karantina embriyo

    bir kolera eseridir..

    hazretlerimin her sözü beynimde belirginleşti vurgunları yorgun yemişti yolun allah'la her saniye kesişti kafan secdeye kaç kere doğru niyetle erişti serzenişti işin işti annemin karnındakı embiryo ezan sesleriyle gelişti eğitimleriniz akademikleşti yönetmenler yönetilmişti suçlular senaristleşti burunlar kokainleşti suna'nin serçeleri irkilmişti esen güler erginleşti annem azbuçuk sakinleşti suratımın yarısı bergenleşti en yakın dostum şu ve bu gibileşti iğnenizle kalbimin plakları çizilmişti içim mişli geçmişli ay yıl gün dakika ve saniyeler sidik yarışına girişti bu gözümden düşüp ölüp bitişti hızır'ım yardıma yetişti kokum amberleşti yüzüm ekşimişti


    hayat alışverişti veriş alış gelişti müzik bomçiki bomçikileşti proflar amatörleşti diliniz kekeledi kemkümleşti hayatının en az altı senesi çift dikişti ses telciklerim gerginleşti saf duru halin şirretleşti nereye gidiyoruz

    hayat alışverişti veriş alış gelişti müzik bomçiki bomçikileşti proflar amatörleşti diliniz kekeledi kemkümleşti hayatının en az altı senesi çift dikişti ses telciklerim gerginleşti saf duru halin şirretleşti hooop kal orda


    tabağimdaki erkek topkekleri kim yemişti konuşma balonum iyice genleşti türkiye güzelim çirkinleşti tozlar toplanıp leblebileşti işin helali sütü ana memesinden emişti içinde hayrolan her işti ilkokul kızları ojelenmişti acaba ne işti?mamalar dökülürken lekeler çamaşır suyu içmişti azgın yöre çocuğu töreyle kafayı yemişti delikanlı ibişle enseleşti yarışmalarınızda üç kırodan biri seçilmişti bu nasıl haysiyet ezişti tanıdığım kadınların %70'i bitchti artı hiçti bu beni uçuruma kasıtlı itişti madamın sözleri şifreleşti gözler bedene fetişti fetish'in seti müthiştİ durum eşitleşti namuslu hayat deformeleşti dedikodular kulaklarla didişti bas geri frenlerim anileşti bedenim çizgi çizgi filmleşti pide arası bana bağıran eşekti kaprisleriniz egoistleşti ölümler esrarengizleşti tepkiler anileşti adilerin dillerine mani mi yerleşmişti iş ilanı işleşti çiftler birleşti düşünceleriniz mistikleşti.
    (17.01.2007 04:12)

tanrı

    tanrı en genel anlamda kullanılan yaratıcıdır. var olduğuna inanmak ve inanmamak kişilerin kendi bileceği bir iştir. kimseyi de ilgilendirmez.

    insanlar geçmişten* kendilerinden daha kudretli bir varlığın bulunduğuna inanma ihtiyacı hissetliler. bunun nedeni olarak ise açıklayamadıkları bir takım olguları açıklamaya ihtiyaç duyuyor fakat bunu kendi fikirleri ile açıklayamıyor olmalarıydı. "benim gücüm bunu yapmaya yetmiyo. ama bu var. demek ki benden daha güçlü bir varlık var." diyen zihniyetin, var olmasından başka çare görmediği bir olgudur tanrı.

    ama insanların tanrı'ya ulaşma yöntemleri her zaman böyle olmamıştır tabi ki.. mesela descartes'ın dünyaca ünlü sözünü ele alalım: düşünüyorum, o halde varım.. elbette descartes bu sözü çat diye bulmamış veya bir kıvılcım ile aklında parlamamış ya da gökten kendisine inmemiştir. onun kurduğu mantıksal süreç şu şekilde gelişmekteydi: düşünüyorum.. o halde beynim çalışıyor.. çalışan bir şeyin yok olduğu kabul edilemez.. demek ki beynim var.. beynim var ve ben de düşünüyorum.. düşünürken kelimelere anlamlar yüklüyorum.. sıra mükemmellik kavramına geldiğinde işin içinden çıkamıyorum.. ağaca bakıyorum.. hiç de mükemmel değil.. zira hayvanlar da aynı şekilde bir çok kusur barındırıyolar.. o zaman mükemmel bir şey varsa o da tanrı'dır.. o halde tanrı vardır.. tanrı işi yaratmaktır.. eğer tanrı varsa yaratmalıdır. zaten önceki düşüncelerimde tanrı'nın varlığını kabul etmiştim.. o halde tanrı yaratmıştır. o halde beni de yaratmıştı. yani ben de varım..

    descartes bu şekilde düşünerekten önce tanrı'nın, sonra da kendi varlığına ulaşmıştır.peki ama descartes'in ulaştığı tanrı onun dediği gibi mükemmel midir??

    tanrı'nın varlığını aslında öyle ya da böyle herkes kabul etmiştir. ama onun bu varlığını herkesin kabul ediş biçimi farklıdır. bu farklılıklar ise onun sanki yokmuş gibi kabul edilmesine de çanak tutmuştur. mesela tanrı vardır ama sanıldığı kadar mükemmel değildir desem ne demek istediğimi daha iyi anlatıyor olurum..

