ruhum desen desen

    Popüler Kültüre iyi ürünler veren başarılı şarkıcı nil karaibrahimgil'in penti çorap reklamı için yazdığı şarkı.

    tamam tamam öyleyim
    bi öyle bi böyleyim
    her gün tanış benimle
    bi güler bi ağlarım
    anlatırım saklarım
    alış şu hallerime

    farkında bile değilsin
    seni cezbeden de bu
    niye beni seçersin
    etraf desensiz dolu

    ben bugun nasılım
    yakın mı uzak mıyım ben
    of ne bileyim
    açık bi kucak mı
    yoksa bi tuzak mıyım ben
    ruhum hep desen desen

    ama ben hep böyleydim
    sen beni böyle sevdin
    değiş desen de olmaz
    durup bak renklerime
    bi demet yap kendine
    aşkımız öyle solmaz

    farkında bile değilsin
    seni cezbeden de bu
    niye beni seçersin
    etraf desensiz dolu

    ben bugün nasılım
    yakın mı uzak mıyım ben
    of ne bileyim
    açık bi kucak mı
    yoksa bi tuzak mıyım ben
    ruhum hep desen desen

    ben bugun nasılım
    yakın mı uzak mıyım ben
    of ne bileyim
    açık bi kucak mı
    yoksa bi tuzak mıyım ben
    birini seçeyim
    sakin mi serin mi
    benim mi senin miyim ben
    bunu bi düşüniim
    kalp miyim akıl mı
    aklı karışık mıyım ben
    ruhum hep desen desen

    http://www.youtube.com/watch?v=t8-3M_5ZoMQ
    (15.02.2009 15:25)

farmakolog

    ilaç bilimci.
    (15.02.2009 15:22)

rachel corrie

nesini söyleyim

    1886-1887 Yılındaki Kıtlığı konu alan bir türküdür. Aşık Serdari kaleme almıştır.

    nesini söyleyim canım efendim
    gayri düzen tutmaz telimiz bizim
    arzuhal etsem de deftere sığmaz
    omuzdan kesilmiş kolumuz bizim

    sefil irençberin tebdili şaştı
    borç kemâlin buldu boynundan aştı
    intikal parası binleri geçti
    dahi doğrulamaz belimiz bizim

    fukara ehlinin yüzü soğuktur
    yıl perhizi tutmuş içi kovuktur
    ineği davarı iki tavuktur
    bundan başka yoktur malımız bizim

    çok dilek diledim kabul olmadı
    şu yalan dünyada yüzüm gülmedi
    hiç kimseye emniyetim kalmadı
    açılmadan soldu gülümüz bizim

    şu yalan dünyada hoş olamadım
    borçludan bir kere baş olamadım
    şu küçük öküze eş bulamadım
    söylemeden âciz dilimiz bizim

    zenginin sözüne belli diyorlar
    fukara söylerse deli diyorlar
    zamane şeyhine veli diyorlar
    gittikçe çoğalır delimiz bizim

    fukara halini kimse sormuyor
    ehl-i diyanetin yüzü gülmüyor
    padişah sikkesi selam vermiyor
    kefensiz kalacak ölümüz bizim

    rençberin sanatı bir arpa tahıl
    havasın bulmazsa bitmiyor pahıl
    tecelli olmazsa neylesin akıl
    dördü bir okkalık dolumuz bizim

    sekiz ay kışımız dört ay yazımız
    açlığından telef olur bazımız
    kasım demeden buz tutar önümüz
    mayıs'ta çözülür gölümüz bizim

    tahsildarlar çıkmış köyleri gezer
    elinde kamçısı fakiri ezer
    döşeği yorganı mezatta gezer
    hasırdan serilir çulumuz bizim

    zenginin yediği baklava börek
    kahvaltıda eder keteli çörek
    fukaraya sordum size ne gerek
    düğülcek çorbası balımız bizim

    bir aşka geldik de biz bunu dedik
    üç yüz üç senesi bir sille yedik
    her nereye varsan sahipsiz gedik*
    kime arz olacak halımız bizim

    açılmadı ikbalimiz bahtımız
    şen olsun istanbul pâyitahtımız
    tevellüt ellidir geçti vaktimiz
    nöbetin gözlüyor salımız bizim

    serdari halimiz böyle n'olacak
    kısa çöp uzundan hakkın alacak
    mâmurlar yıkılıp viran kalacak
    âkıbet dağılır ilimiz bizim

    ii

    hakkın hikmetinden ibret almalı
    ağlayarak camilere dolmalı
    kurban kesip tövb'istiğfar olmalı
    böyle ilân etsin ulumuz bizim

    nerde allah desen orada hazır
    bizim yardımcımız hazret-i hızır
    ali sait paşa değerli vezir
    bundan gayri yoktur ulumuz bizim

    enver'le niyazi arslan beyimiz
    efrad-ı askerdir karlı dağımız
    şeneldi bahçeler bitti bağımız
    meyveye düzüldü dalımız bizim

    istediğimiz gibi çıktı mânalar
    inşallah iy'olur gayri seneler
    milletin vekili akıl daneler
    gittikçe çoğalır şanımız bizim

    namazda niyazda hürriyet verdi
    çok şükür mevlaya murada erdi
    maiyette hazır ikinci ordu
    arslan ile dolu çölümüz bizim

    selanik şehridir arslanlar yurdu
    düşmanın alnına topları kurdu
    fedâkarımızdır üçüncü ordu
    zülfikâr sahibi ali'miz bizim

    ırahmet deryası ümidim hak'tır
    efendim çok yaşa duacın çoktur
    adaletine de diyecek yoktur
    âlilerden âli dinimiz bizim

    serdari sen gel de bu işi başla
    çekil bir tekkeye tekbire başla
    vilayet sıvas yerim şarkışla
    düşmez istanbul'a yolumuz bizim.


    Ruhi Su ve Grup Ekin'in türkü olarak okuduğu bölüm:

    nesini söyleyim canım efendim
    gayrı düzen tutmaz telimiz bizim
    arzuhal eylesem deftere sığmaz
    omuzdan kesilmiş kolumuz bizim

    benim bu gidişe aklım ermiyor
    fukara halini kimse bilmiyor
    padişah sikkesi selam vermiyor
    kefensiz kalacak ölümüz bizim

    serdari halimiz böyle n'olacak
    kısa çöp uzundan hakkın alacak
    mamurlar yıkılıp viran olacak
    akıbet dağılır elimiz bizim

    (zenginin sözüne belî diyorlar
    fukara söylese deli diyorlar
    zemane şeyhine veli diyorlar
    gittikçe çoğalır delimiz bizim) =) Bu kısım yalnızca, Grup Ekin'in yorumunda mevcuttur.

    ***

    Bu türküde son olarak dikkati çeken diğer bir unsur, "kısa çöp uzundan hakkın alacak" mısrasıdır. Bu mısra Hasan Hüseyin Korkmazgil'in 'Amenna' adlı şiirinde de geçer ve Ahmet Kaya bestesinde de vardır. Durumu ilginç kılansa, ibrahim karaca imzalı Kılıçdaroğlu'nun seçim şarkısında da bu söz geçmektedir.


    (15.02.2009 02:49)

peyami safa


    Image Hosted by ImageShack.us

    Doğu- Batı antagonizmasını ustaca izah etmiş bir fikir adamı ve aynı zamanda bir muhayyile işçisidir. Daha çok romancılığıyla ön plana çıkmış olsa da dönemin diğer kalem erbablarıyla girdiği polemiklerle ünlüdür.

    1899 yılında İstanbul'da dünyaya gözlerini açtığında kendisini bekleyen hayattan habersizdi muhakkak. Kendisini şanslı kılan bir tarafı vardı; Peyami Safa, Dönemin usta şairlerinden İsmail Safa'nın oğluydu. Peyami Safa'nın Dedesi de yine kendi döneminin ünlü şairlerinden Mehmet Behçet Efendi'ydi. Yani hem bir şair oğlu olduğu gibi bir de şair torunuydu da. Fakat buna rağmen şiirden uzak durmayı seçti.

    Peyami Safa'nın maneviyatçı yanının sebebi olarak aile bağlarını görebiliriz. Peyami Safa'nın nesebinde dikkati çeken diğer bir noktada seçeresinin Fatih'in murşidi, büyük alim Akşamsettin hazretlerine dayanmasıdır. Bilindiği gibi, Peyami Safa, imana önem veren bir fikir adamıdır. Yine de bu durum kendisini serbest düşünmekten alıkoymaz. Kitaplarında seçtiği konulara sınır tayin etmeyi seçmemiş bu konudaki zenginliğini korumayı bilmiştir.

    Peyami Safa'yı, Peyami Safa yapan hamura baktığımızda üç yaşında babasını kaybetmiş ve babanın ölümüyle yıkılan bir ailenin geçim sorunlarıyla boğuşmuş bir çocuk görürüz. Daha çocuk yaşlarda omzuna binen ağır yük, kendisini tahsilden alıkoymuştur. Klasik anlamda, bir eğitim disiplininden geçmemiş olmasına rağmen, batılıların 'otodidakt' dedikleri kendi kendine öğrenen, yetiştiren... Voltaire'nin deyimiyle, kendi bahçesini eken biri olmaya mahirdir. Bir yandan dinmek bilmeyen tecessüsü, bir yandan geçim sıkıntısı sebebiyle yapmak zorunda olduğu gazetecilik ve yazmak zorunda kitaplar kendisini hep daha yukarıya taşımıştır.

    Peyami Safa'nın çocuk yaşta geçirdiği bir hastalık, sol kolunu sakat bırakmıştır. Bu vahim olayın haleti ruhiyesine yaptığı akisleri daha sonra 'Dokuzuncu Hariciye Koğuşu' adlı kitabında anlatacaktır. -ki bu kitaba bakıldığında, kitabın ilk sayfalarında bir yazı göze çarpar: "nazım hikmet'e ithafen..." Peyami Safa'nın, ateşli fikir muharebelerine girdiği nazım hikmet'e kitap ithaf edebileceği akla bile gelmeyeceği düşünülebilir. Tabii ki bu kitap, bu tartışmalardan çok çok öncedir.

    Nazım Hikmet ve Peyami Safa, edebiyat dünyasında yıldızları yeni parlayan iki gençtir. Peyami Safa, o dönem 'server bedii' müstear ismiyle 'cingöz recai' romanları kaleme almaktadır. Ve yine bir gün bir kahvehanede konuşurlarken, Peyami Safa, Nazım Hikmet'e çocukken geçirdiği hastalığı anlatır. Bu durumdan çok etkilenen Nazım Hikmet: "Cingöz Recai gibi saçma sapan şeyler yazacağına bunu kaleme alsana" der. Peyami Safa, bu duruma çok sıcak bakar. Daha sonra da gelen Nazım Hikmet'in ısrarlarıyla dayanamaz ve Dokuzucuncu Hariciye Koğuşu'nu kaleme alır. Ve kitabı ileride azılı düşmanı olacak Nazım Hikmet'e ithaf eder.

    1930'lu yıllardan sonra dönemin münevver cemiyeti, safını seçmeye başlar. Nazım Hikmet zaten bilindiği gibi komünisttir ve daha o zamanlar donanımını bu konu üzerinde inşaa etmeye gayret gösterir. Necip Fazıl, 'fahişe yataklardan..." kaçmış ve mukaddesata, ilahi gerçeğe sığınmıştır. Peyami Safa'da yerini bilmiş ve kitaplarını, fikirlerini 'manevi değer'leri koruma üzerine kurmuştur.

    Artık, farklı bir Türkiye'dir. Nazım Hikmet'ler, Zekeriya Sertel'ler kurdukları dergilerle, meşrutiyet dönemi şairlerine hücmetmeye başlar. Milli Değerleri reddederek dönemin popüler siyasi akımı olan marksizmin rüzgarına kapılırlar. Peyami Safa'da doğal bir refleksle, bu durumu telin eder ve karşı koyarak, yazılarında fikrini bildirir. Mücadele başlar. Nazım Hikmet'le, seyrine doyulmaz fikir muharebelerine girişir.

    Peyami Safa, Nazım Hikmet için 'moskova hayranı bir gafil' der. Nazım da dahil olmak üzere yeni yeni oluşmaya başlayan sol, Peyami Safa ile dalga geçer. Daha sonra aradan yıllar geçer, Nazım Hikmet, moskova'ya kaçar. gerçekler bir bir ortaya çıkar. Peyami Safa, bir sonraki fikir savaşımını da benzer konular sebebiyle Aziz Nesin'le yaşar...

    1961'de Oğlu Merve Safa (merve ismi bir erkek için ilginçtir) ordu'da yedek subay olarak görev yaparken şehit düşer. Kendi elleriyle oğlunu toprağa verir Peyami Safa, o an onu görenler, ellerini nasıl titrediğine şahit olurlar. Peyami Safa, bu acıya daha fazla dayanamaz, iyice erimeye başlar. zayıf vücudu daha zayıftır artık. Zaten 27 Mayıs cuntası Peyami Safa'yı işsiz bırakmıştır.

    Ve 15 Haziran 1961'de, Karısı Nebahat Hanım'ın yanındayken ağzından birden kan gelmeye başlar; ilk söylediği: "işte bu fena!" sözüdür. Daha sonra Mutfağa geçer, kanama orada da devam eder ve birden yere yığılarak hayali olan son kitabı 'babıali'yi yazamadan ebedi istirahathanesine intikal eder. mezarı, Edirnekapı şehitliğindedir.





    (15.02.2009 02:26)

geleceğim

    geleceğim

    geleceğim bazen, uykudayken sen
    beklenmedik uzak bir konuk gibi
    sokakta bir başıma koyma beni
    kapıyı sürgüleme üstümden.
    usulca girecek bir yere ilişeceğim
    bir zaman, karanlıkta, bakacağım yüzüne
    görüntün doyasıya dolunca gözlerime
    seni kucaklayacak ve çıkıp gideceğim

    nikola vaptsarov
    çv: ataol behramoglu


    Grup Ekin'in, 'Gün Bizim' albümündeki yorumu dinlemeye değerdir.
    (08.02.2009 00:23)

ahmet kaya

    tüm politik tartışmaları bir kenara bırakırsak, birçok şarkısının 'k' harfiyle başladığını gördüm bu sanatkar abimizin, mesela;

    Kara Yazı
    Karanlıkta
    Kurtuluş Savaşı Destanı
    Kız Kaçıran
    Kalan Kalır
    Koru Kendini
    Kadınlar
    Kara Yılan
    Katlime Ferman
    Kaçak ve Anne
    Kaçakçı Kurban
    Kardelenler Açınca
    Karlı Dağlar
    Kervan
    Kimdi Bunlar
    Kum Gibi
    Karar Vermek Zor
    Kendine İyi Bak
    Korkarım
    Koçero

    Tabii insan onlarca şarkı besteleyince her harften sürüyle örnek bırakıyor.

    (07.02.2009 18:54)

karar vermek zor

    iç acıtan bir ahmet kaya şarkısıdır. en çok can yakan herhalde "karar vermek zor" kısmıdır.

    malatya’ dan çıktım yola, yollar yanıyor
    düşman sarmış dört yanımı, kurşun saçıyor
    düşmüşüm bir çukura, canım yanıyor
    yaşasam mi ölsem mi
    karar vermek zor.

    beylerderesi'nde kardaş pusu kurdular
    dağda çadır çadır aştılar tüfek çaktılar
    ilker kardeşi canımdan, canımdan vurdular
    yaşasak mi ölsek mi
    karar vermek zor.

    şimdiiii sözler böyle. girizgah kısmında da Ahmet kaya, aksak kürtçesiyle tekrarlı olarak 'wey lo hesen axa' demekte. bir de ilker ismini içermekte bu şarkı.

    Beylerderesi (Malatya'da haliyle) topla, ilker kardaş ve bir de hesen axa*'yı al eşittir; 26 Ocak 1976 Beylerderesi.

    "Bundan otuz yıl önce, 26 Ocak 1976 günü Malatya-Beylerderesi'nde İlker Akman, Hasan Basri Temizalp ve Yusuf Ziya Güneş oligarşinin resmi zor güçleri tarafından katledildiler. " (Kaynak: Kurtuluş Cephesi: Sayı, 49)

    Görüyoruz ki Beylerderesi'nde ölen Yusuf Ziya Güneş isminde bir militan daha var. Fakat şarkıda neden ismi geçmediği tartışılır bir konu. İlker'le Hasan daha fazla kahraman da bu Yusuf'un suçu ne? Neyini gördüğünüz çocuğun?

    bu da böyle bir tecessüsümdür.

    son olarak bu insanların, dünya görüşünü paylaşmasam da yaşadıkları her elim olay için şiirler, türküler yazmalarını takdire şayan buluyorum.

    (07.02.2009 18:42)

alaaddin özdenören

    Güneş Donanması.

    I.
    Melon şapkalı bir takım adamlar
    Gördüler görülecek yerlerini kentin
    Selamladılar halkı saygıyla
    Kavisler çizerek şapkalarıyla
    İşte ilk o sırada gördüm seni
    Camlarına sinekler üşüşmüş bir kahveden
    Oldukça uzun bir ekmek kuyruğunda
    Sırtında yorgun bir yağmurluk
    Ve bomboş gözlerle.
    Geçerek aralarından
    Üç aşağı beş yukarı dolaşan
    Havai bahriyelilerin
    Sana geldim.
    Ekmekle makyaj arasındaki farkı düşündük seninle
    Ve çok eskiyi
    Birlikte çiçek falına baktık
    Çitlenbik kokulu bir yatakta

    Kente giren ilk muhacir
    Altın ışıklarıyla donanmış güneşin
    Göğsünde iri bir gül
    Bilinmez serüvenlere işaret.
    Garson bir çay acele olsun
    Cevap bekleyen biri var çünkü
    Hangi sur taşının altında kimbilir
    Emniyete alınmış yanlızlığıyla.
    Bu kente tek kapıdan girilir
    Sürünerek otlar boyu
    Ölüm sularından içilir.

    II.
    Haydi muhacir kalk
    Önce gider susuzluğunu
    Yüzlerinde yeni haberler uçuşan.
    Ve öğret onlara
    Kelimelerin nasıl dizildiğini
    Usta askerler gibi.

    Alaaddin Özdenören.
    (06.02.2009 15:31)

alaaddin özdenören

    Dökülüş.

    Baktıkça gözlerine derinden
    Üstüme başıma güller dökülür.

    Ve her şey kopar yerinden
    Bir buluş bir gülüş ve unutuş ellerinden
    Ellerinden beyazlıklar dökülür

    Düşlerim ki, kuşatır gökyüzünü
    Sonra yıldızlar dökülür

    Geçerim arasından kimsesiz çocukların
    Ağaçlardan ağıtlar dökülür

    Akar saçlarımdan yalnızlığın ırmağı
    Kalbime dökülür..

    Alaaddin Özdenören.
    (06.02.2009 15:27)

alaaddin özdenören

    Şair. Yazar Rasim Özdenören'in ikiz kardeşidir. 1940 yılında Maraş’ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini Maraş, Tunceli, Malatya ve İstanbul’da tamamladı. İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümünden mezun oldu. Çeşitli okullarda öğretmenlik yaptı. 1991 yılında Kültür Bakanlığı’ndan müşavir olarak emekli oldu. 26 Haziran 2003'te Balıkesir'de ebedi istirahathanesine intikal etmiştir.

    ESERLERİ: Güneş Donanması (şiir), Batılılaşma Üzerine (deneme), Yakın Çağ Batı Dünyası ve Türkiye’deki Yansımaları (deneme), Devlet ve İnsan (deneme), Gide Gide Yalnızlık (şiir), Şiirin Geçitleri (şiir tahlili),Unutulmuşluklar, Şiirler (1975-1999)

    (06.02.2009 15:26)

muzaffer ilhan erdost

    "ikinci yeni" denilen saçmalığın isim babasıdır. sosyalist fikirlidir, bu yönde kitaplar yazmıştır. SOL Yayınları'nın kurucusudur.
    (06.02.2009 14:55)

ikinci yeni

yalnızız

    Romandan genel olarak, Samim karakterinin, düş dünyasında oluşturduğu ülke olan "Simeranya'sının idari, içtimai, iktisadi nizamına dair malumatlar ediniyoruz. Gerek Samim'in 'utopia'sı, gerekse kendi çevresinde dönen olaylar üzerinden bir sosyo-psikolojik bir inceleme yapıyor Peyami Safa.

    Ötüken yayınlarının basımında kitabın başlangıcın başlangıcı kısmı olan "prolog" çıkarılmış, yayıncının notuyla, bu kısımın çıkarılması Peyami Safa'nın isteği olduğu söyleniyor.

    bir başka hususta, kitabın 11. sayfasında dikkat çeken yazıdır. Kitabın ilerleyen sayfalarında da gördüğümüz bu sesleniş, bir sözlü anlatım harikasıdır. Peyami Safa'nın maneviyatçı duruşunu gözler önüne serer. Esasen bu çağrı, tüm kitabın özeti sayılabilir.

    Image Hosted by ImageShack.us


    "Ey İnsan! Bu kitabı sana ithaf ediyorum. Başının üstünden büyük bir rüzgâr geçiyor. Yalancı bir fecirle başlayan asır kararıyor ve sana tek ümit ışığı olarak en kudretli kaynağı uranium’da değil, senin ruhunda sıkışmış maddeden koparak çıkardığın korkunç tahrip aletinin patlayışından yükselecek alevi bekletiyor. Ey bahtsız! Tarihinin hiç bir devrinde kendine bu kadar yabancı, bu kadar hayran ve düşman olmadın. Labaratuarında aradığın, incelediğin, oyduğun, dibine indiğin, sırrını deştiğin her şey arasında yalnız ruhun yok. Onu beyin hücrelerinin bir üfürüğü sanmakla başlayan müthiş gafletin, otuz yıl içinde gördüğün iki muazzam dünya harbinin kan ve gözyaşı çağlayanlarında en büyük dersi arayan gözlerine bir körlük perdesi indirdi. Bırak şu maddeyi, boğ şu ölçü dehanı, doy şu fizik ve matematik tecessüsüne, kov şu kemiyet fikrini,dal kendi içine, koş kendi kendinin peşinden, bul onu, bul kendini, bul ruhunu, bul, sev, bil, an, gör, kendi içinde gör Allah’ ını. Kendine dön, kendine bak, kendine gel. Aptalca bir konfor aşkından doğduğu halde her biri daha korkunç bir dünya harbi hazırlayan teknik mucizelerinin yanında, senin iç zıtlıklarını elemeye yarayacak ve seni kendi kendinle boğuşmaktan kurtaracak ruh mucizelerini ara. İnan manevilere ve mukaddeslere, inan! Onlar hakkında bu kadar küçük düşünmekten utan! Her sezilen derinliğin ifşa ettiklerini düşünmekten bile seni alıkoyan tabiatçı metotlarını fırlat ve bitlenmiş elbiseler gibi at. Ortaçağ papazında haklı olarak ayıpladığın dar kafalılığın anlayış sınırlarını daha fazla darlaştıran beş duyu idrakinin kapalı dünyası içinde kalma:

    arşı geç, ferşi atla, sidreyi
    gör ne var maverada ibrethiz....”
    (06.02.2009 01:21)

neşid el tahrir

    Arap halk marşı. Türkiye'de en ünlü yorumu 'Grup Yorum'a aittir.

    hey! lali lali lali
    yaalamna lali bil ali
    ğali ğali ğali
    nisrek ya vatanna ya ğali
    tahtic nehu ena bit feyya
    ena sevri ah ya niyelli

    hey! ciyali sevra el abtal
    eş şams bıtıtlağ mebtıntal
    ceberul mıhtar attırhal
    ilal arab ruhi u mali

    hey! saddul ğafıb bil migla
    u kalu ya muhtel tıla
    beyyi u ciddi kalu smea
    trab el vatan al ruh ğali

    hey! kil el arab tinedi fik
    ya vatanna allah yehmik
    kil ayed al arabi bi kalbi
    u nisanek halit ğali

    hey! ismea ismea
    şems bititla
    raye bitirfa
    bıkra btilma bıkra btilma
    bıtrif u bittam bibali

    ana sevri, ana arabi
    ana sevri, ana arabi
    ana arabi ah yaniyyali

    Çeviri:

    "Kurtuluş Marşı"

    Hey! Dalgalan
    Ey bayrağımız yükseklerde dalgalan
    Değerli, ey vatanımız, kartalın değerli
    Kanatlarının altında gölgelenirim
    Ben devrimciyim, ne mutlu bana
    Devrim kahramanlarındır
    Güneş doğar, gecikmez
    Düşmanı gerilettik
    Araplar'a canım, malım feda
    Hey!
    Düşmana sapanla direndiler
    'Ey işgalci çık!' dediler
    Babam, dedem 'dinle' dediler:
    'Vatan toprağı cana kıymetlidir'
    Hey!
    Bütün Araplar seni çağırır
    Ey vatanım Allah seni korusun
    Arapların bütün bayramları yüreğimde
    Ve Nisan aklımdadır
    Hey!
    Duy, güneş doğar, bayrak yükselir
    Yarın parlak, dalgalanır ve aklımda kalır
    Ben devrimciyim, ben Arap'ım
    Ben devrimciyim, ben Arap'ım
    Ben Arap'ım, ne mutlu bana.
    (06.02.2009 01:11)

sayfa: 1-2-3-4-5...-7

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.