duvar

    nereye giderseniz gidin öreceksinizdir çevrenize, kaçış yok.

    en yüksek duvarlar, en aşılmaz sınırlar için uzaklara gitmeye gerek yoktur, çünkü duvarlarınızı taşırsınız yanınızda. ses geçirmez, sıcaklık geçirmez, sevgi geçirmez bazen.

    yalıtırsınız kendinizi. yapılacak şey yoktur, sadece, duvarlar vardır. fazlasıyla. sesleneni duymamanız, dokunanı hissetmemeniz, konuşanı anlamamanız, bakanı görmemeniz için. ne yaparsanız yapın kendi duvarlarınızı yıkamazsınız. onlar oraya, yıllarca biriktirdiğiniz tuğlalarla yapılmıştır. dikkatli bakarsanız son derece eski ve dayanıklıdırlar. son derece sizdendir renkleri; griye kaçar. bu derece uzaktan bakmanız, hayat karşısında bir kamera olmanızla ilgilidir, bilirsiniz.

    çünkü yakınlar tehlikelidir ve duvarlarınızın sağlamlığı derecesinde de serttir. canınızı yakar.

    ve bir de ev bulursunuz sonra, bir şehir, bir ülke, ve onun ötesinde binlerce sınır. sizinkiler yetmezmiş gibi, yeterince sağlam değilmiş gibi tuğlalar.

    ve başka tuğlalar katılır duvarlarınıza, gitgide yükselirler çevrenizde, öyle ki duvarlarınızın içinde yaratmak zorunda kalırsınız dünyanızı. dışarıyla bağlantınız kesilir.

    artık gerek kalmaz dışarıyı duymaya. içinizde sürekli bağırıp duran bir siz varken, ne gereği vardır zaten...
    (12.04.2007 23:46)

ahh

    kanayan yaraya tuz basma şarkısı, en bir derinlerden gelen darbe, unutamama bilinci, dil yarası, saf acı, bir süre önce kopmuş parçaya ağıt, yas.

    arabesk, gerekirse.
    (11.04.2007 22:02)

kavalalı mehmet ali paşa

    vahabi isyanını bastırdıktan sonra kendisine vadedilen yerleri alamayınca amasya'ya kadar ilerleyip osmanlı imparatorluğu'nu tehdit etmiş çılgın mısır valisi. osmanlı'nın kavalalı isyanını bastırmakta ruslar'dan destek almadan kendi valisine karşı koyamaması ise imparatorluğun ufak ufak parçalanma tehlikesine yaklaştığını göstermektedir. kavalalı daha sonradan mısır valiliğini saltanat haline getirmiş, topraklarında ordudan tarıma birçok modernleşmeye gitmiştir.
    (11.04.2007 00:00)

adam smith

    ''bırakınız yapsınlar, bırakınız olsun (olaylar gelişsin)'' anlamına gelen ''laissez faire laissez passer'' söyleminin sürekli yanlış çevrilerek ''bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler'' haline getirilmesinin insanlar arasında ''kim geçsin, neler oluyor, neden bahsediyoruz?'' gibi sorulara yol açtığı liberal ekonomilerin dostu insan.
    (10.04.2007 21:01)

satı

    eski hindistan'da kadınların eşlerini kaybettikten sonra onunla birlikte yakılması geleneği.
    (10.04.2007 00:00)

ruj

    yeniçağ avrupası'nda vücudun belli yerlerinde toplanan kanın erotik olduğu düşünüldüğünden dudaklarda kullanılmaya başlanmış boya. kökeni itibarıyla çiftleşme hızlandırıcı.
    (09.04.2007 23:19)

algı

    ölümünüze kadar birlikte bir odada yalnız olduğunuz şey, siz olduğunu sonradan anlayacağınız şey.. ve odanın aslında varolmadığını...
    (07.04.2007 02:30)

yüzeysellik

    savunma mekanizmasıdır bedenin, yapabileceği başka bir şey kalmamıştır artık aklı için. aklı kendisini terk etmesin diye susturmak zorunda kalır onu. tek başına varolabileceğini iddia eden bir akıl vardır onda, bedeni reddetmiştir çoktan, sadece bedeni olsa iyi, her şeyi. kendini bile. yok sayar hem bedenini hem kendisini.

    derinlerde boğulmamak için yüzeye çıkmak zorunda kalır; günlük hayat vardır neyse ki herkesi içine alabilen, herkesi mutlu edebilen, çünkü herkesi uyuşturabilen. derinlerde boğulurken uyuşmamış aklını sahte mutluluklarla kıvama getirecektir beden. hem yüzeyde milyonlarca insan vardır yarın masalına inanmış, bekleyen. öyle uyuşmuş ki, mutlu sanmış kendini. öyle uyuşmuş ki huzurlu sanmış. öyle uyuşmuş ki tok karnının üstüne içtiği sıcak çay eşliğinde plazma tvsinde ölen insanları seyrederken uyuyakalmış. öyle uyuşmuş ki uyuştuğunun farkına varamamış..

    neyse ki bedeni vardır ve yüzeye çekecektir onu var gücüyle. gerekirse bir şekerle, gerekirse bir arabayla, gerekirse bir elbise, gerekirse bir aşkla kandırır onu. ve var gücüyle yukarı çeker.

    artık akıl, yüzeydeki herkesçe kurtulur; derinlerde bir hayat, derinlerde bir hayal bırakarak.

    derinlerde bir ceset bırakarak. kendi cesedini. bedeninin değil de aklının cesedini.

    ve tek bir şarkı vardır kulaklarında.. ''...i have become comfortably numb...''

    o da biter, oksijen uyuşturur tüm hücrelerini, derin derin soluyarak ölür iyice. beden başarmıştır, öldürmüştür aklını, aklını koruyabilmek için.

    yüzeysellik ölümdür. kancanlı bir ölüm.

