son beğenilen tanımları son kötülenen tanımları
genel istatistikler
en yüksek duvarlar, en aşılmaz sınırlar için uzaklara gitmeye gerek yoktur, çünkü duvarlarınızı taşırsınız yanınızda. ses geçirmez, sıcaklık geçirmez, sevgi geçirmez bazen. yalıtırsınız kendinizi. yapılacak şey yoktur, sadece, duvarlar vardır. fazlasıyla. sesleneni duymamanız, dokunanı hissetmemeniz, konuşanı anlamamanız, bakanı görmemeniz için. ne yaparsanız yapın kendi duvarlarınızı yıkamazsınız. onlar oraya, yıllarca biriktirdiğiniz tuğlalarla yapılmıştır. dikkatli bakarsanız son derece eski ve dayanıklıdırlar. son derece sizdendir renkleri; griye kaçar. bu derece uzaktan bakmanız, hayat karşısında bir kamera olmanızla ilgilidir, bilirsiniz. çünkü yakınlar tehlikelidir ve duvarlarınızın sağlamlığı derecesinde de serttir. canınızı yakar. ve bir de ev bulursunuz sonra, bir şehir, bir ülke, ve onun ötesinde binlerce sınır. sizinkiler yetmezmiş gibi, yeterince sağlam değilmiş gibi tuğlalar. ve başka tuğlalar katılır duvarlarınıza, gitgide yükselirler çevrenizde, öyle ki duvarlarınızın içinde yaratmak zorunda kalırsınız dünyanızı. dışarıyla bağlantınız kesilir. artık gerek kalmaz dışarıyı duymaya. içinizde sürekli bağırıp duran bir siz varken, ne gereği vardır zaten...
arabesk, gerekirse.
derinlerde boğulmamak için yüzeye çıkmak zorunda kalır; günlük hayat vardır neyse ki herkesi içine alabilen, herkesi mutlu edebilen, çünkü herkesi uyuşturabilen. derinlerde boğulurken uyuşmamış aklını sahte mutluluklarla kıvama getirecektir beden. hem yüzeyde milyonlarca insan vardır yarın masalına inanmış, bekleyen. öyle uyuşmuş ki, mutlu sanmış kendini. öyle uyuşmuş ki huzurlu sanmış. öyle uyuşmuş ki tok karnının üstüne içtiği sıcak çay eşliğinde plazma tvsinde ölen insanları seyrederken uyuyakalmış. öyle uyuşmuş ki uyuştuğunun farkına varamamış.. neyse ki bedeni vardır ve yüzeye çekecektir onu var gücüyle. gerekirse bir şekerle, gerekirse bir arabayla, gerekirse bir elbise, gerekirse bir aşkla kandırır onu. ve var gücüyle yukarı çeker. artık akıl, yüzeydeki herkesçe kurtulur; derinlerde bir hayat, derinlerde bir hayal bırakarak. derinlerde bir ceset bırakarak. kendi cesedini. bedeninin değil de aklının cesedini. ve tek bir şarkı vardır kulaklarında.. ''...i have become comfortably numb...'' o da biter, oksijen uyuşturur tüm hücrelerini, derin derin soluyarak ölür iyice. beden başarmıştır, öldürmüştür aklını, aklını koruyabilmek için. yüzeysellik ölümdür. kanlı canlı bir ölüm.
doğduğu andan itibaren inanmak ister insan bir şeye. ve bulur sonunda onu. bir din olabilir, bir insan olabilir, bir aşk olabilir, bir madde olabilir, bir rüya olabilir, kendisi olabilir inanç nesnesi. ve derhal korkar. kaybetmekten. inandığı şeyin bir hiç olmasından delicesine korkar. belki de bilinçaltında bu ihtimal yüzüyordur ama bir türlü yüzeye çıkaramaz onu. bir süre sonra anlar ki korktuğu için inanmıştır aslında. doğduğu andan itibaren korkmuştur; açlıktan, üşümekten, düşmekten, acımaktan, sevilmemekten, ölmekten. hepsinden delice korkmuş ve bununla baş edemeyecek hale geldiğinde inanmıştır. bir hayale belki. ama önemli olan inandığı şey değildir ki zaten; yalınca ve safça inanmış olmasıdır. sonra şöyle bir bakar ve karar verir; korku inancın, inanç korkunun dibinde yatar, biri üste çıktığında diğeri suya gömülür. korktuğunda en derinlerde, inanmak istemiş olduğunu anlarsın; inandığında en derinlerde, korktuğunu anlarsın. birinden diğerine sığınırken atladığın şey, ikisinin de aynı şey olduğudur. ve en sonunda, bunların her birinin sen ve kurguların olduğunu görüp anlarsın; inanç da korku da birdir. ve hiçtir. tıpkı sen ve bilinçaltın gibi.
nereye kadar kaçabilirim karada sevmedikleri tek yer denizdir bilirim denizler benim denizlerim kısmıyla denizlere çıkmayan sokaklarda* yürüyen insanları alıp götürebilen bir serdar şensezgin şarkısıdır. zira denizsiz yerlerin insanları kaçıp kurtulamaz, şarkıda da belirtildiği gibi ''sevmedikleri tek yer denizdir'' çünkü. deniz onu alıp götürebilir bile, isterse insan. öyleyse hep, en açık denizlere...
günlere çeşitli renkler atama*, belli sayıları belli renklerle özdeşleştirme *, pembeyi tadabilme gibi özellikleri olur. kendilerini belli bir yaşa kadar deli sanır, gördükleri sesleri, tattıkları renkleri kimseye açmazlar. güzel renk kontrastlarının kullanıldığı tablolar karşısında hayranlıktan öte, dehşete kapılır ve kitlenebilirler. renkler bazen fazla gelir, belki fazla algılarlar. duygulanımları gariptir, ne zaman mutsuz ne zaman mutlu oldukları kestirilemez. farklıdır belki sadece. müzikle yaşanan duygu değişimleri, onlar için aynı zamanda bir mekan değişimidir ve notalara dokunurlar. kendilerini açmaya sadece sanatta izin vardır, bunu bilirler. geri kalanında normal algılamaları istenir. zamanla alışırlar..
sadece sen. ''şarkıyı sevdin, şarkıcıyı değil''... sadece arızayı istedin. arızalıyı değil. ''günah tek başına çekiciydi'' ve günahı işleyen mideni bulandırdı senin. bu çelişkiyi itiraf edemedin. ''sadece günahı istedin''. hepsi kötüydü, hepsi acı verdi ama ''sonuncu adiydi'' sadece. çünkü hafızana en taze oydu.. ve ''biliyorum'' ne kadar hızlı koşarsan koş, ne kadar kaçmaya çalışırsan çalış.. hepsi seni bulacak sonunda. ''geçmiş seni yakalayacak''. kaçtıkça büyüyecek.. biliyorum. ''benden tezatla kurtuldun''.. senin tezatınla. biliyorum.. sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |