zerrin özer'in ikinci albümü 1981 yılında yayınlanan sevgilerimle'de yer alan bir şarkıdır, sanatçı daha sonra bir zerrin özer arşivi isimli çalışmasında bu şarkının yeni yorumuna yer vermiştir. ilk versiyonunda zerrin özer'in sesi çok lezzetlidir.
ağlıyorum ben
sensiz köşelerde
ağlıyorum ben
sensiz anılarla
soruyorum kendime
neden böyleyim
soruyorum dostlara
neden böyleyim
ben bu muyum sevgilim (2 kere)
düştüm bu hale
yalan, yalan, beni sevdiğin yalan
yalan, yalan, beni düşündüğün yalan
yalan, yalan, beni sevdiğin yalan
yalan, yalan, gözyaşlarında yalan
duyuyorum ben
rüzgarla sessziz
duyuyorum ben
yağmurda hisli
seninle olunca
sızlar yüreğim
seninle olmayınca
ağlar yüreğim
yıllar geçse bile
seni seveceğim
aşkım ile avunup sensiz öleceğim
yalan yalan yalan yalan
beni sevdiğin yalan
yalan yalan yalan yalan
beni aradığın yalan
yalan yalan beni sevdiğin yalan
yalan yalan yalan
beni aradığın yalan
gece yolculuğu yapan şehirler arası otobüste geçen bir klibi olmasından olsa gerek, çıktığı dönemde sıkça meydana gelen otobüs kazalarının sebebi olarak gösterilen günah keçisi (kötü ulaşım şartlarının üzerini örtmede kullanılan batıl bir örtü) konumundaki candan erçetin şarkısı. duyduğum kadarıyla vakti zamanında emel sayın'ın söylediği yağdır mevlam su da o zamanki sellerden mesul tutulmuş. muhtemelen küresel ısınmanın olumsuz etkilerine etkilerine karşı en hazırlıklı toplummuşuz gibi davranıp müsrifliğin ucunu kaçırmış olmamız da bundandır. ne de olsa dünyada ölümden başkası yalan, gerisi de zaten yalan... güzel şarkıdır.
kendime faydalı not: bir tv dizisinden* öğrendiğin "gece 2'den sonra hiçbir iyi şey olmaz*" düsturuna kulak ver ve uyuyamamanın acısını diyardan çıkarma. git yat.
doğru olmayan söz yalan, bir başlayınca sonu gelmeyen, kuyruklanan; her işte yardımımıza -çağırınca- koşan, kimi zaman da birilerine ad olan söz yalan...
öyle çok kullanım yeri var ki, yalansız günümüz yok bir kere. eğer dürüstlükle düşünürsek her "nasılsın?" beyliğine verilen cevap da doğru değil herkese. neden yalan söyleniyor peki? nasıl olduğun beyliğini ortaya atana tutup da "şu şu sıkıntılarım var, kötüyüm kısacası..." diyemediğinden, insanları derdinle boğmak istemediğinden herhalde. *anlayıp geçtik diyelim bu kullanımı, birilerine kendini iyi hissettirmek için de yalan söylüyoruz. yakışmadığı halde yakışmış diyoruz mesela, çirkin olduğunu düşündüğümüz halde güzel diyoruz. ***bir nedeni, bir amacı var en azından bu yalanın da, bunu da geçelim...
*bir insan neden düşünmediği şeyi düşünüyorum der? çevrenin tepkisinden çekiniyor desek, tepkisizliğe baştan beri alışmış olan çevreler yorumsuzluğa da alıştırılamaz mı? yalan söylemek yerine hiçbir şey söylememek bir yerde... *yalan kötüdür, söylenmemelidir değil söylemek istediğim, dünyada kaç milyar insan var ve kaç milyar da yalan... isteyen söyler elbet, diyemem bir şey ama kafamı kurcalıyor; neden bir adam susmak yerine konuşur, neden bir adam inanmadığı şeyi söylemek yerine sessiz kalmayı tercih etmez?
dürüstlük değil denir susmak için çoğu zaman, dürüstlük adına susmayıp da yalan söylemek daha mı dürüstçe acaba? biliyorum, göreceli; yalan da göreceli, benim yalan dediğim birilerinin doğrusu gibi değer görüyor çünkü...
soyutlarla yeterince uğraştım, örneğe aktarayım; sevmek mesela... neden hiçbir şey söylememek yerine "seviyorum" demek? fark edilmiyor mu bu cümlenin sevgiden ne kadar uzak olduğu, sevgiyi yalın halden uzaklaştırdığı... sahte sırıtışlatın sevgiye neler kaybettirdiği, peyami sefa'nın da dediği gibi ufacık sayılan bir yalanın kimi zaman kimilerinin dünyasını döndürdüğü, eşyayı bile ona tepki gösterir, ona dayanamaz kıldığı...
*
"ansızın tarifsiz gelir ya o zamanlar sormaya cürettin kalmaz olanından", zira birini kendin kadar sevebildiğinde onu tanırsın ya, onu tanırsın istemsizce, sendir o. kendine kattığın insanlar nefesinde bile bulunuyorsa, kanındaki oranları düştüğünde titrediklerinden hani, artık eklenmiştir sana, sen ondan o senden parçalar koparır bazı anlar. koparır da gider, parçaların onda kalır, parçaları sende kalır el ele tutuşurken, dokunurken, öpüşürken, alır götürürsünüz birbirinizi yalnız dönerken bir yerlere. yalnız oturur sanırsın kendini bir evde, kendinde bu kadar çok o bulunurken kimse yalnız oturamaz oysa, bundandır iki ruhu taşır gibi bir yorgunluk bedeninde, iki kişinin aşkı kadar çarpar yüreğin, nefes nefese.
"feri soluk, niyeti kayıp, dardayım, aşk nefrete ne yakınsın" ve işte bazı anlarda kaybetme korkusunun titrettiği yüreğinizi taşımaktan yorulmuş beyninizin paranoyaları başlar, adını koymaz ilk önce, onu dinleyesiniz, karşı gelmeyesiniz diye. tabi bunu yapma nedeni her şeyden önce sizi kendinizden korumak, ola ki parçanız gibi sevdiğiniz bir şeyi bir gün kaybederseniz canınız öldürecek kadar yanmasın diye uğraşmaktır aslında. anneniz gibi. babanız gibi.
"kim kırdı her okşamak istediğimde seni"... ve yalnız değilsiniz evet, o da kırık dökük, birbirinizi parçalarken zaten parçalanmış halde olduğunuzu görecek dikkatiniz kalmamış olabilir ama zaman herkesten bir şeyler kırmıştır, kim kırmıştır her okşamak istediğinizde onu, neden dalar gözleri sarılınca, yoksa karşılıklı bir korku mu bu, bu öğrenilmiş çaresizlik, bu "ya bir gün giderse parçalarımla"...
elimi gözlerimi gömdüm tebessüme.
"yalnız kendine inkarın, sadece senden kaçarsın, halin ele verir anlamazsın". ve evet, dediğim gibi, onda gördüklerin yansımasıdır derinliklerinin, onun kollarında dalmak daha kolaydır kendi dipsiz okyanusuna. "birlikte boğulursunuz" en azından.
yalan söyleme bana (ve adını koyar artık...)
gözlerin anlatıyor herşeyi
yalan söyleme bana
yalan söyleme bana
gözlerin anlatıyor herşeyi
zaten yoktur nedeni...
ilk yalan mıydı bizi ayıran yoksa yalan fikri mi...
savunma mekanizmalarından biridir.
söylenmemelidir diyen herkesin bile,en az bir kere söylendiğini düşündüren şey.
ben yalancıyım diyen yalan söylememiş midir ?
vaadedilen ya da en başından beri varolmamış şeyin olmamasıdır.yalanı,yalancı insanlar söylerler ve yalan olduğu açığa çıktığında ise bu karşı tarafın her açıdan canını yakar. aslında bunu önceden anlamak,sezebilmek ve derinlemesine analiz etmek,hatalara maruz kalmadan önceki safhadır.eğer akıllı bir şekilde kişi tüm sabrıyla sebaat ederse,bu raddede mutlak suretle önüne geçebilmektedir.biz bunu ders almakla bağdaştırabiliriz.mesela nasıl ki bebeklere aman bu cıs sakın ateşe dokunma derlerse birşey öğrenilmiyorsa,direkt bir yalancıdan kazık yiyerek durumu idrak edebilmek de insanı eğiten başka bir metoddur. kısacası yalanı yaşayan,yalandan ders almayan ve yalana inana verilecek ders sadece yalnızlıktır.derler ki yalnızlık Allaha mahsustur.ama yalancının mumu yatsıya kadar yanarken Allahın sopası yoktur da bunu pataklayıcı etkiler yaratmaktadır.**
mutlaka "yalancının mumu yatsıya kadar yanar." atasözünü aklıma getirir.insan kendine karşı olan dürüstlüğünü kaybettiğinde,teslim olduğunda şeytana yada kalbin yenemeyeceği bir zorlukla karşılaştığında yalan söyleriz.temelde çok basit gibi gözükür.ancak söz ağızdan çıktığı vakit artık vücudun en çok çalışan kısmı kirlenmiş olur.içi içini yer insnanın.yüzüne bakamaz,gözleri hep yeri seyreder.gerçekler bir şekilde açığa kavuştuğunda ise artık sonuç iyi de kötü da olsa yürek temizlenmiş olur acıtsa bile yalan.
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur.
sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez.
yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.