son beğenilen tanımları genel istatistikler
- matematik bozukluğu, - okuma bozukluğu, - yazılı anlatım bozukluğu ve başka türlü adlandırılamayan öğrenme bozukluğu şeklinde tanımlanmaktadır. çeşitli kaynaklardan araştırmak isteyenler; http://www.hiperaktivite.org.tr/ http://www.pedam.com/cocuk_psikolojisi/adhd.htm gibi sayfalardan yararlanabilirler.
belkıs özener, çıkardığı sahibinin sesinden albümünde; türk filmleri için seslendirmiş olduğu şarkıları bir yerde toplamış ve şarkıları türk filmlerinde olduğu halleriyle bizlere kazandırmıştır.. bu şarkının girişinde ise; filmde kadir inanır'ın başka bir kızla nişanlandığı; türkan şoray'ın ise sanatçı olarak nişana konuk olduğu sahne gelir gözümüzün önüne; "söyleyeceğim ilk şarkıyı mutlu insanlara adıyorum.. bu şarkının benim için tatlı-acı hatıraları vardır; aşkın ne olduğunu ben bu şarkıyla öğrendim... saadeti bu şarkıda tattım... bir şey daha öğrendim bu şarkıyla; herşeye sahip olmak isteyen elindekini de kaybediyor....." "sevemedim kara gözlüm seni doyunca; hep kıskandım seni elden yıllar boyunca... kuşlar gibi ikimiz bir yuva kuralım; ayırmasın mevlam bizi ömür boyunca .... aramıza kimse gelip girmesin; ayırmasın mevlam bizi ömür boyunca... bana cefa ediyorlar bilmem nedendir; benim korkum senden değil kaderimdendir... herkes bana deli diye gülüp geçiyor; senin aşkın beni karagözlüm deli ediyor... aramıza kimse gelip girmesin; ayırmasın mevlam bizi ömür boyunca..."
öyle bir şarkıdır ki; sözlerini bilmez; anlamazsınız; ama yine de kalbiniz acır dinlerken.. tekrar tekrar dinlemek, hassas bünyeler üzerinde ağır tesir edebilir.. tüm kaybettikleriniz; tüm uzağında olduklarınız bir bir canlanır; hayaller arasında kendinizi kaybedersiniz.. insanın boğazında düğümlenmiş kalmış bir yumruyu gözyaşlarıyla atmasına vesiledir.. ya da ben başka türlü anlatamadım... "bir gün yolda yürüyordum; bir şarkı duydum, kalbim acıdı... bu kadar." * not: ayrıca umay umay'ın resmi web sitesinden; (yani sanatçının kendi arzusuyla) indirilebilmektedir... http://www.umay-umay.com/
ancak unutmaya; okuduğumuz yahut bizzat tecrübe ettiğimiz bir çok güzel şeyi; -ne bileyim, esas huzur ve mutluluğun öncelikle bireyin kendi içinde bulunduğunu mesela, yahut empati denen şeyin ne kadar mukaddes ve yapıcı bir tutum olduğunu misal- köşeyi döner dönmez sindirip yoketmeye meyilli varlıklar olduğumuzdan; kitap içindeki güzellikleri hayata geçirmek zordur..
sözleri can yakar; özlemi dağlar bir nevi... hani sevgili uzaktaysa; yahut çıkmışsa hayatımızdan; fonda duyulabilecek en nefis özlem şarkısıdır belki de.. hele müslüm gürses yorumunda; geçişlerdeki keman sesleri.... oracıkta can bedeni anlık da olsa terkedip; kendine uzaktan bakar da; kimsecikler anlamaz... (aşk; belki de yalnızca çok fazla istemek birini.. ama kaşı güzel; gözü nefis diye değil... kokusu güzel gelen bir parfüm kullanıyor diye değil... nedensiz istemek.. sen sürdüğün için güzel bütün parfümler bu yüzden.. sen baktın diye beni de güzel gösteriyor o aynalar.. suretim sensin; aşkının her renginde koşulsuz ve sayısız bir sürü gökkuşağıyım bu yüzden ben.. sırf bu yüzden.. sen, sensin diye.. )
başımız sıkıştığında yanımıza koşmaktan asla yüksünmeyen tek insan. uzakta olduğunda kıymeti daha da bilinir annelerin.. ama o yine açığı kapatmaya uğraşır; kimeselerin bilmediklerini bilir; kimselerin şifa olamadığı dertlere bir bakışı; bir kucaklayışı; olmadı "yavrum" deyişiyle şifa olur; "geçecek" dediği her şey gerçekten geçer..
eser; gerek sözleri; gerekse nağmeleri ile arka arkaya dinlenmesi halinde; zaten herhangi bir nedenle yüreği acıyan bir bünyede kalıcı hasar bırakabilir. "gamzedeyim; deva bulmam... garibim; bir yuva kurmam... kaderimdir hep çektiğim; inlerim, hiç reha bulmam... elem beni terketmiyor; hiç de fasıla vermiyor... nihayetsiz bu takibe, doğrusu ömür yetmiyor..."
