bana cennet halkı gösterildi çoğu aptaldı

    niyeyse hep erkeklere imkanlar vaat edilmiş olan mekana inanarak hayatlarını yaşayan insanları tanımlayan söz olmalıdır.
    (02.01.2008 17:28)

detroitli kızıl

    tarzından ve tanımlarından hoşlanmadığım, bir de öğretmen olduğunu öğrenerek iyice rahatsız olduğum yazardır.
    (01.01.2008 14:22)

evripides

    --- alıntı ---
    euripides m.Ö. 480 - m.Ö. 406, eshilos ve sofokles'ten sonra atinanın yetiştirdiği üçüncü büyük trajedi şairidir. düşünce adamı, atina'lı oyun yazarlarının en büyüğü olan euripides, insanları bekleyen gerçek ve zorlu sorunları ortaya koyarak insanları düşünmeye zorladı. bernard shaw gibi euripides de insanları tedirgin etmiş ve kızdırmıştır. kutsal değerlere saygısızlık ve kadın düşmanlığıyla suçlanmıştır. ama yine de üstün şiirsellikle anlatılan düşünceleri dinlenmiştir. vatanı olan atina'yı terkedinceye kadar da bu taşlama ve lanetlemelerin ardı arkası kesilmemiştir. fakat ölümünden sonra bütün tragedya yazarlarının en ünlüsü, en aralanılanı olmuş ve o çağdan bu yana adı ölmez yazarlar arasında yer almıştır.

    euripides, m.Ö. 480 yılında salamisde doğdu. o tarihte yunanlılarla persİmparatorluğu arasında amansız savaşlar yaşanıyordu. euripidesin anne ve babasına bir çok kötü yakıştırma yapılmasına rağmen gerçekte, babası apollon tapınağı ile ilgili bir görevin mirasçısı zengin bir soydan geliyordu. kaynaklara göre annesi de soylu bir ailenin kızıydı.euripides gençliğinde resim üzerine çalışmış ve sanatını sürdürme amacında olmasına rağmen yirmi beş yaşında,tragedya ve şiir yazmak için resmi bırakmıştır. İlk oyunu olan peliasın kızları,m.ö. 455 yılında sahneye konmuş ve atina halkı o an gökyüzünden yeni bir yıldızın inmekte olduğunun farkına varmıştı. bu yeni şairin tiyatronun tumturaklı ve ağdalı dilinden çok uzak yalın ve güçlü bir deyişi ve yeni fikirleri de beraberinde getirdiğini anlamıştı.

    euripidesin yenilikçi ve korkusuz bir yanı vardı. İlginç olayları anlatırken yeni teknik buluşlar kullanıyordu. en güçlü yönü de gerilim sahnelerindeki başarısı ve her sahnede üstün bir şiirsellik yaratmasıydı. m.Ö. 438de truva savaşında akhilleusun mızrağıyla yaralanan telephusun hikayesini anlattığı oyunda geçen olaylar dizisi ve bunların sahneye uygulanışı euripidesin gücünü ortaya koyar. bu oyun, eski yunan sahne geleneklerine indirdiği darbe nedeniyle de büyük önem taşır. bir dilenci ilk defa sahici paçavralarla sahneye çıkmıştı. bu ozamanki izleyici üzerinde şok etkisi yaratmıştı. oyunun sahneye konmasındaki gerçekçilik, euripidesin en acmasız eleştirmeni ve yunan tiyatrosunun en büyük komedi ustası aristophanesin saldırı nedenlerinin başında gelir.thesmosphoriazusae adlı komedisinde aristophanes, yunanlı kadınlara,oyunlarında kadın kişilerini sevimsiz gösterdiğinden ötürü euripidesden intikam almak üzere komplo hazırlatır.

    fakat euripidesin kadınları, tutkularına kapılsalarda, hiç bir zaman sevimsiz değillerdir.sadece idealleştirilmelerinin yanında yaşayan birer insan oldukları gerçeğini vurgularlar. euripides ayrıca geçmişin ulu tanrılarının, nasıl yeri geldiğinde hiç de tanrısal olmayan hilelere başvurduklarını açık seçik sahnede ortaya koydu. bu, çoğu kimsenin tanrılara hakaret olarak algıladığı bir bakış açısıydı.

