zeynep köylü

    zeynep köylü, orhan alkaya'nın manevi kızıdır. şimdi hangi kitapta olduğunu hatırlamıyorum ama köylü'ye ithaflı bir şiiri vardır alkaya'nın. şiirine dair söyleyeceklerimi şimdilik bir yana bırakırsak, hatırlayınca gülümsediğim güzel bir hikâyenin kahramanlarından biridir zeynep köylü. şimdi yine ayını ve sayısını hatırlamıyorum ama 2007 yılı içindeki varlık'lardan birinde seyyidhan kömürcü aktarmıştı bunu; köylü, diyarbakır sanat merkezi'ne davet edilir. akşam, kömürcü'lerin evindeki yemekte, seyyidhan kömürcü'nün annesi zeynep köylü ile ısrarla kürtçe konuşmaktadır. köylü de, anlamadığı halde, nezaketten anlıyormuş gibi yapar. sonra s. kömürcü devreye girer ve annesine zeynep köylü'nün kürtçe bilmediğini ve türk olduğunu söyler. annesinin tepkisi müthiştir: "soyadı köylü olan biri nasıl kürtçe bilmez?"
    (08.01.2009 19:15)

bülent somay

    metis'ten "çok bilmiş özne" deyu bir kitabı çıkmıştır yakın zamanda.
    (19.07.2008 04:03)

nurdan gürbilek

    1956 doğumlu, boğaziçi ingiliz dili ve edebiyatı mezunu, eleştirmen, çevirmen, editör, yazar bir kişiliktir gürbilek. metis'in çıkarmış olduğu ve orhan koçak, nurdan gürbilek, saffet murat tura üçlüsünün götürdüğü defter dergisi çevresindendir, kitapları metis'ten çıkar ve saffet murat tura ile evlidir bildiğim kadarıyla. walter benjamin'in son bakışta aşk'ını da gürbilek çevirmiştir, diğer çevirilerinin yanında. yer değiştiren gölge, kör ayna kayıp şark, kötü çocuk türk, vitrinde yaşamak gibi kitaplarının yanına en son mağdurun dili'ni eklemiştir. bu kitaplardan edebiyat eleştirmenleri tarafından bol bol atıf yapılanı yer değiştiren gölge'dir desek sanırım yersiz olmaz. bu kitapta oğuz atay, yusuf atılgan, ahmet hamdi tanpınar, bilge karasu gibi yazarları metin odaklı incelemiştir gürbilek. üstelik zamanında kimsenin cesaret etmediği ölçüde büyük bir cesurlukla ve eleştirellikle yapmıştır bunu. buraya kadar her şey iyi, sorun yok. "new critisism"den haberdar olduğu, birçok kaynak metni okuduğu, eleştirel kabiliyetinin yüksek olduğu da çok açık lakin en azından bu kitap ve mağdurun dili için konuşacak olursak çok büyük sıkıntılar da göze çarpıyor. buna "defter dergisi dili ve edebiyatı" da diyebiliriz yahut "orhan koçak'a uğramış olmak" da. şöyle ki:

    "taşra sıkıntısı" isimli yazıda (yer değiştiren gölge) gürbilek, tanpınar ve atılgan ilişkisinden (yahut ilişkisizliğinden) söz eder. bunu da atılgan'ın bir söyleşisinde "tanpınar'dan hoca olarak da yazar olarak da çok etkilendim" sözlerine bağlar. giriş şahanedir, heyecan vericidir. okur tanpınar ve atılgan arasında metin merkezli (yazının isminden ötürü "taşra" bağlamlı) bir eleştiri bekler. yazı atılgan'ın eserleri üzerinde yoğunlaşır ve oradan hareket eder. lakin bunların çoğu "yakıştırma"dır. yani eleştirmenin (okur'un) metne dair yakıştırmaları. bazı argümanlar da ileri sürer ama bunların neredeyse tamamı yakıştırmadır yine. yani kuramsal bağlamda dayanağı olmayan, kuramsal eleştiri iddiası taşıyıp ne yazık ki kuramsal olamayan bir metindir. heyecan verici oluşu, kendini okutması bir yazar olarak gürbilek'in kaleminin kuvvetli olduğuna zaten yeterli kanıttır lakin iş "eleştiri" olunca yaklaşımın tutarlılığını sorgulamak da okurun hakkıdır. beş sayfalık yazılara beş sayfalık kaynakça istemiyorum ben de ama en azından kuramsal metinlere başvurulsun, onun da kaynakçası olsun istiyorum. çok övülen, çok atıf yapılan, "harika" olduğu ileri sürülen bir metnin yakıştırmalarla, sezgisel eleştirilerle dolu olması, üstelik bunun "çaktırmadan" yapılmış olması rahatsız edici bir şey son tahlilde. mağdurun dili'nde de bol bol yakıştırmalar, bağlamı belirsiz analojiler var. onun üzerine de bir vakit bir şeyler yazılabilir.

    "yine de" türkçe literatürdeki edebiyat eleştirisi için önemli bir figürdür gürbilek, bunu da söylemek lazım.
    (19.07.2008 03:39)

afyonkeş

    baudelaire bunlardan biridir. aynen böyle anılır; "afyonkeş".
    (19.07.2008 03:28)

minnet eylemem

    nesimi yazmıştır. sözlerinden uzun uzun söz etmek mümkün. ahmet aslan'ın son albümünde nasıl söylediğinden söz etmek de. ama nesimi'nin kalenderliği hepsini susturan ölçüde:

    har içinde biten gonca güle minnet eylemem
    arabi farisi bilmem, dile minnet eylemem
    sırat-i müstakim üzre gözetirim rahimi
    iblisin talim ettiği yola minnet eylemem

    bir acaip derde düştüm herkes gider karına
    bugün buldum bugün yerim, hak kerimdir yarına
    zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına
    rızkımı veren hudadır kula minnet eylemem

    oy nesimi, can nesimi ol gani mihman iken
    yarın şefaatlarım ahmed-i muhtar iken
    cümlenin rızkını veren ol gani settar iken
    yeryüzünün halifesi hünkara minnet eylemem
    (19.07.2008 03:26)

darbeler ve türk basını

    hasan cemal'in "12 eylül günlükleri" okunursa, basının darbeler karşısındaki "hizaya gelme" hali "içeriden" anlaşılacaktır.
    (15.07.2008 19:12)

diyarbakır cezaevi

    kenan evren 12 eylül'den önce bu cezaevinin yapılması için emir verir ve onun için diyarbakır cezaevi "konforlu" bir yerdir. marmaris'teki konforunda ona hatırlatılsa bir şekilde diyarbakır cezaevi'nin konforu. bizim de içimiz soğusa biraz. ama nerde...
    (10.07.2008 03:33)

ankara da yedim taze meyvayı

    bir "hacı taşan" türküsüdür. babasının tavrını bu kadar güzel anlatan başka biri tanımıyorum ben:

    "Ankara’da yedim taze meyvayı
    Boşa çiğnemişim yalan dünyayı
    Keskin’den de sildirmeyin künyeyi

    Söyleyin anama da anam ağlasın
    Babamın oğlu var beni neylesin

    Trene bindim de tren sallandı
    Zalim doktor ciğerimi elledi
    İyi oldun diye köye yolladı

    Söyleyin anama da anam ağlasın
    Babamın oğlu var beni neylesin

    Ankara’yla şu Keskin’in arası
    Arasına kara duman durası
    Çok doktorlar gezdim yokmuş çaresi

    Söyleyin anama da anam ağlasın
    Babamın oğlu var beni neylesin

    Mezarım başında kuşlar ötüşür
    Benzim içtim ciğerlerim tutuşur
    Ağlama Hatice Sefer yetişir

    Söyleyin anama da anam ağlasın
    Babamın oğlu var beni neylesin

    Binmiş taksiye de sefer geliyor
    Annesinin de ciğerini deliyor
    Gelin Haticeni de eller alıyor

    Söyleyin anama da anam ağlasın
    Babamın oğlu var beni neylesin

    Mezarımı derin eşin dar olsun
    Etrafı lale sümbül bağ olsun
    Ben ölüyom ahbaplarım sağolsun

    Söylen kardeşime çalsın sazımı
    Kadir Mevlam böyle yazmış yazımı"
    (10.07.2008 03:20)

şu karşıki dağda kar var

    bir hatay türküsüdür. "lavanta" kelimesinin boyut kazandığı bir şahaneliktir bu da:

    "Şu karşıki dağda kar var duman yok
    Benim sevdiceğimde din var iman yok
    Vardım baktım nazlı yarim evde yok

    Ver benim sazım efendim ben gider oldum
    Süremedim lavantayı konsola koydum

    Şu karşıki dağda titrer dallar
    Benim gönlüm arzu çeker tomurcuk güller
    Kader kısmet böyleyimiş ne yapsın eller

    Ver benim sazım efendim ben gider oldum
    Süremedim lavantayı konsola koydum"
    (10.07.2008 03:18)

konma bülbül konma nergis dalına

    türkünün "Eleşkirt'ten çıktım, yüküm eriktir" kısmı için derin ah çekmek her daim verimlidir. bir türkü bazen birçok kelimedir.
    (10.07.2008 03:07)

allı gelin

    bir afyon türküsüdür. ama bir afyon türküsünden çok fazladır. bir türküden çok fazladır. hele şu kısmı, "ördek gelir su başını göl eder". cengiz özkan "gelin" albümünde çok "temiz" icra etmiştir. sözleri:

