the invisible heart

  1. russell roberts'in türkçeye görünmez kalp ismi ile çevrilmiş kitabının orjinal adıdır. kitap ekonomi ve bu konu ile ilgilenen mühendislikler için hem bilgilendirici, hem de hoş vakit geçirmeleri için ödev olarak verilebilecek bir kitaptır. zira ben de kendisi ile bu sayede tanıştım.

    arka kapağını yazmak istiyorum buraya, çünkü şahsen benim çok hoşuma gitti belki başkalarının da hoşuna gider...

    "adamın biri ölmüş." dedi sam, "ve kendisini dünyanın en güzel alabalık nehrinin kenarında bulmuş. gökyüzü masmaviymiş ve adamın elinde en kalitelisinden bir olta duruyormuş. önünde bir nehir uzanıyormuş; mükemmel bir alabalık nehri. kimi yerde hızlı, kimi yerde yavaş akan bir su kütlesi... adam bütün ömrü boyunca 'balık tutacak biraz vaktim olsa' der dururmuş meğer. cennette olduğunu anlamış. tam olması gereken yere oltayı atmış. ardından su dalgalanmış. kocaman bir balık suyun yüzüne çıkmış. sıçradıkça etrafında sular dalgalanıyormuş. balığın kuvveti ve rengarenk görüntüsü adamı korkuyla karışık bir hayranlığa sürüklemiş. biraz mücadeleden sonra balığı yakalamış. bu mucizeden başka birşey değil diye düşünmüş ve allah'a şükretmek için dizlerinin üzerine çökmüş. lakin gün ilerleyip de adam her girişiminin sonunda balık üzerine balık destelemeye başlayınca, bilincinin kıyıcığında bir düşünce kendini hissettirmeye başlamış; bu defa oltayı kötü bir yere sallamaya karar vermiş. adam oltasına bir balık daha takılmış. adam balığı korkutmak için başlamış bağırmaya... hiçbir şey değişmemiş, adam her olta atışında bir balık tutuyormuş. o anda anlamış ki, orası cennet falan değilmiş."

    arka kapağı, neyi, nasılını geçersek şayet içeriği ile ilgili de birkaç kelam edilebilecek bir kitap, zira gerçekten enteresan bir kitap karşımızdaki...

    efendim romanda bir aşk hikayesinin içerisini iktisatla doldurmak söz konusu. evet farkındayım, aşk ile iktisadın ne alakası var değil mi? ancak var, yani en azından bu kitapta var.

    sam diye bir amca, laura diye bir teyze bir okulda öğretmenlik yapar, bir birleri ile yakınlaşırlar ve de paso iktisat tartışırlar. şimdi diyeceksiniz manyak mı bunlar? hayır efendim, değiller ancak sam iktisat öğretmeni, laura ise edebiyat. tabi iktisat edebiyatı bastırıyor, yer yer edebiyat kısmı da olsa, iktisat genel itibari ile kitaba hakim... yani bu çiftimiz oturuyor, yazarımız da sevgilisine sam'in ağzından sürekli iktisat anlatıyor...

    bu da kitabın ders kitabı olmasını engelliyor, zaten yer yer of yahu, bildiğin ders kitabı bu tepkileri vermek mümkün. ancak yine de sabredin, biraz sonra ona da alışacaksınız...
    (tulkas 20.10.2006 15:52)
  2. kitabın genel incelemesi olup, yer yer spoilerler içerimektedir, bu nedenden dolayı tanımı direk okumaybaşlarken kitabı okursanız zaman zaman burayı biliyodum deyip, keyfiniz kaçabilir. kitabı okurum abi söylemi içerisindeyseniz şayet, bu tanımı okumanız sakıncalı olabilir.

    trafik kurallarına uyalım, uymayanları uyaralım...

    görünmez kalp:

    "adamın biri ölmüş." dedi sam ve kendisini dünyanın en güzel alabalık nehrinin kenarında bulmuş. gökyüzü masmaviymiş ve adamın elinde en kalitelisinden bir olta duruyormuş. Önünde bir nehir uzanıyormuş; mükemmel bir alabalık nehri. kimi yerde hızlı, kimi yerde yavaş akan bir su kütlesi... adam bütün ömrü boyunca 'balık tutacak biraz vaktim olsa' der dururmuş meğer. cennette olduğunu anlamış. tam olması gereken yere oltayı atmış. ardından su dalgalanmış. kocaman bir balık suyun yüzüne çıkmış. sıçradıkça etrafında sular dalgalanıyormuş. balığın kuvveti ve rengarenk görüntüsü adamı korkuyla karışık bir hayranlığa sürüklemiş. biraz mücadeleden sonra balığı yakalamış. bu mucizeden başka birşey değil diye düşünmüş ve allah'a şükretmek için dizlerinin üzerine çökmüş. lakin gün ilerleyip de adam her girişiminin sonunda balık üzerine balık destelemeye başlayınca, bilincinin kıyıcığında bir düşünce kendini hissettirmeye başlamış; bu defa oltayı kötü bir yere sallamaya karar vermiş. adam oltasına bir balık daha takılmış. adam balığı korkutmak için başlamış bağırmaya... hiçbir şey değişmemiş, adam her olta atışında bir balık tutuyormuş. o anda anlamış ki, orası cennet falan değilmiş." diyor bize arka kapağı... hali ile insan içerisinde ne var, ne yok diye merak etmiyor değil. arka kapaktan sonra, insan hemen içine göz atmaya başlıyor ve de, sonunu getirene kadar okuyor, okuyor ve okuyor. şahsen ben kitabı elime aldıktan sonra ara vermeden (tabii olarak çeşitli ihtiyaç molaları olmuş olabilir) bitirdim. hem sayfa sayısı, hem de dili bunu yapmama müsade etti.

    russell robert imzalı, görünmez kalp bir romanın her türlü özelliğine sahip olduğu halde insan, bu kitaba direk olarak roman diyemiyor. nedeni ise, kitabın roman şeklinde yazıldığı halde içerisinde muhteva ettiği iktisadi bilgiler. efendim kitap, pek tabii roman ancak, kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman ağzınızda sanki 'ekonomiye giriş' ders kitabını bitirmişsiniz gibi bir tad kalıyor. ancak bu durumun sizi rahatsız edeceği fikrine kapılmanız yersiz, çünkü alelade bir romanı okuduktan sonra "ee şimdi bana ne vedi bu kitap?" gibi bir düşünceye kapılmıyorsunuz. aksine "bir şeyler kaptım sanırsam" hissiyatı bünyenizi sarıyor, ve de bu hissiyat size hafiften mutluluk veriyor.

    görünmez kalp, 279 sayfalık bir kitap, ancak arkasındaki ekstra bilgi verilen kısmı da sayarsak şayet 299 sayfayı buluyor. kitap liman yayınlarından basılmış ve de kitabın orjinal ismi "the invisible heart". kitabı türkçemize kazandıran kişi ise, mustafa acar. her ne kadar piyasa da çok fazla miktarda bulunmasa da, kadıköyÂ’de bulunabilmekte. tabii, başka yerlerde yok demek değil, tabii ki başka yerlerde de bulunabilir, bulunamazsa da sipariş verebilirsiniz.

    kitabın bir başka özelliği ise, dilinin akıcılığı bir kaç yer dışında soluksuz okunan bir kitap var elimizde. bu da kitabın bir başka artısı.

    konudan bahsetmek gerekirse, hikaye bir okulda görev yapan iki öğretmen etrafında yaşanıyor. hikayede fazla karakterin olmaması da hikayenin esas amacı olan iktisadın temelinin ne olduğunu edindirme fikrinin kaybolmamasını sağlıyor...

    sam gordon bir ekonomisttir. yüksek lisan yapmış ve de ardından okullarda kendi branşı ile ilgili öğretmenlik yapmaya karar vermiştir. diğer karakterimiz ise, laura silever. laura ise bir ingilizce öğretmeni. ailesinin geneli avukat, laura'da bu nedenle birkaç sene öğretmenlik yapıp ardından da hukuk okumayı düşünüyor. esasen temel karakterlerimiz arasında öğretmen olmaları haricinde çok büyük bir benzerlik yok. bu da, iktisadın ne olduğunu anlayabilmemizi sağlayacak en önemli unsur kitapta...

    bu romanda, laura genel itibari ile dinleyici, sam ise anlatıcı konumunda. sam iktisadı anlatıyor, laura ise ona karşı birkaç soru soruyor, bu da sam'in konuda istediği şekilde derinleşebilmesini sağlıyor. bu sayede, insanların tercihlerinin kendilerine ait olmasını gösterdikleri gibi, fabrikaların maliyet nedeni ile taşınmasını, işçi ihtiyaçlarını ve buna benzer pek çok sosyal temalı konuyu irdeliyorlar.

    tabii şimdi sizin de aklınızda şöyle bir soru işareti var. Ä°ki genç insan ve de karşı cinste, bunlar sadece oturup muhabbet mi ediyorlar. efendim konunun en absürd kısmı ise bu. yani genç iki insan oturuyor, hiç işleri güçleri yokmuş gibi ekonomi tartışıyorlar. esasen tartışmıyorlar da, sam kişisi inatla kapitalist fikirlerini laura'ya aşılıyor. yani tamam bir yere kadar, ancak kitapta bu bireylerin duygusal yakınlaşmalarından da bahsediliyor. bu kısım saçma olmuş diyeceğim, diyeceğim ama zaten yazar bunun farkında. hatta bu nedenle, zaman zaman sam, lauraÂ’ya ekonomiden başka neler anlatabilirimi düşünüyor... bu esnada da, devreye hemen lauraÂ’nın branşı olan, ingiliz edebiyatı giriyor ve de ortalık şenleniyor. tabii ki, bir ekonomistin, ekonominin temelini anlatmak için roman yazması takdire şayan, bu nedenle de kitaptaki eksileri çok da irdelememek lazım. neyse efendim nerede kalmıştık, evet ingiliz edebiyatı. Ä°ngiliz edebiyatına giriş yapılınca bu sefer kitapta, şiirler yer almaya başlıyor... şiirlerden daha sonra samÂ’in alıntı yaptığını da görüyoruz.

    hikayede ayrıca daha sonra gerçek olmadığı çıkan, sanki başında iki boyuzu ve de elinde de asası olan bir şeytan kıvamlı patron, onun eteklerinde mecburen oturan ailesine düşkün, gerektiği zaman iyiliği için onu satabilecek başkaları... bu karmaşık ilişki sanki ileride birleşecekmiş gibi esas hikayeden ayrı bir hikayecik olarak yazılmış, ancak çok sıkıcı bir biçimde de hikayeyle bütün oluyor. gerçekten romandaki en sırıtan sorun bu ekstradan anlatılan hikayenin birleşmesi. yine de bu soruna göz yumup devam ediyoruz.

    romanda fakirlik çeken yoksulların, dilenen dilencilerin, fabrikası kapanınca madur duruma düşen insanların durumları ekonomi bilimi çerçevesinde acımasızca inceleniyor. açıkcası zaman zaman, bu kadar da insafsız olunmaz ki canım tepkisini veriyoruz, ancak okuduğumuz bir roman olduğu için de elimizden birşey gelemiyor. ancak bu sayede de farklı bir bakış açısı ediniyoruz. ayrıca kitabın sonlarına doğruda insan bu fikre, kendisinin de yakın olduğunu hissediyor. yani bir fabrika kapanabilir, insanlar da işsiz kalabilir, hatta işsiz kalan aileler bir süre maddi zorluk yaşayabilir. ancak bu sorunu gören çocuk da fabrikada çalışmak yerine üniversite okuyup daha üst yerlere gelip daha fazla para kazanabilir. nasıl kitap bana bu fikri verdi, bu kapitalist düşünce için suçlu ben değilim, suçlu direk russel robert. ancak insan şunu da düşünmüyor değil, eğer çocuk üniversite okumazsa, hemen çalışabileceği yakınlarda bir fabrikada yok. o zaman bu çocuk suç işlerse sorun olmaz mı?

    kitapta ayrıca tercih hakkının nasıl, ne şekilde özgür olması gerektiğine de değiniyor sevgili ekonomi öğretmenimiz sam. bu konuda örneğimiz, metroda dilenen dilencimiz oluyor (kusuruma bakmayın, ismini hatılayamıyorum). sam kendisine para veriyor, ancak laura ise para vermeye içki alacağı için karşı. Ä°şte bu konu sayesinde tercih hakkı işleniyor ve de eğer insan kendisine mutluluk verecekse içki içmesine kimse karşı çıkmamalı diye bir sonuç ortaya çıkarmaya çalışıyor yazarımız. bu konuda, lauraÂ’nın süper zeka kardeşini denmak istiyorum. sırf adam içki içmesin diye çantasında meyva suyu taşıyıp, onu veren ve bu sayede de zeki olduğunu sanan bir adam bu. neden bu kadar içime işledi bu bilmiyorum ama başkasının tercih hakkını ne cüretle engellemeye çalışıp kendi iyisini dayatmaya çalışıyor anlayabilmiş değilim.

    kitapta çok enteresan bir detay da buldum. bu sam denilen karakter, yahudi. sanki ticarette her daim yahudiler vardır, sanki en iyi ticareti onlar yapar havasını bana verdiyse de kitabı bu noktaya indirgemek yanlış olur. kimse yanlış anlamasın ne faşist, ne de şovenist duygularla bu ayrıntıyı yazdım, sadece illa yahudiliği gözümüze sokulması biraz canımı sıktı.

    son olarak değerlendirmek gerekirse, iktisadın (diğer deyişle ekonominin) temel kavramlarını anlamak, mantığını çözmek için okunabilecek, hatta okunması gereken bir kitaptır. size bir çok artı katabileceğini gönül rahatlığı ile söyleyebilirim.

    *
    (tulkas 31.10.2006 22:36)
  3. benzeri bir kitap olan tercih için; (bkz: choice)
    (tulkas 10.12.2006 21:39)
  4. iktisat mantığını sıkılmadan öğrenmeniz için okuyabileceğiniz güzel bir kitap
    (neo 21.12.2006 20:47 ~ 22.04.2007 00:36)
  5. zevk alarak okuduğunuz ayrıca bir çok açıdan bilgi edindiğiniz bir russell roberts kitabı. bilmem mi vize de cebelleştğim kitap. bu kitabı bize kazandıran kişi ise mustafa acar.. hocamız kırıkkale üniversitesinin en nadide isimlerinden biri...
    (n b 25.07.2007 03:31)


Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.