    şimdi bir soru soralım.. tanrı bizi neden yarattı?? bugüne kadar yaklaşık olarak 12 yıl boyunca okuldan aldığımız din kültürü derslerinde*bize tanrı'nın*bizim ona kulluk etmesi için yarattığı anlatıldı. sonra birisi çıkıp sordu: ne yani hocam tanrı'nın bizim ibadetimize ihtiyacı mı var?? cevap çok basit: elbette hayır.. o zaman bi daha soruyorum: tanrı bizi neden yarattı?? bize ve ibadetimize ihtiyacı yoksa bizi neden yaratsın ki?? bana kalırsa tanrı bizleri yaratmak zorunda!! evet zorunda.. çünkü tanrı'nın işi descartes'in de dediği gibi yaratmaktır. yaratmayan bir tanrı hiçtir, anlamsızdır. kim yaratamayan bir tanrı'yı ne yapsın ki? tanrı'nın büyüklüğü burda gizlidir: yaratabilme gücünde.. ve aslında tanrı sadece budur.. yani sadece yaratmak için vardır. ne gökten kitap indirmek, ne bu kitapta söyledikleri iddia edilen şeylere uyanları cennete uymayanları da cehenneme atmak için vardır. tanrı bunlarla neden uğraşsın ki?? bunların ne anlamı var ki??

    siz bu dünyaya gelmeden önce bu dünyanın sizin için anlamı neyse, siz bu dünyadan gittikten sonra da bu dünyanın anlamı sizin için o olacak. cennet-cehennem felan denilen şeyler, sadece insanların iç huzurlarını sağlamak için ortaya attığı düşüncelerdir. "kötü davranırsam cehenneme giderim. iyi davranırsam cennete giderim. o halde iyi davranayım." düşüncesi bana göre çok saçma bir düşüncedir. ben cennet ve ccehennem olgularına inanmamama rağmen bunun kötü olmama bir gerekçe olamayacağının farkındayım. iyi olan benim. tanrı beni böyle yarattı zaten. ben istesem de kötü olamam. ya da tam tersi. ben kötüyüm. beni tanrı kötü yarattı. bu nedenle de daha iyi olmaya çalışmak zaman kaybıdır.

    tanrı beni kötü yaratacak, ondan sonra da sen kötüsün diye beni cehenneme atacak öyle mi?? bunun neresinde mantık var ben göremiyorum. hayyam ne güzel demiş:

    beni böyle yaratan kim? sen!
    ne yapacağımı da yazmışsın önceden.
    öyleyse söylesene bana
    nedir o cennet ve cehennem..

    tanrı vardır ve var olduğunu ispatlamak için yapmak zorunda olduğu şeyi yapmış ve bizleri yaratmıştır. gerisi boştur. aldanmayın..
    (17.01.2007 03:05)

gerçekçi ol imkansızı iste

    ernesto che guevara'ya ait bir sözdür. kendi içerisinde çeliştiği düşünülen bir cümle yapısına sahip olduğu düşünülmektedir. bunun için

    (bkz: gerçek)
    (bkz: gerçeklik)
    (bkz: imkan)
    (bkz: imkansız)

    ilk olarak şunu belirtmekte fayda var ki imkansız burda che'nin dünyasında var olduğunu düşündüğü imkansız değildir. imkansızın var olduğunu düşünenlerin imkansız olarak niteledikleri şeylerin, gerçekçi bir bakış açısıyla aslında gayet yapılabilir ve imkanlı olduğu kanaatindedir. che'nin imkansızdan anladığı şudur:

    ---------------------------

    imkansız dünyayı değiştirebilecek gücü içinde aramak yerine kendilerine sunulan dünyada yaşamayı daha kolay bulan küçük insanların ortaya attığı büyük bir kelimedir. imkansız bir gerçeklik değil bir görüştür. imkansız bir iddia değil bir meydan okumadır. imkansız potansiyeldir, geçicidir. imkansız yoktur.

    ---------------------------

    bu cümleler adidas'ın bir reklamından alıntı olup, che ve onun gibi düşünenlerin imkansız kavramından ne anladığını tam anlamıyla ortaya koymaktadır.

    gerçekçi olan insanlar için imkansız yoktur. gerçekçilikten uzak insanlar için imkansız vardır. siz gerçekçi olun ve gerçekçilikten uzak insanların imkansız olarak niteledikleri olguların, yeri ve zamanı gelince nasıl da imkanlı olduklarının farkına varın.onların imkansız dediklerini isteyin. onu ele geçirdiğinizde kimsenin size karşı söyleyecek hiçbir şeyi olmayacak.
    (12.01.2007 06:24)

eski sevgili

    paylaştınız, çok şeyler. belki de şu anda eski olarak nitelendirdiğin kişi sana bu duyguları ve heyecanları yaşatan ilk kişiydi. bu nedenle ona minnettardın ve onunla yaşadığın bu olağanüstü günlere saygı duyuyordun. onu hala seviyorsun fakat ilk heyecan duyduğun gibi değil. yeni olmadığı için bir takım şeylerin farkındasın ve bu farkında olduğun şeyler onu diğer insanlardan farklı kılıyor. eskisi olduğuna göre yenisi de olacak diye düşünmüyorum. yalnızca bir kişi olabilir ve bu kişiyle devam edemeyeceğiniz için bitirirsin(iz) ve daha sonra kimseyi onu sevdiğin gibi sevmez, kimseyi onu özlediğin gibi özlemezsin. bu nedenle o; ilk, tek ve eski sevgili olarak kalacaktır. o da bunların bilincindedir. aynı şeyleri o da yaşar. birbirlerini severek ayrı ayrı yaşarlar. birbirlerinin varlıklarına katlanamadıklarına inandıkları için yokluklarına katlanmaya çalışırlar.

    bu yaşanmışlıklar yeni durumlar doğurma eğilimindedir. hele ki onun eskime zamanı henüz yeniyse kendini bir garip, çok yalnız, depresif ve karmaşık hissedersin. kimseye güvenmezsin. nasıl güveneceksin ki? en güvendiğin sana katlanamıyorken ve bu nedenle senin yanında değilken senin yanında olanların güvenilir olduğuna nasıl inanacaksın? onlar da o'nun kadar sert olmasa da her an gitmeye hazırlardır. bu en çok onların elindedir. o nedenle onlara da hiç yaklaşmak istemeyeceksin. bu da senin daha da yalnızlaşmana ve koca bir yaz tatilini tek başına geçirmene, daha da ötesi tek bir odada geçirmene neden olacaktır.

    her ne kadar ayrılmadan önce her şeyi onun için yapmış olsan da ayrıldıktan sonra onun geçmişinde yaptığı hataların en büyüğü sen olursun. yaşadığı bütün mutsuzluklar ve bundan sonra yaşayacağına inandığı umutsuzların tek sorumlusu sensindir. "seni seviyorum. değer veriyorum. ne kadar arkadaşsız ve yalnız olduğumu biliyorsun. bu ayrılış yeni bir başlangıç olsun. en azından yolda birbirimiz gördüğümüzde yüzümüzü birbirimizden çevirmeyelim de geçmişe saygı duyalım. ne de olsa belli bir geçmişimiz var. ben bunları yaşamaktan pişman değilim ve hatta bunları seninle yaşamış olmaktan memnunum. " tarzında gerçekçilikten uzak bir yaklaşımla kendisine en azından arkadaşlığınızın devam etmesi konusunda düşünceni bildirirsin. o da sana "bugüne kadar senin için ağladığım anlara lanet olsun!" der. eski sevgili budur. daha fazlasını olmasını bekleyemezsin.

    daha sonra ortak arkadaşlarınızla bir araya geldiğinde uzun bir süre sonra onunla karşılaştığında sen ona selam verince yüzüne bile bakmadan yalnızca "iyiyim." der.. eski sevgili budur.

    bir zaman onu özlediğini felan sanarsın. fakat daha sonra fark edersin ki aslında özlediğin şey o değil onunla yaşadıklarındır. geçmiş senin geçmişindir ve bu kişi sadece bu geçmişte bir misafir oyuncudur. rolü bitmiştir ve gitmiştir. yeni bölümlerde yeni oyuncular olacaktır, olmalıdır. yoksa on iki bölüm sonra hayatın yayından kaldırılır...
    (05.01.2007 06:36)

irtifa kaybı

    kolera'ın bir şarkısıdır..

    cilve iter naz çeker bu zararı dahi bu hayatta baki sevap darılana fildişi için müessese hediyesi var mı ki eş sesi benzeri tek sesi burası texas'ta kayıpta mı tommiksi teptili mekana gün terbiyecisi açarım kafesini öde diyetini özetini temize çektimli temkinli sevin nereden çıktı bu yosmalık eğilimin kelebek beslerim bana sövecekseniz terlemeyim patla torpilim avuçları deşelim hadi diyelim kaza süsünü de serelim gücüne de bakalım sert adelelerin acıyor mu mide kesiklerin ben dikerim çok severim hadi halledelim çek silahını vur beni hepinizin inkarıyım irtifa kaybıyım doğum hatasıyım paylaşamam ben seni bu yılda aynıyım ne yapalım devrilip dök içini malumatımız hatırınız yapayalnızız tabanımı yağlayınız bana baba yaralatınız mama bankamız define haritamız arkçınız ben giderim süt koksun limanınız radarama yakalanırız emek harcamazsınız bahçivansınız aynı malsınız arakçı evveliyasınız temelimin hocası zayıf yası bildiğiniz şen tayfanız kafada mı tasalarımız tartaklanırız kör topal kalırız tek sırtımız demiş atalarımız valeler kraliçeler hadi söyleyin güvenimin eseri kimin tehlikede miyim ben mülayimim şehzademe yakışır tek sevgim ölebilirim bu ne nefret bu ne şiddet bu ne mana vietnam'dan mı aldın kara kuşağı geç arkaya çıkalım ava paralarım var mısın iddasına teşhisim alerji kalbim seferi çizgi filmim dipçik izleri tek geçerim sago k vitaminim ben anfi zerafetim ilk körfezim üzülme yenisini alırız aşkın üstünü sayarak alınız hasmın idare ediniz şerit ihlali sandallarım sultani hanmış takibi.

    ***bu yolculuk insanın sonunda ölümü bile üç gün sonra duyulan bir kişinin ya da gökyüzündeki tek bir yıldızın yalnızlığı kadar büyük bir yalnızlığa iter. çünkü ego ancak tam bir ümitsizlik noktasına gelince teslim olur. bu teslimiyet acı vericidir. çünkü kişi kendini yutacak dipsiz bir uçurum açılmış gibi hisseder. bu ölüm gibi gelir. ancak bu bir taraftan ölümdür diğer taraftan da o bir diriliştir. o doğmak için ölmektir. yolcu önce bilinç altının karanlıklarına dalar. iç dünyamızın bu karanlığı, gerçek benliğimizin tanrı'nın şekilsizliğinin göz kamaştırdığı yerdir. benliğimiz karanlıkta gizlenmiş bir ışıktır.***

    hoşgeldiniz diss atanları dövme kurumu niye eli boş geldiniz dış cepheniz çok idealist değil ateist ben bir rapist bilin aklım hapis nankörsün mazoşist hadi pist ben ki lirisist biriniz hiçiniz hiçiniz hepiniz bu mu happiness siz ikiniz acınıza talibiz biz bu tipiz delikanlılık bu mu ulan yaş taşı tahtayı rhymını bulan kim acaba senin rapini yazan kuyunu kazan ben değilim tasalanma da utan boynuzunuz çıkıverdi meteroloji bugün havamızı katletti din derslerim hep 5 ti 12-7 shifti uyku müdavimi mesai en iyisi batsın size pikabımın iğnesi montaj servisi birleştirsin beynini arkadan izledim kafiyen eğreti kana nüfuz edemedi çok nacizhane kerata kitimiz son müdahale benimki harname poşetimin dibine sin asansörle düş sergile düş kırıcı makine depresyon majestik yüzünüz silik elastik şirketiniz psycologistic az mı çeliştik harbi didiştik hemen aberagandileştik.
    (05.01.2007 05:57)

la kayyume illa hu

    kolera'nın seslendirdiği çok kaliteli bir şarkıdır..

    papatyaları koklar küçük kız, burnuna polenleri yapışır hapşırtır..

    pirinç tarlasında taşken aranıza karışan gam oldum. aman allah'ım! onlar da mı olgunken ham oldu? ben deriz derim her işyerinde tabldot etin, huyunu zerkettin ve olgun kelek oldu. bence fazla hızlı çarptı duvara başvuran bana. her vuruşta karavanaydı hakkı silahın, oysa alamadın feyz. kendi atını sattı şu günlerde birçok reis, deva yok bu deveyi inleten bir dert ki halis muhlis. eğer içinse hasis hususi bir teşhis, ben gitarı telsiz, aldığım hediyeler paketsiz, verdiğin değeri sok kendi cebine. kolamın gazı kaçana kadar mıydı karizman? vah çok yazık, adam asmaca oynarken astığım aynı kadındı mıhladık, bir varmış bir yokmuş diye başlayan bir masaldan bir yalan attık. musa da asa anla ki saptık, debelenmeyi de bırak artık. kaş yaparken göz çıkardın sen, bizler harici. melankolia rotası aynı hatt-ı kudsi nurani. cebin, göbeğin şişti gari şükrün o kadar az ki, it ürür kervan yürür, haydi kahpe gel beri. hayat bir pencere, gelen baktı geçti olan oldu. çim adamımda asi geldi sonunda dazlak oldu, minimini bir kuş donmuştu, pencereme konmuştu, donan kuşla çocukluğum savruldu. rahmet yağarken sağanak sağanak boş kuyularıma doldu su. kalbim uyandı doğrusu. kur istediğin kadar pusu. içinde yaşayan firavunu öldür, çek pusuyu al huşu. kalbim yansın diyorsan söyle la kayyume İlla hu

    bugün uyuyamadım, içim çok buruk kırıktı kalktım,
    bir sigara yaktım külleri yuttum,
    delil yok ortada, şimdi mutluyum.
    bugün uyuyamadım, saat üçe çeyrek varken kalktım,
    bir sigara boğdum külleri yuttum,
    delil yok ortada, şimdi mutluyum.

    dilin kirli emellerle hiddet kuyusuna düşmüş ah! "esen" demeden önce ağzını temiz suyla çalkala. elde ettiklerinin etkisiyle sanma kendini sultan, ruh bedenden çekilince kalırsın anadan üryan. beden evinde olduğundan ister mevki para ve şan. bu ruh sürgün ağlamaklı an be an eder figan. rehberim vekilim aynı, görünmeyen bir bilun. gönül gözünü aç da bak, aksi halde ol melun. merak etti bir sakat; nasıldı acaba zıplamak? merak etme, dünyanın ömrü bir günde bir kaç saat. ihlal etme iclal buyur, bu icraatin sonu huzur, hakla itilafa uy. bu unutulan bir kutu mudur? hak sohbetine fetva diyen acaba nasıl huzur bulur? bence nice haddi aşmış, kendini dinler kafa bulur, önünü görmez yarını söyler, denize dalar yüzme bilmez, içine bakmaz dışını süsler, çok ister azına burun büker. bu dünyada kendini yakar, bizler harici, anlattıkları da huyuna denk olur ibtidai. zalimin zulmü hep nedensiz, çekip vurunca der "ettim latife!". yakışmıyor hiçbir sözcük önüne ardına es-selamu, bir selama can gider bu nefis dünyevi öcü. al bedeni vur duvara, çek saçımı et fukara, tut kalbimi at nuruna. sen ol hep giren bağa. meyveleri çürüdü goncalarım kurdun gözünü bürüdü. göremedim nerede kalmış hafa kuru yine sava, kulağımda mest olur gam gama. göremez gerçeği, gönlü fakir fukara. haya bir kalp aynası, bakıp bezenen alim oldu. etabımın da sonuna geldim, yine de aciz oldum. çıtıpıtı olgun olmuşsun, içini dışına vurmuşsun, dışını süsler içini takmaz olmuşsun. mevlana ağlar hüngür hüngür kalbimi yaktı külü koru. içimi vurdu doğrusu. sürükle beni de nur-u ruh, içimde yaşayan beni uyandır, çek perdeyi ver hubbu. kalbim yandı söyledikçe la kayyume illa hu.

    bugün uyuyamadım içim çok buruk kırıktı kalktım bir
    sigara yaktım külleri yuttum, delil yok ortada şimdi
    mutluyum, bugün uyuyamadım saat üçe çeyrek varken
    kalktım, bir sigara boğdum külleri yuttum, delil yok
    ortada şimdi mutluyum.
    (05.01.2007 05:18)

hayat

    hakkında hiçbir şey bilmediğim şey için yazı yazmak üzere oturdum klavyemin başına. şu an kafam dağınık ve açıkcası benimde toplamaya pek niyetim yok. ne zaman ne yapmak gerektiğini bilmeden öylesine bir şekilde sadece yaşıyorum. kulağımda ahmet kaya'dan hep sonradan adlı şarkısi bilmem kaçıncı kez tınılanmakta.. kulaklığı sadece sağ kulağıma takıp dinliyorum müziği; arkadan seslendiklerinde duyabileyim diye, ama şu anda duyduğum şey klavyeye her basışımda ailemi rahatsız eden ve bu nedenle bir çok defa onlarla kavga etmeme neden olan tok seslerin yanında, bir de annemin horlaması var.

    babam şu an uyuyor, yarın işe gidecek. kardeşim de uyuyor, o da okula gidecek. hayatlarımız hep belli şekillere sokulmuş durumda. ne yapacağıma daima önceden karar verilmiş hissi beni hep rahatsız etmiştir ama bunun varlığını da bir türlü tam anlamıyla reddetmeyi başaramadım.

    kendini beğenmiş bir insan olarak tanımlandım kimi insanlarca. hatta iğnelenmek üzere "aman ne de mütevazısın!" tarzında gerzekçe cümleler iliştirildi kulaklarıma. ne garip, cümle kurma yeteneği bunlardan ileriye gidemeyen insanlardı halbuki..

    şimdi ileriye bakıyorum. ya da daha doğrusu zorunda bırakılıyorum. belki de zorunda değilim fakat kendime açıklayamadığım için zorundalık kalıbına onu sığdırmaya çabalıyorum. aslında her zaman geleceği düşünmektense şimdi yapmak istediklerimiz yapmamızın daha akıl karı olduğunu, yoksa geleceğe ulaşalım derken hayatı ıskalayacağımıza felan inandım.. inandım derken geçmiş zaman kullanıyorum ama şu anda da buna inanıyorum. gelecekte neye inanırım bilmem. zaten gelecek bilinmediği için güzel ya..

    yazıya başlarken nasıl ve nerede bitirceğimi bilmiyordum hala da bilmiyorum. o nedenle yazarken keyif alıyorum. nasıl gittiğini bilmeden sadece gidiyorum. düşünmüyorum. akışına bırakıyorum ama bir akışın olduğunu da biliyorum..

    özlüyorum.. tanıdığım, tanımadığım, beni seven, sevmeyen insanları özlüyorum. seni özlüyorum. seni de özlüyorum. bu satırları okurken gülümsüyorsan seni de özlüyorum. özlemek yetmiyor ama.. biliyorum.

    seviyorum. insanlar hariç her şeyi seviyorum. doğal olmayı başarabilen her şeyi seviyorum. içinden geldiği gibi oturan, başkaları sevmeyebilir diyerek yapmaktan vazgeçmeyen ya da "o da neydi öyle be" demelerinden korkmayarak kendi olan insanları seviyorum.

    sevmiyorum. kendimi ifade edememeyi sevmiyorum. derdimi anlatamamayı sevmiyorum. ah keşke benim de ben anlatmadan beni anlayabilen bir arkadaşım olsaydı..

    seviyorum.. ağlamayı seviyorum.. gözlerden akanlar yanaktan süzülürken onları silmemeyi, onların yanaktan akışını, ve daha sonra kururlarken tenimi kaşındırmalarını seviyorum..

    biliyorum.. mutluluk sadece sizin elinizdedir. çünkü herkes o kişiyi sevdiği için onunla beraberdir. kimse "sen beni seviyorsun ben seni sevmesem de olur!" tarzında bir yaklaşımla arkadaşlık kuramaz. herşeyden önce kendi de sevmelidir. kendi gibi sevmelidir. düşünmeden.. sonuna dek güvenerek.. bu nedenle diyorum ki insan bencildir. herkes kendi için yaşar ve herkes kendi payına ölür.

    hayat işte budur.
    (03.01.2007 18:37)

hep sonradan

    bir ahmet kaya şarkısı..

    ne sen leyla'sın ne de ben mecnun
    ne sen yorgun ne de ben yorgun
    kederli bir akşam içmişiz sarhoşuz
    hepsi bu

    hep sonradan gelir aklım başıma
    hep sonradan sonradan
    hep sonradan gelir aklım başıma
    hep sonradan

    ne sen bulutsun ne de ben yağmur
    ne sen mağrur ne de ben mağrur
    hüzünlü bir akşam susmuşuz durgunuz
    hepsi bu

    hep sonradan gelir aklım başıma
    hep sonradan sonradan
    hep sonradan gelir aklım başıma
    hep sonradan
    (03.01.2007 17:05)

4 gün 4 gece

    aylin aslım'ın enfes parçası.

    4 gün 4 gece ağladım ben
    4 gün 4 gece yağdı yağmur
    yaşlarımı saydım içimden
    hiç haber yok ki senden

    4 gün 4 gece bekledim ben
    4 gün çıkmadım hiç evimden
    uyur gibi yapınca
    acım diner mi sence?

    artık gel nerdeysen
    artık gel nerdeysen
    bu uğursuz yağmur dursun

    artık gel nerdeysen
    artık gel nerdeysen
    bu yürek huzur bulsun

    4 gün 4 gece ağladım ben
    4 gün 4 gece yağdı yağmur
    yaşlarımı saydım içimden
    hiç böyle olmadım ben

    4 gün 4 gece bekledim ben
    4 gün çıkmadım hiç evimden
    ölür gibi yapınca
    acım diner mi sence?

    (bkz: arkadaş)
    (bkz: özlemek)
    (03.01.2007 14:43)

seviyorum seni

    onur akın tarafından şarkı yapılan bir kısmıdır ve üzerinde değişiklikler yapılmıştır. şiirin gerçek hali şarkıdan çok daha etkleyicidir ve duygu doludur.

    seviyorum seni

    seviyorum seni
    ekmeği tuza banıp yer gibi
    geceleyin ateşler içinde uyanarak
    ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
    ağır posta paketini -neyin nesi belirsiz-
    telaşlı sevinçli kuşkulu açar gibi
    seviyorum seni
    denizi uçakla ilk defa geçer gibi
    istanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
    içimde kımıldanan birşeyler gibi
    seviyorum seni
    "yaşıyoruz çok şükür!" der gibi

    (bkz: nazım hikmet ran)
    (02.01.2007 15:18)

neyi bildirir sayılar

    sayılar bebelerin kundakları
    sayılar tabutları şehirlerin
    öldürülmüş
    öldürülebilecek olan
    sayılar yaklaşan bir şeyleri bildirir
    sayılar bildirir uzaklaşan bir şeyleri

    nedir yaklaşan bize
    bizden uzaklaşan nedir

    dünya savaşı: i
    dünya savaşı: ii
    14'ten 18'e 39'dan 45'e 10 yıl 54 milyon ölü
    49 milyon sakat
    ölülerle sakatların memleketi
    103 milyon nüfuslu bir memleket
    ve ayrıca öksüzleri delileri yanık taşlarıyla

    ve gidenlerden biri evimizdendi
    gitti dönmedi bir daha
    19'unda mıydı 40'ında mıydı aklımda kalmamış
    döndü iki gözü kör
    gök gözlü müydü kara gözlü müydü aklımda kalmamış
    döndü dizkapağından kesik sol bacağı
    döndü ve kapısını bulamadı evinin
    14'ten 18'e 39'dan 45'e 10 yıl 54 milyon ölü
    49 milyon sakat

    yeryüzünde yuvarlak hesap ve şimdilik 2,5 milyarız
    % 80'imiz aç
    dişlerimiz dökülüyor
    dişetlerimiz yara içinde
    ölü derilerimiz çatlak
    hele çocuklarımız
    sallanan koca kafaları
    kırış kırış yüzlerinde kederli iri gözleriyle
    ve eğri büğrü incecik bacakları üstünde karınları
    davul gibi

    yeryüzünde yuvarlak hesap ve şimdilik 2,5 milyarız
    % 80'imiz aç
    yıl 1962
    62 yılında 2 avcı uçağını sofraya koysak
    çevirsek ete ekmeğe şaraba salataya
    40 milyon insan doyasıya yer içer
    40 milyon kediye de artar ekmekten etten
    kediler salata yemez şarap içmez
    kedileri ben kattım ziyafete

    balistik füzeleri filimlerde seyrettim
    2 balistik füze yakıp kül eder 150 kitaplığı daha
    kurulmadan onlar
    belki benim kitabım da vardır içinde
    62 yılında bombardıman uçaklarını gördünüz mü
    son modellerini
    2 bombardıman uçağı 4 sağlık evini yükler yanına
    bombalarının
    temeli daha atılmamış 4 sağlık evini koskoca
    pırıl pırıl
    ve yatakları röntgenleri umutlarıyla
    62'de atomlu atomsuz silahlanma yarışı 12 milyar
    dolar yılda
    10 yılda 120 bin milyar

    yıldızların sayısına yakın mı bilmem
    120 bin milyar
    yahut 150 milyon yapılmamış ev
    yapılabilecek ama yapılmamış ev
    150 milyon ev hayaleti
    5 odalı akarsulu elektrikli banyolu
    kapıları merdivenleri pencereleri 150 milyon evin
    güneş doğarken camları
    gölgeleri akşamüstü
    balkonları ayışığında

    ayının ini var
    sümüklü böceğin kabuğu
    bizimse bu işte halimiz ortada
    bir adam tanırım
    iki elli iki ayaklı
    kaytan kara bıyıklı
    otuzuna bastı bu yıl
    iki oğlundan biri yedisinde öbürü altı aylık
    anası karısı kaynatası
    ve bir fotoğraf askerlikte çekilmiş ya kendisinin ya
    rahmetli babasının
    ya kaynatasının
    ve bir leğen
    ve bir göz oda

    150 milyon ev
    bu evlerden bir teki
    odaları kapıları akarsuyu ve yemek masası bu evin
    62'de atomlu atomsuz silahlanma yarışı 120 milyar
    dolar yılda
    10 yılda 120 bin milyar dolar
    yahut 150 milyon yapılmamış ev
    yapılabilecek ama yapılamamış
    tanıdığım adamınki de içinde
    balkonunda ayışığı
    62'de atomlu atomsuz silahlanma yarışı 120 milyar
    dolar yılda
    yahut yuvarlak hesap 1 milyar ölü adayı
    ve ölüme hazır en azdan yarısı bütün toprakların
    yarısı bütün ağaçların balıkların bütün yağmurların
    ve ana rahmine düşenlerin en azdan yarısı ölüme
    hazır
    tepeden tırnağa silahsızlansak
    63'de mi olur 65'te mi artık
    atomlu atomsuz silahsızlansak bütün iklimlerde
    ve insanca işlesek yeryüzü nimetlerini
    çoğaltsak onları ¼
    kazırdık açlığın kökünü üç ayda
    dişlerimiz dökülmez olur
    kanamaz dişetlerimiz
    hele çocuklarımız
    keder silinir gözlerinden
    eğri büğrü bacakları doğrulur
    iner şiş karınları

    neyi bildirir sayılar
    neyi bildirmeli
    yaklaşan nedir size
    uzaklaşan nedir bizden.

    nâzım hikmet ran
    (26.12.2006 13:02)

masalların masalı

    şairi nâzım olan bir masal.

    masalların masalı

    su başında durmuşuz,
    çınarla ben.
    suda suretimiz çıkıyor,
    çınarla benim.
    suyun şavkı vuruyor bize,
    çınarla bana.

    su başında durmuşuz,
    çınarla ben, bir de kedi.
    suda suretimiz çıkıyor,
    çınarla benim, bir de kedinin.
    suyun şavkı vuruyor bize,
    çınarla bana, bir de kediye.

    su başında durmuşuz,
    çınar, ben, kedi, bir de güneş.
    suda suretimiz çıkıyor,
    çınarın, benim, kedinin, bir de güneşin.
    suyun şavkı vuruyor bize,
    çınara, bana, kediye, bir de güneşe.

    su başında durmuşuz,
    çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
    suda suretimiz çıkıyor,
    çınarın, benim, kedinin, güneşin, bir de ömrümüzün.
    suyun şavkı vuruyor bize,
    çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.

    su başında durmuşuz.
    önce kedi gidecek,
    kaybolacak suda sureti.
    sonra ben gideceğim,
    kaybolacak suda suretim.
    sonra çınar gidecek,
    kaybolacak suda sureti.
    sonra su gidecek
    güneş kalacak;
    sonra o da gidecek...

    su başında durmuşuz.
    su serin,
    çınar ulu,
    ben şiir yazıyorum.
    kedi uyukluyor
    güneş sıcak.
    çok şükür yaşıyoruz.
    suyun şavkı vuruyor bize
    çınara bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze....
    (18.12.2006 10:56)

yaşayabilme ihtimali

    yılmaz erdoğan'ın en bilinen şiiridir belki de. ilk olarak çıkardığı şiir kitabında* yer verdiği bir şiirdir. aşağıdadır:

    soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim
    çocuk olmaktan
    ve beslenme çantamda
    otlu peynir kokusuydu babam...

    ben seninle bir gün
    veyselkarani'de haşlama yeme ihtimalini sevdim.

    ilkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
    (ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman)
    özlemeye başladım herkesi..
    ve bu hasret öyle uzun sürdü ki,
    adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra..

    bizim kemalettin tuğcu'larımız vardı...
    bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...

    yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda,
    solculuk oynamaya başladık..
    ben doktor oluyordum sen hemşire,
    geri kalanlar kontrgerilla...
    kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu,
    pütürlü duvarlara ve türk dil kurumu'na inat bir türkçeyle...
    ağbilerimizden öğrendik, ş harfinden
    orak çekiç figürleri türetmeyi..

    ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
    ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri..
    oysa ankara'da hiç sevişmedim ben.
    disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim..
    (sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak..)

    ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu..
    ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri..
    oysa hiç kurşun yaram olmadı benim..
    ve hiçbir mahkeme tutanağında geçmedi adım..
    çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece..
    sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde
    ama sen yoktun..

    ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde..

    okul servisi seni hep zamansız,
    amansızca bir lojman griliğine götürüyordu..
    ben, senin benimle tunalı hilmi caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum..

    ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.

    yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini..
    sonra otobüs oluyordum,
    kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü..
    ne yana baksam dağ
    ve deniz sanıyordum muş ovasının yalancı maviliğini..

    otobüs oluyordum bir süre..
    yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum,
    yanağım otobüs camının garantisinde..

    otobüs oluyordum..
    bir ülkeden bir iç ülkeye..
    çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum...

    zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin..
    korkuyordum..
    sonra iniyordum otobüsten..
    çarşıdan bizim eve giden,
    ömrümün en uzun, ömrümün en kısa,
    ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum..
    çünkü sonunda annem oluyordum, babam kokuyordum sonunda...

    soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim,
    çocuk olmaktan..
    ve beslenme çantamda
    otlu peynir kokusuydu babam...

    ben seninle birgün van'daki bir kahvaltı salonunda...
    ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği) bir yol üstü lokantasında...
    ben seninle, ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan
    doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak damında..
    ben seninle herhangi bir insan elinin terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim..

    ben senin,
    beni sevebilme ihtimalini sevdim !
    (15.12.2006 11:45)

bir

    mor ve ötesi'nin şarkısının sonunda sürpriz bir parça daha vardır. sözleri:

    pazar günlerini severim
    belgesel izleyip kuşların hayatını,
    maymunların aşkını, zebranın kaçışını
    ormanlardan uzak odamda
    çay içer, izlerim.

    bir de benim belgeselim var
    yönetmenim belli

    hayatım, aşkım, kaçışım
    gülüyorum ben orada
    güzel bir hareket çekmişim dünyaya

    iyi gözüküyor iyi
    iyi bugün her şey iyi
    (14.12.2006 12:26)

işte geldik gidiyoruz

    cem karaca'nın iç burkan, mükemmel şarkısı. bunları diyen bir şarkı için ne denebilir ki?

    işte geldik gidiyoruz

    bir çiviyi çakar gibi
    vura vura günlere
    dört nala gidiyoruz
    bizi bekleyen yere

    halimize şükran mı
    isyan mı etmeli?
    bütün ömür bir rüyaysa
    uyanıp kalkmamalı mı?

    işte geldik gidiyoruz
    bilinmez bir diyara
    eskiden karpuz idik
    şimdi döndük biz hıyara

    bir ayvayı dişler gibi
    ısırıp ısırıp ömrümüzü
    bir girdapta dönüyoruz
    yaşamadan günümüzü

    deli gibi kutluyoruz
    yılbaşı, doğumgünümüzü
    doğuma da, ölüme de
    çiçekler yolluyoruz

    sevince de, kedere de
    doğuma da, ölüme de
    çiçekler yolluyoruz

    işte geldik gidiyoruz
    bilinmez bir diyara
    eskiden karpuz idik
    şimdi döndük biz hıyara

    sen çok yaşa cem karaca..
    (12.12.2006 13:31)

sayfa: 1...-193-194-195-196-197-198

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.