ikinci el yalnızlık

    ceyhun yılmaz ın üçüncü şiir kitabıdır. parantez yayıncılık' tan çıkmıştır. kitabın tüm telif geliri türk böbrek vakfı' na bağışlanmıştır. arka kapağında ceyhun' un ve * ablasının çocukluk resimleri ve şu şiir bulunmaktadır:

    doğduğumdan beri öleceğimi duyuyorum
    bir gün bile yaşamaktan vazgeçmedim....

    kırılma ihtimali sana ait değil

    incinmek kelimesinin anlamı
    benim sözlüğümde de var

    yaşayanı sevmiyor sokak adları
    kendi adını görerek yaşamaya
    layık değil mi insanoğlu

    hüzün; tuzu gibi hayatın
    ve kilo aldırır diye
    kaçtım nice aşktan
    (08.07.2006 00:20)

sade

aşk

    koray candemir ' in sade albümünden bir şarkı. söz ve müzik kendisine aittir.

    ah o duruşun var ya
    ah o bakışın
    beni, beni, beni
    deler geçer

    ah o yatışın var ya
    ah o sevişin
    beni, beni, beni
    alır gider
    elimde resimlerin
    odamda sensizliğin acısı çıkarken
    geçolsa da pişmanım bebeğim
    ah o gülüşün var ya
    ah o bakışın
    beni, beni, beni
    deler geçer
    bu seni üzdü mü?
    ayrılık seni aldı mı?
    severim der misin?
    ben olunca yanında
    sen olunca yanımda
    biz olunca yanyana
    (06.07.2006 00:00)

zeki kayahan coşkun

    resmi web sitesi http://www.zekirdek.com dur
    (05.07.2006 23:36)

zeki kayahan coşkun

    " bir çocuk zeki kayahan coşkun...
    hep çocuktu...
    yine çocuk...
    saçları kumral...
    dümdüz...
    ipıl ıpıl parlıyan bir çocuktu...
    yine çocuk...
    uyurken dudaklarının kavuştuğu kenarından, gerdanına doğru uyku suyu akan...
    üzerindeki yeşil battaniyesinin birazı yere doğru uzanan bir çocuktu...
    telaşsız...
    umarsız...
    kirli...
    kuruyunca griye çalan çamurları; suratında, ellerinde, dizlerinde taşıyan bir çocuktu...
    gecenin bir yarısında ateşi çıkan...
    kusan...
    üşüyen...
    anasının baş ucunda sabahladığı bir çocuktu...
    babası işe gidince, ne gereği varsa, ağlayan...
    akşam olup da dönünce mutlu olan...
    yağmur birikintilerinde kağıt kayıklar yüzdürmüş...
    keskince katladığı her bir uçağı yere düşmüş...
    ayağına, paslı olup olmadığı ebeveynleri tarafından merak edilen, çiviler batmış...
    pasın neden önemli olduğunu kavrayamamış...
    kanamış bir çocuktu...
    yine çocuk...
    sigara görünümlü sakızlar çiğnemiş...
    en berbat, mikrop dolu pembe gofretleri yemiş...
    leblebi tozu boğazında kalmış...
    niyet çekmiş...
    elvan gazozunu bir dikişte içebilmiş...
    uçan balonu olmuş...
    siyah okul önlüğü giymiş...
    kırmızı pinokyo bisikletine rahatça binebilecek, geniş sokaklara sahip olmuş,
    bisikletinin kırmızısından utanan bir çocuktu...
    yarısı apartmanlarla, yarısı bahçeli evlerle dolu mahallesi çalınmış...
    çocukluğunun üzerine a, b, c blok diye kategorize edilerek, havuzlu siteler yapılmış bir çocuk...
    üzerinde masmavi gökyüzünün olduğu bir çocuktu...
    peçeteyle, kağıt havluyla değil; elbeziyle ağzı silinmiş...
    anne tarafından iyice bastırılınca daha iyi paklar diye düşünülen elbezi dokusunun ağzını acıttığı bir çocuktu...
    elbezinin sabun tadının hala dudaklarında olduğu bir çocuk...
    yine çocuk...
    anneni mi daha çok seviyorsun, babanı mı?..
    seni bize götürelim, bizim oğlumuz olur musun?..
    ve benzeri aptalca sorularla dimağı yoklanmış...
    misafirliğe gidildiğinde misal muzdan, kendisine düşen adetten daha fazlasını yiyince evde olsa yemez, bir yere gidince hep böyle oluyor ana-baba utancını duymuş...
    ev sahibi kişi bir an için uzaklaştığında kaş göz işaretleriyle uyarılan, yediği muz zehir zıkkım edilmiş bir çocuktu...
    nalbura gidip bilmemkaçnumara boya almış, sonra bir ton açığı olsa iyi olur tespitiyle nalbura bir kez daha gönderilmiş, yolda giderken küfretmiş...
    evde badana yapılırken mutlu olsun diye eline küçük bir fırça verilmiş, onun boyadığı yerler badanacı kişi tarafından umursanmadan tekrar boyanmış...
    bu güvensizliğe anlam verememiş bir çocuktu...
    alışverişi gönderilirken verilen paranın üstüyle kendine istediğin bir şeyi alabilirsin özgürlüğü sunulmuş, eve gelindiğinde illa ki kendine ne aldın merakıyla karşılanmış...
    sen dururken annen mi gitsin ekmek almaya siteminden etkilenip, televizyondaki filmi yarım bırakarak bakkala ekmek almaya gitmiş...
    evin ekmek ihtiyacı hep seyrettiği en güzel filmlere denk düşmüş...
    bakkal ev arasındaki mesafede ekmeğin ucunu ısırarak gıda etmiş bir çocuktu...
    yine çocuk...
    evden çıkarken,paran var mı? sorusuna "hayır yok" yerine, seri şekilde "var var" diyen, tam kapıyı kapatacakken,"şunu da al bulunsun, lazım olur" baba sıcaklığıyla karşılaşmış bir çocuktu...
    parayı utana sıkıla alırken, paraya bakmıyormuş gibi yapan...
    "valla param var yaaa" sahtekarlığına sığınmakta ısrar eden çulsuz...
    içten içe "ulan baba ne kadar anlayışlısın, sağol be ya" sessizliğinde sevinen bir çocuktu...
    yine çocuk...
    ***
    bir çocuk zeki kayahan coşkun...
    at arabalarının, kamyonetlerin arkasına takılmış...
    arkadaşları tarafından "abi takılan var, takılan var" diye gammazlanmış...
    minibüslerde, otobüslerde midesi bulanınca annesi tarafından "aklına getirme midenin bulandığını" öğüdüyle yüzleşmiş...
    bu öğüdü ciddiye alıp "aklıma getirmiycem, getrimiycem işte" diye mücadele etmiş ve bunu başaramamış bir çocuktu...
    depozitolu şişeleri evden çaktırmadan yürütüp bakkala satarak harçlığını çıkarmış...
    ebe tura bir ki üç, yerden yüksek, japon kale, dokuz aylık... gibi oyunlara doymayan...
    hava kararmadan evde olması gerekmiş bir çocuktu...
    yine çocuk...
    evdeki terliklerin salon, mutfak, banyo, balkon terliği şeklinde ayrılmasına anlam veremeyen...
    balkon terliğiyle odalarda, diğer terliklerle balkonda dolaştığında azarlanmış bir çocuktu...
    yine çocuk...
    banyo yapmayı sevmeyen...
    taşa oturunca gerçekten karnı ağrıyan...
    acıkınca eve şöyle bir uğrayıp ekmeğin arasına domates destekli bir şeyler koydurarak evden bir çırpıda çıkan...
    evden çıkarken ayakkabıların giyilmesi esnasında ekmeği yanından dişleyerek ağzında tutan...
    çıtalı uçurtma yapmayı asla öğrenemediğinden, marangozdan yalvar yakar aldığı çıtaları mahallenin abilerine gözü kapalı teslim eden bir çocuktu...
    ***
    bir çocuk zeki kayahan coşkun...
    ağlamaktan utanmayan...
    akşama köfte, patates kızartması yapıldı mı sevinçten deli olan...
    köfteleri, patatesleri yerken yarına kalma ihtimalini düşünen...
    ertesi gün buzdolabını açtığında bir tane olsun köfteye rastlayamayan...
    tek tük kalmış, pörsümüş patateslere tenezzül etmeyen bir çocuktu...
    yine çocuk...
    bütün spor ayakkabılarına"esem spor" denilen...
    ayakkabı bağlamayı geçöğrenmiş...
    kış günlerinde pantolonunun altına zorla külotlu çorap giydirilmiş...
    arabaların şoför tarafındaki camlarından içeriye dikkatlice bakarak "arabanın kaçyaptığını" öğrenmekten keyif alan...
    "kızların içinde kızılcık bebek" küçümseyişini fazlasıyla tatmış bir çocuktu...
    yine çocuk...
    ***
    bir çocuk zeki kayahan coşkun...
    düğünlere götürülmüş...
    düğünlerde mahalli sanatçının "anneler babalar çocuklarınızı yanınıza alın" uyarısıyla sahneden alınmış...
    sonra tekrar sahneye fırlamış...
    adını bilmeyenlerin "küçüüüükkkkkkk... şişşşştttt küçüüüükkk" seslenişine maruz kalmış bir çocuktu...
    bir çocuk...
    kocaman kocaman sevdaları olan...
    hep en kudretli kendisinin aşık olduğunu sanan, öylesine bir çocuktu...
    yine çocuk...
    ***
    o işte...
    o...
    daha ne olsun...
    nasıl söylesek?..
    nasıl anlatsak?..
    pasaklıdır mesela...
    dağınık...
    hep dağınık...
    kendisini dağıtacak sevdaları kolay bulması bundan belki...
    belki bundan iflah olmaz bir gönül adamı...
    dağınık...
    ruhu... beyni... mekanı...
    her yeri dağınık... öyle biri...
    yalancı...
    kendisini kandıracak kadar yalancı...
    hiçbir hayali yok...
    olmadı...
    olmayacak da...
    asabi...
    sabırsız...
    ama en çok da dağınık...
    ruhu... beyni... mekanı...
    her yeri dağınık... öyle biri...
    öylesine yaşıyor...
    öylesine...
    öyle..
    bir çocuk zeki kayahan coşkun...
    yine çocuk...
    hep çocuk...
    hep...
    herkes kadar çocuk...
    herkes... "

    kendini yukardaki yazıyla tanıtan radyo programcısı. alem fm ' de hafta içi her gece 22:30-02:00 saatleri arasında matrax programını yapmaktadır. altı tane kitabı vardır:

    en son ne zaman şey ettiniz ? (2002)
    ceset kokan kadınlar (2004)
    durun! siz evlenemezsiniz (2005)
    fareli köyün kavalcısı ve saz arkadaşları (2005)
    türkleri anlama kılavuzu (2005)
    türkleri anlama kılavuzu 2 (2006)
    (05.07.2006 23:34)

uçak

ragıp savaş

    izmit büyükşehir belediyesi şehir tiyatrosunun genel sanat yönetmenidir.
    (30.06.2006 01:01)

bal

    duman ın belki alışman lazım albümünden bir şarkı. sözü ve müziği kaan tangöze ye aittir. arka arkaya fazla dinlenmemesi tavsiye edilir. yoksa insanı içmeden sarhoş eder.

    aşkım sen benim canımsın
    kanıma karışmış kanın
    söyle kimlerden kaçarsın
    boşuna durmadan ağlarsın
    yavrum sen benim balımsın
    tadına alışmış canım
    ah güzel kuşum
    gir kanıma
    ben zaten sarhoşum
    nerdesin sevgilim
    söyle nerdesin bal
    artık benlesin bal
    artık sen benim canımsın
    canlı kalan tek yanımsın
    nerdesin
    söyle nerdesin bal
    artık benlesin bal
    (29.06.2006 02:57)

arı

    bal yapan, iğnesiyle sokan böcek. ayrıca saf anlamına da gelir. (bkz: arı ırk)
    (29.06.2006 02:47)

murat yılmazyıldırım

    farklı bir ses tonuna sahip, dağılan düş sokağı sakinleri nin üyesi. resmi web sitesi http://www.muratyilmazyildirim.com dur. albümleri;
    yelkenin gözyaşları (1998)
    kırık yelken (2000)
    cennet (2002)
    büyü (2003)
    kara aşka beyaz göndermeler (2004)
    gözyaşı ağacı seni çağırıyor (2005)
    (29.06.2006 02:40)

bayan

    baymak fiilinin sıfat halidir.
    (24.06.2006 03:13)

leman

    sloganı "kronik hastalığınız" olan bir mizah dergisi. 15 yıldır yayımlanmaktadır.
    (24.06.2006 00:16)

sergüzeşt

    insanın içini acıtan bir çamur şarkısı.

    bırak anlatayım sarhoşum öyle
    sarhoşu da geçtim n'olacak böyle
    hayatlar içinden hayat seçmişim
    hiçbirşey farketmez kendimden geçmişim
    şair giden geminin ardından bakar ya
    bakar da kendini zora sokar ya
    bazen bir itin duası tutar ya
    çok uzaklarda o gemi batar ya
    beni unut bitir beni
    gidiyorum
    ya unuttum ya vazgeçtim bilmiyorum
    yarim ateş olmuş içinden geçmişim
    kim ektiyse ekmiş ama ben biçmişim
    hiçboşalmadı ki bardak hep dolu
    her şeyin bir sonu yok başka yolu
    (23.06.2006 16:59)

çamur

    türkçe rock müzik yapan bir grup. murat ak (vokal), turgay çetin (davul), güney yabar (perküsyon), cihan uca (bas gitar), alican ecevit (klavye), akın togay (perküsyon), emre kocabaş (perküsyon), ömür kılıçaslan (çağlama), çağatay kadı (elektrik gitar) ' dan oluşuyor. ilk albümleri "bu aşkın ızdırabını" 2006'nın ocak ayında çıktı.
    (23.06.2006 16:45)

kocaeli üniversitesi

    1992 yılında kurulan, kocaeli ilindeki devlet üniversitesidir. 10 fakülte, 6 yüksekokul, 18 meslek yüksekokulu, 3 enstitü, 1 devlet konservatuvarı 14 araştırma merkez ve biriminden oluşur. rektörü prof. dr. baki komsuoğlu'dur.
    (22.06.2006 21:43)

sayfa: 1...-42-43-44-45

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.