    "Allı gelin taş başını yol eder
    Ördek gelir su başını göl eder
    İki güzel pencereden el eder
    Birin alsam birin intizar eder

    Allı gelin paçaların yaş gibi
    Yaktın beni kara kara taş gibi
    Kötü kocan sanki sana eş gibi
    Alamadım yardan ben muradımı

    Şu derenin ardı ceviz ağacı
    O yarde bulunur gönül ilacı
    Zalim annen seni bana vermezse
    Sen bana abey de, ben sana bacı"
    (10.07.2008 03:05)

tükendi nakdi ömrüm

ismet özel

atları seven bir çocuk

    turgut uyar şiiri.

    [ bir güneşlenmek yeri!... deniz. uzak anımsamalar!..
    "haziran bu yıl da geç geçecek, biliyorum."
    sizin burnunuzda bir tütün kokusu, her yerinizde
    bir tütün kokusu,
    bay deniz kestanesi.
    ve uzaktaki şemsiyesi bir balmumu arısının...

    bir güneşlenmek yeri!...
    gazozlar hâlâ sıcak, hâlâ öğleden sonra "ne iyi"
    demek hâlâ yakınmaya hakkım var.
    kelimeler soluk. bir şey mi yapmalıyım?
    -evden mi kaçmalıyım?-
    (saçlarını taradı, güneşe baktı
    kendi sürecini yaşayan bir bakla)
    "gel al güzel deniz aygırı, yaman pegasus
    sonsuz kargaşamı."

    atları seven bir çocuk...

    "senin resmin var ya uzayıp gidiyor duvarlarımda
    marionetshire'da harlech castle'ın batı kulesi
    aşağılık zapartasıyla amcamın."
    bir sülüğe can çekiştiren eski geçmiş, eski eski
    ve tuzda ölüm,
    sardunyayı sulayan, eski eski...
    bakırla demirin dövüştürüldüğü yavaş bir akşam
    öbür şeylerin ve kırmızı ışıkların
    bakırla demirin bir sarışın perçem akşamı.
    -evden mi kaçmalıyım? kaçmamalıyım.-
    güneş birden batardı, her yerde kediler ve ağaçlar vardı

    "amca"
    nasıldı iki tekerlekli arabalar...
    "senin bildiğin bir şey var, bana demiyorsun
    söz gelişi aldım bir kayayı
    bir kayayı ne yapmalıyım, demiyorsun...
    oysa ben senden daha çok şey bilirim büyücüler üstüne
    evine sadece geceleri gelen ve sıcak şaraplar içen... "

    surları yıktınız mı, akşam
    sarı bir başlangıçtır, gitgide karaya dönen.
    karaya ve çocuklar bile, ve küçük yaramazlıklar bile, ve haklı
    "siz bize hiç inanmadınız ki, hiç inanmadınız ki, hiç
    oysa bir aktır karaya dönen, oysa çocuklar daha lirique'tir
    shakespeare'den
    . sonra,
    makedonya falanjistlerinden daha kahraman... "

    beyaz atın gölgesi, sen dur!...
    artık bir aldanışa kanmayan gözlerimden. dur!...
    "duvarlarım,
    gel al cepkenimi güzel at, duvarlarım bütün senin olsun
    duvarlarım, bütün ukalâ resimleriyle, babamın sıkıştırdığı,
    babamla annemin kavgalarından bir ufak kırmızı,
    ufak bir kırmızı, duvarda, ufak bir kırmızı
    ufak bir kırmızı... "
    yemeğe!...
    -evden mi kaçmalıyım? kaçmamalıyım.-

    "hiç anlamadığım mondrian, serzenişçi matisse
    bulanık siyahkalem, hergele miro,
    atlar gidiyor... "
    sonsuz bilincinde yaşamanın.
    o atlar.
    "sonra gazeteleri görüyorum, bütün gizleri
    savaşa başlamak gerek galiba.
    yarın. yarından tezi yok. baltamı ve bıçağımı
    ve atlarımı... "

    "amcam kravatını düzeltti, babam eski bir evde.
    bir yepyeni kıştı ıslıkları değerlendiren
    ne eğlendik ne eğlendik
    elbisesi çok eskiydi... "

    ne akşamı? "baba"
    haziran gecikecek biliyorum...

    "ama başka bir şeyi de değiştiriyor,
    atları atları,
    atları
    ... " ]

    (koyular ve diğerleri bana ait. g.)
    (11.10.2007 06:20)

turgut uyar

sayfa: 1-2-3-4...-14

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.