nisa suresi

  1. nisa suresi

    1 ey İnsanlar! sizi bir tek can(lı)dan yaratan, ondan eşini var eden ve her ikisinden pek çok kadın ve erkek meydana getiren rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. kendisi adına birbirinizden [haklarınızı] talep ettiğiniz allah'a karşı sorumluluk bilinci duyun ve bu akrabalık bağlarını gözetin. Şüphesiz allah, üzerinizde daimî bir gözetleyicidir.
    2 o halde yetimlere mallarını verin, [kendi] değersiz malları[nızı] [onlara ait] güzel şeyler ile değiştirmeyin ve onların mallarını kendi mallarınız ile birleştirerek tüketmeyin. bu, doğrusu büyük bir suçtur.
    3 eğer yetimlere karşı adil davranamamaktan korkuyorsanız, o zaman, size helal olan [diğer] kadınlardan biri ile evlenin –[hatta] ikisi, üçü veya dördü [ile]; ama onlara adil bir tarafsızlıkla muamele edemeyeceğinizden korkarsanız, o zaman [sadece] bir tane ile– yahut meşru şekilde sahip olduklarınız ile (evlenin). bu, doğru yoldan sapmamanız için daha uygundur.
    4 kadınlara mehirlerini hiçbir karşılık beklemeden verin; ama eğer onlar, kendi rızalarıyla bir kısmını size bırakırlarsa ondan hoşnutluk ve gönül rahatlığıyla faydalanın.
    5 allah'ın koruyasınız diye sizin sorumluluğunuza bıraktığı malları muhakeme yeteneği zayıf kimselere emanet etmeyin; ama bu mallarla onların geçimlerini karşılayın, onları giydirin ve onlarla nazik bir şekilde konuşun.
    6 [sorumluluğunuz altındaki] yetimleri evlenebilecekleri yaşa gelinceye kadar deneyin; sonra aklen olgunlaştıklarını tesbit ederseniz, mallarını onlara iade edin; (sakın,) onlar büyümeden önce, aceleyle ve müsrifçe harcayarak mallarını tüketmeyin. zengin olan kimseyi [vesayeti altındakinin malından] tamamen uzak tutun. fakiri ise ondan uygun bir şekilde istifade ettirin. mallarını kendilerine teslim ettiğinizde, onlar adına şahitler bulundurun ve [unutmayın ki] nihai hesap sorucu olarak allah kafidir.
    7 ebeveynİn ve akrabanın geride bıraktıklarından erkekler bir pay alacaklardır. ebeveynin ve akrabanın bıraktığında, ister az ister çok olsun, kadınların da bir payı olacaktır; [allah tarafından] tayin edilen bir paydır bu!
    8 [mirasın] bölüştürülmesi sırasında [öteki] akrabalar, yetimler ve muhtaçlar hazır bulunduklarında, onlara geçinmeleri için bir kısmını ayırın ve onlarla nazik bir şekilde konuşun. ve onlar, [o kanunî mirasçılar] [allah'tan] korksunlar; eğer kendileri arkalarında kendi haklarını koruyamayacak durumda olan çocuklar bıraksalardı onlar için mutlaka endişe duyarlardı; işte böyleleri, allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olsunlar ve [yoksulların hakları konusunda] dürüst ve insaflı olan neyse onu dile getirsinler.
    10 yetimlerin mallarını günahkarca yiyip bitirenler, sadece karınlarını ateşle doldurmuş olurlar. Çünkü [öteki dünyada] yakıcı bir ateşe mahkum olacaklar.
    11 Çocuklariniz[ın varisliği] konusunda allah size [şunu] emreder: erkek, iki kadının hissesine eşit [bir miktar] alacaktır; ama ikiden fazla kadın varsa, onlara, [ebeveynlerinin] geride bıraktıklarının üçte-ikisi verilecektir; sadece bir tane varsa, onun yarısını alacaktır.
    [Ölenin] anne-babasına gelince, geride bir çocuk bırakması durumunda, her biri terekenin altıda-birini alacaktır; ama hiç çocuk bırakmamışsa ve anne-babası onun [tek] mirasçısı ise, annesi üçte-birini alacaktır; eğer [ölenin] erkek ve kız kardeşleri varsa, o zaman annesine, yapmış olduğu herhangi bir vasiyeti veya [ödemek zorunda olduğu] borcu düşüldükten sonra [terekenin] altıda-biri verilecektir.
    anne-babalarınıza ve çocuklarınıza gelince, hangisinin sizin bırakacağınız fayda ve imkanlara daha layık olduğunu bilemezsiniz. [İşte bu nedenledir] allah'tan gelen emirler... Şüphesiz allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.
    12 Çocukları olmayan kadınlarınızın terekelerinin yarısı sizin olacaktır; ama bir çocuk bıraktılarsa, yapmış oldukları vasiyet veya [ödemek zorunda oldukları] borçları [düşüldük]ten sonra terekelerinin dörtte-birini alacaksınız. eğer çocuğunuz yoksa, dul zevceleriniz, terekenizin dörtte-birini alacaktır; ama eğer geride çocuğunuz varsa, yapmış olduğunuz vasiyet veya [ödemek zorunda olduğunuz] borçlar düşüldükten sonra terekenizin sekizde-birine sahip olacaklardır.
    eğer kadın veya erkek, birinci dereceden bir mirasçıya sahip değilse, ama bir erkek veya kız kardeşi varsa, bunların her birine altıda-bir düşer; ama ikiden fazla kişi varsa, o zaman, yapılmış olan vasiyetler veya [ödenmekle yükümlü olunan] borçlar [düşüldük]ten sonra [kalan mirasın] üçte-birini alacaklardır. bu her iki durumda da [mirasçılar] bir zarara uğratılmamalıdır.
    [bu], allah'ın bir emri[dir]; ve allah, her şeyi bilendir, halîmdir.
    13 bunlar allah tarafından konulan sınırlardır. kim allah'a ve elçisi'ne tâbi olursa, allah onu, mesken olarak içinden ırmaklar akan hasbahçelere koyacaktır; bu büyük bir mazhariyettir.
    14 kim de allah'a ve elçisi'ne isyan eder ve o'nun [koyduğu] sınırları ihlal ederse, onu içinde yerleşip kalacağı ateşe atacaktır; ve onu alçaltıcı bir azap beklemektedir.
    15 hayasizca davranışlarda bulunan kadınlarınıza gelince, aranızdan onların işlediği suça şahit olan dört kişi çağırın; bunlar onun için şahitlik yaparlarsa, suçlu kadınları ölüm alıp götürünceye yahut allah onlara [tevbe etmeleri suretiyle] bir kapı açıncaya kadar evlerine hapsedin.
    16 suçluların her ikisini de [böyle] cezalandırın; ama eğer ikisi de tevbe eder ve gidişatlarını düzeltirlerse, onları kendi hallerine bırakın: çünkü allah tevbeleri kabul edendir, rahmet kaynağıdır.
    17 doğrusu, allah'ın tevbeleri kabul etmesi, ancak bilmeyerek kötülük işleyen ve sonra, zaman geçirmeden tevbe edenlere mahsustur. allah onlara rahmetiyle tekrar yönelecektir, zira allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.
    18 oysa ne ölüm anına kadar kötülük işleyip duran, ama o an gelip çattığında “Şimdi tevbe ediyorum!” diyenlerin tevbesi kabul edilecektir, ne de hakikat inkarcısı olarak ölenlerin; biz, işte böylelerine şiddetli bir azap hazırlamışızdır.
    19 sİz ey imana ermiş olanlar! hanımlarınıza, onların arzusu hilafına [baskı yaparak] mirasçı olma[ya çalışma]nız helal değildir. ve açık bir şekilde hayasızca davranma suçu işlemedikçe vermiş olduğunuz herhangi bir şeyi geri almak amacıyla onlara baskı yapmayın.
    ve hanımlarınızla güzel bir şekilde geçinin; çünkü onlardan hoşlanmıyor olsanız bile, olabilir ki hoşlanmadığınız bir şeyi allah büyük bir hayra vesile kılmış olabilir.
    20 ama eğer bir kadını bırakıp yerine başka birini almak isterseniz, birincisine verdiğiniz hiçbir şeyi -ne kadar çok da olsa- geri almayın.
    21 ona iftira ederek ve bu yüzden açık bir günah işleyerek verdiğinizi geri almak hiç olur mu? kendinizi birbirinize adadıktan ve eşiniz sizden sağlam bir taahhüt aldıktan sonra onu nasıl geri alabilirsiniz?
    22 babalarinizin daha önce evlenmiş olduğu kadınlarla evlenmeyin, ama geçmişte olanlar geçmişte kalmıştır. bu, kesinlikle utanç verici bir fiildir, çirkin bir şeydir ve kötü bir yoldur.
    23 anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız ve teyzeleriniz; kız ve erkek kardeşlerinizin kızları; ve süt anneleriniz ile süt kardeşleriniz; eşlerinizin anneleri; ve kendileriyle gerdeğe girmiş olduğunuz eşlerinizden doğmuş olan üvey kızlarınız -ki onlar sizin evlatlıklarınızdır- size haram kılınmıştır; fakat gerdeğe girmemişseniz [kızlarıyla evlenmenizde] bir günah yoktur; ve kendi sulbünüzden gelen oğullarınızın eşleri de [size haramdır]; aynı anda ve birlikte iki kız kardeşi [eş olarak] almanız da [yasaklanmıştır]; ama geçmişte olanlar geçmiştir. Çünkü allah, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.
    24 meşru şekilde [nikah yoluyla] sahip olduklarınız dışında bütün evli kadınlar [size haramdır].26 bu, üzerinize farz olan allah'ın buyruğudur. bunların dışında kalan bütün [kadınlar], kendilerine mal varlığınızdan [bir kısmını] vermeniz ve gayrimeşru bir ilişki ile değil de evlilik bağı yoluyla meşru bir şekilde almak kaydıyla size helaldir.
    kendileriyle evlenmek istediğiniz kadınlara hak ettikleri mehirlerini verin; ama bu meşru yükümlülük [üzerinde anlaştık]tan sonra [başka] bir şey üzerinde serbestçe anlaşmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.
    25 aranızdan her kim, içinde bulunduğu şartlardan dolayı hür bir mümin kadın ile evlenecek durumda değilse, onu, meşru şekilde sahip olduğunuz mümin genç kızlardan biri [ile evlendirin]. allah, imanınız ile ilgili her şeyi bilir; her biriniz diğerinizin bir benzeridir. o halde fuhuşta bulunmayan, dost tutmayan ve meşru evlilik bağını gözeten kadınlarla sahiplerinin iznini alarak evlenin ve mehirlerini uygun şekilde kendilerine verin. onlar evlendikten sonra gayriahlakî bir davranışta bulunurlarsa, hür evli kadınların tâbi oldukları cezanın yarısıyla cezalandırılırlar.
    bu [cariyeler ile evlenme izni], günah işlemekten korkanlarınız içindir. fakat sabırla direnmeniz [ve bu tür evliliklerden kaçınmanız] sizin için daha hayırlıdır. allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır.
    26 allah [bütün bunları] size açıklamak, öncekilerin [doğru] hayat tarzlarına sizi yöneltmek ve size bağışlayıcılığı ile yaklaşmak ister; zira allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.
    27 allah size bağışlayıcılığı ile yaklaşırken [yalnızca] kendi ihtiraslarının ardından gidenler ise doğru yoldan sapmanızı isterler.
    28 allah yüklerinizi hafifletmek ister; zira insan zayıf yaratılmıştır.
    29 sİzey imana ermiş olanlar! birbirinizin mallarını haksız yollarla -karşılıklı rızaya dayanan ticaret yoluyla da olsa- heba etmeyin ve birbirinizi mahvetmeyin; zira allah, sizin için bir rahmet kaynağıdır.
    30 bunu düşmanca bir niyetle ve zulüm için yapana gelince, biz onu zamanı geldiğinde ateşin [azabın]a mahkum edeceğiz; zira bu allah için kolay bir şeydir.
    31 uzak durmanız emredilen büyük günahlardan kaçınırsanız, [küçük] kusurlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir meskene yerleştiririz.
    32 o halde allah'ın kimilerinize diğerlerinden daha fazla bağışladığı nimetlere imrenmeyin. erkekler kendi kazançlarından bir fayda sağlarlar, kadınlar da kendi kazançlarından... bu nedenle lütfu[ndan size bahşetmesini] allah'tan dileyin; şüphesiz allah, her şeyin tam bilgisine maliktir.
    33 herkes için [bir şeyler] bırakabileceği mirasçılar tayin etmişizdir: anne-babalar, yakın akrabalar ve kendileriyle ahitleştiğiniz kimseler; öyleyse onlara paylarını verin, zira allah her şeye şahittir.
    34 erkekler, kadınları, allah'ın kendilerine onlardan daha fazla bağışladığı nimetler ve sahip oldukları servetten yapabilecekleri harcamalarla koruyup gözetirler. dürüst ve erdemli kadınlar, gerçekten allah'ın koru[nmasını buyur]duğu mahremiyeti koruyan sadık ve itaatkar kadınlardır.
    kötü niyetlerinden korktuğunuz kadınlara gelince, onlara [önce] nasihat edin; sonra yatakta yalnız bırakın; sonra dövün; ve bundan sonra itaat ederlerse onları incitmekten kaçının. allah gerçekten yücedir, büyüktür.
    35 Şayet [evli] bir çift arasında anlaşmazlık doğmasından korkarsanız, erkeğin ve kadının ailelerinden birer hakem tayin edin; eğer iki taraf da işi düzeltmek isterse, allah onları uzlaştırır. bilin ki allah, gerçekten her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır.
    36 [yalnizca] allah'a kulluk edin ve o'ndan başka hiçbir şeye asla ilahlık yakıştırmayın.
    anne-babanıza ve yakın akrabanıza, yetimlere ve muhtaçlara, kendi çevrenizden olan komşulara ve yabancı komşulara, yanınızdaki-yakınınızdaki arkadaşa, yolcuya ve meşru yollarla malik olduklarınıza iyilik yapın.
    doğrusu allah böbürlenerek küstahça davrananları sevmez;
    37 [ve] cimrilik yapan, başkalarına da cimriliği tavsiye eden ve allah'ın kendilerine bağışladığı nimetleri gizleyenleri de... böylece hakikati inkar eden herkes için utanç verici bir azap hazırladık.
