freedom writers

    dangerous minds varken bu filmden bahsetmenin haksızlık olacağını düşünsemde ideal ogretmenimiz gercek hayattan koptuğu için iki kelamı hakediyor sanırım. klasik, idealleri olan bir öğretmen ve yine bir amerika klasiği olan çetelere karışmış öğrenciler. filmin neden çekildiği üzerine kafa yormak gerekir; bu film insanlara başarabilirsiniz mesajı vermek için mi çekilmiştir yoksa amerika böyle öğretmenler yetiştiriyor işte demek için mi. yoksa yahudilerin soykırıma nasıl uğradığını, aşağılandığını anlatırken bir yandan da masum çocuğu oynamak mıdır amaç. filmin tüm tuhaf yanlarını bir kenara bırakırsak hitap ettiği kişiler kimler; evlerinde oturan ve rahat sayılabilecek insanlar mı? mtv destekli olduğunu düşününce mtv izleyen gençler mi? acaba kendi ülkem adına konuşursam daha ortaokul sıralarında kurt, çakal olmuş gençler mi? ki onlar içinse bu anlatım çok aile filmi kıvamında olmamış mı?
    gerçekte yaşanan gurur duyulması olaylar ve kişiler olduğunu idrak etmek tabiki zor değil fakat filmden kendi geleceği için bir parça umut kapması gereken kişiler bu filmi izlemedikten sonra filmin ne anlamı kaldı. sanatsal ya da ticari bir film olmadığı bariz bir şekilde ortadayken. insan özgürlük yazarları kullanıldı mı diye sormadan edemiyor doğrusu.
    ama film dediğin çoğu insan için keyif işidir. tadını çıkarmak gerekir.
    aile filmi, aile filmi.

    dipnot: hilary swank hiç bu kadar çirkin olmamıştı erkek olduğunda bile. ayrıca hayatımda gördüğün en kötü afiş tasarımlarından birine sahip film olarak belleğime yer etti bile.
    (15.08.2007 20:10)

moonlight shadow

    yeniden düzenlenen versiyonu ile diskoların vazgeçilmezi olmuştur. tabi bir kültüründe önemli bir parçası. (bkz: queer as folk).
    (14.08.2007 14:56)

planet terror

    şiddet, zombiler, kopan organlar, seksi ve güzel kadınlar. silahlar ve büyük patlamalar. kısacası pek çok erkeği tahrik eden unsurlar bir arada ki seksi bir kadınla hayalleri süsleyen koca bir tüfeğin bir araya getirilişi fantezileri gerçeğe dönüştürmek için yapıldığıının kanıtı sanki. grindhouse serisinin ilk filmi olan death proof ta quentin tarantino nun filmi üzerinden yaptığı masturbasyonu izlemiştik. rodriguez ise işi abratıp seks partisine dönüştürmüş filmini. her yönüyle pornografik sayılabilecek b sınıf adı altında sunulan iki filmde usta elleden çıkmış seyirliklerdir. iğne fobim dolayısıyla filmden göremediğim sahne oldukça fazla olmasına rağmen kendimi kaptırarak izeledim. iğrençliği seven, kan tutmayan, belden aşağı üslubu bolca kullanan bir film beni aşar diyenlere evde oturun ne işiniz var demek gerek. çılgın bir seyirlik görmek isteyenler içinse hala izlemediniz mi demek boynumuz borcu. filmin saçmalıklarla dolu olduğunu söyleyenlere sadece gülmek gerek zaten b sınıf filmler saçmalamak üzerine kuruludur ne bekliyodun sanat eserimi demek ve selamlamak istiyorum.
    (13.08.2007 21:31)

roswell

    uzaylılar aramızda roswell e bir uzay gemisi düşer ve üç gizemli çocuk yolculuklarına başlarlar. aşk entrika, hafif macera ile bezenmiş süper müziklere sahip cnbc-e tarafından tüm sezonları yayınlanmış gençlik dizisidir. dawson s creek ten kaçma bir başrol oyuncu ile yola çıkıp kendine pek çok hayran edinmiştir. dido nun here with me şarkısıyla açılırdı. ne günlerdi. gençlik dizileri eğlenceli olurdu. hollyoaks gibi sıkmaz the o.c. gibi şöhret budalası olup kendini yok etmezdi. dünyada oldukça hayrana sahip dizi için pek çok ülkede gençlik dergileri ekstra ek çıkarmışlardı alman bravo dergiside bunlardan biriydi. her dönem hatırlanacak vıcık vıcık aşk kokan uzaylılardı, acıyı severlerdi. kaç fbi kaç ile veda ettiler. özledik.
    (13.08.2007 02:15)

mrs henderson presents

    savaşı dönemi insanları bir arada ayakta tutan savaştan uzaklaştırıp şehvetle karışık romantizme sürükleyen bir tiyatro ve kocasının ölümünden kalan parasını tiyatroya bir kadın. çıplaklığın sadece tablolarda meşru olduğu bir dönemde kadınları çıplak sahneye taşıyarak savaş döneminde aykırı ses olarak sahnede yer almıştır mrs henderson ın tiyatrosu. insanlara et sattığı düşüncesi yayılsada kendisi insalara et değil hayal sattığını söylemiş ve savaşın en zorlu anlarında bile tiyatrosunu çalıştımaya devam ettirmiştir.
    judi dench in muhteşem oyunculuğuyla süslenen film yer yer oldukça komik diyaloglara sahiptir. sıcak bir filmdir içinizi ısıtır. ingiliz olması en büyük kusurlarından sayılabilir. olsun yinede izleme gerekir.
    (13.08.2007 02:00)

hepsi 1

    beykent üniversitesi ayazağa kampüsünü mekan edinmiş tv sorunsalı.
    (12.08.2007 21:57)

man cheng jin dai huang jin jia

    konuşmaktan laf atmaktan bıkılmayacak bir film önümüze serilen. görkem, ihtişam diye buna denir herhalde. her bir noktasından tasarım, sanat yönetimi akan film eğer gözümüzü boyamak çabasındaysa bundan daha iyisini yapabilir miydi şüpheyle bakmak gerekir. modası bir türlü geçmeyen şu uçan, kaçan, kovalayan filmlere o kadar bel bağladık ki her yerde karşımıza çıkmaya başladılar. önceleri bruce lee izlerdik gece yarılarına kadar sırf kavgaların ne kadar eğlenceli olduğunu görmek için. çocuktuk, hayal kurardık bir gün bruce lee gibi uçarak tekme atabilmek için. gerçi büyüklerinde bizden farkı olduğu söylenemezdi.
    tabiki o filmlere duyulan hayranlık amerika yı gıdıkladı. durum bu böyle olunca para konusu buldumu tahrik olan amerika desteğini esirgemedi; uçun kardeşim uçun hatta gelin bizi de uçurun nidalarıyla söz yerindeyse sektöre yeni bir soluk kattı ki bi kaçan kurtulsun bir de kendini kaptıran. uzak doğudan bizzat uçması, dövmesi, kaçması için özel adamlar getirilmeye başlandı. bir baktık ki bizim uzakdoğu filmleri dönüşmüş amerikalı nın aksiyon filmlerine. kısa bir süre sonra uzakdoğu dövüşlerini matrix ile felsefi bakış açısıyla izleyerek hafif rahatlar gibi olduk. sonunda işi iyi yapan filmlerde çıkıyordu işte. kill bill saygı duruşunu yaptı. kaplan ve ejderha, hero ise ağzımızı açık bırakmayı başardı. şimdi tüm bu filmleri göz önüne alınca bu filmde insanların ayakları yere yeterince basıyor demek yanlış olmaz sanırım. tasarımlarında ince mühendislik hesapları olduğunu gözden kaçırmak ise tamamıyla haksızlık olur. dekora söylene bilecek tek bir kelime bulamıyorum. kıyafetlerde öyle hala inatla tek anlamadığım konu insanların kilolarca şeyleri neden üstlerinde taşıdıkları. o dönemde bu kıyafetler giyiliyorsa insanlara resmen işkence edilmiş demekten kendimi alamıyorum. hayatımda gördüğüm en gereksiz aksesuar olan kaftanlar ise koca bir külfetten başka bir şey değil. ayrıca kraliçenin kafasına bir leğen koymadıkları kaldı boynu nasıl kırılmadı ya da kırılmıyordu şaşkınlık içerisindeyim. tüm bunlar dönemi ilgilendirir filmle alakası yok. film konu ve senaryo açısında boşluklarla dolu kafanızda pek çok soru işareti bırakıyor. film tadında değil bir gösteri izliyormuşçasına izlendiği taktirde oldukça keyif alınacak hatta başarlı bulunabilecek bir yapım. ben bu şölen kaçmaz derim. film olarak izlemek ise eliniz boş dönmek olacaktır.
    (12.08.2007 20:28)

travesti

    travesti olan insanların sadece erkeklerle ilişkiye girdiği düşüncesi yanlıştır. çünkü kadınlardan hoşlanan travestilerde vardır. ayrıca türkiye sınırları içerisinde manyak, saldırgan insanlar olarak görülmeside ayrıca tuhaftır. toplumda tek bir mesleği yapmak zorunda bıraktığımız. her gördüğümüzde ya laf attığımız ya hakaret ettiğimiz. karakolun önünden geçemezsin sen diye joplarla dövdüğümüz. önce ırzına geçip ardından öldürdüğümüz. peşinden su borularıyla kovaladığımız. ve bunlar gibi pek çok örneği üzerinde uyguladığımız kişilerdir. peki, bütün bu tepkilere maruz kalan biri çığrından çıkmaz mı, etrafına saldırmaz mı, kendini ve özelini korumaya çalışmaz mı. iyice tartmak gerekir. pişkinlikte sınır tanımıyor oluşumuzda ayrı bir konudur.
    (10.08.2007 21:57)

shantel

    balkan müziği yapan fakat alman olan bu yüzden balkanlardan gelen herhangi birine sorduğunuzda o da kim diye tepkiyle karşılaştığınız müzisyen. ülkemizde bucovina club adlı albümü ile en çok satanlar listesine girmeyi başarmıştır. bu noktada geçen sene shantel dinleyerek geçti demek yanlış olmaz sanırım. balkan müziği sevenlere israrla önerilir.
    (10.08.2007 03:25)

çalar saat

    hayatınız boyunca nefret edeceğiniz seslere sahip uyandırma saati. çalar saatler her sabah erken kalkmak zorunda olan insanların kabusudur. rüyanız güzelde olsa kötüde olsa bir kabusa uyanırsınız. horoz sesi ile uyandığım günler aklıma geliyor da bir saat horoz gibi öterek insanı horozdan nefret etme noktası sürükler mi? inanın sürüklüyor. erken uyanmayı gelenek haline getirmiş arkadaşları çalar saat niyetine kullanmak şu sıralar oldukça sık karşılaştığım eylemlerden. ah ah bir zamanlar çalar saatler vardı demiyorum oldukları yerde kalsınlar; tarihe gömülü. allah razı olsun radyolu saatlerden.
    (09.08.2007 02:53)

vaya con dios

    the ultimate collection ile en sevilen parçaları toplamış albümleri ile ülkemizde ilgiyle karşılanmıştır. ekstra olarak yeni bir parçada eklemişlerdir ki albüme açılışı yapan parça şimdiye kadar ki en iyi şarkı olmaya aday kıvamındadır (bkz: pauvre diable). pek çok kafe için vazgeçilmez olan grup kullandığı rahatlatıcı etki dolayısla kahve ve ılık bir bahar rüzgarı eşliğinde kullanılması durumunda tam verim alınacağını deneyimlerle sabitlemenize olanak verir. eğer verilen tepki ha o da kim oluyorsa yapılması gereken tek şey keşfedilmeye değer bir grupla karşılaştığınızın farkına varmak olmalı. okunup geçilmemeli dinlenmeli.
    (08.08.2007 16:07)

diyarda eskilerden olmak

    2006/06/26 girişli olmak beni eski yapar mı?

    eğer yapıyorsa eski olmak tanınmamakla kalmayıp bir avuç insan tanıyor olmaktır. yeni olanların heyecanını, şevkini, ateşli yazılarını ilgiyle okumak demektir.

    dipnot: benden sonra giren herkes yeni muamelesi görmektedir nezdimde.
    (08.08.2007 15:57)

nataşa

    (bkz: natasha)
    (08.08.2007 02:55)

born into brothels calcutta s red light kids

    izlediğim en etkileyici belgesel. zana briski nin calcutta nın genel evlerinin olduğu bir mahallesinde çalışan hayat kadınlarının çocukları ve çocukların küçük yaşta başladıkları genel ev hayatı üzerine çarpıcı deneyimi. öteki hayatları gözümüze sokan ve insanlığımıza yönelen filmde asıl amaç; bu çocukların yaşam koşullarını ve yaşamaya mecbur bırakıldıkları hayatları görmemiz, anlamlandırmamız için anlatmak olmasına rağmen yapımcıların gördüğüne duyarsız kalmayıp çocukların hayatında fark yaratma çabalarıda yer almakta. her bir çocuğun eline fotoğraf makinası verip dünyaya bakışları ve aslında tüm bu çirkinlikler yüzünden altta kalan yeteneklerini yüzeye çıkarma çabaları. kızarak, duygulanarak, dua ederek belgeseli izliyor. bir sonraki kız çocuğunun annesi, ananesi, annesinin ananesi gibi genel evde çalışan kadınlardan olamamasını umut ediyorsunuz. ya da bir erkek çocuğunun satıcı olmamasını. önlerinde duran koca hayatın daracık bir sokakta camsız bir depoda solmaması için pür dikkat filmi izilerken buluyosunuz kendinizi. tüm sevdiklerini kaybeden bir çocuğun büyümeden tüm dünyaya olan güvenini kaybettiğini içiniz burkularak izliyorsunuz. tüm bunların yanı sıra farklı hayatları görmeyi sana benzeyenle yetinmeyip farklılıkları anlama isteğini biraz bünyende taşıyorsanız filmden öğrendiklerinizle mutlu olarak sona erdiriyosun tüm gördüklerinizi. fotoğrafları bir an önce bulup altında yatan çaresizliği, çaresizliğe rağmen umudu görmek için dakikalarca seyre dalıyorsunuz.
    (07.08.2007 03:44)

c r a z y

    2005 yapımı kanada çıkışlı belkide o yılın en samimi filmlerinin paşası. film adını 5 kardeşin adlarının baş harflerinin birleşiminden almaktadır. sıradan bir aile ve aileye katılmış doğuştan tuhaf bir çocuk. çocuğun kendini keşfi ve dolayısıyla ailesini, çevresini keşfi.
    aynı isimli patsy cline şarkısıda filmde sıklıkla kullanılmaktadır. yapımcıların prodüksyondan çok kullandıkları şarkılara telif ödedikleri gerçeği göz önüne alınırsa izlendiğinde güzel bir müzik şöleni ile karşılaşacağınızı tahmn etmek pek zor olmasa gerek. bana charles aznavour sevdiren film olarak hafızama şimdiden kazındı bile.
    filmin her sahnesi üzerinde oldukça düşünüldüğü kasıp mahvetmektense sadeliğin ve doğallığın hüküm sürdüğü aile ile izlediğinizde rahatsız olmayacağınız ama aile filmi sıkıcılığında olmayan ne söylerseniz az gelecek filmlerden birini ortaya çıkarmışlar; başarmışlarda. eğer biraz müzik birazda sinema dili ile ilgileniyosanız. iki sanat dalının nasıl iç içe geçtiği ve sizi sürüklediğini deneyimlemek için güzel bir fırsat önünüzdeki.
    insanın şaçı başına bela olur mu oluyor işte.

    kısacası önce kendini keşfetmeli insan, gerisi arkandan gelir diyerek çekilir sahneden.
    (07.08.2007 03:18)

sayfa: 1-2-3-4...-33

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.