demokrasi

  1. ne kadar çok adam öldürürseniz ne kadar çok kişiyi susturursanız yani,düşünmekten alıkoyarsanız o kadar çok demokratik oluyorsunuz.
    (bkz: ingiltere)
    (bkz: amerika birleşik devletleri)
    (bkz: hollanda)
    (bkz: fransa)
    efendim bunların hepsi dünyanın büyük katil *devletleridir.* **
    gerek kendi insanlarını gerek başka ülkelerin milletlerin insanlarını öldürmüşlerdir.
    şimdi hadiseye böyle bakıca, iyi ki az demokratik bir ülkeyiz demeden edemiyor insan.

    şimdi demokrasinin nasıl bir hikayesi var ufak bir göz atalım tarihte minik bir yolculuğa çıkalım gidelim şöööyle mö. 5. 4. yy. lara.
    yer: atina şehri devleti.
    şimdilerde anlatılana göre demokrasi ışımaya başlamış. biz de zaten o ışımayla aydınlandık bilyorsunuz 2000 yıl kadar sonra. nasıl bir ışıksa bu artık, kaç ışık mili öteden geliyorsa! malum ışık doğrusal yayılır, aydınlanmada doğrusal ilerlemeyle açıklar dünya medeniyetini. medeniyetler yoktur zaten, medeniyet vardır.bu durumda basit bir hesapla bu 2000 yılın kaç ışık mili ne denk geldiğini hesaplıyabiliriz. ancak bu benim meselem değil. biz şehir devletimize dönelim.
    vatandaş diye bişey var orda. **şöyle ki. erkek olcak.30 yaşını aşmış olacak sağlıklı olacak.para kazanıp vergi filan verebiliyor olacak.* bunların bir meclisi var. şehirle ilgili konularda karar mekanizmasına katılıyorlar.

    şimdi bana sormayın böyle bir durumdan nasıl oldu da çobanın da oy verdiği bir sisteme vardık diye.ben bu hale getirmedim.cumhuriyeti kuranlar böyle buyurdular cumhuriyetin yılmaz bekçileri düşünsünler.o zaman bizim çobana sorsalardı çoban "haşa beyim benim ne haddime devlet işi. sen daha iyi bilirsin." derdi.içinden "ağanın boku üzerine bok edilmez" derdi birde gülerek.

    demokrasinin ideal olduğuna inananlar ona "yoookk" dediler "gel illa ki bi oy at sandığa, sen karar ver".işin kötüsü bizim çoban bunun olabileceğine inandı.gitti sandığa oy verdi.işler her seferinde çığrından çıktı. "demokrasi demokrasi" diye çığırıp duran bekçiler "bu çoban niye oy veriyor?" demeye başladılar. çünki onlara bile mantıklı gelmedi çobanın oy vermesi işi.

    halbu ki sorun ne çobanda ne de bekçideydi.sorun demokrasinin yegane ideal olmayı becerememesiydi. çünki kendisini az buçuk tanımlayan aristo bile söylemişti demokrasinin eldeki seçenekler içinde iyi olmasa da sadece en idare eder yöntem olduğunu. önemli olan iyi yöneticiyi bulmaktı.

    aristo bilseydi yıl 2000 lere geldiğinde bir enformasyon çağı yaşanıp medyanın dört bir koldan insan denen varlığı dayaktan salağa çevireceğini, hiç bahsetmezdi demokrasiden. machiavelli'nin güçlü olanın haklılığını meşru kılacağını düşünebilseydi eğer ve gücün hak olandan ziyade haksız tarafından kontrol edilebileceğine yetseydi bilgisi, özgürlük ve demokrasi diyerek gücü elinde tutanların insanları o sandıkta istediği gibi göbek attırabileceği gelseydi aklına hiç bahsetmezdi demokrasiden filan. iyi yönetici der kalırdı.
    işte bizdeki bekçilerinde düştükleri yer burasıydı.güce sahip olduklarını sandılar büyük bir iyimserlikle. halbuki para vardı, iktidar vardı, "uluslar arası ilişkiler "vardı, medya vardı. onlar arada foucoult'nun iktidarın tek bir merkezde değil çevreye yayılmış olduğunu haber verdiğinde sefalarının en şık, musikinin en gümbürtülü yerindeydiler. 15 milyon gencin yaratılmasının heyecanını yenememişlerdi hala.


    yanlış anlaşılmasın demokrasi karşıtı değilim ancak demokrasi diye toplumla dalga geçilmesine tahammül edemiyorum.
    kimsenin fikri kendisine ait değil.hep birilerinin fikrlerinin peşindeyiz farkında olmadan. beyinlerimiz mahkum yani. hani demokrasi ile özgür olacaktık. nerede demokrasi?

    (#262398) anarsi nerede anarsist orada|03.01.2010 04:33|