rakel dink

    Sevgilisinin kanı yerde kalmasın diye çaresizce çırpınan kadın.

    Kızgındır! "Bir bebekten katil yaratan zihniyete" ve suskun kalanlara.

    Şöyle seslenir ölü sevgilisinin ardından;

    ____________________________!

    RAKEL DİNK'İN MEKTUBU

    Ah Sevgilim!

    Çutağıma eş olmak bana verildi. Bugün çok acılı ve onurlu olarak buradayım. Ben, çocuklarım, ailem ve sizler, çok acılıyız. Bu sessiz sevgi biraz olsun bize güç katıyor, kederli bir sevinç yaşatıyor. İncil'den Yuhanna 15:13'te "Hiç kimsede, insanın dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur" der.

    Sevgili dostlar, bugün bedenimin yarısını, sevgilimi, çocuklarımın babasını, ailemizin büyüğünü, sizin kardeşinizi uğurluyoruz. Sağdakine, soldakine, öndekine, arkadakine rahatsızlık, saygısızlık vermeden, sloganlar atmadan, pankartlar açmadan, sessiz bir saygı yürüyüşü gerçekleştiriyoruz. Bugün sessizlikle büyük bir ses yükselteceğiz. Bugün derinliklerin ışığa yükseldiği günün başlangıcıdır.

    Yaşı kaç olursa olsun, 17 veya 27, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim.

    Kardeşlerim, onun doğruluğa olan sevgisi, şeffaflığa olan sevgisi, dostuna olan sevgisi onu buraya getirdi. Korkuya meydan okuyan sevgisi onu büyüttü. Diyorlar ki "O büyük bir adamdı''. Size sorarım, o büyük mü doğdu? Hayır. O da bizim gibi doğdu. O gökten değildi, o da topraktandı. Bizim gibi çürüyen bir beden, fakat yaşayan ruhu, yaptığı iş, kullandığı üslup, gözlerindeki, yüreğindeki sevgi onu büyük yaptı.

    İnsan kendiliğinden büyük olmaz. İnsanı yaptıkları büyük yapar. Evet, o büyük oldu. Çünkü büyük düşündü, büyük söyledi. Bugün buraya gelerek hepiniz büyük düşündünüz, sessizce büyük konuştunuz. Siz de büyüksünüz. Bugünle kalmayın, bu kadarla yetinmeyin.

    O bugün Türkiye'de milat yaptı. Sizler de mührü oldunuz. Onunla manşetler, onunla konuşmalar, onunla yasaklar değişti. Onun için dokunulmazlar veya tabular yoktu. Kelamda dediği gibi yüreğinden taştı. Büyük bir bedel ödedi.

    Bedellerin ödendiği gelecekler Hrantları severek, Hrantlara inanarak olur. Nefretle, hakaretle, kanı kandan üstün tutarak olmaz. Bu yükseliş karşısındakini kendin gibi görerek, kendin gibi sayarak olur.

    Ah kardeşler, Hisus'un yardımıyla ev cennetinden ayırdılar. Göksel ve ebedi cennete kanat açtırdılar. Gözleri daha yorulmadan, bedeni daha yaşlanmadan, daha hasta olmadan, sevdiklerine doymadan kanat açtırdılar göksel cennete. Biz de geleceğiz sevgilim. Biz de geleceğiz o eşsiz cennete. Oraya yalnız ve yalnız sevgi girer. İnsanların ve meleklerin dillerinden üstün olan, peygamberlikten üstün olan, bütün sırları bilmekten üstün olan, dağları yerinden oynatacak imandan üstün olan, varını yoğunu sadaka vermekten üstün olan, bedenini yakılmaya teslim etmekten üstün olan, yalnız ve yalnız sevgi girecek o cennete.

    Orada gerçek sevgi ile bir arada ebedice yaşayacağız. Kimseyi kıskanmayan sevgi, kimsenin malında gözü olmayan sevgi, kimseyi öldürmeyen, kimseyi aşağılamayan sevgi, kardeşini kendinden üstün tutan sevgi, kendi hakkından vazgeçen sevgi, kin tutmayan sevgi, bağışlayan sevgi, kardeşinin hakkını savunan sevgi, Mesih'te bulunan sevgi, bize dökülmüş olan sevgi.

    Yaptıklarını, konuştuklarını kim unutabilir sevgilim? Hangi karanlık unutturabilir sevgilim? Olmuşları, olanları kim unutturabilir? Korku unutturabilir mi sevgilim? Yaşam mı? Zulüm mü? Dünyanın zevkü sefası mı sevgilim? Yoksa ölüm mü unutturacak sevgilim? Hayır, hiçbir karanlık unutturamaz.

    Ben de sana yazdım aşk mektubunu sevgilim. Bana da ağır oldu bedeli sevgilim. Bunları yazabilmeyi Hisus'a borçluyum sevgilim. Herkesin hakkını herkese geri verelim sevgilim.

    Sevdiklerinden ayrıldın, çocuklarından, torunlarından ayrıldın, burada seni uğurlayanlardan ayrıldın. Kucağımdan ayrıldın. Ülkenden ayrılmadın .

    _____________________________________________!
    (30.08.2008 01:59)

markar esayan

    Ermeni kökenli bir Taraf Gazetesi yazarı.

    Olaylara farklı bajabilmek konusunda yetenekli olan Markar Esayan gayet akıcı bir dille duygu aktarımı yapabilmektedir.

    En son " Mağduriyetin insanı kör eden şeytani gücü" üzerine yazdığı yazı "Mağduriyet" e farklı açıdan bakmama sebep olmuştur. Yazının tümü;


    --- alıntı ---
    Bu köşelerin tek kıymetiharbiyesi



    Eşimle birlikte üye olduğumuz Surp Vartanants Ermeni Korosu 2002 yılında Sezen Aksu’nun projesi olan “Türkiye Şarkıları” konserlerine katılmış, bu proje kapsamında 30 ağustosta Efes Antik Tiyatrosu’nda, 1 eylülde Aspendos’ta, 28 ekimde ise Brüksel’de konserler vermiştik. Türkiye Şarkıları’nda Ermeniler’den başka, Kürtler, Rumlar ve Yahudiler de yer alıyor, Sezen de hem kendi repertuarını seslendiriyor, hem de eşlikçi grupların şarkılarına orijinal dillerinde iştirak ediyordu. Sezen’in amacı, o eşsiz sanatçı duyarlılığıyla, sıkı sıkıya kapanmış diyalog yollarını müziğin evrensel diliyle zorlamak ve “Aslında ne kadar çok, ne kadar benzer ve ne kadar zengin” olduğumuzu yeniden hatırlatabilmekti. “Tehlike” hemen fark edilmiş olmalıydı ki, 30 ağustosta yapılacak Efes konserinden önce zamanın Ege Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit Tolon –Ergenekon duyarlılığıyla olsa gerek- “Böyle bir konser için bugünü mü buldular? 31’inde, 1’inde yapsınlar” diyerek konsere ambargo koymaya çalışmıştı. Lakin Sezen “Bu birliktelik de, bu konser de ‘özel’ değil. Bu bizim kendi gerçeğimiz, bu toprakların kendi gerçeği, doğal birlikteliğidir” diyerek bir santim bile kımıldamamıştı yerinden.



    Şimdi anlatacağım detayı seneler evvel Agos’ta kısmen yazmıştım; lakin Taraf okuyucuları da öğrensin isterim. Yanılmıyorsam Aspendos’taki konserdeydi. Son hazırlıkları yapıyorduk. Kuliste hummalı bir telaş vardı. Ermeni korosu olarak otantik olsun diye tasarlanmış –ayinlerde kullanılanları andıran- çakma kilise entarileri giymiş, ortalıkta koşuşturuyorduk. Derken konserde yer alan Kürt gurubundan biri eşimle benim yanıma geldi ve “Tarihte halkım size çok acı çektirdi. Komşularımıza sahip çıkamadığımız gibi, onların kanına da girdik. Atalarımızın sizin atalarınıza yaptığı tüm fenalıklar için özür dilemek istiyorum. Belki faydası yok ama, ben kendi adıma çok üzgünüm. Bunu bilin ve özrümü lütfen kabul edin” dedi.



    Hiç beklemediğimiz bir anda yaşadığımız bu “Karşılaşma” bizi derinden sarsmıştı. O an özür dilemek kadar, dilenen bir özrü kabul etmenin de ne kadar zor olduğunu fark ettim. Özür dilemek için belirli bir olgunluğa erişmenin şart olduğu kadar, bir özrü kabul etmenin de aynı olgunluğu gerektirdiğini o zaman anladım. Bir Ermeni olarak benden 1915 kıyımları konusunda dilenen başka özürler de olmuştu daha evvel. O an yine fark ettim ki, hepsini de yüzeysel bir tavır ve içimdeki öfkeyi kamufle etmesi için harekete geçirdiğim bir donuklukla savuşturmuştum. Hiç de hazır değildim benden özür dilenmesine; hatta bunu içten içe neredeyse arzulamıyordum bile. Üstelik bir milletin kaderiyle böyle oynanmış olduğu, aynı zihniyetin hiçbir pişmanlık göstermeden süreklilik arz ettiği bu ülkede Ergenekonlarla boğuşurken, birkaç duyarlı ve onurlu insanın özrünün hükmü neye geçerdi ki! Neyi değiştirirdi? En nihayetinde onlar da benim gibi olsa olsa“azınlık”tı.



    Bu özürlerin asıl yüzleşmeyi sulandıran, vakanın ciddiyetini azaltan bir tuzak içerdiğinden bile kuşkulanmıştım.



    Ammavelakin o konuşma benim için milat oldu. O günden sonra dışımdan çok kendi içime bakmaya başladım. Mağduriyetin insanı kör eden şeytani bir gücü vardır. Bunun benim üzerimde de işlediğini fark ettim. Bir de şunu fark ettim: Bu ülkede yaşıyor olmama rağmen, aslında bu ülkeye ait hissetmiyordum kendimi. Bunun benim dışımda gelişen, beni öteleyen, ötekileştiren ırkçı politikalarla ilgisi olduğu kadar, farkında olmadan geliştirdiğim bir protesto biçimi olduğunu gördüm. Beni kabul etmeyen, beni yabancı sayan, acılarımla alay edenleri ben de yok sayıyordum. Ama kimdi onlar? Ben kiminle, kimlerle kavga ediyordum? Kime küsmüştüm? Bunların hepsi muğlaktı ve bu muğlaklık bir kara delik gibi her şeyi yutmaya hazırdı. Anladım ki, ait olmaya şiddetle ihtiyaç hissettiğim “memleket”imi de yutmuş, beni yersiz yurtsuz, köksüz bırakmıştı.



    Bunları fark ettim.



    Son günlerde köşelerde hayâsızca kullanılmaya başlayan Hrant işte bu yüzden çok özel bir kişiydi. Benim şu yakın zamanda keşfettiğimi, Anadolu duyarlılığı ve pürüzsüz vicdanıyla çok önceden görmüş ve biz hepimize “Hasta” olduğumuzu söylemişti. Bizler, özür dilemesini de, bir özrü kabul etmesini de bilmeyenler hasta olmayıp ta başka ne olabilirdik ki! Yaşamın sürekliliğini sağlayan tüm insani duyguları, kendi mağduriyet öfkemizin içinde boğup, aslında hiç inanmadığımız barış ve kardeşlik nutuklarını atar ve dinlerken kendi ikbal veya hırslarımızdan başka ne düşünebilirdik?



    Hrant, o Kürt dostum bizimle konuşmadan ve içimdeki kendi yüzleşmemin fitilini yakmadan katledilseydi, büyük bir olasılıkla bugün bu yazıyı yazıyor ve bu memlekette yaşıyor olmayacaktım. Şu bilgiyi de hep bastırmak zorunda olacaktım: Ben hükümlerimi çoktan vermiştim; dünyaya o hükmü hüküm kılan bir deliller silsilesi olarak bakmaktaydım. Öyle bir gözlük takmıştım ki, olan her şey benim haklılığımı vaaz etmekteydi.



    Birbirimizin foyasını çıkarmaya, en demokrat, en haklı ve en ahlaklı olanın sadece biz olduğumuzu ispat etmeye bunca istekli olmadan, kendi içimizdeki katiller, sapkınlar, kindarlar, diktatörler, tamahkârlarla yüzleşsek dünya belki biraz değişecek. Süregelen bunca tartışmanın ve bu köşeleri dolduran onca tafsilatın da tek kıymetiharbiyesi, nefret ve önyargıları bir nebze olsun azaltmaya varsa katkısı; yoksa gerisi laf kalabalığı...



    Bizi gerçek bir demokrat ya da birinci sınıf bir şarlatan yapan işte bu kadar ince bir çizgi.


    Markar Esayan - 28.08.2008
    --- alıntı ---


    (30.08.2008 01:37)

ilker başbuğ

    Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni Genel kurmay başkanı.

    Lice'nin yakılması olayında da ismi geçmektedir.

    Devir teslim töreninde yaptığı konuşmada yine bol bol Laiklik ve Bütünlük üzerine konuşmuş ve şu cümleyi sarf etmiştir;

    "Devlet içinde entelektüel tartışmaların yapılabilir olması, devleti ayakta tutan unsurların tartışmaya açılması anlamına gelmez."

    Yani dediği cümlede ciddiyse eğer, bu dönemde de hangi entellektüel tartışma içinde hangi unsurları tartışacağımıza karar veren bir genel kurmay başkanına sahip olacağız.

    (29.08.2008 17:32)

bir veda havası

    Servet Kocakaya'da oldukça güzel seslendirmektedir bu şarkıyı.

    Bu şarkıyı dinledikçe aklıma kardeşten öte bir dostum gelir. Ve de onun bu şarkı için söylediği " Birini terk edeceksen bu şarkıyla terk edeceksin. O zaman terk etmekte güzel olur." cümlesi.
    (29.08.2008 17:28)

yorgun demokrat

    Bir Ahmet Kaya şarkısı. Aynı zamanda albümüdür de.

    Bana en çok 12 Eylül sonrası kapitalistleşmiş ve fikren hadım edilmiş Solcuları anımsatır.

    Sözleri;

    karanlık yollardan geçtik
    zehir gibi sular içtik
    bir yanımızda ölüm
    bir yanımızda yar sevdik
    bir değil bin bir kere
    sırat köprüsünden geçtik
    cehennem denen illetin
    ta göğsünü deldik geçtik.

    bu yolda dönenler oldu
    mum gibi sönenler oldu
    yar göğsüne baş koymadan
    vurulup düşenler oldu.

    bir sen kaldın geride
    ah akıp gidiyor hayat
    yüreğim anlıyor seni
    artık susma yorgun demokrat.

    şarkılar küsmüş dudağa
    ömründe gecikmiş hasat
    karışmış çoluk çocuğa
    geçim derdinde demokrat
    içlenir hatırladıkça
    izlerini o günlerin
    düşe kalka bata çıka
    yaşadığı o depremin.

    bu yolda dönenler oldu
    mum gibi sönenler oldu
    yar göğsüne baş koymadan
    vurulup düşenler oldu.

    bir sen kaldın geride
    ah akıp gidiyor hayat
    yüreğim anlıyor seni
    artık susma yorgun demokrat.
    (29.08.2008 17:25)

jitem

    Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgesini kan gölüne çevirmiş devlet destekli örgüttür.

    Susurlukta ve Ergenekonda parça parça görünselerde daha da derindir dibi Jitem'in. Bilinen en koca başları Tansu Çiller ve Mehmet Ağar'dır.
    (29.08.2008 17:02)

ahmet cem ersever

    jitem kurucusu ve uzun bir süre yöneticisi.

    PKK itirafçılarının seçilmesi ve PKK'ya karşı eğitilmesi işinde gayet usta bir isimdir. Psikopatlık derecesinde bir kişiliğe sahip olan Erseverbir PKK gerillasının kafasını testere ile kesmesinden dolayı "testere" lakabını almıştır. Yanında hep gezdirdiği bir köpeği vardır ve köpeğine "ecevit" ismini koymuştur.

    PKK mücadelesi dışında uyuşturucu ticareti ve kaçakçılık gibi işlere de bolca bulaşmıştır. Türkiye'de işlenen faili meçhullerin bir çoğunda emir sahibidir. Ne hikmetse bilinmez ama Mart 1993'te istifa etmiştir. Bildiklerinin bazılarını Soner Yalçın'a anlatmıştır. Anlattıkları " binbasi ersever in itiraflari " adı altında kitaplaştırılmıştır. Daha önce kendi adıyla yazdığı kitapları da mevcuttur.

    4 kasım 1993'te katlettikleri gibi esrarengiz bir şekilde katledilmiştir.
    (29.08.2008 16:59)

mahmut yıldırım

    Nam-ı diğer Yeşil.

    Çok iş yapmış, çok can almıştır. Çok ta kirli işler içine girmiştir. Bildiğimiz pislikleri pisliklerinin çok azıdır. Sırra kadem basmıştır şimdilik. "öldü" diyenler oldu ama emareler yaşadığı yönünde. Bu kadar ustaca saklanabiliyorsa yüksek yerlerden rütbesi yüksek korucuları vardır demekki.
    (29.08.2008 16:34)

astsubayken er olmak

    Yazarı ve yayıncısı hakkında İstanbul Başsavcılığı tarafından ‘terör progpagandası yapmak’ suçundan soruşturma başlatılan kitap.

    TSK'da on iki yıl sekiz ay süreyle astsubay olarak görev yapan, ancak daha sonrasında "bölücü" ve "hıristiyan" olduğu gerekçeleriyle YAŞ kararıyla ordudan ihraç edilen Kasım Çakan tarafından çatışma bölgelerinde görev yaptığı sırada şahit olduğunu iddia ettiği olayları anlattığı kitaptır. Bu kitapta birçok çarpıcı iddia bulunmaktadır. Kitaptaki bazı iddialar;


    --- alıntı ---
    HELİKOPTERDEN ATTILAR

    1992’nin temmuz ayında, Kars-Kağızman’daki 7. Mekanize Tugayı 1. Mekanize Taburu 1. Mekanize Bölüğü’nde yeni görevime başladım. 04.04.1993 günü öğle saatlerinde iki Ağrı Dağı arasında, PKK militanları ile tabura ait askerler arasında çıkan çatışmada yaralı olarak ele geçen aslen Malatyalı, İnönü Üniversitesi 2. sınıftan terk, Doğan isimli militan, Erzurum’a götürülmek üzere çatışmanın ertesi günü bir helikopterle askeri yetkililer tarafından alındı. Fakat hem sivil hem askeri kaynaklardan öğrendim; Doğan çözülmediği için Tendürek Dağı’nda helikopterden atılmış, ölmüştü.

    CESEDE TECAVÜZ

    7. Mekanize Tugayı 1. Mekanize Taburu’nda görevliydik. 27 mayıs 1994 günü sabah saat 09.20 civarı askeri yol devriyesine PKK tarafından pusu atıldı. Sekiz asker ve bir astsubay hayatını kaybetti. Bir kadın ve bir erkek PKK’lı da hayatını kaybetmiş ve cesetleri de vadide kalmıştı. Ertesi gün çatışma bölgesine özel harekat birlikleri girdi. Arkasından da bizim askeri birlikler. Yanlarına geldiğimizde, özel harekât polisleri iki ölünün başındaydılar. Erkeğin vücudu isabet eden mermilerle parçalanmış; kadınsa kafasından vurulmuştu. Benim tim yanlarına gittiği zaman büyükçe bir taşın arkasında Adanalı polis Ramazan duruyordu. Bizim Bölük Komutanı Yüzbaşı Mehmet Özpolat sordu; ‘ne yapıyorsun’ diye. Polis Ramazan bağırdı; ‘Gelme Ben ölen teröristi hallediyorum’. Yüzbaşı, “Ne demek, aptal olma, ölüye yapılır mı’ dedi. Yüzbaşı, ‘Olamaz, sizler kafayı yemişsiniz, bu kadar aptallık olmaz’ dedi. Kendimi kaybettim. Ramazan’a küfrettim. Ramazan tabancasını çekerek yüzbaşıya hücum etti. Tam o sırada ben tüfeğin emniyetini açarak havaya doğru iki el ateş ettim.

    ER HÜSEYİN’İN ÖLÜMÜ

    Demirköy 3. Hudut Taburu’nda 18.09.1989 tarihinde göreve başladım. Bu birimde Bölük Komutanı Tuncay Baydur’du. Bölükteki askerlerle futbol oynarken Ağrı Doğubeyazıtlı Hüseyin isimli asker maç esnasında Baydur tarafından dövüldü. Aynı gece Hüseyin firar etti, üç gün sonra da cesedi bulundu. “Şırnak’taki görev yerime ise 1993 yılının Nisan ayı başında ulaştım. 7 temmuz 1993 tarihinde sabah saat 10.00 civarı Kayseri Komando Birliği görevden üs alanına döndü. Yanlarında elleri kelepçeli dört köylü vardı. Üs bölgesindeki yer altı sığınaklarında sabaha kadar tutulmuşlardı. 8 temmuz 1993 tarihinde Kayseri Komando Birliği dört köylüyü yanlarına alıp göreve gittiler. 9 temmuzda döndüklerinde genç köylülerden biri yoktu. Diğer üç köylü, bir komando çavuş, iki er, bir asteğmen, hem dövüyor hem getiriyorlardı. Gençlerden birine, diğerinin nerede olduğunu sordum. ‘O teröristlerin yerini söyle’ diye ona yüklendiler. O da ‘bilmiyorum’ dedi. Komando Yüzbaşı Mustafa, ‘açın elini kaçsın’ dedi. ‘O kaçmayınca yirmi mermi sıktılar. Babasının yanında oğlunu kurşuna dizdiler’ dedi. Ertesi sabah geriye kalan diğer üç köylüyü alıp götürdüler ve bir daha geri getirmediler.
    --- alıntı ---

    Bu tür iddialarla dolayı kitapta adı geçen askerlerle ilgili soruşturma açılması beklenirken kitabın yazarı Kasım Çakan ve yayıncı Mehdi Tanrıkulu tarafından soruşturulma açılmıştır.
    (29.08.2008 16:05)

kalbin kadar temiz bu sayfayı bana ayırdığın için

    Anı defterlerindeki yazıların klasik başlangıç cümlesi.
    (29.08.2008 15:17)

azık

    Gerekli yiyecek ve içecek türü şeyler.
    (29.08.2008 01:33)

osmanlı türkçesi

    Çoğu Türkün günümüzde anlayamadığı dildir.

    (28.08.2008 15:59)

harf inkılabının götürdükleri

    Harf İnkılabından evvel tüm yazılanlar ve çizilenler....

    Koskocaman bir kültürün temelleri...
    (28.08.2008 15:04)

servet kocakaya

    Bingöl'lü bir sanatçı.

    Hacettepe Bilgisayar Mühendisliği mezunu olmasına rağmen müzikle yaşamayı seçmiştir kendisi. İlk albümü "Keké" ile adını duyurmuş, sonraki albümleri olan Ki Zava, Duvar Şarkıları ve Pencere ile adını kazımıştır sanat dünyasına.

    Kürtçe ve Türkçe versiyonlarını söylediği "Keké" şarkısı gerçekten de harikadır.
    (28.08.2008 14:39)

dmitri medvedev

    Yaptığı icraatlarla dünyaya devlet başkanı olmaktan ziyade Putin'in elinde bir kukla görüntüsü veren kişi.
    (28.08.2008 14:28)

sayfa: 1...-4-5-6-7-8...-62

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.