    (06.04.2007 18:24)

korku

    inançtır kaynağı inanç.

    doğduğu andan itibaren inanmak ister insan bir şeye. ve bulur sonunda onu. bir din olabilir, bir insan olabilir, bir aşk olabilir, bir madde olabilir, bir rüya olabilir, kendisi olabilir inanç nesnesi.

    ve derhal korkar. kaybetmekten. inandığı şeyin bir hiç olmasından delicesine korkar. belki de bilinçaltında bu ihtimal yüzüyordur ama bir türlü yüzeye çıkaramaz onu.

    bir süre sonra anlar ki korktuğu için inanmıştır aslında. doğduğu andan itibaren korkmuştur; açlıktan, üşümekten, düşmekten, acımaktan, sevilmemekten, ölmekten. hepsinden delice korkmuş ve bununla baş edemeyecek hale geldiğinde inanmıştır. bir hayale belki. ama önemli olan inandığı şey değildir ki zaten; yalınca ve safça inanmış olmasıdır.

    sonra şöyle bir bakar ve karar verir; korku inancın, inanç korkunun dibinde yatar, biri üste çıktığında diğeri suya gömülür. korktuğunda en derinlerde, inanmak istemiş olduğunu anlarsın; inandığında en derinlerde, korktuğunu anlarsın. birinden diğerine sığınırken atladığın şey, ikisinin de aynı şey olduğudur.

    ve en sonunda, bunların her birinin sen ve kurguların olduğunu görüp anlarsın;

    inanç da korku da birdir. ve hiçtir. tıpkı sen ve bilinçaltın gibi.
    (07.04.2007 02:05)

terazi burcu erkeği

    terazi burcu kadını ile birlikteyken, birbirlerini asla anlayamayacaklarını çok iyi anlarlar ve bu nedenle çok iyi anlaşırlar. birlikte çok güzel bir paradoks olur, sonsuza kadar mutlu yaşarlar sonra.
    (05.04.2007 14:42)

psikolog

    psikiyatr gibi her şeye ilaç yazıp sizi başından atmak için yanıp tutuşmadığından, gece sakinleştirip gündüz ölme isteği yaratan antidepresanlara tabi etmediğinden, önce bir dinleyip anladığından, sevilesi şahıs.
    (05.04.2007 10:27)

nereye kadar

    nereye kadar uçabilirim havada
    nereye kadar kaçabilirim karada
    sevmedikleri tek yer denizdir bilirim
    denizler benim denizlerim


    kısmıyla denizlere çıkmayan sokaklarda* yürüyen insanları alıp götürebilen bir serdar şensezgin şarkısıdır. zira denizsiz yerlerin insanları kaçıp kurtulamaz, şarkıda da belirtildiği gibi ''sevmedikleri tek yer denizdir'' çünkü. deniz onu alıp götürebilir bile, isterse insan.

    öyleyse hep, en açık denizlere...
    (04.04.2007 18:42)

sinestezi

    tıbbi anlamda bir çeşit algılama bozukluğu. renkleri tatma, sesleri görme gibi özelliklere sahip olur sinestezililer. bir çeşit algılama bozukluğu mu yoksa bir çeşit algı çeşitliliği mi olduğu tartışılmaktadır; çünkü bazı algıların evrimle yok olduğu bilinmektedir. şairler ve kadınlarda daha sık rastlanır.

    günlere çeşitli renkler atama*, belli sayıları belli renklerle özdeşleştirme *, pembeyi tadabilme gibi özellikleri olur. kendilerini belli bir yaşa kadar deli sanır, gördükleri sesleri, tattıkları renkleri kimseye açmazlar. güzel renk kontrastlarının kullanıldığı tablolar karşısında hayranlıktan öte, dehşete kapılır ve kitlenebilirler. renkler bazen fazla gelir, belki fazla algılarlar.

    duygulanımları gariptir, ne zaman mutsuz ne zaman mutlu oldukları kestirilemez. farklıdır belki sadece.

    müzikle yaşanan duygu değişimleri, onlar için aynı zamanda bir mekan değişimidir ve notalara dokunurlar.

    kendilerini açmaya sadece sanatta izin vardır, bunu bilirler. geri kalanında normal algılamaları istenir. zamanla alışırlar..
    (04.04.2007 11:24)

ateizm

    nihilizmin açıklamaya gerek bile duymadığı bir hiç daha.
    (02.04.2007 13:13)

i know

    esasında aşık olmuştun. sadece aşk vardı. ne o vardı, ne de siz..

    sadece sen. ''şarkıyı sevdin, şarkıcıyı değil''...

    sadece arızayı istedin. arızalıyı değil. ''günah tek başına çekiciydi'' ve günahı işleyen mideni bulandırdı senin. bu çelişkiyi itiraf edemedin. ''sadece günahı istedin''.

    hepsi kötüydü, hepsi acı verdi ama ''sonuncu adiydi'' sadece. çünkü hafızana en taze oydu..

    ve ''biliyorum'' ne kadar hızlı koşarsan koş, ne kadar kaçmaya çalışırsan çalış.. hepsi seni bulacak sonunda. ''geçmiş seni yakalayacak''. kaçtıkça büyüyecek..

    biliyorum. ''benden tezatla kurtuldun''.. senin tezatınla.

    biliyorum..

    (01.04.2007 17:02)

sayfa: 1-2-3-4-5-6...-16

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.