ayakashi japanese classic horror

    3 klasik Japon korku hikayesinden oluşan bu anime serisi. Toplamda 11 bölüme sahip. Seriyi genel olarak başarılı buldum. Ancak anlatılan 3 hikayeyi ayrı ayrı incelemem gerektiği düşüncesindeyim.
    4 bölümden olusan ilk hikaye günümüze kadar varlığını korumuş bir lanetin temeline iniyor. Kanımca hikayeler arasında en az ilgi çekici olanı. Ancak en çok entrikayı da içinde barındırıyor. Bu hikayeyi genel olarak 'vah vah vah' sesleri çıkararak izliyoruz. Hatta hikayede öyle acımasızlıklar var ki resmen lanetin tarafında buluyoruz kendimizi. Bir de durmadan 'Iemon-dono, it's cruel' cümlesini duyuyoruz.
    İkinci hikaye yine 4 bölümden oluşuyor ve bir aşk hikayesini anlatıyor. Ancak bu bir forgotten god ile bir insanın aşkı. Şimdi bunda ne korkunçluk var diyeceksiniz. Çünkü hikayeye göre forgotten god'lar varlıklarını insan eti yiyerek sürdürüyorlar. Ve eğer ki başları olan prenses bir insana aşık olursa hepsi birlikte ölümlü hale geliyorlar. Oluşan ikilemi herkesin görebildiğini varsayıyorum. İkileme sahip hikayeler güzeldir.
    Son hikayemiz 3 bölümden oluşuyor ve seriyi bir üst seviyeye taşıyor. İzlediğim animeler boyunca gördüğüm en yakışıklı, en karizmatik karakterlerden biri olan priest'imiz bir aileye saldıran intikam iblisini yenmeye çalışıyor. Gerçi hikaye bittiğinde 'bırak saldırsın ya, hak etmişler' diyor insan. Bir de bu kısım o kadar sevilmiş ki sonra kendi animesini yapmışlar.
    (bkz: Mononoke)

    Sonuç olarak seri beklediğimiz gibi çok korkunç falan değil. Lakin çok başarılı hikayelere sahip. Bir de seri boyunca hep farelere değiniliyor. Adamların farelerde ne alıp veremediği var bilemiyorum ama gerilim/ korku/ dram türlerini seven herkese tavsiye edilir.




    Not: Bunu daha önce bloğuma yazdım. Bilginize.
    (14.09.2013 20:13)

machinarium

    Amanita Design tarafından geliştirilen bir point and click adventure. Machinarium makinelerden oluşan bir dünyada geçmekte. Oyunu mükemmel yapan unsurlardan biri de ortamın bu kadar iyi olması zaten. Biz fazlasıyla şirin bir robotu oynuyoruz. Oyundaki her şey bence zaten fazlasıyla şirin. Ayrıca daha önce söylediğim gibi ortam ve müzikler de şahane. Puzzle dengesi de iyi kurulmuş durumda. Bir Alchemia gibi rastgele gitmiyor zorluk derecesi. Özellikle son odada bir puzzle var ki ömrümü yedi. Ama genel olarak çözmesi son derece eğlenceli puzzlelar var. Oyunun bize yardımcı olmak için iki mekanizması var. İlki ipuçlar. Kendileri pek yararlı değiller aslında. Çünkü fazlasıyla basitler. Yani o ipucunu çoktan bulmuş oluyoruz genelde. Ama arada işe yaradıkları da oluyor. Bir de bir kitapta bölümün nasıl geçileceğini anlatan fotoğraflar var. Ancak bu kitabı açabilmek için her seferinde dünyanın en saçma oyununu oynamanız gerekiyor. Ateş edebilen bir anahtar olarak, örümcekleri vurarak kilide gitmeniz gerekiyor.

    Bir point and click adventure sever olarak kesinlikle oynanması gereken bir oyun olduğunu düşünüyorum. Tamam, bir Monkey Island absürd komedisi yok. Ama ortamıyla, müzikleriyle pek eğlenceli.

    Ekleme: Daha önce bloğuma yazdığım yazıyı azıcık değiştirip koydum. Bilginize.


    (14.09.2013 20:03)

lover you should have come over

    Hani filmler için derler ya 'her izleyişimde ayrı tat alıyorum' diye. İşte ben de aynı duyguyu bu şarkıda yaşıyorum. Jeff Buckley'ciğim o kadar içten, o kadar acıyla söylüyor ki hüzünlenmemek mümkün değil. Ama ağlatan türden bir şarkı değil bu, boşluk bırakan cinsten. Gece gece dinleyesim geldi bak. *
    (08.04.2011 00:00)

sen gelmeliydin

prolaktinoma

    Prolaktinoma, hipofiz bezinde oluşan iyi huylu bir tümördür (adenom). Her iki cinste de görülebilen bu tümörün kadınlarda görülme oranı daha yüksektir. Mikro (1 cm'den küçük) ve makro (1 cm'den büyük) olmak üzere ikiye ayrılır. Mikro olanlar genelde cerrahi operasyon gerektirmezken makrolarda operasyona başvurulabilir. Genellikle prolaktin hormonunun yüksekliği ile kendini gösterir. 4-6 yıl arasındaki ilaç tedavisinde %95 büyüme durduruluyor.

    Belirtileri:

    Kadınlarda; göğüsten süt gelmesi, regl düzensizliği, gebe kalamama.
    Erkeklerde; iktidarsızlık, vücut kıllarında seyrelme.
    Her iki cinste; baş ağrısı, nadiren görme alanında azalma, kemik yoğunluğunda azalma.

    Sonuç:

    Düşük ihtimalle görme kaybı ve çocuk sahibi olamama.

    Şimdi bunu okuyanlar sanmasınlar kendilerinde olduğunu. Doktor görmek önemli. Önce kan değerlerinize bakıyorlar. Prolaktin hormonu 5-26 arasında oluyor (üzgünüm ölçü birimini hatırlamıyorum). Eğer prolaktin değeri 100'ün altında çıkarsa çoğunlukla prolaktinomadan şüphelenmiyor bile doktorlar. 100'ün üzerindeki değerlerde sizden MR isteniyor. MR sonucunda çoğunlukla yine prolaktinoma çıkmıyor. Kısaca prolaktinoma sahibi olma ihtimaliniz oldukça düşük.

    Sakın bunları okuyup kendinizi dinlemeyin; ama doktorsuz da kalmayın.
    (07.04.2011 23:27)

itaatsiz

    Animesever bir vampir olarak ilgimi çekmiştir kendisi. Öyle iki anime izleyip konuşanlardan da değil belli... Aynı gazla devam etmesi dileğiyle... (Gülücük)
    (20.09.2010 22:45)

chaos head

    12 bölümlük bir anime serisidir. Efendim yine merak uyandıran serilerdendir. Hemen konusunu açıklayalım:

    Takumi kendisini otaku olarak nitelendiren; anime ve bilgisayar oyunları delisi bir gençtir. Toplumdan uzak bir hayat sürmektedir. Hatta eşi olarak kabul ettiği kişi bir anime karakteridir! Bu arada şehirde esrarengiz cinayetler işlenmektedir. Bir gün kendisine gelen bir linki açan Takumi, açılan fotoğrafta bir cinayet sahnesini görür. Ertesi gün bu olay gerçekleşecek ve kendisi de görgü tanığı olacaktır. İşte bu şekilde başlayan hikayede Takumi, yaşadığı deneyimlerin ve kaosa giden bu dünyanın sırrını çözmeye çalışacaktır...

    Genel Görüş:

    Özellikle ilk bölümler şahane başlıyor. Konu itibariyle insanda merak uyandırıyor. İnsanda '' evet, serial experiments lain gibi çözmesi zor ama bir o kadar da anlamlı bir anime izleyeceğim'' tepkisini yaratıyor. Lakin ilerleyen bölümlerde bu karışık anime sıradan bir animeye dönmeye başlıyor. Yine Takumi adlı asosyal gencimizin kafa karışıklığı, anlamsızlaşması iyi anlatılmış. Ancak söylediğim gibi sonu tatmin etmiyor insanı. Daha iyi bir final bekliyor insan. Bir de çizimlerin keskinliği öldürdü beni. Bununla birlikte çok hoş karakterlere sahip. Kısaca izlenilebilecek bir anime. 12 bölümlük, çıtır bir şey işte. İzleyin; ben beğendim kendisini. Ancak ne yazık ki favori animelerim arasında kendine yer edinemiyor. Siz yine de izleyin.


    (17.09.2010 22:03)

empyrean

    ''Her gün yeni bir anime'' sloganı ile geri dönen vampiredir efendim. Kızmayın bana; ben öyle arada gelir giderim. Kopamıyorum ama Vampircik'ten. Bir süre boyunca her gün farklı animelerin tanıtımlarını yazacağım efendim. Bugünkü için; (bkz: baccano)
    (16.09.2010 22:49)

baccano

    Kendisi 13 bölümlük bir anime serisidir. 3 tane de özel bölümü vardır. Şimdi bu animeyi başlık başlık inceleyelim.

    Konu:

    Efendim bu animede birbirinden çok farklı hayatlardan karakterler bir trende buluşuyor. Ancak bu buluşmanın içerisinde mafyalar, simyagerler, hırsızlar; hepsi mevcut. Tabi ki hepsinin arkasında çok farklı hikayeler var. Bizler bu hikayelerin kesiştiği noktadan başlıyoruz işte izlemeye. Sonrasında ise çözmeye çalışıyoruz aralarındaki bağları.

    Karakterler:

    Tüm karakterleri ayrı ayrı açıklamayacağım. Ancak fazla karakterli animeleri seviyorsanız; bu animeye bayılacağınızı söyleyebilirim. Baccano'da Ladd gibi psikopat karakterlere; Jacuzzi gibi korkaklara, Isaac ve Miria gibi saf ama bir o kadar da komiklere rastlamak mümkün. Hatta izleyenlerin özellikle Miria ve Isaac çiftine bayılacaklarını garanti edebilirim.

    Serinin iyi yanları:

    Animenin en ilgi çekici yanı bence müzikleri. Daha ilk bölümde, açılışı izlerken bile sizi iyi bir animenin beklediğini anlayabiliyorsunuz. İzleyenler için müzikler Cowboy Bebop'u andırıyor diyebilirim. Kurguya gelirsek; alakasız da olsa Guy Ritchie havası sezebiliyorsunuz seri boyunca. Bölümlerin kronolojik bir sıralaması yok. Bir bakmışsınız geçmişteyiz, bir bakmışsınız gelecekte. Tabi bu da insanda merak duygusu inandırıyor. Bir bulmacanın parçalarını alıyorsunuz her bölümde. Karakterler biraz önce de bahsettiğim gibi mükemmel. Karakterler sayesinde seriden aksiyon ve komedi hiç eksik olmuyor. Hiç sıkılmıyorsunuz izlerken.

    Serinin kötü yanları:

    Aslında çok farklı kötü yanı yok serinin. En büyük sorun ilk 2 bölümden hiçbir şey anlamamanız. Kafası bol bol karışıyor insanın. Lakin çözülmeye başladığında daha da bir zevk alıyorsunuz bu karışıklıktan. Bir başka kötülüğü ise serideki tüm soruların cevaplanmaması. Tabi ki ana sorular kendine bir cevap buluyor; ancak detay olarak adlandırabileceğimiz küçük sorulardan bazıları cevaplanmıyor.

    Genel görüş:

    Herkes izlemeli! Uzun zamandır izlediğim en iyi serilerden.


    (16.09.2010 10:40)

assos ta felsefe

    Yanilmiyorsam 2000 senesinden beri gerceklesen, felsefeseverler icin pek muhtesem bir organizasyon. Bu yil 28 Haziran - 1 Temmuz tarihleri arasinda gerceklesecektir. Bu yilin konusu da Aristoteles'te politikadir. Tum toplantilarin dili Ingilizce'dir. Katilim icin son basvuru tarihi 26 Haziran'dir. Bu yilin programi ise soyle:

    28 Haziran Pazartesi

    19:00 Athena Tapınağı: Tanışma, mavi deniz, şarap, güneşin batışı

    21:30 Limanda Akşam Yemeği (Nazlıhan Otel Restaurant)



    29 Haziran Salı

    13:30 Dorothea Frede (University of California / Berkeley): The Political Character of Aristotles Ethics

    15:00 Michael Pakaluk (The Institute for the Psychological Sciences): The Political Anthropology

    16:30 Walter Cavini (University of Bologna): Aristotle on Practical Knowledge & Political Science

    18:00 Pierre Destree (University of Louvain): Political Education

    20:30 Kadırgada Akşam Yemeği (Yıldızsaray Otel Restaurant)

    23:00 Antik Tiyatroda Klasik Müzik (Anne Monika Sommer-Bloch) ve Homeros Okuması (Stephen Evans)



    30 Haziran Çarşamba

    13:30 Andres Rosler (University of Buenos Aires): Political Virtues

    15:00 Marguerite Deslauriers (University of McGill): Politics II: Unity and Inequality

    16:30 Marco Zingano (University of Sao Paulo): Natural, Ethical and Political Justice 18:00 Christoph Horn (University of Bonn): Law, Authority & Governance in Aristotle Politics

    20:00 Antik Tiyatroda Antik Yunan Tragedya ve Komedya Oyunu (Sophocles: �ntigone�/ Aristophanes: Eşek Arıları İstanbul Kültür Üniversitesi; Yönetmen: Kubilay Karslıoğlu)

    21:30 Limanda Akşam Yemeği (Grand Assos Otel Restaurant)



    1 Temmuz Perşembe

    13:30 Antony Hatzistavrou (University of Hull): Political Change and Revolution

    15:00 Karen Nielsen (University of Western Ontario): On Economy and Private Property

    16:30 Truva Ziyareti

    21:30 Veda Yemeği (Terrace Otel Restaurant)
    (08.06.2010 00:08)

ay dede

    ay dede, ay dede
    senin evin nerede?

    seklinde giden bir sarkidir ayrica. Lakin annem ben cocukken bunu bana 'ay dede ay dede agzin burnun nerede?' diye ogretmisti. hey gidi gunler...

    not: efenim bulundugum pc'de klavye ingilizce oldugundan turkce karakter kullanamiyorum; ancak en yakin zamanda duzeltecegim.
    (07.06.2010 23:49)

vampircik radyo

    Uzun zamandır dinleyemediğim ve program yapmadığım radyo. Geri dönmeli...
    (03.04.2010 22:51)

david hume

insanın anlama yetisi üzerine bir soruşturma

    İnsanın anlama yetisi üzerine bir soruşturma, orijinal adıyla 'an enquiry concerning human understanding', David Hume'un insanın anlama yetisinin sınırlarını sorgulayan eseridir. Bu kitapta Hume, Locke ve Descartes'tan gelen terminolojiyi yeniden oluşturmayı tercih etmiştir. Hemen kitabın içeriğine giriyorum.

    Kitap, aklın algılarının ayrımı ile başlıyor. Hume'a göre iki tip algı bulunmakta: izlenimler ve düşünceler. İzlenimler, bizim ilk elden aldığımız algılardır. Görmek, duymak gibi beş duyu ile gelen algılar bu kategoriye girer. Aynı zamanda bu kategoride duygularımız da bulunmaktadır. Mutluluk, hüzün, heyecan gibi duygularımız buna örnek verilebilir. Düşünceler ise aklımızın ikinci elden aldığı algılardır. Hayal kurmak, hatırlamak bu kategoriye girmektedir. İzlenimler her zaman düşüncelerden daha canlı ve kuvvetlidir. Örnek olarak, aşık olduğumuzda (izlenim) hissimiz çok kuvvetlidir ve canlıdır. Ancak aşık olmadığımız bir anda aşkı düşünmek (düşünce) aşık olmaya göre çok daha zayıf kalmaktadır. Hume'a göre düşünceler izlenimlerin kopyalarıdır. Burada Platon ile ters düşmektedir.

    Bir şeyin izlenimine sahip olmadan düşüncesine de sahip olamayız. Örneğin, doğuştan kör bir insanın renkler hakkında bir düşüncesi olamaz. Aynı şekilde hayatı boyunca sakin olmuş biri, cinnet geçiren birini anlayamaz.

    Bu düşüncede sadece bir istisna vardır. Bir adam düşünün ki biri hariç tüm mavi tonlarını görmüş olsun. Bu düşünceye göre tüm mavi tonlarını yanyana gördüğünde tanımadığı mavi tonu yerinde bir boşluk görmesi gerekir. Ancak, böyle bir olay gerçekleşmez.

    Peki bir izlenimden nasıl bir düşünceye sahip oluruz? Bunu yapabilmemizin nedeni zihnin yetileridir. Hume'a göre bunu yapmamızı sağlayan üç zihin yetisi vardır. Bunlar; birleştirme, aktarma, azaltma ya da arttırmadır. Bu yetileri kullanarak her şeyi düşünebiliriz. Aklın düşünemediği sadece bir şey vardır. Bu da çelişkidir.

    Hume'a göre Tanrı düşüncesi de böyle oluşmuştur. Bilgi kavramı arttırılarak sonsuz bilgi düşüncesine ulaşılmıştır. Yine insanlardaki ölüm fikrinin tersi alınarak sonsuzluk fikrine ulaşılmıştır.

    Tüm düşünceler arasında bir bağlantı ilkesi bulunmaktadır. Bu bağlantı ilkeleri; benzerlik, bitişiklik ve nedenselliktir. Diğer bağlantılar bu üç bağlantının birleşimleridir.

    Hume insan aklını ikiye ayırır: Düşünce ilişkileri ve olgu şeyleri. Düşünce ilişkileri, insan aklının kolayca anlayabildiği kesin şeylerdir. Bunların karşıtları bir çelişki yaratır. Buna örnek olarak matematik ya da geometri verilebilir. 3+5 = 6+2 önermesini ele alırsak, bunun doğruluk bariz bir şekilde görülmektedir. Ancak bunun tersi düşünülemez, çelişki doğurur. Bunlar evrende bulunmazlar. Ancak olgu şeyleri böyle değildir. Bir kesinlik barındırmazlar ve tersleri mümkündür. Örneğin, ''yarın sabah güneş doğacak'' cümlesini düşünelim. Bu cümle doğru da yanlış da olabilir. Mesela bugün Dünya yörüngesinden çıkar ve yarın güneş doğmaz. Olgu şeyleri evrende bulunmaktadır.

    Olgu şeyleri nedensellik ilke üzerine kuruludur. Peki bu neden-sonuç ilişkisi nereden gelir? Bu ilişki bizde doğuştan bulunmaz. Bu ilişkiyi deneyimlerimizden kazanırız. 'Yarın güneş doğacak' örneğine geri dönersek, bunun deneyimden geldiğini görebiliriz. Bu zamana kadar her sabah güneş doğmuştur ve bizler bu deneyimden yola çıkarak yarın güneşin doğacağını söyleriz. Bu deneyimler bizde bir süre sonra bir alışkanlığa dönüşür. Bu yüzdendir ki deneyimden kazandığımız şeyleri aklın zorunluluğu gibi görürüz. Mesela bir topu elimizden bıraktığımızda yere düşeceğini düşündüğümüzde bunun aklımızın bir düşüncesi olduğunu düşünebiliriz. Ancak bu deneyimlerimizden gelen bir nedensellik ilişkisidir ve kesinliği yoktur.

    Yani fizik, biyoloji gibi doğa bilimleri içerisinde kesinlik içermez. Bunlar deneyimlerimizin sonucu oluşmuş bilgilerdir. Peki matematik ve geometri gibi kesin ilişkiler kullanılarak doğa bilimlerinin belirsizliği kaldırılabilir mi? Bu sorunun cevabı hayır. Matematiği kullanarak doğa bilimleri için yasalar oluşturabilir ve onları mükemmelleştirebiliriz; ancak belirsizliğini kaldıramayız.

    Hume'a göre bizler yalnızca hareketleri ve olayları gözlemleyebiliriz. Ancak bunların esas sebeplerini göremeyiz. Örneğin bir topun hareketini gözlemleyebiliriz; ancak onun yerçekiminin, ağırlığının nereden geldiğini söyleyemeyiz. İşte bu insan aklının sınırıdır.

    Son olarak inanç meselesine geliyoruz. (Burada kastettiğim Tanrı inancı gibi bir inanç değil, gördüklerimize inanç gibi) Bazı düşünceler diğerlerine göre daha kuvvetlidir. Bu kuvvetli düşüncelere inanç eşlik etmektedir. İnanç, tekrarın bir sonucudur. Örneğin, bahçemizde bir kelebek görsek bunu hiç yadırgamayız. Çünkü daha önce birçok kez bahçemizde kelebek görmüşüzdür ve bu bizim için doğal bir durumdur. Ancak bahçemizde bir deve görsek buna inanmakta zorluk çekeriz. Çünkü bu alışık olduğumuz bir durum değildir.

    Kitabın genel özetini bu şekilde verebiliriz. Hume bu kitapta doğa bilimlerini deneyimlerden geldiğini söylemiş ve insan aklının sınırını çizmiştir. Metafiziksel düşüncelere bir eleştiri getirmiştir.
    (03.04.2010 19:22)

empyrean

    Uzun bir aradan sonra bir eser adayı yazarak dönecek olan vampire. Şu an yazmaktayım kendisini. Bekleyiniz efenim. Çok yakında geliyor bir eser adayı.
    (03.04.2010 18:55)

sayfa: 1-2-3...-20

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.