eskici

    Bir Metin Kemal Kahraman şarkısı.

    Şöyledir sözleri;

    kaybolmus bir kentin eskicisiydi
    makinelesmeye karsi duygulari topluyordu
    kaybolmus bu kentin sokaklarinda
    torbasinda umut
    torbasinda ,insana dair ne varsa

    yalniz degilsin eskici
    bir sabah gunes dogar
    sevgiden tuglalarla
    yeniden kurariz bu kenti

    bu kent yorgun dusmus bunca zamanla
    yeni bir gune basliyor umarsizca
    birtek eskici dusmus yollara
    torbasinda umut
    torbasinda, insana dair ne varsa
    (08.09.2008 13:57)

abdullah gül ün ermenistan ı ziyareti

    Gerçekleştirilmesi sonucunda toprak bütünlüğümüzden hala birşeyler kaybetmediğimiz ziyarettir. Ne kıyamet koptu ne de Türkiye'nin karizması yerlere düştü. Uluslararası camiadan aldığımız alkışlar bile yeter.
    (08.09.2008 13:53)

aze

    Bir Kızılırmak türküsü. Hafif başlar, hareketli biter. Sözleri ise şöyledir;

    daglarin eteginden geldiler
    aze'yi gelin almaya
    aze'nin gece saçina
    ak duvagi takmaya
    dügün dernek kurulur sofralar dizilir
    aze'nin gece saçina yildizlar serpilir
    aze'nin yüreginde bir baska sevda gizlidir
    aze'nin gece saçina yildizlar serpilir

    aze bizim aze daglarin kizi aze
    yüregi yigit aze gözleri güleç aze
    veremem veremem veremem aze'mi ellere

    bir sahin uçur daglara
    aze'nin sevdigi o insanlara
    bir sahin kanadindan daglara hey
    (08.09.2008 00:18)

kırmızı başlıklı kız

    Bir de şöyle bir versiyonu mevcuttur.




    Başörtüsünden dolayı ormana alınmayan kız.
    (08.09.2008 00:11)

altı yedi eylül olayları

    Yeniden yıl dönümünü yaşadığımız kapkara bir olay.

    Sermaye millileşsin diye provake edilmeye dünden istekli halkın provake edilerek gayrı müslim vatandaşlarımızın üzerine saldırıldığı "harika bir özel harp" operasyonudur.

    Öldürülen, ırzına geçilen insanlara mı yansak, Atatürk'ün evine bomba atan kişinin sonradan vali oluşuna mı yansak, yoksa 6-7 eylülü bilmeyen bir nesile sahip oluşumuza mı yansak...




    Ve işte yağmacılar!













    (08.09.2008 00:01)

orman

    Temelin ağaçlardan dolayı göremediği şey.
    (07.09.2008 15:44)

fethullah gülen

    sadece ülke içerisinde değil dünya üzerinde bile ismini faaliyetleri ile duyurmuş bir cemaatin lideri.

    basit bir insan değildir her lider gibi. dini her konuda hüküm verecek kadar alim, davası için evlenmeyecek kadar da özveri sahibidir.

    kimi çok sever kendisini, kimi hiç sevmez. sevenleri de kendilerince haklı, sevmeyenleri de. her insan gibi sevilmeyi de hak eder, sevilmemeyi de. yine her insan gibi sevilmezse dahi saygı duyulmayı hak eder.

    her insan gibi fethullah gülen'de eleştirilmelidir tabi. bu olması gereken bir durumdur. fakat bu eleştirilerin de mantıki eleştiriler olması gereklidir. eleştirdiğimiz şeyi bilmeliyiz öncelikle. sonra da eleştirirken kullandığımız ölçütleri. bilmediğimiz birini bilmediğimiz ölçütlerle eleştirir isek komik olmaktan bir adım öteye geçemeyiz. abd'de yaşıyormuş, kendini peygamber zannediyormuş, kutsal topraklara kabul edilmeyecekmiş, din konusunda hiç bişi de bilmiyormuş falan filan... işte bu eleştiriler ölçütsüz bilgisiz eleştirilerdir. önce biraz kitaplarını okuyalım. sonra neler yaptıklarını öğrenelim kendilerinden. referanslarımızı da belirleyip sonra eleştirelim kendisini.
    (07.09.2008 15:32)

recep tayyip erdoğan

recep tayyip erdoğan ve aydın doğan savaşı

    Deniz Feneri Derneği davasında Başbakan Erdoğan'ın isminin geçmesiyle patlak vermiş savaştır. Kılıçlar kesilmiş, sert bir söz düellosuna başlanmıştır dün itibariyle.

    Erdoğan dün yaptığı konuşmada Aydın Doğan'a şu cümlelerle sert bir şekilde yüklendi;

    "Son zamanlarda AK Partiyi yaralayamayanlar, AK Parti'yi geriletemeyenler AK Parti üzerinde yalan yanlış iftira kampanyalarıyla bir şeyler yapmanın gayreti içerisine girdiler.

    Şu ana kadar bunu sessizlikle takip ettim, hala da sessizlikle takip ediyorum.

    Ama artık yetti!

    Bunu görüldüğü gibi bir medya grubu- Doğan Medya Grubu- yani açık söylüyorum Aydın Doğan Grubu üstlenmiş vaziyette.

    Cumhuriyet Halk Partisi ile beraber bu kampanyayı sürdürüyor.

    Ben bu kadar açık söyledikten sonra diyecek ki; 'Başbakan beni hedef gösterdi' veya 'Başbakan benim grubumu hedef gösterdi.'

    Sen AK Parti'yi hedef göstereceksin olacak, Başbakan partisine saldıran bu gazeteyi hedef gösterdiği zaman olmayacak.

    Bal gibi de olur.

    Kimse AK Parti'ye yolsuzluk çamurunu atamaz.

    Yolsuzluk çamurunu atanlar kendileri o çamurun içinde boğulurlar.

    Bugüne kadar atanlar da aynen bu şekilde boğulmuşlardır.

    Şu anda iki gündür Gaziantep ile uğraşıyor Doğan Grubu. Gaziantep'te yolsuzluklar varmış.

    Bizzat kendim inceledim. İncelemelerim neticesinde olayın hiç de kendi gazetelerinde anlatıldığı gibi olmadığını belgeleriyle belediye başkanımdan aldım.

    Bir taraftan bana iyi niyet elçileri göndereceksin, 'görüşelim, barışalım' diyeceksin, ondan sonra da her türlü iftiralarını gazetelerinde televizyonlarında şahsıma, aileme ve partime yapacaksın.

    Kusura bakma!

    Ondan sonra da 'Tayyip Erdoğan çok sinirli, asabi' diyeceksin.

    Bu kervan yola aynı kararlılıkla yürür.

    Açık ve net bir şekilde söylüyorum; AK Parti bundan önceki alışılmış siyasi partilerden değildir.

    Tayyip Erdoğan da o alışılmış Başbakanlardan biri değil.

    Onlar Aydın Doğan ile pazarlığa oturmuş olabilirler, ama Tayyip Erdoğan'ı bu pazarlığa oturtamadığın için bu çılgınlıkları yapıyorsun.

    Şu ana kadar olan bütün kampanyalarının arkasında yatan gerçek budur.

    Açık söylüyorum şimdi; Hilton'dur. Hilton Oteli'nde istediği plan tadilatlarını bana ve belediye başkanıma yaptıramadığı için bu adımları atmaktadır.

    Bizzat bana bunu teklif etmiştir, bizzat belediye başkanıma bunu teklif etmiştir. İstediğini alamadığı için de bu kampanyaları sürdürmektedir.

    Sadece bu değil, daha önce desteklediği gazeteleri hangi metod ile destekliyor; onları da duyacaksınız.

    Ve onda sonra o gazeteler ileride nasıl kendisine tetikçilik yapıyor? onları da duyacaksınız. Bundan sonra artık 'saygılı götürelim, gizli götürelim' yok. Her şeyi açık bir şekilde millete duyuracağız."

    E tabi Aydın Doğan'ın cevabı gecikmedi. Şöyle cevap verdi ;


    "Başbakan’ın konuşmasını hayretle dinledim.Sadece hayretle değil, aynı zamanda Türkiye’de basın özgürlüğünün geleceği açısından da çok derin bir endişeyle dinledim.

    Deniz Feneri ile ilgili haberleri gazetelerden, televizyonlardan izliyorum.

    Neymiş olay?

    İnsani yardım toplama amacıyla kurulmuş bir dernek, topladığı paraları, birtakım şirketler aracılığıyla şahıslara vermiş.

    Tabii bu çok önemli bir olay.

    Çağımızda insani dayanışmayı, yardımlaşmayı sağlayan kuruluşların büyük sorumlulukları var.

    İnsanlardaki yardım duygusunu istismar etmek, bana göre günahların en büyüğüdür.

    Çünkü o duyguyu yok ettiğiniz, yardımlaşma amacıyla çalışan insanlara ve kuruluşlara olan güveni sarstığınız takdirde insanlığa çok büyük zarar vermiş olursunuz.

    Bu olayı kim ortaya çıkarmış?

    Alman polisi ve makamları.

    Kim yargılıyor?

    Alman yargısı.

    Peki bizim gazetelerimiz, televizyonlarımız ne yapıyor?

    Mahkemenin safahatı hakkında bilgi veriyor.

    Başbakan kime kızıyor?

    Bu haberleri veren gazetelere ve televizyonlara.

    Hatta onlara da değil, direkt beni hedef alıp bana kızıyor.

    Tarih, demokrasi

    değil diktatörler

    sayfasına yazar

    Bunun bir mantığı var mı?

    Şahsıma karşı bu saldırıyı mantıkla, vicdanla, adalet duygusuyla izahı mümkün mü?

    Sanıklardan biri, toplanan paraların Başbakan’a verilmek üzere birisi tarafından alındığını söylüyor.

    Bu ifade tutanağa da geçmiş.

    Peki bu ifadeyi kim dile getiriyor?

    Anamuhalefet partisi başkanı.

    Hem de nerede?

    Televizyonlarda canlı yayında.

    Tekrarlayayım.

    İddia sahibi Alman yargısı.

    İddiayı Türkiye’de dile getiren, anamuhalefet partisi başkanı.

    Bunu yayınlayan NTV Televizyonu.

    Söyler misiniz ben bunun neresindeyim?

    Kendi gazetelerime bakıyorum, hepsi bunu Deniz Baykal’a atfen vermişler.

    Başbakan bize yükleniyor.

    Herhalde bu yolla susturmak istiyorlar.

    Devlet bütün kurumlarıyla ellerinde.

    Bize yapmadıkları kötülüğü bırakmayabilirler.

    Zaten yapıyorlar ve yapmaya devam edecekler.

    Ama hür basını susturmaya tam teşebbüs eden bir başbakanı tarih, demokrasi defterine değil, diktatörler sayfasına yazar.

    Ahlakımın

    hesabını alnımın

    akıyla veririm

    İddia sahibi ben değilim, ama Başbakan bunun hesabını senden sorarım diyor.

    İddia doğru çıkmazsa, seni ahlaksız ilan ederim diyor.

    Ben bu yaşıma kadar ahlakımla ve şerefimle geldim.

    Ahlakım konusunda sicil amirim Başbakan değildir.

    Ahlakımın hesabını hem bu dünyada hem öteki dünyada alnımın akıyla veririm.

    Bir başka nokta daha var ki, bundan söz etmekten hicap duyuyorum.

    Başbakan, gazetelerde ne zaman hoşuna gitmeyen bir haber görse hemen Hilton ipine sarılıyor.

    Kendisine açık açık şunu söylüyorum:

    Hilton konusunda yasalara aykırı bir talebim varsa, bunu reddetmek kamu otoritesinin görevidir.

    Ama vatandaş olarak haklı bir talepte bulunuyor ve bunu yerine getirmiyorsa, bu da suçtur.

    Türk kanunları, başbakanlara suç işleme hakkı vermiyor.

    Bir de şunu merak ediyorum:

    Hilton konusu Başbakan’ı neden bu kadar ilgilendiriyor?

    Ben Hilton konusunun İstanbul Belediyesi’nin yetki sınırları içinde olduğunu sanıyordum.

    Yoksa İstanbul Belediyesi’nin yönetimi de mi Başbakanlığa geçti?

    Her fırsatta Hilton’u diline dolamasından, bu konuyu artık şantaj aracı haline getirdiği sonucunu çıkarıyorum.

    Şantaj

    Başbakanlara

    yakışmaz

    Şantaj, başbakanlara yakışan bir şey değildir.

    Ayrıca suçtur.

    Yine de benim açımdan bu konuşmanın asıl vahim yanı, basın özgürlüğüne yönelik ağır tehdidin artık iyice su yüzüne çıkmış olmasıdır.

    Başbakanımız eleştirilmekten hoşlanmıyor.

    Hoşlanmayabilir.

    Ama elindeki gücü de kullanıp bunu şantaj aracı haline getirme hakkı yoktur.

    Bana göre bu tutumu ağır bir anayasal suçtur.

    Çünkü Anayasamız, basın özgürlüğünü teminat altına almıştır.

    Dünkü konuşması Türk basın tarihinde çok tehlikeli bir dönemin başladığının en somut işaretidir.

    Şimdiye kadar ellerinden gelen baskıyı yapıyorlardı. Demek ki baskıları daha da ağırlaşacak.

    Benim söyleyeceğim bundan ibarettir."

    Kavga ise bugün gazete manşetlerinde devam etmekte.

    (07.09.2008 15:04)

ne mozaiği ulan

    Türkiye içerisindeki farklı ırkları, dilleri, dinleri, mezhepleri bir çırpıda görmezden gelen şiddet kokan kaba bir cümledir. Bu cümleye göre Türkiye yekpare ve tektip olmaktan öte öyle olmak zorundadır. Ve "sıkıysa olma" tehditi söz konusudur. Bu tehditten sonra da mozaiğe alternatif olarak ta mermer gösterilmiştir.
    (07.09.2008 14:27)

fethullah gülen

    Sadece ülke içerisinde değil dünya üzerinde bile ismini faaliyetleri ile duyurmuş bir cemaatin lideri.

    Basit bir insan değildir her lider gibi. Dini her konuda hüküm verecek kadar alim, davası için evlenmeyecek kadar da özveri sahibidir.

    Kimi çok sever kendisini, kimi hiç sevmez. Sevenleri de kendilerince haklı, sevmeyenleri de. Her insan gibi sevilmeyi de hak eder, sevilmemeyi de. Yine her insan gibi sevilmezse dahi saygı duyulmayı hak eder.

    Her insan gibi Fethullah Gülen'de eleştirilmelidir tabi. Bu olması gereken bir durumdur. Fakat bu eleştirilerin de mantıki eleştiriler olması gereklidir. Eleştirdiğimiz şeyi bilmeliyiz öncelikle. Sonra da eleştirirken kullandığımız ölçütleri. Bilmediğimiz birini bilmediğimiz ölçütlerle eleştirir isek komik olmaktan bir adım öteye geçemeyiz. ABD'de yaşıyormuş, kendini peygamber zannediyormuş, kutsal topraklara kabul edilmeyecekmiş, din konusunda hiç bişi de bilmiyormuş falan filan... İşte bu eleştiriler ölçütsüz bilgisiz eleştirilerdir. Önce biraz kitaplarını okuyalım. Sonra neler yaptıklarını öğrenelim kendilerinden. Referanslarımızı da belirleyip sonra eleştirelim kendisini.
    (07.09.2008 03:01)

içmeden önce çalkalayınız

    Her zaman içtikten sonra fark ettiğim uyarı.
    (06.09.2008 19:47)

atatürk uluslararası barış ödülü

    1986 yılında verilmeye başlanan ve dünya barışına katkıda bulunanlara verilen devlet ödülüdür.Mustafa Kemal Atatürk'ün

    "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" ilkesinden yola çıkan ödül; barış, dostluk, anlayış ve iyi niyetin gelişimine katkıda sağlayan tüzel kişilere verilmektedir.

    Bugüne kadar ödülü kazananlar şöyledir:

    1986 - Joseph Luns - NATO Eski Genel Sekreteri
    1987 - Richard Von Weizsaecker - Federal Almanya Cumhurbaşkanı
    1988 - Verilmedi
    1989 - Takahito Mikasa - Japon Prensi
    1990 - Kenan Evren - Türkiye Cumhuriyeti 7. Cumhurbaşkanı
    1991 - Verilmedi
    1992 - Nelson Mandela - Güney Afrika Ulusal Kongresi Başkanı (Ödülü Kabul Etmedi)
    1993 - Verilmedi
    1994 - Verilmedi
    1995 - Türkiye Kızılay Derneği
    1996 - UNICEF
    1997 - Bosna-Hersek Türk Barış Gücü Görev Kuvveti
    1998 - Prof. Dr. Bernard Lewis - Princeton Üniversitesi Öğretim Üyesi
    1999 - Haydar Aliyev - Azerbaycan Cumhurbaşkanı
    2000 - Rauf Denktaş - KKTC Cumhurbaşkanı
    (06.09.2008 19:41)

nelson mandela

ali balkız

sayfa: 1-2-3-4...-62

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.