çanak anten

    kulakları kepçe olanların en sık karşılaştığı teşbih.
    (13.04.2008 11:06)

bozkırkurdu

yiyin efendiler yiyin bu han-ı iştiha sizin

    tevfik fikret'e ait ve yazıldığı günden bugüne memleketimizde geçerliliğini asla yitirmeyen mısra.
    devamı da vardır tabi: "aksırıncaya, tıksırıncaya, patlayıncaya kadar yeyin"

    bu efendiler, yiye yiye koca bir imparatorluğu bitirdikten sonra nesilleri tükendi sanılmıştır. velakin genç cumhuriyetin bağrından fışkırmakta gecikmemişlerdir. bankalar batırmış, hortumcuğunun envai çeşidini icra etmiş, rant peşinde yolsuzluklar yapmış, ülkeyi krize götürmüş, fakat yeri geldiğinde vatanperver görünme yarışında birbirlerini ezip ön saflara geçme arzusundan da vazgeçmemişlerdir.

    şimdi kapısından içeri alınmak için beklediği ab'nin birçok ülkesini bir zamanlar yönetmiş, yönetmediklerine de her daim sözünü dinletebilmiş, onlara hükmetmiş olan millet, işte bu efendilerin doymak bilmez iştihası, bir türlü dolmayan işkembeleri yüzünden şairin mısraını her çağda baki kılmıştır.
    (12.04.2008 18:10)

turan dursun

    bir zamanlar yazdıklarını ciddiye alıp okuduğum, din ve islam karşıtı, bu karşıtlıklarını da dinin çelişkilerini ortaya koyduğunu zannederek inançsız bir kitle tarafından ilah edinmiş mefta yazar.

    allah'a ve dinlerin bahsettiği hiçbir şeye inanmayan bu adam, şeytan ayetleri konusundan bahsederken ısrarla bu ayetlerin şeytan tarafından peygamberin kulağına fısıldandığını savunmuştur. işte bunu okuduğum gün beni "lan allah'a inanmayan kişi şeytanın varlığını nasıl kabul eder?" diye dumura uğratmıştır.

    hatırlayabildiğim kadarıyla bedir savaşı'nı anlatırken müslümanların mekkelilerin kervanına saldırmak istemesi sonucunda bu savaşın çıktığını belrtiyordu ve orada noktayı koyuyordu, ama eksik bırakıyordu. müslümanların mekkelilere savaş ilan ettiği, onun deyimiyle "saldırdığı" doğrudur; ancak bu saldırının nedeni muhacirlerin mekke'de kalan mallarının gasp edilip şam'da satılmak istenmesidir.
    ayrıntıya girmek istemem ama kendisini okuyanlar, yazılarında islamiyet'e karşı derin bir öfke sezeceklerdir. din konusunda epey bilgili olmasına karşın, sebebini anlayamadığım öfkesi, onu çoğunlukla nesnel olmaktan uzak tutmuştur.
    (12.04.2008 18:07)

dindarla yaşarım kemalistle yaşayamam

    bu liberal ve demokrat geçinenleri gördükçe insanın aklınairan islam devrimi süreci geliyor. bir ülkede en doğal şey, iktidarın eleştirilmesidir. çünkü o iktidardır, işleri yürüten, ülkeyi yönetendir. sorumluluk sahibidir ve eleştirilmesi normaldir. kapatma davası bir yana da, bu iktidar partisini eleştirmenin demokrasi düşmanlığı sayılması nasıl bir zihniyettir? baş örtülüsü de, muhafazakarı da, atatürkçüsü de gelsin yönetsin ülkeyi, başımız üstüne; ama bırakın da yanlış yapılanların hesabını sorabilelim.
    akp'yi eleştirmek=demokrasi düşmanlığı
    atatürkçülük=kemalizm, o da=faşizm
    laiklik=dinsizlik
    satır aralarında bunlar var. perihan mağden'in sivri zekasıyla bu kavramlardan anlayıp anlayacağı da budur.
    (12.04.2008 17:40)

