marifetname

  1. Elbette Erzurumlu İbrahim Hakkı peygamber değildir, sözleri tanrı sözü değildir. Elbette araştıracağız. Elbette eleştireceğiz. Ama "hayatımda gördüğüm en saçma kitap, erzurumlu ibrahim hakkı ne içtiyse ben de ondan istiyorum", diye başlarsanız bir tanıma, Bilimsel gerçekleri pek de dikkate almayan ve İslam alimlerince pek de tutulmayan Suudi Arabistanlı meşhur vehhabi Şeyh Abdul Aziz Bin Baz ile hiç de aynı kefede olmadığı halde aynı kefeye konularak İbrahim Hakkı hazretleri karalanmaya çalışılırsa geleceği nokta budur. . . Bilime bu kadar önem veren bir kişinin kullanacağı bilimsel bir üslup mudur bu? Bilimsel değerlendirmeler yapan kişiler ağızlarına gelen her sözü uluorta söylemek hakkına sahip midir? Bilimsellik bu mudur? "bu şeyi okumadım o yüzden kesin yorum yapmak istemiyorum", dediğinize göre tamamını okumadan yorum yapmak hakkaniyete ve nesafete ne kadar uyar? "Hiç kimse, Einstein bile gelse bak güzelim biz şunları şunları yaptık, öyle oldu böyle oldu kısa boylu adamların alayı hilekar, düzenbaz çıktı dese, beni buna inandıramaz." diyerek sanki İbrahim Hakkı Hazretleri "bunların alayı böyledir" demiş gibi bir hava oluşturmak ne kadar bilimsel dürüstlüğe uyar?

    "Bana kalırsa benim bildiğim, okuduğum Kuran bilimle çelişir." demişsiniz ama galiba siz başka bir Kur'an okumuşsunuz. Malum sahte kuran dediğinizde google bir sürü sahte kuranı getiriyor önünüze. İşin özü Kur'an bir bilim kitabı değildir. Bilim de kesin bilgi değildir. Eğer bilimsel bilgi kesin bilgi diyorsanız siz bilimi de bilmiyorsunuz demektir. Üniversitelerdeki bilimsel çalışmalar tezler, teoriler şeklinde gelişmekte, kesin bilgiye doğru ağır aksak ilerlemekte, bilimsel gerçeğin kapısını biraz daha aralamaktadır. Ama hepsi doğru bilgi olmasa bile bilimsel çalışmadır. Bugün bir çok bilimsel bilgi teori düzeyindedir ve kesin denilen bilgiler bile her gün kesinliğini kaybetmekte, yeni buluşlarla değişikliğe uğramaktadır.

    Eğer insaf ve adalet sahibi bir bilim insanı isek ve iyi niyetli uzmanlardan soruşturursak İbrahim Hakkı Hazretlerinin çağının şartları içinde çağını aşan bir bilim adamı olduğunu kabul etmek zorunda kalırız. Nitekim, İbrahim Hakkı Hazretleri, 1990 yılında yayınlanan Tubitak'a ait Bilim Teknik dergisinde Çağını Aşan Bilim Adamları arasında yer almıştır. Okumakta yarar var. Bkz. http://www.biltek.tubitak.gov.tr/bilgipaket/biliminsanlari/caginiasanlar/S-276-54.pdf

    Ancak, ülkemizde, 1700’lü yıllarda dünyadaki bilimsel akım ve kavramlardan haberdar olmayan kişilerce, İbrahim Hakkı neredeyse aptal, bilimden haberi olmayan, sadece dinin etkisinde kalan bir üfürükçü olarak gösterilmektedir. Oysa kendisindeki birçok kavram, daha sonraki dönemlerde Franz Gall ya da diğer batılı bilim adamlarınca kendi fikriymiş gibi öne sürülmüştür. Yine, bu bölümde okuyacağınız gibi, Descartes ve Newton gibi günümüzde neredeyse fikirlerine tapılan birçok bilim insanının da, bugünkü bilgi ile bakıldığında saçmalamaları olmuştur. İbrahim Hakkı’nın Marifetnamesi, yaşadığı dönemin bütün bilgilerini kapsayan ansiklopedik özellikte bir çalışmadır. Bizden biri olarak, batılı dönemdaşları kadar iyi hatta daha da ileridir. Nitekim eserde de beden yapısı, yüz biçimi ve bedenin ayrı ayrı kısımları ile insan karakteri arasındaki ilişkinin ayrıntılı bir şekilde sunulduğunu görmekteyiz.
    Türk Frenolog: Erzurumlu İbrahim Hakkı - http://www.kuantumbeyin.com/index.php?option=com_content&view=article&id=140:tuerk-frenolog-erzurumlu-brahim-hakk&catid=42:bilinc-ansiklopedisi

    İbrahim Hakkı Marifetnamedeki her bilgiyi kesin bilgi olarak sunmadığı gibi kendi bilimsel tezi olarak da sunmamıştır. Çok eleştirilen ve yukarıya alıntılanan insan vücuduna dair bilgilerin başında da "Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar demişlerdir ki" ifadesi zaten o bilgilerin kendisine ait olmadığını, bazı filozofların ileri sürdüğü görüşler olduğunu açıklıkla ortaya koymaktadır. İbrahim Hakkı Hazretlerinin yaptığı kendisinden sonraki zamanlarda yapılacak bilimsel araştırmalar için araştırma malzemesi toplamak ve gelecek nesillerin bu noktalarda çalışmalarını yoğunlaştırmasına zemin oluşturmaktır ki bu da bir bilimsel çalışmadır. Eserinde bir çok fen bilimini biraraya getirmiştir. (Marifetname http://www.sevde.de/marifetname/Marifetname.htm adresinden incelenebilir. Orijinal eserinde ise grafikler, şekiller vs. önemli bir yer tutar.) Nitekim, insan uzuvlarına ilişkin topladığı bilgiler bugün kriminoloji alanındaki bilimsel çalışmalara önemli bir basamak niteliğindedir. Aynı tür bilgiler kendisinin de belirttiği gibi kendi zamanındaki ve zamanından önceki bilim adamları tarafından da gündeme getirilmiştir.

    Bir kişinin sadece bir bilimsel buluşu bile onun hayatını değerli kılmak açısından yetip de artar. Onun ise bu konuda çok verimli olduğunu bilim otoriteleri belirtmektedir. MArifetnamede astronomiden anatomiye tıbba biyolojiye fiziğe coğrafyaya dair çok önemli bulgular ve malzemeler mevcuttur.

    Doğruluğu yanlışlığı kesinliği bir yana sadece onun bilimsel gayreti bile takdire değer ve onun bir bilim insanı olduğunu gösterir. Bu takdir edileceğine sanki bilimi inkar eden bir yobaz gibi sunulmaya çalışılması ise açık bir haksızlıktır.

    Son olarak İbrahim Hakkı Hazretleri tarafından yapılan ve batılı bilim adamlarının resterasyonundan aciz kaldığı bir şahaser olan İsmail Fakirullah Hz. ve İbrahim Hakkı Hz.’nin Türbesi hakkında önemli bir bilgiyi aktarmak isterim:
    (Canlandırma ve bilgi için Bkz. http://www.siirt.gov.tr/İbrahimhakk.htm (Sayfanın açılabilmesi için İbrahim'in İ'si büyük harfle yazılması gerekiyor.)

    "Bir büyük ve iki küçük kubbenin örttüğü iki oda ve bir hol ile bir kuleden ibarettir. Türbenin asıl özelliği; Tillo’nun 3-4 Km. doğusundaki bir tepe üzerine yapılmış olan duvardaki 40x50 Cm boyundaki pencereden her yıl; gece ve gündüzün eşit olduğu 21 Mart günü, yeni doğan güneşin ilk ışınları, türbenin tümü kale duvarının etkisiyle gölgede kalırken, pencere boşluğundan geçip, türbe kulesinin penceresine vurarak kırılmak suretiyle İsmail Fakirullah’a ait sandukanın baş tarafını aydınlatmasıdır. Bununla ilgili “yeni yılda doğan ilk güneş, hocamın baş ucunu aydınlatmazsa, ben o güneşi neyleyim.” Sözü İbrahim Hakkı’nın hocasına olan saygısını göstermektedir.

    Ne yazık ki bu ışık düzeni, türbenin restorasyonu sırasında bozulmuş bulunmaktadır. Avrupa’nın bir çok uzman bilim adamı, bütün uğraşlarına rağmen bu ışık düzenini eski orijinal haline getirememişlerdir.

    (#239283) gelincik|09.04.2009 22:57|