hamlet

  1. shakespeare'in ünlü eseri. hamlet danimarka prensidir hikayede. tipik saray entrikalarıyla örülmüş ama kurgu yönünden sağlam eserdir.
    (waldorf 27.03.2006 12:15)
  2. oyunun özeti şöyledir:
    kısa süre önce ölen danimarka kralı hamlet'in hayaleti, prens hamlet'e görünür, kendisini kardeşi claudius'un öldürdüğünü, kraliçeyle evlendiğini söyler ve hamlet'ten intikamını almasını ister. zaten çok sevdiği babasının ölümünden kısa bir süre sonra gerçekleşen bu evliliği kabullenemeyen hamlet, cinayeti de öğrenince intikam almaya ant içer. ancak hayaletin doğruyu söyleyip söylemediğine dair şüpheleri vardır. bu şüphelerden kurtulmak için bir tiyatro oyununu kullanır ve hayaletin haklı olduğunu görür. bu esnada kral da tehlikeli olduğunu sezdiği hamlet'i ortadan kaldırmak için planlar kurar. hamlet yanlışlıkla kral zannederek polonius'u öldürür, polonius'un kızı ve hamlet'in sevgilisi ophelia delirir ve intihar eder, kardeşi leartes babasının ve kızkardeşinin intikamını almak için hamlet'e kurduğu tuzağa kendi düşerek ölür, kraliçe gertrude claudius'un hamlet için hazırladığı zehirli içkiyi içerek ölür ve hamlet claudius'u kendi silahları olan zehirli kılıç ve zehirli içki ile öldürür. ancak zehirli kılıçla yaralandığı için hamlet de ölür.

    oyundaki karakterleri incelersek,

    hamlet:
    mina urgan'ın deyişiyle, sadece shakespeare'in oyunlarında değil, dostoyevski dahil tüm dünya edebiyatında karakteri hamlet kadar karmaşık insan az bulunur. özdemir nutku, hamlet'i "klasik rönesans prensi tipi" olarak tanımlasa da, kuşkusuz o bundan çok daha fazlasıdır.
    freudyen yaklaşımlara göre hamlet'in çelişkilerinin temelinde oidipus kompleksi yatmaktadır. hamlet babasını öldürüp annesiyle evlenmek ister, ancak claudius bunu zaten yapmıştır. böylece hamlet'in bilinçaltına gömülü kompleksinin içine girmiş, hamlet ister istemez amcasıyla özdeşleşmiştir. dolayısıyla kendini öldürmeden onu öldüremez, çünkü düşünsel olarak aynı suçu işlediği için kendisini de cezalandırması gerekecektir; böylece eleştirmenlerin bir türlü açıklık getiremediği "gecikme" gerçekleşir. gerçekten de tragedyanın sonunda hamlet zehirli kılıçla yaralanır ve ölmeden önce claudius'u da aynı kılıçla yaralar. bu bakış açısı hamlet'in karmaşıklığını çözümlüyor gibi görünse de, fazla basittir kanımca. freud izleyicinin hamlet ile olan özdeşleşmesinin oidipus kompleksi üzerinden olduğunu da söyler; "heteroseksüel dişi" izleyiciyi yok sayıyor olsa gerek!
    hamlet'i shakespeare'in diğer tragedyaları gibi- hıristiyanlıktaki "düşüş"ün (fall of man-cennetten kovulma) allegorik bir anlatımı olarak gören martin lings ise, hamlet'i psikanaliz masasına yatırma cüretini gösterenlere diş biler. hamlet'in görevi kutsaldır, cennetten dünyaya düşen insanoğlunu yerden toplamakla yükümlüdür. altın çağ'ı temsil eden erdemli kral hamlet öldürülmüştür, prens hamlet onun intikamını almalıdır, böylece danimarka bir başka erdemli kral, fortinbras ile tekrar altın çağ'ı -başka deyişle cenneti- yakalayacaktır. marcellus, "danimarka krallığı'nda çürüyen birşeyler var" dediğinde horatio'nun cevabı hazırdır, "tanrı onu düzeltecektir". ayrıca dünyayı ayrıkotlarıyla dolu tohuma kaçmış bir bahçe olarak nitelendiren hamlet de neredeyse aynı şeyi söyler, "zaman zıvanadan çıkmış; ne kara talihim varmış ki, bana düşüyor onu düzeltmek". lings pek de haksız değildir aslında, dönemin bakış açısına göre kral, tanrı'nın yeryüzündeki temsilcisiydi. dolayısıyla krallık makamı kutsaldı, kirletilmesi haline ülke iç karışıklığa gömülür, bütün düzen bozulurdu.
    hamlet'in karmaşık kişiliğinin en sade yorumu, bülent bozkurt'tan gelir: "hem acı çeken, hem çektiren ve bunu bildiği halde önüne geçemeyen insanoğlu hamlet. hamlet yalnızca var olmanın mı yoksa olmamanın mı daha iyi olduğunu değil, var olup olmadığını ve var olmakla olmamanın bir anlam taşıyıp taşımadığını soran kişi. hamlet, sorularını cevapsız bırakan bir evren karşısında düşünen, düşünmek zorunda olan kişi. hamlet, yalan dolanla, dolap düzenle, küçük hesaplarla dolu bu dünya ile; beklenmedik kılıklarda anlaşılmaz buyruklar gönderen öteki dünya arasında gidip gelen kişi; insanı aynı anda hem yarı tanrı hem de bir toz parçası gibi görmenin acısıyla bunalan kişi. oyun içinde ustaca oyun yönetecek ve sergileyecek; soytarıyla soytarı, saraylıyla saraylı, en akıllı kadar akıllı, kusursuz bir deli olabilecek kadar oyunculukla yoğrulmuş, ama bir oyuncunun nasıl olup da kılık, kimlik ve varlık değiştirdiğini kendi kendine soran kişi hamlet. insanın insanlığını bilişinden bu yana belki de hep var olmuş; her hamlet oyunun da bir başka hamlet olarak var olan ve gerçekte var olmayan bir kişi, bir oyuncu, bir "gölge" hamlet, her efsane gibi, sınırlarından taşmış, kaynağını silmiş bir simge."

    claudius: hamlet'in amcası, yeni danimarka kralı. kardeşinin tacına ve karısına göz dikecek kadar hırslı ve kötücüldür. ancak üçüncü richard gibi bir "saf kötü" karakteriyle çıkmaz karşımıza. hatta yer yer pişmanlık duyduğu bile olur; ancak bu pişmanlık taçtan ve kraliçesinden vazgeçmeye yetecek kadar derin değildir: sözlerim yukarı uçuyor, ama düşüncelerim aşağıda;
    düşünce taşımayan sözler göğe ulaşamaz asla"
    başta hamlet'e karşı bir düşmanlığı yoksa da, hamlet'in onun için tehlike teşkil etmeye başladığını sezer sezmez onu ortadan kaldırmak için planlar kurmaya başlar. entrikacı ve haindir claudius, machiavellici tipin bütün özelliklerini taşır. sadece kendi çıkarlarını düşünmektedir; kraliçe, hamlet için hazırlamış olduğu zehirli içkiyi içerken onu engellemek için kılını bile kıpırdatmaz. hamlet için -ve tabi ki seyirci için de- o, ölmeyi sonuna kadar haketmiştir:
    "o bir katil ve alçak,
    senin önceki efendinin
    onda birinin yirmide biri olamayacak bir sefil;
    kral kılığında rezil bir soytarı,
    hem krallığı hem devleti soyan,
    rafın üstünden değerli tacı çalıp
    cebine koyan bir hırsız..."

    gertrude: hamlet'in annesi, danimarka kraliçesi. oyun içinde oldukça edilgen bir karakterdir. kral hamlet'in ölümünden çok kısa bir süre sonra claudius ile evlenmekte sakınca görmez. bundan dolayı hamlet annesine öfke duyar ve kızgınlığını sahneye koydurduğu piyeste de gösterir:
    "lanet olsun bana, başka koca geçerse aklımdan;
    ilk kocayı öldürmüştür mutlaka, ikinciyi alan"
    "çıkar kaygısıdır hep ikinci evliliği yaptıran,
    aşk olmamıştır hiçbir zaman.
    ikinci kocam yatakta öptüğü anda beni,
    ikinci kez öldürmüşüm demektir öleni."
    ancak kral'ın hayaleti hamlet'e, kraliçe'ye zarar vermemesini söyler:
    "ve sakın annene bir şey yapmayı geçirme aklından;
    göklere bırak onu, bırak kendi bağrındaki dikenler
    dalasın soksun ruhunu..."
    gerçekten de o zamana kadar, hatta hamlet'in sahneye koyduğu piyeste kendisine yöneltilen suçlamalar esnasında bile tepkisiz olan gertrude, hamlet'in suçunu yüzüne vurmasıyla "ayılır" ve vicdanıyla baş başa kalır.

    ophelia: temiz kalpli, ince ruhlu ve duygulu bir genç kızdır. hamlet annesi için "zayıf yerine kadın desek daha iyi" derken, bu genelleme ophelia'yı da içine alır aslında. bu yüzden kendisi öldükten sonra, ophelia'nın bu "ayrık otlarıyla dolu bahçe"den kaçıp manastıra kapanmasını ister. gerçekten de bu "zayıflık" ortaya çıkacaktır; hamlet'in ona karşı olan tutumunu değiştirmesiyle perişan olmasına rağmen yine de onu çok sever ve onun için endişelenir. hamlet'in babasını öldürmesi ise aklını kaybetmesine yol açar, duyarlı yapısı sonucu bunu kaldıramaz ve sonu belki de haketmediği kadar trajiktir.
    martin lings'e göre ophelia delirdiğinde insanları tanıyamasa da, sezgisel olarak ne mal olduklarını bilir: "yer aldığı son sahnede çiçek dağıtan ophelia, doğal olarak, önce orada bulunanların en yakın ve en azizi olan leartes'e yaklaşır. fakat leartes'i tanımaz ve onunla sanki eski sevgilisi hamlet ile konuşuyormuş gibi konuşur. ophelia ona kendisini hatırlaması için biberiye, sevgi dolu şeyler düşünmesi içinse hercai menekşeler verir.leartes'in bunu "deliliğin verdiği vesika", yani delilik kisvesi altında verilen bir ders olarak yorumlaması, ophelia'nın çiçek dağıtmasının anlamlı olduğunun bir göstergesidir. ophelia, leartes'in yanında duran claudius'a sahtekarlık ve dalkavukluk sembolü olan rezeneyle birlikte, karısının (kutsal) ruh tarafından ayartılmış olmasından dolayı boynuzlanmışlığı sembolize eden haseki küpesi çiçekleri verir. kraliçe'yi ise, mağfirete doğru uzanan pişmanlık ve arınma yolunda kendisiyle birlikte yol alan bir yol arkadaşı olarak hatırlar: "size biraz sedef otu; biraz da benim için var burada; lütuf otu da deniliyor pazar günleri bunlara". danimarka sarayına mensup olduğu şüphesiz olan fakat adı zikredilmeyen beye ise içten pazarlıklılığın ve sonradan görmeliğin sembolü olarak papatya verir ve sonra horatio'ya şöyle söyler: "size birkaç menekşe verecektim ama babam ölünce hepsi soldu". menekşe sadakati remz eden çiçektir."

    polonius: claudius'un sağ koludur ve en az onun kadar işgüzardır. oğlu leartes'e bilgece öğütler vermesine rağmen, bu bilgeliği oyunun kalanında pek göremeyiz. hamlet, çıkarcı ve kurnaz polonius'u öldürdüğünde pek de pişman olmaz.

    leartes: kişilik bakımından hamlet kadar erdemli olmakla beraber, davranış açısından onun tam karşıtıdır. hamlet'in harekete geçmesini engelleyen "düşüncenin soluk gölgesi"ni leartes'te göremeyiz, o eylem adamıdır. babasının ölümünü öğrenir öğrenmez intikamını almak için danimarka'ya döner ve babasının katili zannettiği claudius'un karşısına dikilir. katilin hamlet olduğunu öğrendiğinde ise claudius'un kurduğu hain plana iştirak etmekte tereddüt etmeyecektir. hamlet'te aşırıya kaçan erdem "düşünce" iken, leartes'te "eylem"dir. nitekim leartes ölmeden önce her şeyi farkeder ve claudius'un suçlu olduğunu söyler.

    rosencrantz ve guilderstern: hamlet'in çocukluk arkadaşlarıdır, fakat buna rağmen claudius'un hamlet'i ortadan kaldırma planlarına da katılırlar. gerçekte hamlet'e karşı hiçbir dostluk beslemedikleri gibi ikilinin kral'a hizmet ettiğini bilen hamlet de onları soysuz bulur ve güvenmez. nitekim kendisi için yazılmış ölüm fermanını onların aleyhine değiştirirken hiçbir vicdan azabı duymaz.

    horatio: hamlet'in kendisine yakın bulduğu, hatta belki de özdeşleştirdiği ("horatio, değil mi? yanılıyorsam, kendimi de unuttum demek!") tek kişidir. bütün sırlarını ona açar ve sadece ona güvenir. erdemliliğiyle hamlet'e benzeyen horatio da, hamlet ölürken ona eşlik etmek isteyecek kadar vefalıdır. en zor ve sıkıntılı anlarında hep hamlet'in yanındadır. hamlet'e nazaran daha mantıklı oluşuyla biraz da hamlet'in sağduyusu gibidir.

    hayalet: ölen danimarka kralı hamlet'in hayaletidir. yaşarken işlediği günahlar yanıp temizleninceye kadar geceleri insanlar arasında dolaşmaya mahkumdur. nedense en ufak "kötü" davranış ya da düşünceden rahatsızlık duyup kıyasıya eleştiren hamlet, babasının suçlarını görmezden gelir!

    fortinbras: norveç prensi. hamlet ile leartes'in dengeli bir karışımıdır. oyunun sonunda ortaya çıkarak danimarka krallığı'nı -hamlet'in de rızası bu yöndedir- alır. ölen danimarka kralı hamlet'in topraklarını işgal etmesinin intikamını da alır böylece ve tanrısal adalet yerini bulur.

    oyunun teması:
    oyunun ana teması "intikam"dır ve intikam ana yemek olduğunda soğuk servis edilmesi tercih edilir. hamlet'teki trajik unsur, işte bu soğumayı yaratan "düşünce"dir, çelişkiler içinde bocalayan ustur. ancak her ne kadar bu düşünce yoğunluğu oyunun trajik hatasını oluştursa da, hamlet'in "dengeli" modeli olan horatio'nun neredeyse mükemmel kişiliği hamlet'in yanında sönük kalır; izleyici "sağduyu"yu temsil eden horatio ile -klasik tragedya korosundan farklı olarak tek kişi olmasına rağmen!- değil de hamlet ile özdeşleşir, tüm hayranlıklar ve övgüler kimlik arayışı içinde çırpınan modern insana daha yakın duran hamlet'e gider. doğal olarak oyundan arta kalan katharsis'ten ziyade, hüzündür.
    martin lings'in "ilahi" yaklaşımına göre hamlet'in ana teması şu ifadeyle özetlenir: "ne kadar erdem aşılanırsa aşılansın, biz yaşlı kütüğümüzün itiyadını sürdürürüz". bunun anlamı şudur, der lings, "yaşlı kütüğümüzün, yani yapımıza sinmiş olan ilk günahın üzerine bir veya iki yüzeysel erdemin yapıştırılmasının yararı yoktur. çünkü, tüm bu tür erdemlerin varlığına rağmen, biz yaşlı kütüğümüzün pis kokusunu üzerimizden atamayız. fakat, hamlet'in zihninden geçenleri tam olarak ifade etmek için şunu da eklemeliyiz: yaşlı soyumuzun pis kokusunu gidermenin bir tek yolu vardır; o da, düşüş'ün tam tersinin gerçekleşmesi, insanlığın düşmanının tahakkümünden tam bir kurtuluş, diğer bir deyişle, ejderhanın lime lime edilmesi, veya bu piyesin diliyle daha basit bir şekilde ifade edecek olursak, intikamdır."
    bir düşünce tragedyası olarak hamlet, dış aksiyondan ziyade karakterler üzerinde yoğunlaşır; oyunu sürükleyen asıl faktör, iç dinamiklerdir. baş kişi hamlet, oyun boyunca varlık-yokluk, yaşam-ölüm, etkinlik-edilgenlik arasında gider gelir:
    "var olmak ya da olmamak, mesele bu
    gözü dönmüş talihin sapanına, oklarına,
    için için katlanmak mı daha soylu,
    yoksa bir dertler denizine karşı silaha sarılıp
    son vermek mi onlara? ölmek, uyumak..."
    hamlet sonunda ölüm korkusunu aşar, ancak harekete geçip intikamını aldığında bile bu ikilemler yanıtlarını bulamadan havada asılı kalırlar. shakespeare'in amacı yanıtları vermekten çok, düşündürmek/sorgulatmak olsa gerek.
    oyun boyunca iç değişim geçiren sadece iki karakter vardır: hamlet ve gertrude. martin lings bu durumu, düşmüş insanoğlunun günahlarından arınıp tekrar tanrısal özüne kavuşması süreci olarak yorumlar. oyunun başlarında saray kişileri ve ortamıyla tezat oluşturacak düzeyde gösterişsiz ve samimi, inzivaya çekilmiş ve arayış içinde olan hamlet'i "rahip" konumuyla özdeşleştirir. hamlet, oyunun sonunda iç gelişimini tamamlayacak, görevini yerine getirecek (arınacak) ve "kral" sıfatıyla anılacaktır. kral, tanrı'nın dünya üzerindeki temsilcisi. horatio'nun tanrı'nın danimarka krallığı'ndaki kokuşmuşluğu düzelteceğine ilişkin kehaneti de gerçekleşmiş olur.
    hamlet'in düşünce akışındaki en önemli nokta, fortinbras ile karşılaştığı sahnedir. kendi eksikliğini, yani "eylem"i fortinbras'ta görür ve kararlılığı doğal kankırmızı rengine kavuşur. bu andan itibaren hamlet'in çelişkileri biter.
    gertrude'un iç gelişimi de benzer şekilde işler. gertrude şeytanın ayartmalarına kanmış ve böylece tanrı'dan uzaklaşmış; oyundaki ifadeyle "göksel yatağından bunalmış ve çöplüğe dadanmıştır". hamlet, kraliçe'nin vicdanı gibidir; başbaşa kaldıklarında onun kalbine ayna tutar ve günahını görmesini sağlar. kral hamlet, kraliçe'nin pişmanlığını önceden görmüş olmalıdır ki, oğlundan ona zarar vermemesini, vicdanıyla başbaşa bırakmasını istemiştir. oğluyla başbaşa kalıp günahıyla yüzleştiğinde başlayan arınma süreci, oyunun sonunda kraliçe'nin ölümüyle sona erer, cennet yolu artık gertrude'a açıktır.
    (wu wei 31.03.2006 21:45)
  3. william shakespeare'in muhteşem eserlerinden biri. dil ve anlatım bakımından biraz ağır olmasına karşın, içinde barındırdığı felsefe çok etkileyicidir.
    "serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin. şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz. bütün mesele hazır olmakta. madem hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olmamış, erken bırakmış ne çıkar, ne olacaksa olsun!"
    (mcleod 30.04.2006 02:09 ~ 10.06.2007 13:07)
  4. mel gibson'ın hamlet'i oynadığı bir sinema filmi de vardır. glenn close da gertrude'yi oynamıştır.
    http://www.imdb.com/title/tt0099726/

    2 oscar adaylığı olmuş, ancak alamamıştır.

    ayrıca yönetmenin, mel gibson'ın lethal weapon filmindeki intihara eğilimli rolünü gördükten sonra onu seçtiği söylenmektedir.
    (queen tinorfithiel 03.05.2006 17:40)
  5. shakespeare tarafından kaleme alınmış, 3. sahne 1. perdesindeki monoloğu *herkesçe bilinen,okuruna insan ruhunun derinliklerini gözlemleme şansı veren eser..

    oyunda hamlet karakterinin meşhur monoloğu:

    olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu..kör talihin sapanlarına,oklarına zihninde tahammül etmek mi daha mertçe olur, yoksa kaygıların ummanına karşı silahlanıp onları yok etmek mi? ölmek: uyumak. o kadar! bir uykuyla kalp üzüntüsünü, tabiatın bedene miras olarak bıraktığı bin bir acıyı sona erdirebiliyoruz diyebilmek candan ve gönülden istenecek bir son olurdu..ölmek, uyumak: belki de rüya görmek! ya dert orada çünkü,bu fani kalıbı üstümüzden sıyırıp attıktan sonra, o ölüm uykusunda kim bilir ne rüyalar görürüz düşüncesi bizi durmaya mecbur ediyor. yaşamak felaketini uzatan işte bu düşünce.yoksa -insan bir hançerle kendi işini kendi halledebilirken- zamanın sillesine hakaretlerine, zalimin haksızlıklarına,kendini beğenmişin küstahlıklarına, karşılıksız kalan aşkın ızdırabına, kanunun ihmaline, mevki sahibinin kibrine, sabırla gösterilen liyakatin değersizlerce hor görülmesine kim tahammül ederdi? meşakkatli bir hayatın yükü altında inleyip ter dökmeye kim razı olurdu?ne çare ki ,ölüm -sınırlarını aşan yolculardan hiçbirinin geri gelmediği o bilinmez ülke- ardında belki bir şey vardır korkusu,zihnimizi şaşkın ederek bizi, bilmediğimiz müsibetlere düşmektense içinde olduklarımıza tahammül ettiriyor.düşünmek, işte hepimizi böyle korkak ediyor; azmin gürbüz rengi tereddütün soluk gölgesiyle hasta bir renk alıyor.en büyük, en mühim teşebbüsler, bu düşünce yüzünden, mecralarını değiştiriyor; bir fiil adını almaktan çıkıyorlar...
    (melankoli basili 22.08.2006 11:36)
  6. aslı altı saat olan oyunun, oynayan her tiyatro topluluğu tarafından kısaltılarak izlenmez hale getirdiği shakespeare oyunu.
    (omurcek 22.08.2006 13:17)
  7. an itibariyle trt 1 de . vakti olan izlesin replikler iyi.
    (sokaklara sahip cik 22.06.2007 21:36)
  8. vakt-i zamanında ,sırf ileride okuyacak ve inceleyecek olmam sebebiyle, 'once upon a time in mexico' yu kaçırmama sebep olmuş film.iyi bir film ama johnny depp'e tercih etmezdim o ayrı...
    (the archangel 22.06.2007 21:43)
  9. pek çok kereler beyaz perdeye uyarlanmış olan hamlet'in, 1990 yılında uyarlanan versiyonunun yönetmeni franco zeffirelli, baş rolü ise mel gibson'dur.

    ilgili filmin türkçe dublajı özellikle özensiz ve uyumsuz. şiirsel anlatım peşinde koşulduğundan, şiirsellikten uzak, komik bir hale bürünmüş film. özellikle ophelia'nın replikler komiktir, güldürür.

    kitap edebi olabilir, acayip manalı olabilir, bu film oscar adayı olmuş olaiblir; ancak yine de olmamış diyor, on üzerinden beş veriyorum...

    kitaba ulaşmak için link:
    http://tinyurl.com/2prqsj
    (tulkas 28.03.2008 21:35 ~ 28.03.2008 21:39)


Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.