sen şimdi sabrımın taşını yuvarlarsın
uzatırım saçları, tırnakları, anları
beklesem büyür müsün sen çocuk?
ırmaklar genişliyor, dallanıp
budaklanıyor ağaç…
sen şimdi sabrımın taşını yuvarlarsın
gizime bir ilmek daha atarım ben
böylece bir kakül iner o çıplak alına
alın o ki saçtan kırışmaz zerresi
kırışır seni beklemekle geçen zaman
belki hiç
gelmezsin!
sen şimdi sabrımın taşını yuvarlarsın
bir yeti değil mi aradığımız ortak?
yangınlara alışma(!) , eğimler seni bilsin(!)
ilk tılsıma vurulmuşuz seninle ikimiz
yağmura şaşıyorum hala bak
senelerdir yağıyor halbuki…
ısırdım, serin bir odaya açılıyormuş ısırılınca elmam
yere uzandım yeterince toprak aktı saçlarımdan
göğün sıcak dövmeleri için bir temmuz kurmalı
bir temmuzumuz var ne iyi dedirtmeli onlara,
bir mevsimin sevinçle diğerine
sakladığı çalgıyı umursamadan
gelmeden bildik susuzluktan
kocaman bakır şapkasıyla o uzak akraba.
odamda mavi gömleği yazın onun çevik kokusu
onun beni asıl kaçırıp
kaçırıp çarpışlrı uzak ve muazzam narlara;
o uzakta yorulmadan birikiyor madenler,
bir ırmağı o uzakta düşlüyorum
sakalımı dolduran onca balık var ya.
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur.
sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez.
yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.