karadeniz sahil şehri. batıda ordu , doğu da ise trabzon ile komşudur.ismini kerasus denilen orjinal adından alır. bu isime dikkatle kiraz meyvesinin memleketi olduğunu kendisine gösterir.
giresun bir kuşak gibdir. masmavi denizin kenarında yemyeşil bir kuşak olarak uzanır gider. yeşil ile mavi iç içedir yani. giresun kalesi, halkın uğrak yeri olmakla birlikte çok güzel bir manzarası ve doğası vardır.
karadeniz sahil şeridinde ordu ile trabzon illerinin arasında yer alan, 6.934 km² yüzölçümlü, plaka numarası 28 olan şehir. adı her daim fındık ile birlikte alınır ancak çoğu insan tarafından bilinmemekle birlikte kirazın ana vatanıdır. istanbul'da doğmuş-büyümüş bir hayırsız olmamla bağlantılı olarak en son 6 yaşında gördüğüm dedelerimin memleketidir ayrıca. bütün karadeniz şehirleri gibi mavi ile yeşilin kesiştiği bir nokta olduğunu söylemek için kendisini görmeye gerek yoktur kanımca. topal osman ağa ve giresun kalesi şehrin önemli simgelerindendir. bu yıldan itibaren lig a'da yer alacak olan bir de futbol takımı vardır*. bünyesinde güzellikler barındıran bir şehirdir.
"saatçiler sokağı", street ball, giresun denince aklıma ilk gelen kavramlar bunlar oluyor. ve tabi bi de kapu kahve mahallesi, ufacık evler kocaman bahçeler, biriyle konuşmak için balkona çıkmamız yeterdi. bi çatıdan diğerine gel gel işareti yapıldı mı bilirdik ki o çatı da yenilesi yutulası midyeler hazır bizi bekliyor. daracık sokakları... araba geçemezdi ve fakat çok şahane voleybol oynanırdı. yakar top hadisesi var bi de, yokuş aşağı tutamazsanız o top koşar koşar, saatçiler sokağından aşağı iner, street ball alanına gider, siz ufacık bi mahalledeyken büyücük bi yere gelirsiniz... alice harikalar diyarı orası olabilirdi aslında, "follow the white rabbit". kapılarımız için anahtarlarımız olmazdı, çeker çıkardık... hatta bi kapımız olduğundan bile emin değilim ben çünkü nedense pencere ya da balkondan girmek gibi fantastik davranışlarda bulunuyorduk. bir de yolda değil duvarların üzerinde yürüme!
fındık bahçesi... ama sorun fındıklar değil... bahçede ki mantarlar. acaba o mantar zehirli miydi? toplasak yiyebilir miydik ki? ya dedeeeeeee! nasıl anlicaz bu mantar iyi mi kötü mü !! dedeme bu soruyu o kadar çok sormuş olmalıyız ki en sonunda kendimize sittirin gidin marketten alın mantarınızı dedirtmiştik...
"millet bahçe"si, aile büyüklerini bulma yeri... cep telefonundan filan bi haberdik o zaman (cep telefonundan bi haber bi dönem geçiren son nesilde bizdik galiba ), koş dedeni çağır... koş dayını çağır.. bak bakalım eniştengile... "koş" esasen çok belirsiz bi komuttur. koş! tamam koşayım, ama nereye ? giresun'da böyle değildi tabii. yaş ortalaması büyük birini çağırmamız için "koş" deniliyorsa eğer, koşacağımız istikamet millet bahçesi yönüdür... ben tabi millet bahçesini çok uzun bi süre çocukların içeri alınmadığı bi bahçe sanmıştım...
sonra zaman geçer, kazık kadar olup da o balkonlardan girdiğiniz de milletin size garip garip baktığı bi dönem gelir... o dönemden sonra sevdiğiniz yer size bi yavan gelir... sözlükte bi başlık görür gözlerinizi fuzuli yere buğulandırırsınız, panoroma durduk yere hafif puslu çıkar...
insana fiskobirlik fındık ezmesini hatırlatan, fındık diyarı.. ilk okul yıllarımda ziyaret ettiğim; aklımda ailecek oturduğumuz çay bahçesini, ve damağımda da eşsiz fındık tadı bırakan güzel ilimiz. *
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur.
sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez.
yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.