ezelin sırrını ne sen bilebilirsin ne de ben,
bu muammalı soruyu ne sen çözebilirsin ne de ben.
perde arkasında bir sen ve ben dedikodusu vardır,
perde kalkınca ne sen kalırsın ne de ben.
tahirü'l-mevlevi anlatıyor: "iskilipli atıf hoca ile aynı koğuştaydık. hocanın ertesi gün mahkemesi vardı. bu yüzden durmadan müdafaa hazırlıyordu. derken sabah vakti yaklaşmış idi ki, yataktan kalktı ve gece geç vakitlere kadar hazırladığı müdafaaları yırtıp atıverdi. niye böyle yaptığını sordum. şöyle cevap verdi: "bu gece peygamber efendimiz(s.a.s)'le müşerref oldum. bana: 'atıf! hala bize gelmek istemiyor musun?' dedi. ben de: 'istiyorum ya resulallah!' karşılığını verdim. artık kendimi müdafaa etmenin bir manası kalmadığı kanaatindeyim. zira bana gayri, sefer göründü, rasulullah(s.a.s)'e kavuşacağım.' dedi. hakikaten dediği gibi oldu. o gün atıf hoca son duruşmasında hüküm giydi ve birkaç gün sonra da idam edildi."
iskilip'in çıkardığı tarihe mal olmuş kişilerden biridir. şapka kanununa muhalefet etmesinden ötürü istiklal mahkemelerinde yargılanmış ve idam edilmiştir. iskilipli bir vampir olarak atıf hoca'nın şapka kanununa karşı gelmesi boş bir çabadır ve bu atıf hoca'nın intiharıdır. zira 2. mahmut zamanında fese karşı gelenler sonra onu benimsemiştir. üstelik fesyunan milli kıyafetidir ve avusturya'da üretilmektedir. türk milleti yeniliklere ilk zamanlar karşı durar fakat; daha sonra onu öyle benimser ki bu benimseme taasuba kadar gider.
yine bir iskilipli vampir olarak söylüyorum ki atıf hoca'nın bu muhalefeti bazı görüşler tarafından kullanılmakta ve iskilipli atıf hoca kahraman olarak gösterilmektedir. *
şapka gibi * bir frenk adetini ülkemize devrim diye ithal edenlerin "nasıl şapkaya karşı çıkarsın?" diye idam ettikleri din alimidir.
günümüzde kimsenin takmadığı şapkanın bir zamanlar muktedir olduğu iktidar tarihi ibret vesikasıdır. ileride torunlarımıza övünerek anlatacağız; "şapka karşıtlarını astık biz. elbette ki biz büyük bir ülkeyiz."
asılmaması gereken yerde asılan, boş yere idam edilen bir hoca'dır ama daha fazlası değildir. yazdığı kitap yüzünden başını derde sokmuştur.
ortaya attığı frenk mukallitliği fikrinin ne kadar doğru olduğunu tartışmak bile istemiyorum. hatta bazılarının "frenk adeti" dediği şapkaya bu kadar kızmasının ama bir arap adeti olan sarığa kızmamasının, ya da yunan adeti olan fese tepki göstermemesinin sebebini nerede aramak lazım diye de sorarım size. ayrıca, ülkeyi ingiliz gemisiyle terk eden halife'nin taraftarı olması ama devrimlere karşı çıkması ve bunları kategorize edip genelleyerek "frenk mukallitliği" şeklinde tanımlaması ise bambaşka bir hikaye....
ayrıca, atıf hoca protestolara direk katılmamış olsa bile halkı "din elden gidiyor" şeklindeki sözleriyle galeyana getirdiği de söylentiler arasındadır. doğruluğu tartışılır bunların. ama ancak diğer sözler kadar tartışılır, daha fazla değil.
bu adam din alimi filan değildir. kendi çapında bir eğitimi vardır. o zamanın ünlü hocalarından ders almıştır fakat bu onun alim olduğunu göstermez. başka niyetleri olan kişiler bu adamı din alimi yapmıştır kafalarında. halbuki alim dediğiniz adamın yaptığı icraatlere baktığınızda diğer alimlerle alakası olmadığını ve bilerek abartıldığını de görürsünüz. bunun mantığı yoktur ve olmayacaktır.
asılması kesinlikle yanlıştır, savunulacak yanı da yoktur. fakat o zamanlar zaten verdiği idam kararlarıyla kendisi de çelişen kel ali bir çok yanlış yargıda bulunmuş ve masum insanları da yok yere dar ağacına götürmüştür. bunlar arasında atıf hocanın herhangi bir özelliği yoktur. bilerek ve belli bir amaçla asılmamıştır. ortaya atılan dedikoduları kanıtlamayla uğraşmayan kel ali idam kararını çok da araştırma yapmadan ve düşünmeden vermiştir.
ne yazık ki asılmış ve idam edilince de efsane olmuştur.
aslında frenk mukkallitliği kitabını şapka kanunundan bir buçuk sene evvel çıkartmış, zamanın kuralları gereği maarif vekaletinden izin almış hatta böylesine bir kitabı yazdığı için takdir dahi edilmiştir. ancak ne yazık ki kader ağlarını örecek; hiç bir kanun kendinden önceki fiilleri cezalandıramaz hukuk ilkesine rağmen şapka kanunu nedeniyle yargılanmış ve idam edilmiştir. *
alim olup, olmadığı ile ilgili aşağıdaki adresten verilen bilgiler yeterince açıktır;
büyük babası hasan kethüda efendinin himmetiyle evvela köy hocasından başladığı tahsiline 1891 yılından itibaren iki sene iskilip'te, müderris hoca abdullah efendi nezaretinde devam etmiştir. 1893 nisanında ailesinin karşı çıkmasına rağmen istanbul'a geldi ve medrese tahsiline burada devam etti. meşhur çarşambalı hocanın rahle-i tedrisine "bir âlimden alınan ders" oturdu. medresede daha çok "iskilipli mehmed" olarak anılırdı.1902'de medrese eğitimini iyi derece ile bitti ve aynı yıl açılan ruus imtihanına -bir nevi mesleki kariyer sınavı- girerek istanbul müderrisliğini -profesör- kazandı, ertesi sene fatih camiinde ders vermeye başladı.
ömer karaoğlu'nun "kurtuluşun ölümü" adlı ezgisi de atıf hoca içindir. karaoğlu'nun başı ağrımıştır bunun için biraz.
"sehpalarında sarıkla sallandığımız
sabahlara sorun bizi
suçumuz adımızda saklıdır
düşmana ölüm yağdırdığımız
hani diye yürür üstümüze
şaşkınız öfkeliyiz
söylenmez biz hangi suçtan ölmeliyiz
ölüme değil ölümden değil gardaş
biz dili bağlı gitmeye yanarız savrulsun sarığımız
erzurumdan rizeye maraştan konyaya
umudun dili olsun"
muhakemeyi, reis sıfatıyla kel ali adıyla maruf ali Çetinkaya yürütüyordu. büyük bir hışımla hocaya dönerek: sen şapka aleyhinde bulunmuşsun!
hoca sakin ve vakur bir tavırla: evet efendim. Şapka kanunu çıkmadan iki sene önce, şapkanın bir müslüman kisvesi olmadığına dair bir risale yazmıştım. der
kel ali: Şimdi ne yapıyorsun? diye sorar.
hoca: kanunlara itaat ediyorum! cevabını verir
bunun üzerine kel ali hiddetle bağırarak: sen bilmiyor musun ki şapka da bezdir, fes de bezdir'' deyince
hoca sükunetle:
evet biliyorum, ancak heyet-i hakimin arkasındaki bayrak da bezdir, lütfen o bezi kaldırınız da yerine bir İngiliz bayrağı asınız!! karşılığını verir.
kel ali hiddetlenmişti. ne diyorsun be adam!! diye bağırdı.
hoca: Şapka bir alamettir, adet ile alamet arasındaki farkı düşünerek o risaleyi yazmıştım.... der.
bunun üzerine celse tatil olundu ve savunmasını yapmak için mahkeme bir gün sonrasına ertelendi v.s v.s idamla nihayet buldu.
ruhu şâdolsun...
türkiye'de hukukun hiç bir zaman tesis edilmemiş/edilememiş olmasının en iyi örneğidir.
hukuçular bilirler, aleyhte olan bir kanun geriye dönük uygulanmaz, lehte olan kanunlar uygulanır. dolayısı ile kılık kıyafet kanunu çıkmadan önce yazmış olduğu bir eser için yargılanmaması gerekirdi.
savcı sadece 3 yıl hapisini istediği halde, türk hukuk tarihinde bir ilk, belki de son, olarak savcını istediği cezanın üstünde bir ceza verilerek idam edilmiştir.
ölmeden önce, öleceğini rüyasında bizzat peygamber efendimiz tarafından haber almıştır.
1876-1926
Bu iki tarih arasında sessiz bir kandil yandı,
Işığa muhtaç bu yıllarda,
İşte bu kandil Atıf Hoca’ydı.
Çorum’un İskilip kazası,
Hizmet sebebi Allah rızası.
İstanbul, Kırım, Varşova’ya kadar,
Bu Peygamber sevdalısının ayak izleri var.
Anlatmakla bitmez birçok eseri vardır,
Resmi kayıtlarda geçer “devrin en büyük hocasıdır”
Ta, o zamanlardan bu günlere şahit oldu,
Frenk mukallitliğine karşı geldi ve şehit oldu.
Atıf Hoca sözünü tuttu, biz ise ardında naçar,
Ömür fani, ölüm hak, kelebekler sonsuza uçar
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur.
sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez.
yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.