğunu aratmayan sahneleri ve olay örgüsüyle sinirlerimi bozan, lars von trier gibi bir yönetmenden nefret etmeme neden olan, björk'ün sinir bozucu sesiyle ve oyunculuğuyla ve koyun koyun bakan gözleriyle tüylerimi diken diken ettiği film... gerçekten sinema tarihinde hiçbir filmden bu kadar çok nefret ettiğimi hatırlamıyorum. nedenini de hala tam anlamıyla çözebilmiş değilim ama, adını bile duydukça hala sinir oluyorum. bu filme olan sinirim ve gıcıklığım yüzünden artık lars von trier filmleri seyretmiyorum. björk zaten dinlemiyordum, bu filmi izleyince de hiçbir şey kaybetmediğimi hatta çok şey kazandığımı anladım. sinir bozucu bir film. zaten dogma akımı da sinema tarihindeki en gereksiz ve plastik akımdır zannımca.
    (edit: gelen eleştiriler, yazının öznel olduğuna yönelikti. ancak, şunu belirtmek isterim ki- dogma akımının gereksiz bir akım olduğu da, filmin kötü bir melodram olduğu da nesnel bir eleştiridir. adı üstünde eleştiri öznel-nesnel diye ayrım yapılamayacak bir şeydir. yoksa sinema eleştirisi diye bir şey olmazdı. kimse sinemanın temel gerekleriyle eleştiri yapıldığını iddia etmesin, büyük eleştirmenlerden jean mitry'nin, andre bazin'in yazılarını okursak ne demek istediğim anlaşılır. evet öznel bir yazıdır benimki, ama tamamen nesnel temellere dayanır. üslubu beğenmemiş olabilir insanlar, o zaman beni sevmiyorsunuz demektir-demek ki hiçbir yere yazmamam gerekir. teşekkür ederim... edit.)
    (#58384) minotauros|01.11.2006 16:40|