    38 allah'a ve ahiret günü'ne inanmadıkları halde mallarından başkalarına [sırf] insanlar görüp takdir etsinler diye harcayanlar[ı allah sevmez]; yakın dostu şeytan olan kişi, ne kötü dost sahibidir!49
    39 onlar sadece allah'a ve ahiret günü'ne inanıyorlarsa ve allah'ın kendilerine rızık olarak bağışladığını [o'nun yolunda] harcıyorlarsa neden korksunlar ki? allah onlar hakkındaki her şeyi bilir.
    40 Şüphesiz allah, kimseye zerre kadar haksızlık yapmaz; eğer hayırlı bir iş varsa onu kat kat arttırır ve rahmetinden büyük bir ödül bahşeder.
    41 Öyleyse [hesap günü], her topluluk içinden şahitler getireceğimiz ve seni [ey peygamber] onlar aleyhine şahit tutacağımız zaman, ne olacak [o günahkarların hali]?
    42 hakikati inkara şartlanmış olanlar ve peygamber'e itaatsizlik yapanlar o gün toprağın kendilerini yutmasını isteyecekler; ama onlar, olup-biten hiçbir şeyi allah'tan gizle[ye]meyeceklerdir.
    43 sİz ey imana ermiş olanlar! sarhoş iken namaz kılmaya kalkışmayın, ne dediğinizi bilinceye kadar (bekleyin); ve boy abdestini gerektiren bir durumda [iken de] yıkanıncaya kadar -seyahatte olmanız [ve yıkanma imkanından yoksun bulunmanız] hali dışında- [namaza kalkışmayın]. ama eğer hasta iseniz veya seyahatteyseniz yahut tabii ihtiyacınızı yeni gidermişseniz veya bir kadın ile birlikte olmuşsanız ve hiç su bulamıyorsanız, o zaman temiz toprağı alın, [onunla] yüzünüzü ve ellerinizi hafifçe ovun. bilin ki allah, gerçekten günahları temizleyendir, çok affedicidir.
    44 kendİlerİne ilahî kelâmdan bir pay verilmiş olanların şimdi onu sapıklık ile değiştirdiklerini ve sizin [de] yoldan çıkmanızı istediklerini görmüyor musun?
    45 fakat allah, düşmanlarınızın kimler olduğunu çok iyi bilir. hiç kimse allah gibi dost olamaz ve hiç kimse allah'ın yardım ettiği gibi yardım edemez.
    46 yahudi itikadına mensup olanların bir kısmı, [vahyedilmiş] sözlerin anlamını çarpıtırlar; sözleri asıl bağlamından kopararak, [şimdi yaptıkları gibi] “İşittik ama karşı çıkıyoruz!” ve “dinleyin ama kulak asmayın!” ve “asıl sen biz[im sözümüz]e kulak ver [ey muhammed]!” derler; böylece dilleriyle oyun oynarlar ve [sahih] itikadın yanlış olduğunu îma etmeye çalışırlar. [halbuki] onlar, sadece “İşittik ve itaat ediyoruz!” ve “[bizi] dinle, bize katlan!” deselerdi, bu onların gerçekten yararına ve daha dürüstçe bir davranış olurdu: ama hakikati reddettikleri için allah onları lânetledi; zira onların inandıkları, basit birkaç şeyden ibarettir.61
    47 siz ey [geçmişte] kendilerine vahiy bahşedilmiş olanlar! [Şimdi,] sahip olduğunuz [hakikati] tasdik edici olarak indirdiğimiz vahye inanın ki ümitlerinizi boşa çıkarmayalım ve onları sona erdirmeyelim, tıpkı sebt'i ihlal eden o toplumu lânetlediğimiz gibi; zira allah'ın irade ettiği şey mutlaka icra edilir.
    48 ŞÜphesİz allah, dilediği kimselerin daha hafif günahlarını bağışladığı halde, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz: zira allah'a ortak koşanlar, gerçekten korkunç bir günah işlemiş olurlar.
    49 kendilerini tertemiz sayanların farkında değil misin? hayır, aksine allah dilediğini temize çıkarır ve kimseye kıl kadar haksızlık yapılmaz.
    50 bakın, kendi uydurduklarını nasıl da allah'a isnad ediyorlar? bundan daha açık bir günah olamaz.
    51 kendilerine ilahî kelâmdan bir pay verildiği halde [şimdi] asılsız muammalara ve şeytanî güçlere inananların ve hakikati inkara şartlanmış olanların, müminlerden daha doğru yolda olduklarını iddia edenleri görmüyor musun?
    52 allah'ın lânetledikleri işte bunlardır: ve allah'ın lânetine uğrayan kişi de kendisine yardım edecek kimse bulamaz.
    53 yoksa onlar [allah'ın] hükümranlığına ortak mıdırlar? ama [eğer öyle olsaydı], onlar başkasına bir hurma çekirdeği[ni dolduracak] kadar bile bir şey vermezlerdi!
    54 yoksa onlar, allah'ın zenginlik ve cömertliğinden başkalarına bahşettiği nimetler dolayısıyla onları kıskanıyorlar mı? oysa biz İbrahim ailesine vahiy ve hikmet bahşetmiş ve onlara güçlü bir hükümranlık vermiştik.
    55 aralarında o'na [gerçekten] inananlar da vardı, o'ndan yüz çevirenler de...
    ve hiçbir şey cehennem [ateşi] kadar yakıcı olamaz!
    56 mesajlarımızın doğruluğunu inkara şartlanmış olanları zamanı geldiğinde ateşe mahkum edeceğiz; [ve] derileri her yanıp döküldüğünde onları yeni derilerle değiştireceğiz ki azabı [tam olarak] tadabilsinler. Şüphe yok ki allah kudret ve hikmet sahibidir.
    57 buna mukabil, iman edip doğru ve yararlı işlerde bulunanları içlerinden ırmaklar akan hasbahçelere koyacağız, orada sonsuza kadar kalacaklar; ve orada tertemiz eşlere sahip olacaklar; (böylece) onları sonsuz mutluluğa eriştireceğiz.
    58 allah, size emanet edilen (şey)leri ehil olanlara tevdî etmenizi ve her ne zaman insanlar arasında hüküm verecek olursanız adaletle hükmetmenizi emreder. allah'ın size yapılmasını tavsiye ettiği [şey], mutlaka en güzel [şey]dir: allah, kesinlikle her şeyi işitendir, her şeyi görendir.
    59 siz ey imana ermiş olanlar! allah'a, peygamber'e ve aranızdan kendilerine otorite emanet edilmiş olanlara itaat edin; ve herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, onu allah'a ve peygamber'e götürün, eğer allah'a ve ahiret günü'ne [gerçekten] inanıyorsanız. bu [sizin için] en hayırlısıdır ve sonuç olarak da en iyisidir.
    60 sen [ey peygamber], sana ve senden öncekilere indirilene inandıklarını iddia eden, [ama öte yandan] şeytanî güçlerin hakimiyetine teslim olmakta beis görmeyenlerin farkında değil misin? halbuki, Şeytan'ın kendilerini derin bir sapıklığa yöneltmek istediğini görerek onu inkar etmekle emrolunmuşlardı.
    61 Böylece her ne zaman kendilerine, “allah'ın indirdiğine ve peygamber'e gelin!” denilse, bu ikiyüzlülerin senden nefretle yüz çevirdiklerini görürsün.
    62 fakat bu dünyada yaptıkları yüzünden [hesap günü] başlarına felaket geldiğinde ne olacak [onların hali]; o zaman sana gelip allah'a yeminle, “bizim niyetimiz, iyilik yapmak ve uyum sağlamaktan başka bir şey değildi” [diyecekler]?
    63 ama allah onların kalplerindeki her şeyi bilir; o halde kendi hallerine bırak onları, öğüt ver ve onlarla durumları hakkında etraflıca konuş:
    64 zira biz her peygamberi, ancak, allah'ın izniyle kendisine tâbi olunsun diye göndermişizdir.83 eğer onlar, kendi kendilerine zulmettikten sonra, sana gelip allah'tan bağışlanma dileselerdi -peygamber de onların bağışlanması için dua etseydi- allah'ın tevbeleri kabul edici ve bir rahmet kaynağı olduğunu tereddütsüz görürlerdi.
    65 ama hayır, rabbine andolsun ki onlar, [ey peygamber], aralarında anlaşmazlığa düştükleri her konuda seni hakem yapmadıkça ve sonra da senin kararına kalplerinde hiçbir burukluk duymaksızın tam bir teslimiyetle tâbi olmadıkça, [gerçekten] inanmış olmazlar.
    66 fakat biz onlara “hayatlarınızı feda edin!” yahut “yurtlarınızı terk edin!” diye emretmiş olsaydık, çok azı bunu yapardı. oysa, tavsiye edilen şeyi yapmış olsalardı, bu, kesinlikle onların yararına olurdu ve onları [imanlarında] daha güçlü kılardı;
    67 bu durumda biz onlara rahmetimizden büyük bir mükafat verirdik
    68 ve onları dosdoğru bir yola yöneltirdik.
    69 allah'a ve peygamber'e itaat edenler, allah'ın nimetlerini bağışladığı kimselerden olacaklardır: peygamberler, hakikatten hiç sapmamış olanlar, hakikate [hayatlarıyla] şahitlik yapanlar ve dürüst ve erdemli olanlar: işte böylelerininki ne güzel birliktelik[ler]dir!
    70 bu, allah'ın lütfudur; ve hiç kimse allah'ın sahip olduğu bilgiye sahip olamaz.
    71 sİz ey imana ermiş olanlar! İster küçük gruplar halinde ister toplu halde, savaşa giderken tehlikelere karşı hazırlıklı olun.
    72 aranızda mutlaka geride kalanlar olacak ve o zaman, başınıza bir felaket geldiğinde, “onlarla birlikte bulunmamamız allah'ın bize bir lütfudur!” diyecekler.
    73 ama allah'tan size bir zafer ihsan edildiğinde, bu kimseler, kuşkusuz -sizinle kendileri arasında bir sevgi/bağlılık sorunu olmamış gibi- “keşke onlarla birlikte olsaydık da o büyük başarıdan [bir pay] kapsaydık!” diyeceklerdir.
    74 Öyleyse, bu dünya hayatını ahiret ile takas etmek isteyenler allah yolunda savaşsınlar! allah yolunda savaşan herkese, ister öldürülmüş olsun ister zafer kazansın, zamanı geldiğinde büyük bir mükafat ihsan edeceğiz.
    75 nasıl olur da allah yolunda savaşmayı ve “ey rabbimiz! bizi halkı zalim olan bu topraklardan kurtar[ıp özgürlüğe kavuştur] ve rahmetinle bizim için bir koruyucu ve destek olacak bir yardımcı gönder!” diye yalvaran çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmayı reddedersiniz?
    76 İmana ermiş olanlar allah yolunda savaşırlar, hakikati inkara şartlanmış olanlar ise şeytanî güçler uğrunda. o halde Şeytan'ın dostlarına karşı savaşın; Şeytan'ın hile ve tuzakları kesinlikle zayıftır.
    77 kendİlerİne “ellerinizi çekin, namazlarınızda dikkatli ve daim olun, arındırıcı (malî) yükümlülüğünüzü yerine getirin!” denilenlerden haberdar değil misin? ama onlara [allah yolunda] savaşmaları emredilir edilmez, bazısı, allah'tan korkması gerektiği gibi -hatta daha da büyük bir korkuyla- insanlardan korkmaya başlar ve “ey rabbimiz! neden bize savaşmayı emrettin? keşke bize biraz mühlet verseydin!” derler.
    de ki: “bu dünyanın keyfi ve rahatlığı çok kısa ömürlüdür -ama ahiret, allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar için en iyisidir- çünkü hiç biriniz, kıl kadar haksızlığa uğramayacaksınız.
    78 nerede olursanız olun, ölüm gelip sizi bulacaktır, göğe yükselen kulelerde olsanız bile.”
    onlar güzel şeylere kavuştuklarında, bazıları “bu allah'tandır!” derler; ama başlarına bir kötülük gelince, “bu senin yüzündendir [ey arkadaş]!” diye feryad ederler.
    de ki: “hepsi allah'tandır!”
    o halde bu insanlara ne oluyor da kendilerine bildirilen hakikati kavramaya yanaşmıyorlar?
    79 size gelen her iyilik allah'tandır; başınıza gelen her kötülük de kendinizden.
    senİ [ey muhammed,] bütün insanlığa bir elçi olarak gönderdik: ve hiç kimse [buna] allah'ın şahitliği gibi şahitlik yapamaz.
    80 kim peygamber'e itaat ederse allah'a itaat etmiş olur; yüz çevirenlere gelince; biz seni onlara bekçilik yapman için göndermedik.
    81 onlar, “biz sana itaat ediyoruz.” derler, ama yanından uzaklaştıklarında, içlerinden bir kısmı, gecenin karanlığında, senin dile getirdiğin [i-nançlar]dan başka şeyler tasarlarlar; ve allah onların böyle gece karanlığında tasarladıkları her şeyi kaydeder. o halde kendi başlarına bırak onları ve yalnızca allah'a güven; zira hiç kimse allah kadar güvene layık olamaz.
    82 onlar bu kur’an'ı hiç anlamaya çalışmazlar mı? eğer o, allah'tan başka birinden gelmiş olsaydı onda mutlaka birçok (tutarsızlık ve) çelişkiler bulurlardı!
    83 onlar savaş veya barış ile ilgili herhangi bir [gizli] konuda bilgi sahibi olduklarında onu dışarıya yayarlar; halbuki onu peygamber'e ve müminler arasından kendilerine otorite e-manet edilmiş olanlara arzetmiş olsalardı, gizli bilgiler elde etmekle uğraşanlar onu[nla ilgili olarak ne yapılması gerektiğini] mutlaka bilirlerdi.
    ama allah'ın size lütfu ve rahmeti sayesinde aranızdan çok az kimse Şeytan'ın ardına takılmıştır.
    84 o halde sen allah yolunda savaş -çünkü sen, yalnızca kendi nefsinden sorumlusun- ve müminleri ölüm korkusunu yenmeleri için teşvik et! allah, hakikati inkara kalkışanların gücünü kırmaya muktedirdir; çünkü allah iradesinde güçlü ve cezalandırmasında şiddetlidir.
    85 kim haklı bir dâvâ uğrunda üstün çaba gösterirse, onun kazandıracağı nimetlerden bir pay alacaktır ve kim de haksız bir dâvâ için koşturursa, sorumluluğunun hesabını verecektir: Çünkü allah, her şeyi gözetleyicidir.
    86 [barış] selâmıyla selâmlandığınız-da daha güzel bir selâm ile karşılık verin veya [en azından] benzeri ile. Şüphesiz allah her şeyin hesabını tutmaktadır.
    87 allah -ki o'ndan başka ilah yoktur- [geleceği] hakkında hiçbir şüphe olmayan kıyamet günü sizi bir araya toplayacaktır. kimin sözü allah'ın sözünden daha doğru olabilir?
    88 allah onları suçlarından dolayı [bizzat] dışladığı halde, münafıklar hakkında nasıl mütereddit olabilirsiniz? allah'ın sapıklık içinde bıraktığı kimseyi doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? oysa allah'ın sapıklık içinde bıraktıklarına asla bir çıkış yolu bulamazsın.
    89 onlar, kendilerinin inkar ettiği gibi, sizin de hakikati inkar etmenizi isterlerdi ki siz de onlar gibi olasınız. o halde, allah rızası için zulüm ve kötülük diyarını terk edinceye kadar onları kendinize dost edinmeyin; ve eğer [açık bir] düşmanlığa yönelirlerse, onları nerede bulursanız yakalayın ve öldürün. onlardan hiç birini ne dost, ne de hâmi edinmeyin,
    90 eğer bir anlaşma ile bağlı bulunduğunuz insanlarla ilişkisi olanlardan veya size yahut kendi toplumlarına savaş açmak [fikrin]den kalplerine ürküntü geldiği için size yaklaşanlardan değillerse. halbuki allah onları sizden daha güçlü kılsaydı, mutlaka size savaş açarlardı. ama onlar sizi bırakır, savaş açmaktan vazgeçer ve barış teklif ederlerse, allah onlara zarar vermenize müsaade etmez.
    91 hem sizden hem de kendi kavimlerinden emin olmak isteyen, [ama] kötülük eğilimi ile her karşılaştıklarında kendilerini gözü kapalı ona kaptıran başkalarını[n da var olduğunu] göreceksiniz. o halde şayet onlar sizi bırakmaz, sizinle barışa yanaşmaz ve üstünüzden ellerini çekmezlerse, onları gördüğünüz her yerde yakalayın ve öldürün: İşte size kendileriyle açıkça [savaşma] izni ver-diklerimiz bunlardır.
    92 hataen olmadıkça bir müminin başka bir mümini öldürmesine asla izin verilemez.
    bir mümini hataen öldüren kişi, mümin bir canı özgürlüğüne kavuşturmak ve maktulün akrabalarına diyet ödemekle yükümlüdür, meğer ki onlar bundan vazgeçmiş olsunlar.
    maktulün, kendisi bir mümin olmasına rağmen, sizinle savaş halinde olan bir topluluğa mensup ise, [diyet], mümin bir canı özgürlüğüne kavuşturmak [ile sınırlı olacaktır]; ama o, sizin anlaşma ile bağlı bulunduğunuz bir topluluğa mensup ise [ödenecek bedel], mümin bir canı özgürlüğüne kavuşturmanın yanında akrabalarına ödenecek bir diyet[i de kapsayacaktır]. fakat yeterli imkanlara sahip olmayan, [bunun yerine] peşpeşe iki ay oruç tutmalıdır.
    [bu], allah tarafından emredilen bir karşılık[tır] ve allah gerçekten her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.
    93 fakat her kim bir mümini kasden öldürürse, onun cezası, cehennemde kalmak olacaktır. allah onu mahkum edecek, lânetleyecek ve onun için korkunç bir azap hazırlayacaktır.
    94 [o halde] siz ey iman edenler, allah yolunda [sefere] çıktığınız zaman karşılaştığınız durumu açıkça kavramaya çalışın ve size barış teklif edene -bu dünyevî hayatın gelip geçici kazançlarına duyduğunuz (özlem ve) istekle- “sen mümin değilsin!” demeyin. Çünkü asıl kazanç allah katındadır. siz de bir zamanlar aynı durumdaydınız, ama allah size karşı lütufkar davranmıştı. Öyleyse muhakemenizi kullanın: Şüphesiz allah, yap-tığınızdan her zaman haberdardır.
    95 bİr mazeretlerİ olmaksızın mü-cadeleden kaçınan müminler ile allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla çaba gösterenler bir olamaz: allah, mallarıyla ve canlarıyla üstün çaba gösterenleri mücadeleden kaçınanlardan daha üstün bir mertebeye yüceltmiştir. allah bütün [müminler]e nihai güzellik vaad etmiş olmasına rağmen, allah yolunda üstün çaba gösterenleri, [kendilerine] büyük bir mükafat [vaad ederek] mücadeleden kaçınanlardan üstün kılmıştır,
    96 [hesapsız] mertebelerle ve günahların bağışlanmasını ve rahmetini [vaad ederek]; çünkü allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.
    97 melekler, kendilerine zulmeden kimselere canlarını alırken soracaklar: “neyiniz vardı sizin?”
    onlar: “biz, yeryüzünde çok güçsüzdük” diye cevap verecekler. [melekler], “allah'ın arzı sizin kötülük diyarını terketmenize yetecek kadar geniş değil miydi?” diyecekler. böylelerinin varış yeri cehennemdir, ne kötü bir varış yeri!
    98 ama -erkek olsun, kadın olsun, çocuk olsun- hiçbir gücü olmayan ve kendilerine doğru yol gösterilmeyen çaresiz kimseler bunun dışındadır:
    99 allah onların günahlarını silebilir. Çünkü allah günahları silendir, çok bağışlayıcıdır.
    100 ve kim allah için kötülük diyarını terk ederse, yeryüzünde çok tenha yollar ve bereketli hayatlar bulacaktır. kim de Şeytan'dan allah'a ve peygamberi'ne göç etmek uğruna e-vini terk eder ve sonra onu ölüm alırsa, onun mükafatı da allah katındadır; çünkü allah gerçekten çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.
    101 yeryüzünde [sefere] çıktığını-zda, hakikati inkara şartlanmış olanların âniden üzerinize saldırmasından korkarsanız namazlarınızı kısaltmanız günah olmaz: Çünkü o hakikati inkar edenler sizin apaçık düşmanlarınızdır.
    102 o halde sen müminler arasında iken onlara namazda imamlık yapacaksan, [yalnızca] bir bölümünün, silahlarını kuşanmış olarak seninle namaza durmalarına izin ver. onlar namazlarını bitirdikten sonra, namazlarını eda etmemiş olan diğer grubun her türlü tehlikeye karşı hazır vaziyette ve silahlarını kuşanmış olarak gelip seninle namaza durmaları sırasında size koruyuculuk yapsınlar; [çünkü] hakikati inkara şartlanmış olanlar sizin silahlarınızı ve teçhizatınızı unutup bırakmanızı isterler ki âni bir baskınla üzerinize saldırabilsinler. fakat yağmurdan dolayı sıkıntıya düşerseniz yahut hasta iseniz [namaz kılarken] silahlarınızı bırakmanızda bir mahzur yoktur; ama tehlikeye karşı [daima] hazırlıklı olun.
    allah, şüphesiz, hakikati inkar edenler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
    103 namazınızı bitirdiğinizde allah'ı anın -ayakta iken, otururken ve uzanmış halde- ve yeniden güvenliğinizi sağladığınızda namazlarınızı [eksiksiz] eda edin. namaz, bütün müminler için [günün] belli zamanları ile kayıtlı kutsal bir yükümlülüktür.
    104 [düşman] ordusunu takib etmekte korkak davranmayın. eğer sıkıntı çekerseniz, bilin ki onlar da sizin gibi sıkıntı çekiyorlar; ama siz, allah'tan onların ümit edemediklerini [alacağınızı] ümit ediyorsunuz. ve allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.
    105 bİz sana, hakikati ortaya koyan bu ilahî kelâmı indirdik ki insanlar arasında allah'ın sana öğrettiğine göre hüküm verebilesin. o halde ihanet edenlerle tartışmaya girme,
    106 ama allah'a [onları] bağışlaması için dua et; unutma ki allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.
    107 kendi kişiliklerine ihanet edenleri savunma! Şüphe yok ki allah, kendilerine ihanet edenleri ve günahkarlıkta inat edenleri sevmez.
    108 onlar yaptıklarını insanlardan gizleyebildiler ama allah'tan gizleyemezler; çünkü gecenin karanlığında, allah'ın tasvib etmediği düşünce ve inançları her ne zaman tasarlasalar, allah onların yanıbaşındadır. ve allah onların bütün yaptıklarını [ilmiyle] kuşatır.
    109 sizler belki bu dünya hayatında onları savunabilirsiniz; ya kıyamet günü kim onları allah'a karşı savunacak, kim onların koruyucusu o-lacaktır?
    110 ama kim kötülük yapar yahut [başka şekilde] kendisine zulmeder de daha sonra affetmesi için allah'a yalvarırsa, allah'ı çok bağışlayıcı ve rahmet kaynağı olarak bulacaktır.
    111 Çünkü günah işleyen kimse, yalnız kendine zarar verir.137 ve allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.
    112 ama kim bir hata yapar ve günah işler de sonra onu suçsuz bir kimsenin üstüne atarsa, iftira suçu ve [hatta daha da] iğrenç bir günah yüklenmiş olur.
    113 allah'ın sana lütfu ve rahmeti olmasaydı, o [kendilerine zulmede]n-lerden bazısı seni saptırmaya çalışırdı; ama onlar kendilerinden başka kimseyi saptıramazlar. sana asla bir zarar da veremezler, çünkü allah sana bu ilahî kelâmı indirmiş, hikmeti [vermiş] ve sana bilmediklerini öğretmiştir. allah'ın sana olan lütfu gerçekten büyüktür.
    114 yardimlaŞmayi, iyi ve yararlı davranışları ve insanların arasını düzeltmeyi öngören, bunları gerçekleştirmeye çalışan kimselerin yaptığı toplantılar dışında gizli toplanmaların çoğunda hayır yoktur; ve bütün bu güzel eylemleri allah'ın rızasını kazanmak için yapana zamanı geldiğinde büyük bir mükafat vereceğiz.
    115 ama, kendisine hidayet bahşedildikten sonra peygamber ile bağını koparan ve müminlerin yolundan başka bir yola sapana gelince, onu kendi tercih ettiği yolda bırakacak ve ona cehennemi tattıracağız: o ne kötü bir sondur!
    116 allah, kendisinden başka birine ilahlık yakıştırılmasını asla bağışlamaz, [ama] dilediği kimsenin daha hafif günahlarını bağışlar: Çünkü allah'ın yanısıra başkasına ilahlık yakıştıranlar şiddetli bir sapıklığa düşmüş kimselerdir.
    117 onlar, allah'ı bırakıp yalnızca cansız sembollere sığınıyorlar; böylece isyankar bir Şeytan'a sığınmış oluyorlar,
    118 ki onu allah şöyle dediği için lânetlemiştir: “senin kullarından kendi istediğimi mutlaka alacağım, 119 onları saptıracağım ve boş hevesler, özlemler ile dolduracağım; ben onlara emredeceğim, onlar da [putperestçe bir kurban âdeti olarak] deve(lerin) kulaklarını kesecekler; ve ben onlara emredeceğim, onlar allah'ın mahlukatını ifsad edecekler!”
    ama allah'ı bırakıp Şeytan'ı kendilerine rehber edinenler, kesinlikle ziyana uğrarlar.
    120 Şeytan onlara vaadlerde bulunur ve onları boş özlemlerle doldurur. ama Şeytan'ın onlara vaad ettiği her şey sadece akıl çelmekten başka bir şeye yaramaz.
    121 böylelerinin varacağı yer cehennemdir ve oradan kaçış yolu bulamayacaklardır.
    122 ama imana erip yararlı ve doğru işler yapanları içlerinden ırmaklar akan hasbahçelere koyacağız, orada sonsuza kadar kalacaklar. bu, allah'ın gerçek vaadidir. kimin sözü allah'ın sözünden daha doğru olabilir?
    123 kötülük işleyen[in] cezalandırılacak [olması] ve kendisini allah'a karşı savunacak ve yardım edecek bir kimse bulamaması, ne sizin kuruntularınıza uygun düşer, ne de geçmiş vahiy mensuplarının kuruntularına.
    124 halbuki -ister erkek ister kadın olsun- iman edip [yapabileceği] doğru ve yararlı işler yapan kimse cennete girecek ve bir hurma çekirdeği[ni dolduracak] kadar bile haksızlığa uğramayacaktır.
    125 bütün benliğini allah'a teslim eden, daima iyilik yapan ve her türlü bâtıldan yüz çeviren İbrahim'in inanç sistemine -allah'ın o'nu sevgisiyle yücelttiğini görerek- uyan kişiden daha iyi iman sahibi kim vardır?
    126 Çünkü göklerde ve yerde olan her şey allah'a aittir ve allah her şeyi kuşatmıştır.
    127 onlar, kadınlar ile ilgili düzenlemeler konusunda kendilerini aydınlatmanı istiyorlar. de ki: “[bizzat] allah onlarla ilgili hükümler konusunda sizi aydınlatmaktadır”; nitekim kendiniz onlarla evlenmek istediğinizden onlar için emredileni kendilerine vermediğiniz [sorumluluğunuz altındaki] yetim kızlar146 ile kimsesiz çocuklar ve sizin yetimlere karşı adil davranma yükümlülüğünüz hakkında size tebliğ edilen bu ilahî kelâmda [allah'ın iradesi tezahür etmiş]tir. ve ne iyilik yaparsanız, unutmayın ki allah onu tamamiyle bilir.
    128 eğer bir kadın, kocasının kötü muamelesinden veya kendisini terk etmesinden korkarsa, [iki taraf] aralarında anlaşarak sorunlarını çözebilirler; zira karşılıklı anlaşma en iyi yoldur ve bencillik, insan ruhunda her zaman mevcuttur. fakat iyilik yapar ve o'na karşı sorumluluğunuzun bilincinde olursanız, bilin ki allah yaptığınız her şeyden haberdardır.
    129 ne kadar isteseniz de eşlerinize adaletle davranmak elinizde değildir. dolayısıyla diğerlerini dışlayarak ve onları kocası hem var hem de yokmuş gibi bir durumda bırakarak [içlerinden sadece] birine yönelmeyin. ancak her şeyi yoluna koyar ve o'na karşı sorumluğunuzun bilincinde olursanız, bilin ki allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.
    130 eğer eşler ayrılırlarsa, allah her birini lütfu ile besleyip geçindirir. Çünkü allah (lütfunda) sınırsızdır, hikmet sahibidir,
    131 ve göklerde ve yerde olan her şey allah'a aittir.
    bİz, hem sizden önce vahiy verilenlere, hem de size allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olmanızı emretmişizdir. eğer o'nu inkar ederseniz, bilin ki göklerde ve yerde olan her şey allah'a aittir ve allah kendi kendine yeterlidir, övülmeye layık olandır.
    132 göklerde ve yerde olan her şey allah'a aittir ve hiç kimse allah kadar güvene layık olamaz.
    133 o, eğer dilerse, ey insanlar, sizi yok edip [yerinize] başka varlıklar geçirebilir: Çünkü allah bunu yapmaya gerçekten muktedirdir.
    134 kim bu dünyanın nimetlerini isterse, [ona hatırlat ki] hem bu dünyanın hem de ahiretin nimetleri allah katındadır ve allah gerçekten her şeyi duyan, her şeyi görendir.
    135 sİz ey imana ermiş olanlar! sizin, ebeveyninizin ve akrabalarınızın aleyhine de olsa, allah rızası için hakikate şahitlik yaparak adaleti gözetmeye azmedin. o kişi zengin de olsa fakir de olsa, allah'ın hakkı onların her birinin [hakkının] önüne geçer. Öyleyse, kendi boş arzu ve heveslerinize uymayın ki adaletten uzaklaşmayasınız. Çünkü, eğer [hakikati] çarpıtırsanız, bilin ki allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
    136 siz ey imana ermiş olanlar! sımsıkı sarılın allah'a ve peygamber'e olan inancınıza ve o'nun peygamberi'ne safha safha indirdiği ilahî kelâma ve daha önce indirdiği vahye: zira allah'ı, meleklerini, vahiyleri, peygamberleri ve ahiret günü'nü inkar eden, gerçekten şiddetli bir sapıklığa düşmüştür.
    137 İman edip sonra hakikati inkar eden ve tekrar iman edip yeniden hakikati inkar eden ve sonra hakikati inkar etmedeki inatlarına boyun eğenlere gelince, allah onları bağışlamayacak ve hiçbir şekilde doğru yola eriştirmeyecektir.
    138 böyle ikiyüzlülere kendilerini şiddetli bir azabın beklediğini duyur.
    139 müminleri bırakıp hakikati inkar edenleri dost edinenlere gelince, onlarla şeref kazanacaklarını mı umuyorlar? unutmayın ki asıl şeref [yalnız] allah'a aittir.
    140 allah bu ilahî kelâmda size buyurmuştur ki ne zaman allah'ın mesajlarının inkar edildiğini ve onların hafife alındığını duyarsanız, başka şeyler konuşmaya başlayıncaya kadar bunu yapanların yanından ayrılmalısınız,155 yoksa kesinlikle onlar gibi olursunuz.
    bakın, allah, ikiyüzlüleri hakikati inkar edenlerle birlikte cehennemde toplayacaktır,
    141 onlar ki, sadece başınıza gelecekleri görmeyi beklerler: böylece, eğer allah'tan size bir zafer ihsan edilirse, “sizin yanınızda değil miydik?” derler; hakikati inkar edenlerin şanslarının yaver gittiğini görünce de [onlara dönüp]: “Şu müminlere karşı sizi savunarak sevginizi hak etmedik mi?” derler.
    ama allah, kıyamet günü aranızda hükmünü verecek; ve hakikati inkar edenlerin müminlere zarar vermelerine asla izin vermeyecektir.
    142 bakın, bu ikiyüzlüler, allah'ı kandırmaya çalışıyorlar; halbuki allah onların [kendi kendilerini] kandırmalarını sağlıyor. onlar namaz için kalktıklarında, gönülsüzce, sadece insanlar görüp takdir etsinler diye kalkarlar; allah'ı da nadiren anarlar;
    143 bu taraftakilerle diğerleri arasında bocalayıp dururlar, ne o tarafa ne de bu tarafa [sadık] kalırlar. allah'ın saptırdıkları için asla bir çıkış yolu bulamazsın.
    144 siz ey imana ermiş olanlar! müminleri bırakıp hakikati inkar edenleri dost edinmeyin! suçluluğunuz konusunda allah'ın önüne açık bir kanıt mı koymak istiyorsunuz?
    145 Şüphe yok ki, ikiyüzlüler ateşin en dibine atılacaklar ve sen onlara yardım edebilecek birini bulamayacaksın.
    146 ancak tevbe edenler, dürüst ve erdemlice yaşayanlar, allah'a sımsıkı sarılanlar ve yalnız o'na yürekten inanıp bağlananlar hariç: zira bunlar müminlerle birlikte olacaklardır ve zamanı geldiğinde allah bütün müminlere büyük bir mükafat bahşedecektir.
    147 eğer şükreder ve imana ererseniz neden allah [geçmiş günahlarınızdan dolayı] sizi azaba uğratsın? bilirsiniz ki allah şükredenlere karşılığını her zaman veren ve her şeyi bilendir.
    148 allah, bir kötülüğün, [ondan] zarar gören tarafından söylenmesi dışında, açıkça zikredilmesini sevmez. allah gerçekten her şeyi duyan, her şeyi bilendir;
    149 sizin, açıktan ya da gizli, iyilik yapıp yapmadığınızı yahut [size yapılmış olan] bir kötülükten dolayı affediciliğinizi gösterip göstermediğinizi [bilir]: u-nutmayın ki allah, günahları bağışlayandır, kudret ve egemenliğinde sınırsızdır.
    150 allah[a inanmak] ile elçileri[ne inanmak] arasında ayrım yapmaya çalışarak, “birine inanır, ama diğerini inkar ederiz!” demek suretiyle allah'ı ve elçilerini inkar edenler, (böylece de) arada bir yol tutturanlar (var ya);
    151 işte bunlar hakikati gerçekten inkar edenlerdir: ve biz hakikati inkar edenler için aşağılayıcı bir azap hazırlamışızdır.
    152 allah'a ve peygamberlerine inanan ve onlar arasında hiçbir ayrım yapmayanlara gelince, zamanı geldiğinde allah, onlara mükafatlarını [tam olarak] bahşedecektir. ve allah, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.
    153 tevrat'in izleyicileri, [ey peygamber,] gökten kendilerine bir vahiy indirmeni isterler. onlar musa'dan bunun daha büyüğünü istemişler ve “bizi allah ile yüzyüze getir” demişlerdi de bu çarpıklıkları yüzünden onları bir ceza yıldırımı çarpmıştı. daha sonra [altın] buzağıya tapmaya başlamışlardı, ve hakikatin bütün kanıtları kendilerine geldikten sonra yapmışlardı bunu! yine de bu [günahları]nı silmiş ve musa'ya [hakikatin] açık kanıtını bahşetmiştik;
    154 ve sina dağı'nı verdikleri sözün delili olarak üzerlerine yükseltmiştik. onlara “kapıdan tevazu içinde girin” demiş ve “sebt kanunu'nu ihlal etmeyin!” diye uyarmıştık ve kendilerinden sağlam bir taahhüt almıştık.
    155 böylece, taahhütlerini çiğnedikleri, allah'ın mesajlarını reddettikleri, peygamberleri haksız yere öldürdükleri ve “kalplerimiz zaten bilgi ile doludur” diye böbürlendikleri için [onları cezalandırdık], hayır, aslında allah, hakikati inkar etmelerinden dolayı onların kalplerini mühürlemiştir ve [şimdi] artık çok az şeye inanırlar;
    156 ve hakikati inkar ettikleri ve meryem'e korkunç bir iftira attıkları için
    157 ve “bakın, biz, allah'ın elçisi [olduğunu iddia eden] meryem'in oğlu İsa mesih'i öldürdük!” diye böbürlendikleri için.
    aslında o'nu ne öldürdüler ne de çarmıha gerdiler, sadece onlara öyle [olmuş gibi] göründü; ve o konuda farklı görüşler taşıyanlar da gerçekten şaşkındılar, o'nunla ilgili [gerçek] bir bilgileri yoktu ve sadece bir zanna uymuşlardı. kesin olan şu ki o'nu öldürmediler:
    158 hayır, allah o'nu kendi katına yüceltti. allah gerçekten kudret ve hikmet sahibidir.
    159 nitekim geçmiş vahyin izleyicilerinden hiç kimse yoktur ki, ölümü anında, İsa ile ilgili hakikati kavramamış olsun; ve kıyamet günü İsa, [bizzat] onlar aleyhine hakikate şahitlik yapacaktır.
    160 böylece, o zaman, yahudi itikadına mensup olanlar tarafından işlenen zulümden dolayı, [daha önce] tattırdığımız hayatın bazı nimetlerinden onları yoksun bıraktık; [böyle yaptık], çünkü allah yolundan her an sapmaktaydılar,
    161 yasaklandığı halde faiz alıyorlardı ve başkalarının malını haksız yere harcıyorlardı. (böylece,) onlar arasından hakikati inkar [etmeye devam] edenler için şiddetli bir azap hazırladık.
    162 İçlerinden bilgide derinleşmiş olanlara, sana ve senden öncekilere indirilmiş olana iman edenlere, [özellikle] namazlarında dikkatli ve devamlı olanlara, karşılık beklemeden harcayanlara, allah'a ve ahiret günü'ne inananlara gelince; işte biz, bunlara büyük bir mükafat bahşedeceğiz.
    163 bak, [ey peygamber,] biz nûh'a ve o'ndan sonraki bütün peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik: tıpkı İbrahim'e, İsmail'e, İshâk'a, yakub'a ve İsa, eyyub, yunus, harun ve süleyman dahil onların torunlarına vahyettiğimiz gibi; ve davud'a bir ilahî hikmet kitabı bağışladığımız gibi;
    164 ve hem daha önce sana bildirdiğimiz [öteki] elçilere, hem de bahsetmediğimiz elçiler[e vahyettiğimiz] gibi; ve allah'ın musa'ya sözünü söylediği gibi:
    165 [bütün bu] elçileri güzel haberlerin müjdecileri ve uyarıcılar olarak [gönderdik] ki onlar[ın gelişin]den sonra insanın allah karşısında bir mazereti kalmasın: allah gerçekten güç ve hikmet sahibidir.
    166 ama allah, sana bahşettiği hakikate [bizzat kendisi] şahitlik yapar: onu kendi hikmetinin bir ürünü olarak bahşetmiş ve melekleri de ona şahit tutmuştur; oysa hiç kimse allah'ın şahitliği gibi şahitlik yapamaz.
    167 hakikati inkar etmeye ve başkalarını allah yolundan saptırmaya şartlanmış olanlar, derin bir sapıklık içindedirler.
    168 hakikati inkar etmeye ve zulüm işlemeye şartlanmış olanları, allah asla affetmeyecek ve onlara bir yol göstermeyecektir;
    169 cehennem yolundan başka, orada sonsuza kadar kalacaklardır: bu, allah için çok kolaydır.
    170 ey insanoğlu! elçi size rabbinizden hakikati getirdi: o halde kendi iyiliğiniz için inanın! ve eğer hakikati inkar ederseniz, bilin ki göklerde ve yerde olan her şey allah'a aittir ve allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir!
    171 ey İncİl'in izleyicileri! dininiz[in temeli olan hakikat]in sınırlarını aşmayın ve allah hakkında yalnız hakikati söyleyin! meryem oğlu İsa mesih sadece allah'ın elçisi –o'nun meryem'e ulaştırdığı vaadi-[nin tahakkuku]– ve o'nun yarattığı bir can idi. o halde allah'a ve peygamberlerine inanın ve “[tanrı bir] üçlüdür!” demeyin. kendi iyiliğiniz için [bu iddiadan] vazgeçin. allah, tek İlah'tır; çocuk sahibi olmaktan münezzehtir: göklerde ve yerde olan her şey o'na aittir ve hiç kimse allah kadar güvene layık değildir.
    172 ne İsa, allah'ın kulu olmaktan kaçınacak kadar gurura kapıldı, ne de o'na yakın olan melekler. o'na kulluk yapmaktan vazgeçecek kadar gurura kapılanlar ve küstahça böbürlenenler [bilsinler ki hesap günü] allah hepsini kendi katında toplayacaktır:
    173 orada, iman edip doğru ve yararlı işler yapanlara bütün mükafatlarını bağışlayacak ve lütfuyla fazlasını da verecektir; gururlanan ve küstahça böbürlenenleri ise şiddetli bir azap ile cezalandıracaktır: onlar kendilerini ne allah'tan koruyacak ve ne de yardım edecek birini bulabileceklerdir.
    174 ey İnsanlar! rabbinizden size hakikatin bir tezahürü geldi ve size aydınlatıcı bir ışık gönderdik. 175 allah'a iman edenlere ve o'na sımsıkı sarılanlara gelince, allah onları rahmeti ve lütfu ile kuşatacak ve dosdoğru bir yol ile kendisine yöneltecektir.
    176 onlar senden, kendilerini aydınlatmanı isterler. de ki: “allah, birinci dereceden mirasçı bırakmayanlar[dan kalan miras] ile ilgili kurallar konusunda [böylece] sizi aydınlatır: eğer bir erkek, çocuk bırakmadan ölürse ve bir kız kardeşi varsa, onun terekesinin yarısına kız kardeşi sahip olacaktır; kız kardeşin çocuk bırakmadan ölmesi halinde ise erkek onun mirasını alacaktır. fakat iki kız kardeş varsa, ikisi [birlikte] onun terekesinin üçte-ikisine sahip olacaklar; ve eğer erkek kardeşler ve kız kardeşler184 varsa, erkek iki kadının payı kadar alacak.”
    allah [bütün bunları] size açıklar ki sapıklığa düşmeyesiniz; allah her şeyi bilir.
    (gambito 30.05.2007 09:51 ~ 30.05.2007 11:10)


Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.