    euripides bir demokrattı, fakat demogoglardan ,büyük bürokratlardan, halkına savaş ve felaket getiren kayıtsız ve kaygısız önderlerden nefret ederdi. yakaranlar ve truvalı kadınlar adlı oyunlarında sparta ile süregelen savaşın iç karartan izleri görülür.bu ünlü tragedya yazarının hayatı üzerine söylenebilecek çok az şey olmasına rağmen,salamisdeki topraklarında yaşadı ve şiirlerini denize bakan bir mağarada yazardı. mümkün olduğu kadar topluma az karışan, ağırbaşlı ve somurtkan bir adamdı.İnsanlardan uzak seçtiği bu yanlız yaşam, onun tanrılardan nefret eden,toplumla ilişkilerini kesmiş, huysuz, hırçın ve kuşkucu bir kişi olarak tanınmasına yol açmıştır.

    euripides bir atina vatandaşı olarak kendini toplum hayatından büsbütün ayrı tutmamıştır. orduda görev almış, magnesia konsüllüğü yapmış ve devlete parasal yardımlarda bulunmuştur. m.o. 408 yılında tanrılara saygısızlık ettiği gerekçesiyle komedi yazarlarının ve halkın saldırılarına maruz kalarak atinayı terk etmiş makedonya kralı archelausa sığınmıştır. kral tarafından çok iyi karşılanmış ve ölmeden önceki bu on sekiz ayını huzur ve barış içinde yaşamıştır. Ölüm nedeni çelişkilidir , kimi söylentilere göre saraydaki kıskanç kişiler tarafından av köpeklerine parçalatılmıştır.bacchae adlı oyunu öülümden sonra sahnelenmiş ve ödül almıştır.

    euripidesin kendi izinden giden üç oyun yazarı oğlu ölümünden sonra babalarının oyunlarını sahnelemişlerdir. euripidesin 80-90 tragedyası olduğu bilinmesine rağmen günümüze yalnız 18 tanesi erişebilmiştir.
    --- alıntı ---
    Wikipedia
    (31.12.2007 10:29)

kurtuba

    kurtuba, İspanya'nın endülüs eyletinde bir şehir ve il. tüm ilin nüfusu 2003 itibarı ile 320.000 civarındadır.

    1. uzun süre endülüs emevileri'nin egemenliğinde kalan şehirde en önemli mimari eser, kurtuba camisi'dir. katolik İspanyollar'ın şehri yeniden ele geçirmesinden sonra kiliseye çevrilen ve günümüzde hala katedral olarak kullanılmakta olan yapı, yapılan bir miktar tahribata karşın hâla pek çok özelliğini korumaktadır.

    (31.12.2007 10:24)

elhamra sarayı

    elhamra sarayı-granada: İslam mimarisinin ulaşabileceği yüksek noktalardan biri olarak bugünlere ulaşmış bir şahit olan elhamra sarayı'nın temeli 1232 yılında, beni ahmer (nasiriler) devletini kuran 1.muhammed (muhammed bin ahmer) zamanında atılmıştır. saray, aynı sülaleden gelen çeşitli hükümdarlar (3. ebu abdullah muhammed, 1. ebul haccac yusuf, 5. muhammed )tarafından yapılan ilavelerle genişletilmiştir.

    elhamra'nın yapımı devam ederken endülüs'ün diğer önemli iki şehri kurtuba ve sevilla (1236 ve 1248'de) hıristiyan kastilyalılar'ın eline geçmiştir ve oradaki müslüman halk çeşitli işkencelere uğramıştır.

    1001 gece masallarındaki rüya sarayların gerçek alemdeki izdüşümü sayılabilecek olan elhamra'nın doğal çevreye uyumu, girift yapısı, farklı süslemeleri ve yaşanan mekan ile su ve yeşili belli bir ahenk içinde buluşturabilmesi, kazandığı şöhretin hiç de haksız olmadığını gösterir. paris'teki İnstitut du monde d'arap (arap dünyası enstitüsü) eski başkanı edgar pisani sarayın, İslam medeniyetinin insanlığı ulaştırabileceği en yüksek noktalardan biri olduğunu söyledikten sonra elhamra'yı şöyle anlatır:



    --- alıntı ---
    1348'de 1. yusuf tarafından inşa edilen adalet kulesi.endülüs İslam sanatını, müslüman İspanya tarihinden ayrı düşünmek imkansızdır... elhamra inşa edilirken hiçbir şey tesadüfe bırakılmamış, her detay itina ile hesaplanmıştır. kavislerin bölünüşünde, tek ve çift sütunların hoşa geden bir tarzda yerleştirilmelerinde, kapı ve pencere yerlerinin tespitinde bunu anlamak mümkündür. İşte bu sayede harikulâde perspektifler ortaya çıkmış, avlular ile açık salonlar arasında güneş ışığı, suların akışı ve gölgelerin oyunu buluşturularak, dış alemle inanılmaz bir uyum ve zarafet sağlanmıştır. bu, sanki el değince kırılıp dökülecek hissi veren yüksek bir zarafettir. elhamra'yı gerçekten anlamak için, sarayın içindeki pek çok kitabeyi anlayarak okumak gerekir. kur'an'dan alınan ayetlerin ve İbn-i zamrak'la diğer müslüman şairlerin mısralarının kazınmış olduğu bu kitabeler bazı duvarları tamamen kaplamakta, kemerler, kapı çerçeveleri ve sütun tekneleri boyunca uzayıp gitmektedir. Öyle ki, bu yazıları süsleme motiflerinden ayırmak neredeyse imkansız haldedir. evet, elhamra konuşur. hem de kutsal kitabının sesiyle konuşur.
    --- alıntı ---
    (31.12.2007 10:23)

granada

    granada İspanya'nın endülüs eyaletinde bulunan bir şehirdir. endülüs emevileri'nden kalan el hamra sarayı ile ünlüdür. Şehir, türkçede gırnata adı ile de bilinir.

    2004 itibarı ile şehir merkezinde nüfus yaklaşık 250.000, tüm ilde ise 500.000'dir.

    (31.12.2007 10:22)

valle del zalabi

    valle del zalabi, İspanya'nın onyedi özerk bölgesinden, ülkenin en çok nüfusa sahip olan ve güney sınırında bulunan, endülüs otonom bölgesine bağlı sekiz eyaletinden akdeniz'e kıyısı bulanan granada'ya bağlı 168 belediyeden biridir. valle del zalabí belediyesinin nüfusu 2005 yılı nüfus sayımlarına göre 2352 kişidir.

    (31.12.2007 10:20)

güçlü olmak

düşüp bayılma arzusu

    kuraklığı bir bidon suyla yeneceğini düşünenleri, seçim sonrasında rengini hızla belli edip, başkalarının özgürlüklerini yok etme pahasına kendi ideolojilerini dikte ettirmeye çalışanları, eğitimsiz ülkenin kadınlarını, geleceğin karamsarlığını, ana haber bültenlerinin saçmalığını, gazete başlıklarının saçmalığını gördüğümde yaşamak istediğim,ayıldığımda hepsinin geçmiş olmasını,rüya olmasını arzu ettiğim eylemdir.
    (31.12.2007 10:01)

yılbaşını kutlamak allah a isyandır

    akıllara zarar, türkiye'nin gitmekte olduğu yere gösterge bir başlıktır. allah asıl bizlere yardım etsin ki,bu şuursuz beyinler bir şekilde hayatımızdan çıksın. yoksa seçimlerde görülen azınlık olma durumumuzu yaşantımızda da en baskın şekilde hissedeceğiz.
    (31.12.2007 09:58)

ezel akay

    hacivat ve karagöz neden öldürüldü filmi yeterince izleyici çekmediği için şirketi batan yönetmendir. yazık olmuştur. kendisi çok yetenekli ve yaratıcı bir kişidir.
    (29.12.2007 23:29)

o kadın

    galasını oldukça başarılı bulduğum, özenli film. Özellikle kurguyu yapan arkadaşı tebrik ve oyuncuları tebrik ediyorum. az lafla bu kadar duyguyu anlatan yüz ifadeleri ve vücut dilleri muhteşemdi. sezen aksunun her cümlesinin uzun dialoglara bedel olduğunu bir kez daha görmüş olduk. tam kadınlara uygun bir film. herkes izlemeli.
    (15.12.2007 20:40)

ilk gece birlikte olmayacak hatun aranıyor

    bu sözleri ilk duyduğumda hem şaşırdım hem de sinirlendim sanırım.

    bir akşam çok sevdiğim bir dostumla yemek yerken duydum bu sözleri. gençlikten, bizim zamanımızın farkından konuşurken, aslında çokta uzun zaman olmadığını düşünüyorduk bu değişim için. 28 yaşındayız ikimizde ama bizim zamanımızda sözlerini söylemeye başladığımızı fark ettik. teknoloji, hızla değişen yaşam tarzımız, çocuk istememe, aşktan ümidi kesme derken soner bir anda bunları söyledi:

    -bak, 82'lilerden aşağı inildikçe her şey saçmalayama başladı. bizim zamanımızda flört vardı, peşinde sürünmek, köpek olmak vardı. bir heyecanı vardı bu işlerin. sevgilinle yaşardın her şeyi, sonrasını planlardın, emek verirdin. Şimdi bakıyorum, ilk geceden hoopp yatakta millet. bu kadar geniş mezheplilik olur mu? bundan sonrasında ne yaşayacaklar? evliliğe ne bırakacaklar, hadi onu geçtim, bu daldan dala atlamaların altında kocaman bir boşluk var, onun bile farkında değiller. İlk gece benle olmayacak hatun bulayım, anında evlenme teklif edeceğim.

    Çok haklıydı, bunca zamandır gençlerle bir arada çalışıyorum. biz zamanında emek verirdik, sabrederdik, şimdi her şey hazır geliyor önlerine. tüm suçu teknolojiye atamam elbette ama biraz da olsa payı var. telefon, bilgisayar, facebook, msn derken dokunmadan, gözüne bakmadan aşklar yaşanır, dost gezmesi yapılır oldu. kim kızabilir ki şimdi onlara teknolojiye doğdular ve bu sanallık onların gerçeği oldu diye?

    Ödevler bile copy-paste yapılıyor. araştırma ruhunu ciddi anlamda kaybettik, çalışırken geç saatlere kadar mesai yapmak yeni gençlere çok tuhaf gelmeye başladı. onlar daha sabahtan akşamki programlarını yapıyorlar, ekstra kendilerine katkı sağlayacak bir tek kitap açtıklarını görmedim. en aklı başında dediğimiz stajyerler bile işlerini yalap şap yapıp kaçma derdindeler. hemen maaş konuşmak, hemen sorumluluk almak istiyorlar. hız, yaşamımıza da hızla girdi ve biz eskiler buna ayak uyduramadığımız gibi onları da anlayamıyoruz.

    Çocuk sahibi olmayı uzun zamandır istemiyorum, bu olayları duydukça iyice soğudum. nasıl yetiştirilir ki bir çocuk bu kadar farkın olduğu bir ortamda. ben yemem ki ayşelere gidiyorum akşam lafını, yemesen ne olacak hoş, el mahkum yollayacaksın, peki üç gün sonra el bebek gül bebek büyüttüğün kızın kafasına esti diye bir adamla yatağa girip, pişman eve döndüğünde ne yapacaksın?

    sanal aşklara ne demeli, göz göze bakmadan verilen sözler, buluşunca yıkılan hayaller. bugün gazetede okudum robotlarla aşk yaşama ihtimalimiz artıyormuş, insan benzeri robotlar yapmışlar, oluruz oluruz onlarla da birlikte, ne farkı var ki msnde aşık olmaktan?

    geçiş dönemi yoktur bu ülkenin, hiç olmadı, yokluktan bolluğa zırt diye geçtik, ev telefonundan blackburrylere hızla geçtik, aradaki süreci, sindirmeyi kimse yaşatmadı bize, dayadıkça dayadılar sanal gerçeklerini bize.

    amerikadaki heceleme yarışmalarına gülerdim, bakıyorum bizde de başladı şimdi güzel türkçe konuşma yarışmaları, ezberden mongolluğa geçişimiz de hızlı oldu. İnsan kendi dilini, tarihini, dinini nasıl sorgulamadan öğrenirmiş, sonrasında nasıl kafası karışırmış görüyorum şimdi.

    bilgi Üniversitesi sırf bu yüzden eğitim sistemini değiştirmiş. gençlerin konsantrasyon ve motivasyon eksikleri nedeniyle internet üzerinden blog sistemleri ile ödevler vermeye, oyunlarla oryantasyon yapmaya başlamış. tamam, en azından 3 yaşındaki çocuklara oyun oynatırken bir şey öğretme sistemini kocaman çocuklar üzerinden yapıyorlar ve en azından çalışmalarını sağlıyorlar ama yine ayaklarına giden, tepside sunulan, emeksiz eğitim değil mi bu?

    kimse bu ülkenin gençlerinden ayaklanmalarını, yaşananlara baş kaldırmalarını beklemesin derim. Çünkü vatana, toprağa saygı duymak için dökülen kanın, emeğin öğrenilmesi ve sahiplenilmesi gerekiyor. bunun için de sanatından, müziğine, örfünden, ananesine kadar öğrenilmesi lazım.
    küçük olaylarla başlıyor değişim, bayramda tatil yapmak, işten erken kaçmak, el öpmeden mesaj atmak, evime girmediği ve yansımadığı sürece yoksulluktan bana ne demek, asgari ücretle geçinen evde converse ayakkabı istemek.

    atam üzgünüm, emanet verdiklerin markalara değişilir oldu. bu saatten sonra da geri dönüş yok gibi. Özür dileriz, biz fark edene kadar birileri bize bizi unutturdu. ve atam sanırım bıraktığın miras birkaç çift çaputa çok yakında satılacak. ve benim elimden bunları burada haykırmaktan başka bir şey gelmiyor.



    (12.12.2007 11:46)

aldatılmak

    aldatılmak, türk kadının en büyük korkusudur. kimse muadili ile yaşam sürmek istemez ama işin içine ekonomik nedenler, ego, çoluk çocuk girince, devam etmek için bir bahaneye ihtiyaç duyar insan. türk kadınlarının bahanesi birkaç yıldır aynı: “ hülya avşar bile aldatıldıktan sonra yapacak bir şey yok…”. pek çok kadın da, yuvasını yıkmaktansa, tek gecelik ilişkileri sineye çekmeye razı.

    kirli çamaşırların bu kadar ortada olmadığı zamanlarda, özel yaşamlar dört duvar arasında kalır, kol kırılır, yenden dahi kimseye söz edilmezdi. ama artık devir değişti, ünlülerin yaşamları her akşam evlerimize konuk oluyor. ve ekrandaki başarılı kadınların bile aldatılması, sıradan kadınları giderek daha endişeli hale getiriyor. asla dile getiremedikleri korkularına, endişelerine, önlem arıyor, çareler bulmaya çalışıyorlar.

    aliye dizisi, aldatılmaktan korkan, hayalindeki erkeğin gelmeyeceğine inanan, aldatıldığında ne yapacağını bilmeyen kadınlar için önemli bir diziydi. sıradan bir kadının, aldatıldığı halde yükselişi, yetenekleri ile ayakta kalmayı başarması ve güçlendiği gün de kocasına hayır deyip, seçtiği yolda yürümesi, umutsuz ev kadınlarına büyük bir umut verdi. Şimdi türk kadınlarını sadece evde yemek yaparken değil, takı kurslarında, ahşap boyama kurslarında, eğitim seminerlerinde görmek mümkün. ama elbette hepsini değil, çünkü…

    başbakanlık aile ve sosyal araştırmalar genel müdürlüğü ile tÜİk, 24 bin 647 kişiyle görüşerek türk ailelerinin profilini çıkardı. bu araştırmaya göre, %58.40’ümüz mutlu.

    araştırmanın ilginç sonuçlarından bazıları, türkiye’de söz hakkının hala erkekte olduğunu gösteriyor.
    • kadınlar hala görücü usulü ile evleniyor
    • erkeklerde, kendi seçtikleri eşlerle evlenme oranı daha yüksek
    • mal sahibi evde ağırlıklı olarak erkek
    • erkek aldattığında boşanma nedeni olma ihtimali %50 civarındayken, kadın aldattığında %95 oranında boşanma nedeni sayılıyor
    • ailenin onay vermediği evlilikler %94 oranında gerçekleşmiyor.

    Özellikle türkiye gibi, geleneksel toplumlarda kadın, evlendikten sonra eş, sevgili rolünü geri plana atmakta veya atmak zorunda bırakılmaktadır. Çünkü “kutsal” sayılmaya başlanan kadın ile eşi arasına mesafe giriyor.
    saçını süpürge eden kadın rolünün baskısı, içgüdülerimizi bile körleştiriyor. türk kadınının, cinsel hayatı, çocuk doğduktan sonra büyük sekteye uğruyor.

    türk kadınının özlem duyduğu, evlilik ve çocuk sonrası ilişkinin dizi haliydi asmalı konak. hala seymen ağa, ideal erkekler arasında sayılıyor. peşinden gelen hiçbir “ağa”, onun eline su dökemedi. kıskanç tavırlarıyla doğulu, hazırladığı sürprizler ile batılı erkek’ti, sevdiğini söyleyebilen, karısı ile seks arzusu içinde olan erkek’ti.

    sonuçta hayat kimse için adil değil. ne aliye kadar şanslı oluyor kadınlar ne de hayatlarında bir seymen ağa oluyor onların ayaklarını yerden kesecek. hayat, ekonomik özgürlüğü olmayan kadınlar için kolay değil. evi çekip çevirme sorumluluğu, çalışan hemcinslerinin sahip olduklarını görmek, evde ezik hissetmek, kendini kanıtlama arzusu, örnek anne olma ihtiyacı, saygı görme isteği…

    Çalışan kadınlar bile erkek dünyasında kadınlıklarından uzaklaşıp, hayatta kalmaya çalışıyorlar. yönetici olma isteği, erkekle eşit algılanma arzusu, kariyer yaparken anneliğin zor gelmesi, hormonlar ve egolar arasındaki dengesizlik, çözülmeye çalışılan dilemma…

    aslında kadının derdi bence aldatılmak değil, kadının derdi değişen toplumda kim olduğunu bilememek ve bunun sonucunda da yaşadığı travmanın ev yaşantısına yansımasıdır.

    kadın evden çıktıktan sonra hemcinsine de kurt olmuştur. ve evde kalanlarla, çalışanlar arasında yaşanandan erkekler galip çıkmıştır.

    bir 15 yıl daha bu değişen kadın profilinin ekmeğini yiyecekleri ortadadır ama sonrası amerika’nın yeniden bekarete önem verip, çekirdek aileye dönmesi gibi olacaktır, biz de “ah nerede hata yaptık!?” diye dövüneceğiz.
    (12.12.2007 11:44)

mevlüt vural

    "bu yıl ayva ve kestanenin çok olmasından dolayı kış biraz daha şiddetli geçecek. bize tedbiri almak düşer taktir allah'ın" diyen iski genel müdürü'dür. bilimsellikten uzak belediye yönetiminin net bir göstergesidir.
    (23.11.2007 10:12)

sayfa: 1-2-3-4-5...-16

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.