son beğenilen tanımları son kötülenen tanımları
genel istatistikler
bugünlerde karşılaştığım her 3 akplinin üçü chp'yi "80 yıldır bu ülkeyi yönettiler, ne kazandırdılar" gibi gına getimiş bir klişeyle eleştiriyorlar. amacımın herkesten daha çok eleştirdiğim chp'yi savunmak değil, birbirlerinin söylediklerini ezberleyip eleştiri yaptığını sanan akpli kesimin tutarsızlığını ortaya koymaktır. işe önce cunhuriyet halk partisi'nin 80 sene değil, 23 sene (1923-1946) bu ülkeyi yönettiği gerçeği ile başlayalım. aslında bugün başbakan başta olmak üzere akp çevrelerinin eleştirdiği ve "düzeltiyoruz" dedikleri çarpık düzen, 1946'da demokrat parti ile başlayan ve tamamen günü kurtarmaya yönelik politikalar üreten sağ partilerin ürünüdür. menderes, demirel, özal, çiller, yılmaz, erbakan gibi siyaset tarihine damgasını vurmuş liderlerdir bugün bozuk çarkın sorumluları (arada çok kısa süre iktidarda kalan ecevit'i saymaya gerek var mı bilmiyorum) atatürk'ün cumhuriyetle beraber ortaya koyduğu bütünsel kalkınma modelinde fabrikalarla eğitim, üretimle felsefe, ekonomiyle aydınlanma birlikte ele alınıyordu. bu modelin tutması için en azından yarım yüzyıl geçmesi gerekirken 1946 yılından sonra yol, baraj, fabrika temelli bir arap-ortadoğu tarzı kalkınma modeli benimsendi. büyük bir projenin ürünü olan halk evleri ve köy enstitüleri kapatıldı. uzatmak istersem sonu gelmez. ama illa ki chp'yi eleştirmek isteyen varsa bunun için birçok mantıklı gerekçe üretebilir: mesela sosyal politikalar üretemediği, halkla bütünleşemediği için eleştirebilrsiniz, ama sırf muhalefetine tahammül edemediğiniz için de temelsiz yergiler ortaya atmak, sizi komik duruma düşürür.
peki bir insan itaat kültürüyle yetişmiş arınç gibi, erdoğan gibi en ufak eleştiriyi dahi terbiyesizlik ve saygısızlık olarak algılayan politikacıları kızdırmadan tepkisini nasıl dile getirir. benim bir önerim var bu konuda: "efendimiz, kulunuz olarak arz-ı hürmet ettikten sonra, muhtemelen kendi eşekliğimden kaynaklanan bir pürüzü yüce şahsınıza intikal ettirmek niyetindeyim. sizin ülkeyi ve bizim gibi et kafalıları bütün adam etme çabalarınıza rağmen tamamen bizden kaynaklı bir sorun var. ürünümüz satılmıyor. gıda sıkıntısı çekiyoruz. şüphesiz, bu bizim ticareti bilmemeizden kaynaklanıyor. ama kapınıza yüz sürdük, ayağınıza paspas olduk, biz ettik siz etmeyin."
bugünkü konuşmasını dikkatle dinledim, acaba aydın doğan hakkında açıklayacakları nelerdi diye. ama konuşma boyunca hiçbir belgeye dayandıramadığı seka'daki kağıt kaçakçılığı iddiasından başka hiçbir açığını yakalayamamış göründü. hilton'la ilgili talebi de inkar etmemişti doğan ve devletten herhangi bir konuda talepte bulunmanın suç olmadığını başbakan da çok iyi biliyordu. peki o zaman neden bu kadar yüklenmişti bu medya grubuna? neden öfkeli tehditler savurmuştu? mesele kağıt kaçakçılığı meselesi miydi? bu konuyu kendi haline bırakıyorum. inanıyorum ki recep tayyip erdoğan yanlış zamanda yaşıyor. eğer ikinci dünya savaşı yıllarında türkiye'nin başında olsaydı faşizmin tavan yaptığı konjonktürün de katkısıyla çağdaşı olan bazı liderler gibi diktatörlüğü eline alabilirdi. ama her üç cümlede "benim milletim", "demokrasi", "halka hesap verecekler" gibi teranelerine iman etmiş yandaşları onu bir halk kahramanı, demokrasi mücahidi olarak görmeye devam edeceklerdir. hepsini seviyorum.
ben başbakan'ın her zamanki sokak kabadıyısı ağzıyla "yakarım uleeeyyn!" tarzı söylemlerine yanmıyorum, çünkü onun kim olduğunu çok iyi biliyorum ve şaşırmıyorum, beni kahreden nokta, bu sürtüşme sürecinde ona oy veren kesim başta olmak üzere birçok kimsenin "gördün mü, adam aydın doğan'a da kafa tuttu" tarzı merkez medya patronlarıyla savaşanı kahraman ilan etme hastalığıdır. kimse "yahu dur bakalım, adamın yolsuzluk davasında adı geçiyor" demeyecek, herkes "gördün mü bak, doğan'ı da hizaya soktu" diyecek. evet, zat-ı âlileri II. abdülhamitleşme çabası içerisinde. iktidarı süresince olduğu gibi yine kendine muhalif basına ve kalemlere tehdit dolu söylemler yönelltiyor. ama her abdülhamit'in olduğu yerde üç beş jöntürk de vardır ve gün gelir baskı üstüne kurulu saltanatlar yıkılır, doğrular egemen olur. not: tayyip erdoğan'ı ne kadar seviyorsam aydın doğan'ı da o kadar seviyorum. ama ergenekon davasını manşetlere ve diyara taşıyan havariler, umarım aynı hassasiyeti deniz feneri davasında da gösterirler.
ayrıca (bkz: provokatif başlıklar)
http://www.masumiyetmuzesi.com
ha bir de dün akşam haberlerde kaza geçirip hayatını kaybetmiş fem dersanesinin öğretmenine rahmet, yakınlarına baş sağlığı diliyordu. iyi de vefat eden bu kişinin fem dersanesinde öğretmenlik yapmasının altını çizmenin gereği ne? siz cemaate mi, ülkeye mi yayın yapıyorsunuz. velhasıl her açtığımda tiksinmeme neden olacak bir şeyle karşılaşıyorum.
1- ergenekon davasındaki iş adamı * suçu ispatlanmadığı halde hapiste akciğer kanseri gibi çok ağır bir hastalıktan eriyip bitti. hastaneye geldiğinde komadaydı ve nitekim öldü. peki cumhurbaşkanı erbakan'a kıyasla çok daha ağır durumda olan bu adamı neden affetmedi? 2- 20 sene sonra abduullah öcalan iyice ihtiyarlayıp ağır bir hastalığa yakalanırsa ve o zamanın cumhurbaşkanı yaşlı ve hasta olduğu ggerekçesiyle affederse yine cumhurbaşkanının takdir hakkını kullandığını söyleyebilecek misiniz? (bu soruların cevabını kendi kendinize verebiliyorsanız sorun yoktur)
günahkar insanlar vardır bu kitapta, fedakar insanlar, öfkeli insanlar, aptal insanlar... ama hiçbirisi derinlere kök salmış bir trajedinin parçası olmaktan kurtulamazlar. benjamin'in çığlığı ve jason'ın öfkesinde kendisini bulan sarsıcı bir başyapıt.* sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |