kamelya

    (Çince: 茶花; pinyin: Cháhuā)

    Çaygiller familyasına mensup çiçek açan bir tür bitkidir. Doğu ve güney Asya'dan başlayarak Japonya ve Endonezya'ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada yetişir. Günümüzde mevcut 100 ila 250 arası türü bulunduğu sanılmaktadır.

    Georg Joseph Kamel'in tespit ettiği tür, Carl Linnaeus tarafından Kamelya olarak adlandırılmıştır.

    Boyları 2 ila 20 metre arasında büyüyebilen yaprak dökmeyen bir bitki türüdür. Yaprakları, 3 -17 santimetre arası büyüklükte, tırtıklı, kalın, yalın ve parlaktır. Çiçeklerinin çapı 1-12 santimetre, taçyaprak sayısı 5-9 adet arasında değişebilir. Çiçek renklerinin pembe, kırmızı, beyaz ve bazı türlerde sarı olduğuna rastlanabilir.

    Genelde asitli topraklara uyum sağlamıştır ve kireçli ya da kalsiyum bakımından zengin bölgelerde pek iyi yetişmez. Pek çok türü kuraklığa dayanamaz ve yüksek oranda yağışa gereksinim duyar.

    10 000 den fazla çeşidi bulunur. Çiçekleri kremden beyaza koyu, pembeden açığa ve kırmızıya ayrıca büyüklükleri ve katmerli oluşlarıyla da çok çeşitlilik gösterirler.

    Sulaması sabah ve akşam saatlerinde yağmurlama şeklinde yapılmalıdır. Çiçek açma zamanları Ekim - Mart ayları arasındadır.Çoğaltılması Ağustos ayında yapılmalıdır. Taze olan dallarından kesilip üretilebilir, iki ayın içinde kök salmaya başlar.

    (15.04.2010 19:50)

şevketibostan

    Cnicus benedictus L.

    35 santime kadar yükselebilen, bir yıllık, tüylü, sarı çiçekli ve otsu bir bitkidir. Toprak üstü kısımları İzmir pazarlarında satılır ve sebze olarak kullanılır. Akkız, bostan otu, mübarek dikeni, Şevket otu olarak da bilinir.
    (15.04.2010 19:47)

maki

    (Macchie/maccihia,maquis)

    Akdeniz iklim koşullarının bulunduğu yetişme ortamlarında yayılış gösteren çalı ve alçak boylu ağaçların oluşturduğu odunsu bitki toplumudur.

    Ağaç fundası, kocayemiş, mersin, sandal, harnup (keçi boynuzu), kermes meşesi, pırnal meşesi ve defne makinin başlıca odunsu bitki cins ve türlerini oluşturur. Genellikle hepsi sert yapraklı ve herdem yeşildir. Yazları kurak ve sıcak, kışları ılıman ve yağışlı Akdeniz ikliminin tipik bitki örtüsüdür. Kaliforniya''da "chaparral", Avusturalya''da "mallee scrub" olarak isimlendirilmektedir.
    (15.04.2010 19:46)

ceviz

    Juglans regia L. (Jugalndaceae).

    25-30 m. kadar yükselebilen ve kışın yapraklarını döken bir ağaçtır. Anadolu'da yabani olarak bulunduğu gibi, park ve bahçelerde yetiştirilir. Tohumları yenir.

    Ceviz içinin iplere dizildikten sonra dut pekmezine batırılıp kurutulması ile Ceviz sucuğu, şeker ile kaplanması sonucu ise Orcik şekeri elde edilmektedir. Ünlü Ahlat bastonları, Van bölgesinde yetişen ceviz ağaçlarından elde edilen keresteden yapılmaktadır.
    (15.04.2010 19:43)

plankton

    Havuz, göl, akarsu, deniz, okyanus gibi sulara ait ekosistemlerin herhangi bir derinliğindeki su tabakalarında, su hareketleriyle sürüklenen veya çok yavaş olarak yüzen, hayvan ve bitkilerden oluşan mikroskobik büyüklükteki organizmalardır.
    (15.04.2010 19:40)

fauna

    Yeryüzünde ekolojik olarak sınırlanabilir bir yaşam mekanında bulunan bütün hayvanları ifade eden bir terimdir. Orman faunası, çayır ve deniz faunası gibi.

    Bir de Kadıköy Sarraf Ali Sokak'ta 4-5 masalı temiz, beyaz bir lokanta.
    (15.04.2010 19:37)

kastamonu

    Beni hayretler içerisinde bırakan şehir. Çok düzenli, tertipli bir şehir merkezi, Gökırmak Nehri sanırım şehrin içinde akan su. Gördüğüm en düzenli şehir. Belediye başkanları ya da halkı şehirlerini çok seviyor anladığım kadarıyla. Helal olsun, çok güzel bir kent, hala hayretler içindeyim.
    (15.04.2010 18:48)

plevne marşı

yeşilyurt koyu

    Çanakkale ili, Küçükkuyu beldesine bağlı eski adı Büyük Çetmi olan Kaz Dağları'nda aslına uygun olarak restore edilmiş evleri ile hayran olunası bir köy. Küçükkuyu'dan Ayvacık istikametine giderken karayolundan 1 km sağa içeri düzgün bir yolla giriliyor.

    Köyün meydanında camii, çeşme, Tad Bakkaliyesi, dükkanlar ve ağaçlar altında ahşap iskemleli açık köy kahvehanesi var. Kır kahvesi gibi yani kısmen. Camiiye baktığımızda kiliseden çevirme olduğu düşünülebilir mimarisi dolayısı ile lakin Rum ve Türk ustalar beraber çalışmışlar, kesme taşlar, işlemeler Rum usulü. Meydanda bir de Han Kahve diye bir yer var. Burası bir kafe, önceden bir hanmış, sonra ahır vs olarak kullanılmış, şimdiki sahipleri bir kısmını satın alıp restore etmişler. Burada çalışan yerel köylü bir abla var, Türk Kahvesini güzel yapıyor. Çok dinlendirici, güzel müzikler çalan, zevkli döşenmiş bir kahve.

    Restore edilmiş hanları, evleri ve butik otel olmuş. Sokakları taş döşeli ve dar.

    (15.04.2010 18:13)

karaburun

    Doğusunda Foça batısında ise Sakız Adası ile komşu olan İzmir ilçesi. Belediye ambleminde 1902 yazıyor, en eski belediyelerden biriymiş.
    İzmir'e uzaklığı yaklaşık 120 km. Urla ayrımından sonra Karaburun gişelerinden herkesin şikayet ettiği, benimse çok beğendiğim virajlı yollardan gidiliyor. Haritada doğal güzellikleri olan yollar olarak geçiyor.
    Yeşilyurt köyü ile Kayaköyü andıran bir yer olarak hayal etmiştim gitmeden önce fakat umduğum gibi çımadı. Pek methedilen pansiyonları zevksiz, kullanışsız, ücreti o kadar etmeyen yerler, siyah hurma zeytini normal tadda, kopanasti denilen keçi peyniri ise Bolu'nun keşini andırabiliyor lakin kokusu tulum peyniri gibi, tadi iyi değil belki bana lezizi denk gelmedi. Bu arada keçi peyniri ya da kokulu peynirleri sevmeyen biri de değilim. Denizde balık çiftlikleri var; buradan alınan tadı saman gibi çupralar restaurantlarda deniz balığı diye fahiş fiyatlarla satılabiliyor. Sevdalısı değilim, utanarak yolculuk ediyorum işyerimin dört çekerli vesaiti ile, arabayı restaurantın önüne kasıtlı çektirip, zengin sanıp bin hürmetle servis yapıp küçük tek bir barbuna 12.5, saman çupraya 40, en iyisi dediği ucuz bir beyaz şarapa 50, 3 çatallık enginar ve börülceye 10, kuvere 3, yeğenimin bile daha iyisini yapabileceği salataya 10 lira yazdılar. Kalamarı şimdiye kadar yediklerimin en iyisi idi. Enginar da lezizdi. Zaten şimdilik tarlalar para etmiyor diye orada ekiliyor enginarlar. Doğru dürüst kahve yapan yer ya da kafe yok sahilde.

    Virajlı yol yazdığım gibi çok güzel; hayatımda 3. turna kuşunu gördüm, bu yılın ilk eriğini burada yemek nasibimmiş diye kendimi teselli ediyorum. Denize tepeden baktım, yosun karaltısı kıyıya doğru yaklaşıyor, olmadığı yerler cam mavisi.

    Foça'ya yazın deniz ulaşımı mevcutmuş.

    Siteler yapmışlar cok, duvar boyaları rutubetten dökülmüş. İçerideki yolları bozuk, bakımsız. Tamam para olmayabilir belediyede bunu anlarım da insan iskeledeki kısa metal elektrik direklerini neden siyaha boyar ki zevksiz zihniyet. Küçük ayrıntılara takılma kibirim yok bunlar basit güzellikler.

    Küçük bir sahil kasabasında doğup büyüdüm; çok küçükken burasından daha güzel yerler olabileceğini düşünürdüm ama doğduğum yer cennetmiş benim, belki bu yüzden belki etrafı gezip gördüm diye yapmacık methiyeleri, yavan güzellikleri baş tacı edemiyorum. soran olursa nacizane tavsiyem Karaburun'a gitmeye gerek yoktur.

    Olsa olsa tekne ile ziyaret ederim emekliliğimde hala temiz kaldıysa koylarını Karaburun, leziz enginarın, kalamarın senin olsun, hiç bekleme beni.
    (15.04.2010 17:35)

ah güzel istanbul

    29. Uluslararası İstanbul Film Festivali kapsamında, 7 Nisan Çarşamba günü saat 16.00'da City's sinemasında İngilizce altyazılı olarak gösterilen film.

    Tanıtımındaki yazıyı kopyalayayım hemen:

    Yönetmen
    Atıf Yılmaz
    Oyuncular
    Sadri Alışık, Ayla Algan, Danyal Topatan

    Türkiye, 1966
    35 mm / Siyah-Beyaz / 97'


    1967 Bordighera (İtalya) Güldürü Filmleri Şenliği Gümüş Ağaç ödüllü.

    İçki yüzünden her şeyini yitirmiş, sokak fotoğrafçılığı yapan, güngörmüş, eski İstanbul beyefendisi Haşmet bir gün artist olmak için köydeki sevgilisini ve ailesini terk edip İstanbul'a gelen Ayşe ile tanışır. Aralarında sıcak, içten bir ilişki başlar, ancak bu arada bir rastlantı sonucu Ayşe gerçekten ünlü bir şarkıcı oluverir ve Haşmet'ten kopar. Senaryosunu Safa Önal'ın yazdığı ve Feridun Çölgeçen, Diclehan Baban, Bilge Zobu'nun da rol aldığı bu benzersiz klasik filmde Atıf Yılmaz hem İstanbul'un bugün artık çok değişen bozulmamış çehresini, hem de o dönemin değişen toplumunu izleyiciye eşsiz bir duyarlılıkla aktarıyor.
    (15.04.2010 16:46)

aldıklarınızı poşetlemeye yardım eden kasiyer

    Sanırım bu kasiyerlerin nirvanaya ulaşmışlarını Nişantaşı Macrocenter marketinde görmek mümkün.
    (15.04.2010 16:36)

tepegöz

    Lisenin ilk günlerinde atölyenin duvarında gördüğüm el yazısı formüller, şemalar neticesi "yuh! lisede kopyaları duvarlara da mı yazıyorlarmış" dememe neden olan alet.
    (15.04.2010 16:32)

insanların hobilerine saldırmak

    O insanın hobisi yemek, kurabiye, sütlaç yapmak falansa saldırırım yaptığı hobilere kaçarı yok.
    (15.04.2010 16:27)

atatürk ü sevmeyen bir insanla ahbaplık edemem

    Sadrına işlemiş o sevgiyi ne güzel. "Edemem" demiş zaten; "etmem, mümkün değil" dememiş. Yani çok çok sevdiğiniz biri var ve onu sevmeyen biri var; sizinle de ahbab olmak istiyor; insanın içinden, elinden gelmez ki sevdiğini sevmeyeni sevmek.

    Ben de Atatürk'ü sevmeyen biriyle ahbab olamam lakin Volkan Konak'la da ahbab olmam o ayrı.
    (15.04.2010 16:21)

sayfa: 1-2-3-4...-16

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.