her aile en az üç çocuk yapmalı

    21. asırda ne kadar ileri görüşlü kimseler tarafından yönetildiğimizi gösteren bir recep tayyip erdoğan vecizesi.
    şöyle mi düşünmüştür acaba? "trafik ışıklarının olduğu yerlerde araba camlarını silen çocukların, kağıt mendil satıcılarının, tinerci çetelerinin, işsiz yığınların, kapkaç olaylarının sayısında ciddi bir azalma var. böyle giderse 2040 yılında ne tinercimiz kalacak, ne de işsiz gencimiz. türkiye'yi türkiye yapan unsurlar yok olacak. mahvolacağız." çok zeki olduğumuzdan böyle düşünmediğini biliyoruz.
    nüfusumuzun yaşlanacağını söylüyor başbakan. bunun felaket olacağını ve üretimde*çalışacak eleman bulmakta zorlanacağımızı. o zaman çin'i yönetenler ve fazla çocuğa ceza yaptırımı uygulayanlar aptal insanlar oluyor. kendi nüfuslarının yaşlanacağını görmeyecek kadar basiretsiz adamlar. avrupa çocuk doğurana para veriyormuş. evet, ama hiçbir avrupalı liderin ağzından halkına yönelik: "lan oğlum ihtiyarlıyoruz, bizi besleyecek kimse kalmayacak, doğursanızaaa!" naralarını duymuyoruz. çünkü zengin bir ülkeyseniz çalışacak nüfus bulmakta sıkıntı çekmezsiniz. asya'nın ve afrika'nın yarısı avrupa'nın herhangi bir ülkesinde çalışmak için can atıyor. ve avrupa'nın ileride en az sıkıntı çekeceği şey çalıştıracak işçi bulmaktır.
    gelelim bize. sanırım başbakan ve onun zihniyetindekiler, tıpkı çin'deki gibi günlük bir iki tabak pirinç ya da ayda 50$ karşılığında çalışacak bir nüfus istiyor. o zaman iki lokma ekmeği nimet sayacak bir kitle oluşur ve kimsenin haddine düşmez çıkıp sokaklarda sendikal eylemler yapmak, hak aramak, maaşına zam istemek.
    tayyip erdoğan, yani yeni dünya düzeni aktörlerinin en önemli piyonlarından biri, türkiye'yi büyük sermayenin pazarı yapmakla meşgul, onlara eleman, onlara ham madde sağlamak için "gel, ne olursan ol yine gel. ister arap sermayesi, ister asya sermayesi." anlayışıyla yönetiyor ülkeyi. işin komik tarafı ise, en cahili nsana bile "yuh!" dedirtecek bu önerinin, hükümetin maaşlı yazarları ve basını tarafından bir temele oturtulmaya çalışılmasıdır.* ekonomik büyümeyi kamu mallarını satarak gerçekleştirmeye çalışan bir zihniyet ne zaman üretim yapmış ki, o sektörde çalışacak kimselere ihtiyaç duysun.
    yıllar yılı orantısız büyüyen nüfusun kalkınmadaki en büyük engel olduğunu söylemedi mi bu ülkenin siyasetçileri, sözüm ona uzmanları? şimdi insanlar az biraz bilinçlenmiş, besleyemeyeceği kadar doğurmaktan vazgeçerken tepemizdeki şahsiyet, sanki ülkenin bugününü halletmiş gibi geleceğe dair endişeler duyuyor.
    (12.04.2008 15:01)

vampircik sözlük

    maatteessüf bazı arkadaşlar tarafından zaman zaman esnememize neden olmaktadır. burayı küre-i arzın üzerindeki gerekli, gereksiz bütün kelimleleri başlık açarak girmek için kullananlardan bahsediyorum. oysa biraz kışkırtıcılık, kalıpları kırmak ve yaratıcılık gereklidir. ciddi olmak, sıkıcı olmak değildir. ama iş abartılırsa bir süre sonra vampirlerin buralarda cirit atma isteğinde bir azalma görülür.
    vampircik. com bir wikipedia değil, web ansiklopedisi değil. böyle giderse açılan başlıkların çoğu, açan kişinin yazdıklarıyla yetinmek zorunda kalacaktır.
    (10.04.2008 13:15)

liseli kız

    genellikle kafalarda salaklığa çağrışım yapan tipler. çocukluktan çıkıp tam bir genç kız olmanın arefesindeki cins-i latifin ıq seviyesinin yerlerde süründüğü imajı veren dönemdir. genelde grup halinde dolaşırlar. tuvalete, kantine, bahçeye mutlaka kollarına girdikleri hemcinsleriyle giderler. lise yıllarını hatırlayanlar* bilir ki karşıdan kafa kafaya vermiş ve gelen kurbanın suratına bakarak kıkırdayan bu kızlar bir psikolojik baskı unsuruydu bütün erkekler için. verdikleri his, bir insanın sizinle dalga geçmesi ihtimalinden den öte zeka seviyesinden kuşku duyduğunuz iki insanın kendi küçük dünyalarında malzeme olmanızdır.
    bir de burhan çaçan'ın bunlar üzerine bir şarkısı vardır ki bu isim ve bu şarkı yan yana geldiğinde absürdlüğün doruklarında fink atarlar.
    (10.04.2008 10:41)

adalet ve kalkınma partisi

    başarısının temelinde merhum özal'ın popülizm politikasının yattığı parti. "benim" vatandaşım, "benim" çiftçim, "benim" esnafım gibi tabirlerle söylemde sahiplenilen, fakat eylemde pışpışlanan kitlelerin en güvendiği parti olması da türk siyasetinin nasıl bir alternatifsizlik çıkmazına getirildiğini görmek açısından ibret vericidir. zamanında islami kimliği ağır basan diğer partiler gibi, tabanda güçlü bir örgütlenme sağlayarak gençlik, kadın kolları vs. ile halkla iletişim kurabilmiş, yakıt, gıda türü yardımlarla yarısından fazlası yoksul olan toplumdan oy almayı başarabilmiştir.
    türkiye'nin 1980'den sonra uygulamaya başladığı ve emperyalizmin az gelişmiş ülkeleri perde arkasından yönetmesine olanak sağlayan, varlığını ancak emekçi kesimin ücretini baskı altında tutarak ve sosyal devlet anlayışından ödün vererek sürdürebilen neo-liberal ekonomi politikasının da ateşli havarilerine sahiptir. (bkz: kemal unakıtan) fakat belirtmek gerekir ki bu, sadece akp'ye değil, 80'den sonra gelen ve turgut özal iktidarıyla tabanını oluşturan, o dönemden sonraki tüm iktidarlara ait bir anlayıştır.
    sözlerinden ve uygulamalarından anlaşıldığı kadarıyla lideri, tıpkı rahmetli menderes gibi, demokrasiyle elde edilen iktidarı bir saltanat makamı olarak görmektedir. herkes bu iktidardan geniş bir demokratik açılım hamlesi beklerken, onlar, demokrasiyi insanların başlarını kapayabilme hakkıyla sınırlı zannetmektedirler. ab reformları tozlu raflara kaldırılırken, memur ve işçi kesiminin alım gücü 12 yıl öncesinden daha kötü duruma gerilerken ülkenin en büyük sorunu durumuna gelen türban, bu partinin "değiştik" sloganının gerçekçiliğini de ortaya koymaktadır.
    içinde bulunduğumuz coğrafyanın şu anki ve gelecekteki aktörleri (abd ve ab) akp'nin varlığından ve gücünden oldukça memnundurlar. memnundurlar çünkü diğer müslüman toplumlara model olacak ılımlı islamın uygulayıcısının türkiye olması konusunda iktidarla uzun yıllar öncesinden anlaşılmış ve belirli ödünler karşılığında stratejinin bir parçası olmak kabul edilmiştir. ab açısından ise islami kimliği belirlginleşmiş bir türkiye'yi birliğe kabul etmemek daha kolay olacaktır.
    gelin görün ki, sol görüşten ve atatürkçü düşünceden hiç hazzetmeyen ve kendine engel olarak gören emperyalizm, bu iki varlığı zayıflatmış, yıpratmış ve birer siyasi aktör olmaktan çıkarmıştır. maalesef saydığım iki kavramı temsil etmek zavallı chp'ye düşmüştür.
    velakin ekonomik göstergeler iyi olduğu için alenen eleştirilememektedir akp. oysaki dış sermayenin akışına ve dolayısıyla merhametine dayalı ekonomik yapı o kadar kırılgandır ki, bugün abd veya ab ile en ufak bir sürtüşme bu sermayenin çekilmesine, bu sermayenin girişinden kaynaklanan büyümenin durmasına neden olacaktır. işte bu durum ülkeyi sadece ekonomik anlamda değil, siyasi anlamda da batı'ya bağımlı kılmıştır. ama işin bu kısmı teferruattır, halk derine değil, görünene bakar. derinlik görünüre dönüştükten sonra hesap sorar halk, tabi o zaman iş işten geçmiştir.
    ne yazıktır ki yıllar yılı insanları yoksulluktan kurtarmak yerine, onlara yoksulluklarını hissettiren yakacak, gıda, giyim gibi yardımlar yapmak, bir siyasi ranta, oy toplama taktiğine dönüşmüştür. ve demirelleri, çillerleri, yılmazları, erdoğanları iktidara getirenler, ülkenin büyük çoğunluğunu oluşturan yoksul ve yoksulluğa mahkum edilmiş kitleler oldu.
    %47 olayına gelince. 27 nisan'dan önce oyları %26 civarında seyreden akp, genelkurmay'ın ve chp'nin faşizan ve antidemokratik söylemleri sayesinde tabanının oyuna üç kesimin oyunu da kattı: 1-kürtler 2- demokratlar 3-kararsızlar. fakat akp bütün tabanının muhafazakarlardan oluştuğunu zannediyor olmalı ki, oylarının arasında ab yanlılarının, demokratikleşme taraftarlarının varlığını unutuyor ve bu seçmen kitlesinin en önemli sorununun türban olduğunu zannediyor.
    not: eski tanım, editlenmiştir.
    (09.04.2008 20:51)

fethullah gülen cemaati

    * * * *
    kendisine en ufak bir tenkitte bulunduğunuzda müritlerinden "haşaaa!" ünlemini duyabileceğiniz zatın cemaati.
    said nursi'nin 1960 yılında vefatından sonra nurcular, kendi içlerinde farklı anlayışlardan dolayı bölünmeler yaşar. hüsrev altınbaşak'ın önderliğindeki "yazıcılar" grubu çözülmenin ilk halkasıdır. daha sonra mehmet kırkıncı önderliğinde "yeni asyacılar" ayrılır cemaatten. bu arada gerek erzurum'da, gerek izmir'de güçlü hitabetiyle, verdiği vaazlarla dinleyenleri oldukça etkileyen ve cemaat içerisinde sivrilmeye başlayan bir isim vardır: fethullah gülen.
    gülen, ap'yi destekleyen nurculara karşı çıkar ve siyasetten uzak durulması gerektiğini söyler. büyük tepki toplar. kendini hiçbir zaman nurcu olarak tanımlamaz ve kendisini böyle tanımlamaya çalışanları da uyarır. ona karşı çıkanların yanında gittikçe genişleyen bir kitle de etrafında oluşur. o dönemde milli selamet partisi'ne açık tavır alan ap yandaşı nurcu gruplara karşı çıkar, siyasete bulaşmanın doğru olmadığını hatırlatır. bunun üzerine mspliler tarafından büyük bir sempatiyle karşılanırken kimi nurcuların şimşeklerini sütüne çeker. msp'liler tarafından vaazları kasetlere kaydedilerek camilerde cemaatlere dağıtılır. ünü de gün geçtikçe yayılır.
    12 eylül ihtilali islami çevrelerde, cemaatlerde, tarikatlarda büyük endişeye neden olur. fakat korkulan olmaz. aksine, kenan evren'in yurt gezilerinde ayetlerden, hadislerden örnek vererek konuşmalar yapması ve en somut gelişme olarak din dersini zorunlu hale getirmesi endişeleri ortadan kaldırır. gülen'nin 12 eylül darbesine bakışı da olumludur: 12 eylül'ün anarşiyi durdurması, sağ sol çekişmelerini sona erdirmesinden dolayı ortamın hizmet için daha müsait olduğunu düşünür. o dönemde kendi cemaatinin yayın organı olan sızıntı'da askerleri öven başyazılar yazmaya başlar. "asker tam zamanında yetişmeseydi, bütün millet olarak inkisar içinde ağlamaktan başka çaremiz kalmayacaktı" der. "onun süngüsünün" iniltimizi dindirip ateşmize su serptiğini ve ümidimizin tükendiği yerde mehmetçiğin hızır gibi imdadımıza yetiştiğini söyler. tuhaf olan ise, bu açıklamaları yapan gülen'in de arananlar listesinde yer almasıdır. bu açıklamalar islami çevrelerin büyük bir çoğunluğunun tepkisini çeker. evren ise yeni anayasayı ve dolayısı ile kendi cumhurbaşkanlığını oylamanın arefesinde cemaatler vasıtasıyla halkın desteğini sağlamak peşindedir. bu arada o dönemki başörtüsü eylemlerine, protestolara karşı fethullah gülen şaşırtıcı bir açıklamayla bu yürüyüşleri tenkit eder ve yine tepki çeker. o dönemde sahipsiz kalan zaman gazetesini satın alarak cemaatin yayın organı haline getirir.
    özal iktidarı islami çevrelerin, cemaatlerin ve tarikatlerin -ki kendisi de nakşibendidir- adeta şahlanışl dönemidir. yeşil sermayenin, islami sermaye bankalarının temelinin atıldığı dönemdir. 90'lı yıllara gelindiğinde ise laikleri aşırı derecede tedirgin eden bir refah partisi yükselişi vardır. "hz. cebrail dahi parti kursa, peşine takılmam" diyen gülen rp'ye karşı açıkça tavır alır ve: "rp seçimi kazanabilir ama hükümet olması kolay değil. hükümeti yönetmek, belediye yönetmeye benzemez. refah partisi iktidar olursa batı dünyası türkiye'ye sırtını döner." der.
    özal'ın ölümü ve demirel'in cumhurbaşkanı olmasıyla "demir leydi" unvanlı tansu çiller dyp genel başkanı ve başbakan olur. fethullah gülen'in görüşlerine ilgi duyar ve milletvekilleri vasıtası ile cemaatin ileri gelenleriyle görüşür. bu tanışma gülen ve cemaatinin kendini kamuoyuna açıkça göstermesinin başlangıcı olur. rp'nin radikalliğinden korkan kesimler, medya mensupları, sanatçılar, yazarlar "başörtüsü teferruattır. önemli olan okumak, ilim tahsil etmektir, bu uğurda gerekirse başörtüsünü açmakta sakınca yoktur." diyen gülen'e büyük sempati duymaya başlar. fazla uzatmak istemem. gülen'in devlet yanlısı askeri öven sözleri onun laik çevrelerce rp'ye karşı alternatif gösterilmesine, hoşgörünün simgesi olmasına ve 1995'te -tabi eğer yanılmıyorsam- "hocaefendi" unvanını almasına kadar vardı. çiller'in kendisiyle yaptığı gizli görüşmenin basına yansımasıyla büyük ilgi çeken, art arda röportaj talepleri alan gülen bir eğitim neferi, bir hoşgörü timsali ve papa ile görüşmesinden sonra bir manevi önder gibi algılanmaya başladı.
    28 şubat sürecinde erbakanın kulağı çekiliyor, bazı komutanlar*ona ve kimi milletvekillerine "ulan pez...k" ile başlayan uyarılarda bulunuyordu. erbakan'ın mgk'ye sunduğu istihbarat dosyasında gülen'in isminin de olduğunun ortaya çıkmasıyla, gülen cemaatine ait yayın organları kıyameti koparıyor ve zaten zayıflamış olan erbakan hükümetine ağır eleştiriler yöneltiyordu. nihayet anayasa mahkemesi rp hakkında kapatma davası açıyordu. o dönemde hemen erken seçime gidilmesi konusunda çiller'e tavsiyede bulunan gülen, kapatılma sürecindeki bir partinin oylarının düşeceğini belirtiyordu.
    sonuca gelirsek: hükümetin, medyanın sempatisini kazanan ve askeriyenin faaliyetlerine göz yumduğu gülen ve cemaati 1999 yılında atv haberin "türkiye sarsılacak!.." nidalarıyla duyurduğu bir haberle ağır bir darbe alıyordu. haberde gülen'e ait bir konuşma kaseti vardı, gülen şu cümleleri sarf ediyordu: "durmadan hazırlanmalıyız, hem de hiç durmadan... zamanı gelince uygun boşluk bulunca maratona geçeriz. bazıları benim için 'korkak' diyor ama basından kaçmak, çok önemli bir manevradır. dikkatli olmalıyız. erken harekete geçersek tepemize binerler. başka kuvvetler var bu ülkede. bunları hesap ederek temkinli yürümekte yarar var... adliyede, mülkiyede ve devletin kurumlarında yer alan arkadaşlarımızın varlığı, ferdi mevcudiyetler olarak değerlendirilmemelidir. yani bunlar gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir. gayemizin teminatıdır."
    kısaca aktardığım bu konuşmalar o dönemde basına bomba gibi düştü. fethullah gülen'e sempati ile bakanlara bile "adam bizi uyutmuş" dedirtti. o dönemin bazı gazeteleri: "takkeleri düştü", "fethullah hoca'ya idam talebi", "devlet el koydu", "hocanın hedefi orduyu ele geçirmek", "devletin fethullah raporu", "sen neymişsin be hoca!" şeklindedir. sadece zaman gazetesi "komplo ve hoşgörüye darbe" şeklinde farklı bir başlık atmıştır. daha sonra güya siyasetle uğraşmayan cemaat rp'den kopan ve "değiştik"(!) diyen akp'ye destek vermiştir.

    gelelim bugüne. görüyoruz ki laik olduğunu söyleyen devlet, siyasetçiler ve basın bile yeri gelince cemaatlerle iş birliğine gidebiliyor. atatürk'ün türkiye cumhuriyeti'nin şeyhler, dervişler ve müridler memleketi olmayacağına dair sözleri hafızalardan siliniyor. gülen cemaati bugün o kadar güçlüdür ki, cemaatin içine hiç dindar olmadıkları halde girip onun gücünden istifade etmeye çalışan yığınlar vardır. konuşmasındaki kehaneti tutmuştur ve bugün ülkenin adliyesi de, mülkiyesi de, milli eğitimi de, emniyeti de fethullahçıların adeta kuşatması altındadır. "kerizi uyandırma" hesabı, farklı bir metodla*devlet içinde tabanını yaygınlaştırmış ve bugün iktidarı ele geçirerek amaclarını ağır ağır uygulamaya koymuşlardır. tüm bunlardan sonra belli yayın organlarındaki gülen havarilerinin cümleleriyle "yahu adam dünyanın dört bir yanına okullar açmış" "meyve veren ağaç taşlanır" "bu ülkede iyi şeyler yapmaya çalışanlara müsaade edilmiyor" nevinden yorum yapan arkadaşlardan ricam, kendileri okuyup kendileri öğrensinler, hazırcılığa kapılıp başkalarının papağanlığını yapmasınlar.
    (09.04.2008 16:08)

08 nisan 2008 chelsea fenerbahçe maçı

    basında ve haber sitelerinde çıkan yorumları dehşetle okudum bugün. ve futboldan anlamadığıma bir kez daha kanaat getirdim. maçı hiç izlemesem ve yorumlardan yola çıksam fenerbahçe'nin chelsea'yi 90 dakika sahasına hapsettiğini, 8-10 topunun direkten döndüğünü ve maymuna dönmüş c.'li oyuncuların hiçbir şey yapamadan evlad-ı fatihan'ın torunlarını seyrettiğini ve kahpe feleğin şanssız cilvesi yüzünden kaybettiğini zannedeceğim.
    2 maç oynandı. istanbul'daki ilk maçta fb hiç pozisyon bulamadan iki gol attı ve yarım düzine pozisyona girmiş c.'yi mağlup etti. türk basınınca avrupa'nın en iyi takımı yapıldı ertesi gün. dün gece tek pozisyonunu 82. dakikada bulan fb'nin karşısında bir topu direkten dönen, iki üç göllük topu da volkan tarafından çıkarılan, buna karşın 2 gol atan c. vardı. ama yorumlar aynı. oysa bu takım bu sezon evinde oynadığı sadece 4 maçta ikinin üzerinde gol atabilmiş.
    o zaman şöyle bir sonuç çıkıyor: bizim rakip takımdan daha kötü olmamız için rakibin bizi ceza sahamıza hapsetmesi, ayağa paslarla maymun etmesi ve yarım düzine ya da leverkusen'in gs'ye attığı kadar gol atması gerekiyor. bunun dışındaki durumlarda, eğer yenilirsek ve bu yenilgi 2 golle olmuşsa ve rakibe 7-8 net pozisyon vermemişsek o zaman o takımı gömmüşüzdür sahaya. işte bu zihniyet yüzünden türk takımları asla avrupa'da istikrarlı olamayacak, çünkü her maçı milli dava sayacaklar kaybettiğinde "yenildik ama ezilmedik", kazandıklarında "avrupa basını hayrete düştü, çin basını bile bizi yazdı." tarzı milli gururu okşayıcı ifadelerle tatmin olacaklar. bu zihniyet yüzünden galatasaray 7-8 sene öncesini mumla arıyor. muhtemelen fenerbahçe de ya öyle olacak ya da aziz yıldırım'ın bitmeyen hırsı ve parasıyla bütün yabancı oyuncuları türk yapıp yanlarına bir o kadar yabancı daha alarak ara sıra parlayacak.
    (09.04.2008 13:55)

enigma

    çok sesli müziğin en önemli temsilcisi. müziklerini ortaçağın hıristiyan ilahilerine benzetenlere şimdiye dek hiç karşı çıkmadılar. bu ya ikrardan ya da ciddiye almamaktan ileri gelir ki, ikincisinin olması muhtemeldir.
    kulaklığı kafanıza takıp oturduğunuz sandaleye yaslanın, ışığı söndürün* ve gözünüzü kapatın, beyond the invisible ya da sadeness'i açın, sonra uçun dağların, denizlerin ve ormanların üstünden.
    (08.04.2008 20:45)

erdener abi

    yeryüzünde insanlara bu kadar mesafeli durmasına karşı yine insanlar tarafından bu kadar sevilen bir insan var mıdır? o ne karizma, o ne duruş, o ne laf sokmalardır ki soru soranı sorduğuna pişman ettirir. elinde torbayla akşam evine dönen klasik memur tipinde bir adamdır kendisi.
    bir gün postanede sıra beklemektedir erdener. o esnada sırada bir kıpraşma olur, kafasını kaldıran memur gözünü kestirdiği erdener abi'ye:
    - bozmasana sırayı kardeşim, koca adamsın!
    erdener:
    -sicilini s..rim senin.*
    (08.04.2008 20:35)

ayar vermek

    erdener abi'nin en sık yaptığı şey.
    (08.04.2008 20:29)

recep tayyip erdoğan

    birkaç gün önce trabzon'da yaptığı bir konuşmada:
    "sosyal güvenlik yasası tartışılıyor.bu yasa ile her doğan, sosyal güvence ile doğsun istiyoruz. ama bu solcular ve onların yanında olanlar buna karşı çıkıyor... (hede hödö)... bunların dikili bir ağaçları olmamıştır bu ülkede. bunlar yıllardır bu ülkede bağırıp, çağırdılar. hani sosyalist, komünist gezinenler bu ülkeye niye bunları getiremediniz?" diyerek, kendi kendime "lan sosyalist ve komünist iktidarlar bu ülkeyi ne zaman yönetti de bunları getirmedi?" şeklinde bir soru sormama neden olmuştur.
    geçende bir gazetenin araştırmasında* t.c. tarihinde "biz", "bunlar", "siz", "onlar" zamirlerini en çok kullanan başbakan olduğu sonucu ortaya çıkmış. herhalde fazla kucaklayıcı(!) olmasından ileri geliyor.
    ayrıca bir ara laikliğin güvencesi olduğunu iddia ederek beni benden almıştır.
    (bkz: yalandan kim ölmüş)
    (08.04.2008 20:24)

sayfa: 1...-13-14-15-16-17

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.