dinlerken; "aşk böyle bir şey işte.." diye geçer insanın içinden ister istemez.. "bulutların üstünden bıraktım ben kendimi.... sonunu düşünmeden, duygular sarınca beni... gizlice tuttum elini, yüzüne baktım usulca... gözlerin fısıldadı; mutluluğu yavaşca... çiçeklerin kokusu, dalgaların şarkısı, rüzgarın fısıltısı; bir sana bir de bana..." (yaşanmamışlıktan doğan tüm ayrıntı hayallerimde sen.. sanki; bir sen bir ben kaldık bu dünyada.. ki görmüyorum kimseyi; hayat her gün daha güzel... bastığım yerler havada; yüreğim her zamankinden hafif.. her yanda sen mi varsın? suretinle mi besledin doğan tüm güneşleri? belki.. sen de sevecek misin böyle beni? yüreğim boşuna çarpmayacak mı bu kez doludizgin... belki.. ) "bahçede hanımeli, gökyüzünde yıldızlar... yağmurun narin sesi; şimdi bir anlamı var... aşk nasılda kırılgan; sus dedim ama olmadı.... kalbimden ismin geçti; kimseler duymadı... çiçeklerin kokusu, dalgaların şarkısı, rüzgarın fısıltısı; bir sana bir de bana... " (o kadar fazlayım ki kendime; aklımda, denizimin tam ortasında aniden beliriveren bir ada gibi yer ettiğinden beri.. hiç bir yere sığamıyorum.. nereye gitsem sen; ne yapsam aklımda yüzün.. durakta bilet satarken gülümseyen o çocuk değil aslında biliyorum; o senin gülüşün.. renklendi mi dünya? bahar mı geldi yoksa? kadehler dolusu; avaz avaz ismin dudaklarımda.. içimde adın yankılanıyor; yürürken hep içimde bir hafiflik.. yine mi geldi bahar? yine mi geçti üşümelerim? sen geldin.. artık nereye gitsem; sen içimdesin... )
şarkının girişindeki parmak sesleri; geçişlerdeki kemanlar... hele hele arada bir kaybolup; sonra yeniden; artarak gelen levent yüksel vokalleri, şarkıyı dinleyen bünyenin; geçmişten kalmış tüm yara izlerini tek tek sızlatır.. "kör noktalar vardır her aşkta.. insan doğar, ölmez o suçla.. orada; o küçük çocukla kalan, ağlar; hayatın sonsuzluğuna...." (yolumun bir yerinde karşıma çıkan bütün yol ayrımlarındaydın sen.. hangi yöne sapsam; hangi yöne gitmek için ilkinden vazgeçsem... bir adım ötemde duran; oysa ki kilometrelerce uzakta olan... meğer.. hayat yanıltmasaymış beni; ben yine de severmişim; özlermişim şimdiki kadar.. ellerimi unuttuğumda; aklımda bir tek gözlerin kalmış oysa ki; en derin sızlayan yara'mda.. böyle başladı her şey; ve böylece de bitti işte.. geride ben ve anılarım kaldık.. sen; gittin... bildiğim her şeyi bir kenara bırakıp; kendimi yeniden tanımlamaya ve yüreğimi altında kaldığı enkazdan kurtarmaya çalışırken ben... her günle biraz daha yitip giden bir kör yalnızlıkta; hangi yana dönsem bomboş sanki içim.. yeniden renklenmeyecek sanki çiçekler; yahut ben bir daha hiç.... hiç. ) "kim tutar ki elini bir daha? içini kanatan bir rüya olur bu yara... bir masalın sonunda, ölüme aşkını anlatan; bir kadın olur bu defa..." (şimdi ben; hep anlatılan ve sonu asla kötü görünmeyen her masaldaki; hiçbir kadın değilim.. içinde olduğum tüm rüyalar kabus; sevgimden bir parça sunduğum bütün hayatlar lekeli; sanki.. san ki; ben bir düşmüşüm en aydınlık ilkyaz sabahında da; gelip gününü kirletmişim; yahut sen en başından beri kirliymişsin... bilinmez ki.. bilemezdim ki.. ) "hiç konuşmaz bazen gül; susar... yaprak titrer acıyla; düş yanar... orada; o güzel uykuda, hüzün; büyür, büyünün sonsuzluğuna.... kim tutar ki elini bir daha? içini kanatan bir rüya olur bu yara... bir masalın sonunda, ölüme aşkını anlatan; bir kadın olur bu defa..." (kurtulacak mıyım üzerimde yarattığın bu efsunlu matemden? hücrelerimi bir bir etkisi altına alan bu ayrılığın; suretime etkiyen garip yansımasından.. yoksa ben; bir daha hiç bir zaman bu yaradan... "olmadı baştan" hayatlar mı yaşayacağım; hep bensiz.. kendiliğimden sıyrıldığımda; özümde; çırılçıplaklığımda gördüğüm kadın; ben miyim? bir gün uyandığımda; "düşmüşüz" diyeceğim; biliyorum... düşükmüşüz biz; hiç doğmadan efsanevi diyarlara geri dönen... bir gün uyanacağım; biliyorum.. ) sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |