son beğenilen tanımları son kötülenen tanımları
genel istatistikler
kaplan ağaçların arasından yavaşça süzülür, sinsice etrafı kolaçan eder, sessiz olmaya dikkat etmektedir zira az ötede bulunan ceylan grubunu korkutmadan, onlara fark edilmeden yaklaşmak ve avını yakalamak zorundadır. evde bekleyen yavruları için bu artık günün son fırsatıdır.sessizce çalıların arasından avına yaklaşır.vücudunda servetine ulaşmak üzere olduğundan yüzünde, hırslı ve cüretkâr hatta aç gözlü bir ifade vardır. kasları gerilir, kuyruğu havaya kalkar ve tüm gücü avın üzerine doğru koşmaya başlar. ceylanların panik halinde kaçıştığını görürüz, bir ona saldırır bir diğerine, herkes bir yana dağılmıştır, gözü dönmüş, aç ve hırslı kaplandan kaçmak zorundalardır. birden tek bir ceylanın hiç hareket etmediği ve otlamaya devam ettiğini görürü, yanına gider. ceylan ne vardı? der gibi bakar. kaplan afallamıştır. normalde kaçması gerekmez miydi bu ceylanın, canını kurtarmak için? - sen neden bu kadar sakinsin der kaplan - panik olması gereken sensin, burası benim özgürlük alanım ve sen sadece keyfin için gelip benim alanıma tecavüz edemezsin, yaptığın demokrasiye aykırı, hiç modern değilsin der ceylan. - demokrasi? hangi demokrasiden bahsediyorsun sen? burada güçlülerin hükmü vardır, senin entel dantel lafların bana sökmez. Şimdi sana, sadece bu kadar cesur olduğun için, bir şans daha veriyorum. hızla kaçmaya başla. yoksa bir lokmada senin o lezizi boynunu kırarım der kaplan. ceylan elbette kaçmaz ve şuursuzca otlamaya ve bir yandan da özgürlükler, demokrasi, uzlaşmacılık hakkında söylemler atmaya başlar. kaplanın daha fazla dinleyecek hali kalmamıştır. ceylanın boynuna atlar ve boynunu kırar. ceylan ne olduğunu anlamamış bir halde yerde can çekişmektedir. böyle olacağını hiç beklememiştir. oysa ki, ona söylenen hayatın, yaşamın bir başkasının alanına ve haklarına tecavüz etmeden yaşandığında daha güzel, daha huzurlu ve herkesin kardeşçe yaşamasına imkan vereceğidir. uzlaşmanın, eşitliğin gücüne inanmıştı o saate kadar ceylan. kaba kuvvetin hiçbir şeyi çözmeyeceğini düşünürdü. konuşarak, medeni bir şekilde yaşandığında herkesin daha mutlu olacağını düşünmüştü. ama unuttuğu bir şey vardır. doğada demokrasi yoktur, güçlü olan zayıfı ezer, güçlü olan hak etmese de istediğini alır, ceylanla rotlarken ve aslında çilek tarlasında yep yeni lezzetler keşfedecekken, kaplanlar oraya in kurdukları için yeşil çimenlerden başka çareleri yoktur. her yenilik için ödenecek bir bedel vardır. ve kaplanlar, kendi zevkleri için yaşadıkları alanlarda, yemek yedikleri sofralarda ceylanlarla aynı mekanı paylaşmak istemezler. varlıkları azaldığında ceylanlar üzerinden yenilerler sahip oldukları. ceylanlar başları otlara gömülmüş halde yaşarken ve ne olduğunun farkında değilken, ormanın tamamına sahip olur kaplanlar. ve bir gün gelip, adım atacak, gidecek yer kalmadığında nasıl kapana kısıldıklarını ve ölümden başka köy olmadığını anlarlar. demokrasi doğada olmadığı gibi yaşamın içinde de yoktur ve asla da olmayacaktır, uygulanamayacaktır. bunu uygulayabileceğini düşünenler, felsefi söylemleri ile temiz ruhları sadece kandırırlar. demokrasilerde çareler tükenmez lafı bile arkadan dolaşmalı, entrikalı bir söylemdir. birilerinin hakkına tecavüz edilmeden daha fazlasına sahip olunmaz. bugün adına din deyin, hırs deyin, daha fazlasını vaat etmek deyin, pek çok oyuncakla oyuna alet edilen veya bile isteye alet olanlar da, bu hayallerle yaşayanlar otlarken ceplerini doldurmaktadır. Üstüne üstlük bir de azar işitmekteyiz: bu mali tablolarla bu iş böyle gitmez!. sanki o bardaklara, o arabalara, o uçaklara parayı döken biziz. dişimizden tırnağımızdan, çocuklarımızın rızkından ayırdıklarımızı çar çur eden biziz. sömürülecek, elimizden alınacak bir canımız kalmıştır, gidilecek tek köy de karaca ahmet civarlarındadır. sessiz atın çiftesi pek olurmuş, umarım bir gün daralan alanlarında sıkışan ve buna yeter demek isteyen ceylanların aklı başına gelir de, kaplanlara bu ormanı dar edebiliriz.
adım attığımız toprakları kendimizin sanıyoruz, bir havalarda geziyoruz ya, değil aslında. kullandığımız telefon hattından, bindiğimiz otobüslere, paramızı ödeyen şirketlere kadar her yer satılmış durumda. Şimdi köprülerle, otoyolları da özelleştireceklermiş, buyurun gittiğimiz yollar da bizim olmayacak. kemal unakıtan zamanında açıklama yapmıştı, sat sat bitiremedik amma komünist milletmişsiniz! diye hatırlar mısınız? vatanımızın öz sermayesine sahip çıktığımız için de suçlu olduk. birileri satıyor, sattıkları ile bu ülkeyi var eden değerleri değiştirmek için kaynak yaratıyor, bu ülkenin halkı, tıpkı osmanlı zamanında olduğu gibi kölelik yapmaya, aç oturmaya, sahip olduklarının %40ını devletine vermeye, yemeden içmeden devleti, ecnebisi için çalışmaya devam ediyor. ve bu ülkenin nimeti ne hikmetse gerçekten bitmiyor. birinci dünya savaşı zamanında her şeyin ecnebinin elinde olması gibi, şimdi de resmi olarak her şeye sahipler. yarın bir gün savaş çıksa, telefon hatlarımız bizim değil, yollarımız gitti gidiyor, çete kurup direniş yapacak yüreğe sahip kimseyi de göremiyorum ortalıkta, herhalde zamanında kabul etmediğimiz mandalardan birinin içine yavaş yavaş girip, sömürülmeye devam edeceğiz. sizin az da olsa umudunuz var mı bilmiyorum ama, benim ne bu ülkeye, ne vatandaşına ne de gelecek nesline bir inancım yok. herkesin tek derdi kendi günü. elbet açlığın, yokluğun içinde kimseden idealist olmasını beklemiyorum ama, ekmek kavgasını verdiğimiz bu ülke artık bizim olmadığında sanırım ekmeği de dilenmek zorunda kalacağız. herkes birlikte beraberlik içinde olmamızı söylüyor ama ben başından sonuna bu zincirde birlikte olan kimseyi göremiyorum. ne halkı örgütleyen, ne bilinçlendiren ne de ne yapılması gerektiğini anlatan kimseyi göremiyorum. futbolundan siyasetine, ticaretinden eğitimine herkeste bencillik hakim. bir de küstahlık başladı bu ülkede. parası olan küstahça yanlışı bile savunur oldu. halk hala sessiz, öylesine sindik ki elimizdekinden de olacağız korkusuyla susup oturur olduk. ateş düştüğü yeri yakıyor işte ölen erlerimizin aileleri dışında bu acıyı hisseden bunun için çabalayan da yok. sessizlik büyük güçtür kullanmayı bilene, onu bile yapamıyoruz. her kafadan bir ses çıkıyor. anlamsız gürültüler. ben yoruldum artık söylenmekten, bağırmaktan, susmaktan. siz inanıyor musunuz bu ülkede bir gelecek olduğuna? siz hala doğurduğunuz çocukları bu ülkeye şehit vermeye niyetli misiniz? siz hala yediğiniz ekmeğin %40ını bu devlete vermek istiyor musunuz? siz hala kazanmasınız da vergi ödemekten sıkılmadınız mı? siz heceleme yarışmaları olan bir ülke istiyor musunuz? siz doğurmak istiyor musunuz? siz emek vermek istiyor musunuz? siz türk olmaktan utanmaya başlamadınız mı? bu türk adının gururunu yok edenlerden sıkılmadınız mı? bizi de toplu halde satsınlar da, kime neye hizmet ettiğimizi bilerek kölelik yapalım bari!
(bkz: nerde bu devlet?)
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |