son beğenilen tanımları son kötülenen tanımları
genel istatistikler
- Filistin direniş hareketi bir kurtuluş hareketi değil terörist bir harekettir, çünkü bu hareket içindeki örgütlerin tümü sivilleri hedef almaktadır, sivil lokantaları, otobüsleri havaya uçurmaktadır, vb. - Tarihte hiçbir zaman bağımsız bir Filistin devleti olmamıştır. - Savunmasız sivillere yönelik eylemleri doğru bulmayan ve siyasal mücadele yöntemini benimseyen Arap politikacılar da eğer Filistin direniş hareketine destek veriyorsa terörist veya terörizmin destekçisi sayılmalıdır. - Filistin sokaklarındaki çocukların ve kadınların silahlı İsrail askerlerine, İsrail tanklarına ve polis araçlarına ellerinde sadece taşla direnmeye çalışması bir halkın 7'den 70'e mücadeleye katılımını değil Filistin'li örgütlerin çocukları ve kadınları ön saflara sürmekten çekinmeyen korkaklar olduğunu kanıtlar. - Irkçı ve ayrımcı olan aslında İsrail devleti değil Filistin direniş hareketidir, onların esas amacı diğer Arap devletleriyle birleşerek İsrailli Yahudileri dünya üzerinden silmektedir. vb. vb.... Filistin yerine Kürdistan, İsrail devleti yerine T.C., Arap yerine Kürt'ü koyarak bizdeki resmi ve yarı-resmi söylemi elde edebilirsiniz. Yani iki olgu arasındaki benzerliği kavramak, çocuk dergilerindeki noktaları birleştirme bulmacalarını çözmekten daha kolaydır aslında. Ama tabii anlamak isterseniz.
Aslında bu tür suçlamalar da ulusal baskıya karşı mücadelenin olduğu bütün ülkelerdeki baskıyı meşru göstermeye çalışan söylemlerin benzerliğinin bir başka unsurunu oluşturmaktadır. İsrail'de de direniş hareketi farklı argümanlarla mı mahkum edildiğini sanıyorsunuz, onlar da Filistinli örgütler otobüsleri, lokantaları havaya uçurarak savunmasız sivilleri öldürüyor, sonra da özgürlükten söz ediyor dolayısıyla Filistin'de bir kurtuluş hareketi falan yoktur sadece terörist bir hareket vardır vb vb. demiyor mu? Evet onlar da tam olarak böyle yapıyorlar. Asıl ahmakça olan savunmasız sivillere yönelik bu tür saldırıları (kim yaparsa yapsın) benimsemediğini herkesin bildiği, barışçı siyasal mücadele yolunu kullanmaya çalışan insanları hapisten çıkarmayarak, halkın onlara verdiği oylarla başkalarını meclise sokmaya çalışarak bu sorunu çözebileceğini zannetmek, bunun savunmasız sivillerin, özellikle de çocukların herkesten çok zarar görmeye devam edeceği şiddetin devam etmesinden başka hiçbir şeye hizmet etmeyeceğini görememek -ve daha kötüsü göremiyormuş gibi yapmak- değil midir? Asıl ahmakça olan biz Kürtleri temel insanı ihtiyaçlarından mahrum bırakmıyoruz, sadece arada bir çocuklarının kafasını dipçikle eziyoruz veya onları makinalı tüfekle tarıyoruz, bunlar asla karşılaştırılamaz deyip bir de kimden gelirse gelsin faşizme karşı olduğunu iddia etmek değil midir?
"Türkiye'de son süreçte bir nevi İsrail hukuku ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Hatırlanacağı gibi Mervan Barbuti ve Ahmet Saadet, biri FKÖ, diğeri FHKC sekreteriydiler, onlar da milletvekili seçilmişlerdi ve onlar da milletvekili olamamışlardı. Bugün aynısı Türkiye'de meyadana gelmektedir." http://tvarsivi.com/player.php?y=4&z=2011-06-24%2001:50:00
AKP hükümetinin büyük başarısı göstermelik açılım ve düzenlemelerle Kürt sorununda eskisine göre çok daha ılımlı bir ortamın yaratıldığı izlenimini batıdaki birçok insanın zihninde yaratmayı başarmış olmasıdır. Fırat'ın doğusuna geçemeyen bu yanılsamanın yaratılmasında şakşakçı liberal yazar-çizer takımının da büyük katkısı vardır. Bu sözde iyileşme de daha fazla baskının, yahu bu Kürtlere birşeyler verdikçe bunlar daha da azıtıyor, daha fazlasını istiyor, en iyisi hiçbir şey vermeyelim felsefesinin bahanesi olmaktadır. Oysa biraz tarih bilinci olan insanların bildiği gibi göstermelik lafı güzaf açılımları daha da önce de yapılmıştı Türkiye'de. Özal "federasyon tartışılabilir" buyurmuştu, Demirel "Kürt realitesini" tanımıştı, Tansu "Bask modelini" (yani şimdiki ılımlı-açılımcı hükümetimizin bölücülükle eş tuttuğu özerkliği) hayata geçirmeyi vaadetmişti. Bütün bu sahte açılımları en şiddetli inkar, imha, devlet terörü dönemleri izlemişti. Bugün batıda bizim tvlerden pek izleme fırsatı bulamadığımız "eskisine göre çok daha ılımlı ortamın" kimi örneklerine gelirsek, bölgenin insanları için bu ılımlılık aşağı yukarı şöyle bir şeydir: http://www.youtube.com/watch?v=PfrqjbblHsQ http://www.youtube.com/watch?v=Q54NrJmbNU4 http://www.youtube.com/watch?v=7SARenYNc5g Ama tabii bütün bunlarla İsrail-Filistin örneği arasında hiçbir benzerlik kurulamaz. Filistin'de İsrail askerine taş atan çocuklar kahramandır, küçük generallerdir, bir halkın 7'den 70'e zulüme başkaldırmasının sembolüdür. Bizde 23 Nisan'da kafası polis dipçiğiyle parçalanan Kürt çocuğu ise bölücülerin kullandığı zavallı bir piyondur. Şoven çifte standart işte böyle bir at gözlüğüdür. Ne Hatip Dicle'nin ne de başka bir BDP'linin Türkiye'de sadece Kürtlerin değil belli ayrıcalıklara sahip olmayan hemen her vatandaşın sürekli haksızlığa ve baskıya maruz kaldığını inkar ettiğini sanmıyorum. Onlar sadece Kürtlerin küçük görülen bir halk olduğu için fazladan bir baskıya maruz kaldığını, ama sadece Kürtlerin değil bütün yurttaşların her türlü devlet baskısından kurtarılması gerektiğini ve bunun için beraber mücadele edilmesi gerektiğini söylüyorlar. Tabii onlara söz hakkı ve gerçekten ne dediklerine kulak veren olursa.
Muhtemelen T.C. devletine bağlı bir Kürdistan yerel parlamentosu olsaydı, kendisi ve partisi oraya katılmayı seve seve tercih ederdi, zira hepimizin bildiği gibi bu parti orada çoğunluğu elinde bulundururdu. Aslında özerklikten kastedilen de tam olarak budur sanırım, yoksa illa toprak bütünlüğünün bozulması değil. Aslına bakılırsa önümüzdeki yıllarda T.C.'nin toprak bütünlüğünün bozulmaması ihtimali varsa bunun tek yöntemi bu olacakmış gibi görünüyor. Ama insanlara yapılan her türlü baskıyı "sizin tarihte hiç devletiniz olmadı ki zaten" türünden temelsiz (zira günümüzde devleti olan hatta nükleer silah sahibi olan birçok ulusun 20. yy'dan önce bağımsız bir devleti olmamıştır) bahanelerle izah etmeye devam ederseniz onlar da anlaşılan bağımsızlık olmadan biz ezilmekten ve aşağılanmaktan asla kurtulamayacağız derler. O noktada Hatip Dicle, BDP hatta PKK ne derse desin insanlar özerklikle falan yetinmeyeceklerdir.
- "Yakalanan anarşistlerin ve suçluların mahkemeleri uzatılmamalı ve cezaları süratle verilmelidir. Polis teşkilatını teçhiz edecek ve kuvvetlendirecek imkanlar genişletilmeli, gerekli kanunlar bir an önce çıkarılmalıdır." - "Şimdi; 'Faşist ordu iktidara geldi, kapitalistlerle birleşerek, Türk işçisini istismar ediyor' propagandası yapılmaktadır. Böyle bir iftira karşısında, işçi-işveren ilişkilerini düzenleyecek olan kanunlar dikkatle incelenerek, taraflar için adilane bir şekilde ve asgari hata ile çıkarılmalıdır. Bu düzenleme yapılırken, bazı sendikaların Türk Devleti'ni ve ekonomisini yıkmak için bugüne kadar yaptıkları aşırı hareketler, göz önünde bulundurulmalıdır." - "(...) DİSK'in kapatılmış olmasından dolayı bir kısım işçiler, sendikal münasebetler yönünden bekleyiş içindedirler. Militan sendikacılar, bu işçileri tahrik etmek ve faaliyeti devam eden sendikaların yönetim kadrolarına sızarak, kendi davalarını devam ettirmek niyetindedirler. Bu durum bilinerek, hazırlanacak kanunlarda gerekli tedbirler alınmalıdır." - "Doğu Berlin'de kurulan Türkiye Komünist Partisi, memleketi dışarıdan ve içeriden yıkmak için son yıllarda çok şeyler yapmıştır ve hala yapmaya devam etmektedir. (...) Komünist Parti'nin, solcu örgütlerin, Kürtlerin, Ermenilerin, birtakım politikacıların kötü niyetli teşebbüslerini devam ettirecekleri muhakkaktır. Bunlara karşı uyanık olunmalı ve teşebbüsleri muhakkak engellenmelidir." - "(...) Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Turgut Özal hakkında, birtakım dedikodular başlatılmıştır. Turgut Özal, bir dahi değildir. Onun da hataları olabilir. Fakat bu nazik dönemde, mevcudun içinde, meselelerimizi en iyi bilen insandır. Dedikodulara bakmadan, kendisini tutmakta fayda vardır." - "Dinsiz millet olmaz. Din işleri, bu defa, siyasi partilerin istismar edemeyecekleri şekilde düzene sokulmalıdır." -"Bize, ancak bizden hayır geleceğini bilmekteyiz. Milletin hayrı için vereceğiniz mücadelede, zatıalilerine ve arkadaşlarınıza muvaffakiyetler temenni ediyorum. Yukarda yazdıklarım hakkında herhangi bir bilgi arzu edilirse, emrinize amadeyim." Aynen böyle... Lafzen emrinize amadeyim dese de gerçekte, "yürü ya kulum, seni kim tutar", demek istemiştir. Bilmem söylemeye gerek var mı, istediği herşey istediği kişiler tarafından fazlasıyla yapılmıştır. Komünistlerle birlikte, Kürtleri, Ermenileri ve bağımsız sendikaları otomatik olarak düşman olarak gören bu kapitalistimizin adına Türkiye'de üniversiteler ve vakıflar vardır. Evet, Kenan Evren gibi ebleh kuklalar, tetikçiler, kasaplar eleştirilebilir, isimleri okul tabelalarından, sokaklardan silinebilir, hatta yargılanabilir ve itibarları sıfıra indirilebilir ama Koç gibi düzenin gerçek efendilerinin prestiji bundan asla zerre kadar etkilenmez, saygın sermaye basınımızdaki büyük demokrasi şampiyonlarının hiçbiri bu sözleri ve benzerlerini asla hatırlamaz. sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |