etyen mahcupyan

  1. özellikle güzel üslûbu ve güçlü kalemiyle devamlı takip edilmesi gereken bir yazardır fakat o kadar çok azınlıklardan bahseder ki bazen usandırır. günlük politik gelişmelere getirdiği çarpıcı yorumları ve hiçkimsenin bahsetmeye cesaret edemediği konuları derinlemesine irdelemesi ile okunması gereklidir.
    ayrıca pazar yazıları ile basınımızdaki birçok köşe yazarına verdiği ince ayarlar tebessüm eşliğinde okunabilir.
    (epitaph 22.01.2007 05:42)
  2. bir deli bakış... nerelere götürseydim seni...nerelere götürseydin beni...
    (zapataist 22.01.2007 05:45)
  3. şu yazısını dikkatle okumanızı tavsiye ederim fakat en yakın arkadaşlarından birinin öldürülmesinin üzerinden fazla zaman geçmeden kaleme alınmış bir yazı olduğunu da hesaba katın lütfen.


    - -alıntı- -
    türkler

    hrant'la birlikte avrupa'daki ermeni diyasporasının karşısına epeyce çok çıkmıştık son dönemde. tartışmalar döner dolaşır hep aynı noktada yoğunlaşırdı. soru türklerin değişebilip değişemeyeceğiydi...

    diyasporadakiler türklerin değişemeyeceğini, uygarlığın getirdiği tüm yeniliklere karşın, onların ötekini kabullenemeyen özlerinin hep orada olduğunu söylerlerdi. biz ise 'türkler' diye bir kategoriden söz etmenin yanlış olduğunu, son dönemde türkiye'de her kesimde önemli bir değişim dinamiğinin yaşandığını, artık geçmişe ve ötekine farklı biçimlerde de bakıldığını, toplumun kandırılmaktan bıktığını örnekleriyle anlatırdık. sonuçta karşımızdaki grubun büyük çoğunluğunun bizim fikrimize geldiğini, türklerle ilişkide normalleşmenin bizzat ermeni kimliğinde bir normalleşme ürettiğini gözlemler, kendimizden memnun otelimize dönerdik. yolda hemen her zaman sevinçli, hatta coşkulu olduğumuzu hatırlıyorum. sanki adım adım köhnemiş kilitleri açıyormuşuz, bir toplumu ve kültürü açık havaya, özgürlüğe taşıyormuşuz gibi bir duygumuz olurdu. İyimserliğimiz bir gün bile azalmadı... sonunu gördüğümüz hayırlı bir yolda ilerlemekte olduğumuza ilişkin güçlü bir kanaatimiz vardı...

    oysa türklere ilişkin bu 'değişmezlik' kanısı hiç de yabancı olduğumuz bir görüş sayılmazdı. Çocukluğumdan beri ve özellikle siyaset yazmaya başladığımdan bu yana babam sık sık geçmiş örneklere dönerek fazla kendimi yıpratmamamı, çünkü 'bu türklerin değişmeyeceğini' konuşmasının bir yerine iliştirirdi. kendi babası da ona hep bunu söylemiş ve nihayette haklı çıkmıştı... anlaşılan her ermeni nesli geleceğin artık eskisi gibi olmayacağı kanaatiyle kendini bir süre avutuyor, sonra da türklerin değişmeyen özüyle karşı karşıya geliyordu. ama hrant'la ben bu telkinlerin üzerinde durmaz, kendimizi ikna ettiğimiz bir umut çizgisi üzerinde yolumuza devam ederdik. Şimdi düşünüyorum da demek ki henüz gençmişiz... babamın çoktan öğrenmiş olduğunu bilecek yaşta değilmişiz...

    hrant'ın gidişi türklerin bize 'artık kendinizi kandırmayın' demesidir belki de. bugün sokaklarda hrant için biriken insanlara bakarak değişimi görsem, 'benim türklerim işte bunlar' desem de, acaba o türk'ten içerü değişmeyen başka bir türk mü var, diye sorgulamadan edemiyorum. bu farkındalık içimi burkuyor... benim 'türk' dediğim insanların hayatımı, günümü, fikirlerimi, iç dünyamı paylaştığım can yoldaşlarım olduğunu nasıl es geçebilirim? ama eninde sonunda diğer 'türk'ün ortaya çıkıp her şeye damgasını vurduğu gerçeğini de nasıl görmezden gelebilirim? bugün artık mesele 'ermeni sorunu', 'soykırım' falan değil... artık bu iki türk'ün arasındaki esas meseleyi yaşıyoruz... ermeniler olarak yarını hangi türk'ün belirleyeceğini merak ediyoruz. ve gönlümüz bir güvercin tedirginliği içinde bizim can yoldaşlarımızın bu insanlık sınavından yüz akıyla çıkmasını diliyor...

    hrant'ı hazmedemeyen, onun varlığına bile tahammül edemeyen öteki türk'ün cinayete uzanan elini tutacak, onu anlayacak halimiz yok. katil henüz reşit değilmiş... hrant olsa "tam da bu işte" derdi, "türkler reşit mi ki?" olgunlaşması engellenmiş bir toplumda yaşadığımızın farkındaydık zaten, ama belki şu soruyu da sorma zamanı geldi: yoksa kendi kimlik sorununu ötekine yönelen bir şiddet eylemine dönüştürerek ayinleştiren, bu işler için 'yaşı küçültülmüş' bir toplum mu bu? benim türklerimin önündeki mesele artık açık... toplu patolojiye doğru hızla kaydırılmak istenen toplumun intiharını engellemek, herkesin kendisini 'insan' hissedeceği bir var olma halini ortaya koymak...

    türkler değişebilir tabii ama öteki türkleri değiştirebilirler mi, gerçekten de söylemek zor. ama niye olmasın?.. hrant olsa benim bu kuşkuculuğuma karşı çıkar, "onlar da insan değil mi, hayret bişey" derdi...

    22.01.2007 zaman
    - -alıntı- -
    (epitaph 23.01.2007 15:24)
  4. "türban takanlar için değil bakanlar için siyasi simgedir" diyerek karşısındaki acaip adamlara ayar vermiş kişidir.
    *
    (anarsi nerede anarsist orada 06.12.2007 00:19)
  5. hala hürriyetten, sabahtan,milliyetten vb. mecmuamsı ürünlerden gündemi takip edip, sonradan sonraya fikir sahibi olan akılsızlar için boşa konuşan, boşluğa konuşan bir deli...
    devran döner...
    elbet hep deliler boşluğa konuşacak değil ya bu yeryüzünde...
    elbet birgün saçma sapan(!) konuşanların yankılarını duyarız...
    sen ben o mahçupyan duymasa da...
    (gri 06.12.2007 00:30)
  6. hakimler ve savcılar'ın hakkında alel acele, gecenin saat üç buçuğunda çıkarılan yeni kanun gözümüzün önündeyken, resmen gözümüze sokulurken, merkez bankası başkanı enflasyon beklenenden çok yüksek çıktı, dolar almayın diye bomba açıklama yapıp resmen kriz var olm geliyor lan diye uyarırken, dtpliler ap gibi bir platformda kırmızı bültenle aranan adamlarla toplantı yapıp hükümet pkk ile masaya otursun derken, yanı başımızda şehitler ölürken bazı karaktersizler hala türban mı başörtüsü mü diyor ya...

    ona bakıyorum ben şaşkın şaşkın...
    (iknowthepiecesfit 06.12.2007 00:52)
  7. burnu iyi koku alır. yükselmiş değil, yükselecek değerlerin borazanlığına şöyle bir 10 yıl evvelinden soyunmak gibi becerileri vardır. aynı beceriye sahip saz arkadaşları arasında gülay göktürk, ali bayramoğlu, nevval sevindi vs de sayılabilir. etyen abiniz eğer fikirlerinden çark ediyorsa, bilin ki memleketin 10 yıl sonraki yönetimini de onun çark ettiği kanat üstlenecektir. o kaçın kurbağasıdır!öpülüp prens olmayı beklerken kendisini hiç mi hiç ırgalamayan ve ırgalamayacak konularda bile -ki başörtüsü zat-ı şahanenin şeyinde eeeeee... umurunda bile değildir- demogoji ile harmanlayarak ortaya (ya da kaldırım köşesine, bilemem artık) fikir bırakan yarı aydınlarımızdan biridir işte. sırf duymak istediklerinizi söylüyor diye, bir insana haketmediği payeler vermek de bize has bir hastalıktır, ayrı.
    (hazeyame 06.12.2007 12:31 ~ 06.12.2007 12:31)
  8. Okumuş bir beyin, analist bir zeka ve ikna edici bir üslup... Şahsıma münhasıran konuşmak icap ederse kendisini okurken bu özellikleri kendisinde gördüğüm bir entellektüeldir Etyen Mahçupyan. Hurafelere dalmadan, toplumdan ve göstergelerden hareketle ifade eder düşüncelerini. Bundan ötürü yazdıklarına bakmak lazım. Niyet sorgulamaları ise mantıksızdır.

    Dün itibariyle Kemalizm ve Laiklik üzerine şöyle yazmıştır üstat;


    --- alıntı ---
    Cumhuriyet’in kurulması ile birlikte yönetici elit kadroların iktidarda kalmasını meşrulaştıran bir ‘makbul vatandaş’ kimliği üretilmesine girişildiğini biliriz. Türklüğü ve laikliği öne çıkaran, ikisini de otoriter zihniyetin kalıpları içine sıkıştıran bir yaklaşım devlete egemen oldu. Böylece gizlenmiş bir ırkçılıkla, kamusal alanın temizlenmesine yönelik bir strateji birleşti. Bu bakış tek parti döneminde doğal ve medeni bile sayıldı... Ama tepeden kimlik tanımlamalarının işlevsel olamadığı bir coğrafyada olduğumuz ya kavranamamıştı, ya da baskı rejiminin toplum istese istemese de başarılı olabileceği sanılmıştı. Oysa bu topraklarda din gereksinimi o denli yüksekti ki, dinsel olmadığı varsayılan öğretiler bile ancak dinî kalıplara dökülerek zihinlere işleyebiliyordu. Dolayısıyla laiklik dine mesafe alan değil, ona alternatif olmaya çalışan bir ideolojik tavra dönüştü. Öte yandan laikliğin dinsellik ihtiyacını gerçek anlamda tatmin edebilecek bir duruş olmadığı da açıktı. Bu haliyle laiklik olsa olsa dindarlığın kamusal alandaki meşruiyetinin tırpanlanması için kullanılabilirdi. Dindarlığın yerine geçebilecek tek alternatif ise tabii ki kemalizmdi... Nitekim Anıt Kabir’in Kâbe’ye, Nutuk’un kutsal kitaba, Mustafa Kemal’in peygambere karşılık geldiğine dair epeyce zengin bir deneyim birikimimiz var. Böylece laik kesim de kendisini rahatlatan bir dinselliğin içinde yoğruldu. Kendilerini ‘sekülerleşmiş’ sandılar ama bu kavram kişinin kendi zihninde inanç karşısında mesafe alabilmesini, inanç gereksinimine nesnel bakabilmesini ve bu sayede dünyevi olanı çarpıtmaya eğilimli dinsel önermelerden uzak durabilmesini ifade etmekteydi. Ne var ki laik kesim bunu hiçbir zaman beceremedi... Hiçbir zaman sekülerleşemedi. Onun yerine ‘laikleşti’ ve Müslümanlığın yerine kemalizmi ikame ederek çağdaş olunduğunu sandı.



    Bu açıdan bakıldığında Türkiye’deki laiklik uygulaması, Müslümanlar’ın kamusal alanda ve özellikle siyasette etkin olmaması gerektiğini ima eden siyasi bir önermeden ibaret kalmış ve özgürleştirici bir sekülerleşmeyi engellemiştir. Çünkü söz konusu otoriter laiklik, insanların inançla olan bağlarını eşitlikçi bir bakış içinde değerlendirmek bir yana, dindar olanla olmayan arasında bir hiyerarşi üretmiştir. Buna göre ‘laikler’ ‘Müslümanlar’ın’ üzerinde yer almaktadırlar ve yönetme imtiyazına da ‘doğal olarak’ sahip olmaları gerekmektedir. Bunun bariz bir ırkçılık türü olduğu, siyasi çizgisinin ise ancak faşizan olabileceği ise nedense idrak edilememiştir.



    Bunun muhtemel nedenlerinden biri söz konusu yaklaşımın devlet şemsiyesi altında ‘rasyonel’ kılınmış sayılmasıdır. Diğer bir deyişle devletin hem dindarlığı hem de laikliği daha iyi ‘bildiği’ varsayımının yarattığı rahatlama sayesinde, laik kesim ‘bilimsel ve doğru’ olan tavrı sürdürdüğünü sanmıştır. Devletin bilgisinin billurlaştığı kurumlar ise yargı ve diyanettir... Birincisi laikliğin, ikincisi ise dindarlığın ‘bilirkişisi’ olan bu cüppeli kurumlar, bize her iki alanın da ‘doğru’ tanımlarını vermekte ve hizada durmamızı sağlamaktadırlar.



    Böylece dindar kemalizmin ideolojik sonuçlarından birinin kemalist Müslümanlığın oluşturulması olduğu öne sürülebilir. Bilindiği gibi kemalistler dindarlığa temelde karşı olmadıklarını hep söylerler. Ancak bunun nasıl bir dindarlık olması gerektiğini de yine sadece kemalistler bilmektedir. Bugün halen yargı bizi ‘doğru’ laikliğe, Diyanet ise ‘doğru’ Müslümanlığa davet eden akil kurumlar olarak öne çıkarılmakta. Nitekim yargı başörtülü kadınların üniversiteye girmesinin laikliğe aykırı olduğunu söyleyerek bizlere ‘gerçek’ laikliği hatırlatıyor... Diyanet ise bir müftünün geçenlerde sarf ettiği sözlerle Türkiye toplumuna “gerçek dini anlatmaya çalışıyor.”



    Bu garip özgüvenin nereden geldiği ise malum: Doğrunun tek olduğunu ve ancak bilimsellikte bulunduğunu öne süren pozitivizmin Türkiye koşullarında siyasete tahvil edilmesini ifade eden kemalizm, her türlü çoğullaşmayı ve dolayısıyla zihinsel sekülerleşmeyi sakıncalı bulan bir inanca dönüşmüş durumda. Bunun adı en genel haliyle özgürleşme korkusudur... Kemalistler özgür bir zihniyet ve inanç ortamından o denli korkmaktalar ki, bir yandan kendiliğinden sekülerleşen Anadolu muhafazakârlığını laiklik adına mahkûm ederek siyasetin dışına itmenin yolunu arıyorlar; öte yandan da o sekülerleşme yolundaki muhafazakârları kemalist bir Müslümanlık yorumunun içine hapsederek devlete yamamaya çalışıyorlar.

    24.08.2008
    --- alıntı ---
    (krgym 26.08.2008 02:49)
  9. (bkz: dinime söven bari müslüman olsa)

    ayrıca fethullahçı basının fikir mühendisi.
    (hazeyame 26.08.2008 02:56 ~ 26.08.2008 03:08)
  10. hrant dink'in öldürülmesinin ardından, agos gazetesi genel yayın yönetmenliğine getirilmiş kişi...
    hayatına "bir güvercin tedirginliğinde" devam etmeyi göze almış insan diyebiliriz...
    (gambito 26.08.2008 08:28)


Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.