isvep

  1. ilk olarak 2009-2010 öğrenim yılında ve ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin veilerine yönelik olarak "pilot il" seçilen istanbul'da uygulanacak eğitim programı. tam adıyla "istanbul veli eğitim programı"...

    tam olarak bizi nasıl eğitecekler anlamadım. yarın (yani aslında bugün) göreceğiz bakalım. bir şey anlarsam, size de aktarırım, söz!.. ben anlatmadan önce, şu linki de inceleyebilirsiniz bittabii: http://www.isvep.org/isvep.html
    (hazeyame 14.09.2009 02:35)
  2. kursa katıldık. beş günün sonunda katılanlara birer sertifika da verileceğini öğrendik. yani haze, anlı şanlı sertifikalı, eğitim görmüş veli olacak bu sürecin sonunda. * ilk gün zaten tanıdığımız okulumuzu tanıdık. veli olarak haklarımızı ve sorumluluklarımızı öğrendik. işin garibi, sorumluluklarımız, haklarımızın elli(!) katıymış, bunu öğrendik. aslında epey kaytardık sayılır. seminer başladığında saat zaten 11'e geliyordu, 12'ye beş kala salonu boşaltmaya başladık. aramızda iş yerinden izin almamış, çünkü böyle bir eğitimden geçeceğini bilmeyen çok sayıda veli vardı. e çocuklar da zaten 12'de dersten çıkacaktı, kursa filan boşverdi herkes. müdür bey bize bozuldu mu bilmem.

    yarın ve takip eden günlerde, bu tanımı edit'leye edit'leye yazarım neler olup bittiğini. yalnız şu kadarını söylemeliyim ki kesinlikle gerekli bir şey.
    (hazeyame 14.09.2009 21:10)
  3. önceki tanımı editleyemedim çocuk peşinde koşmaktan. ben en iyisi oturup yazayım nedir, ne değildir...

    efenim, bir kere ilk gün öğrendiklerimizi biraz daha açayım: Buna göre, ilköğretim 1, 2 ve 3. sınıflarda sınav olayı tamamen kaldırılmış. onun yerine proje ödevleri getirilmiş. biz velilere de neredeyse yalvardılar "amman siz yapmayın, yardım etmez, kötülük edersiniz. yanlış da olsa kendisi yapsın" diyerek. e haklılar ama.

    türkçe, ilköğretim boyunca bütün derslerin ana becerisi haline getirilmiş. yani matematik dehası da olsan, türkçe'yi kıvıramıyorsan, sen ortalama öğrenci kategorisinde sayılacaksın. (benim gibi matematik özürlüler için 35 yıl gecikmeli bir kıyak çekilmiş yani.)

    öğretmen merkezli eğitim sisteminden, öğrenci merkezli eğitim sistemine geçilmiş. zurnanın zırt dediği yer de burası: artık hiçbir veli "hocam eti senin kemiği benim" diyemeyecek. "eti de kemiği de senin" denecek velilere. bir diğer deyişle, "avzına ettiiimin ... kurusu, okulda seni eşşek sudan gelinceye kadar dövsün de örtmenin, bak adam oluyon mu olmuyon mu" beklentisi içindeki veliler avcunu yalayacak. yok öööle eskisi gibi saldım çayıra mevlam kayıra mantığı. çocuk başarısızsa, direkt velilerde suç aranacak. haydi bakalım...

    yeni eğitim sistemi çoklu zeka üzerine kurulmuş. yani çocuğun havada sekiz top çevirirken, kafasından üç bilinmeyenli denklem çözmesi, bir de üstüne hayat bilgisi dersi için proje geliştirmesi istenecek. o sekiz topu da beş katlı iki bina arasına gerilmiş ip üzerinde çevirecek bu arada. (şaka yav! amaç çocuğun beynini sürekli tokatlamak. uyanık tutmak. gerçi benim hala endişelerim var. bana bu sistemle "bir konuda engin bilgi sahibi olan çocuklar yerine, her konuda az çok bilgi sahibi olan yarı aydınlar" yetiştirilebilir gibi geliyor ya, bakalım artık...)

    bir önemli haber de şu: ilköğretimin ilk 5 yılında sınıfta kalmak diye bir şey yok gibi... asla tavsiye edilmiyormuş bakanlıkça. çok istisnai hallerde, örneğin çocuk ilkokul 3'e gelmiş ve hala okuma yazma bilmiyorsa, 3. sınıfı tekrarlaması istenebilecekmiş. bu arada değişen sistem gereği biz velilerin kitaplarda anlatılanları anlamayacağımız kibarca ima edildi ve aynen şöyle dendi: takıldığınız bir şey olursa öğretmenine telefon açıp sorun. asla "bu böyle mi yazılır-çizilir-çözülür" deyip, kendi bildiğinizi öğretmeye kalkmayın. hem çocuğun öğretmene duyduğu güveni sarsarsınız, hem de kafasını karıştırırsınız!" pekiii, öyle olsun.

    bizden istenen pek çok şey arasında, çocuğa derslerde anlatılanlar hariç hiçbir şeyi öğretmememiz, çocuğu bilgi bombardımanına tutmamamız ve sınıf arkadaşlarından önde olsun diye hırs yapmamamız da vardı. haze * dayanamadı ve sordu: "e benim oğlum geçen gün bana 'atom bombası diye bir şey gerçek hayatta var mı?' diye sordu. * ne deseydim? ben anlatmiim, elbet sana okulda anlatırlar mı demem gerekiyordu?" yok canım o kadar da değilmiş. bunlar genel kültür bilgileriymiş, kastettikleri ders konularıyla alakalı şeylermiş. buradan da öğrendik ki, misal atom bombası, hayat bilgisi dersinin konusu bile olamaz(!)

    ha, aklıma gelmişken. biz velilerden ne istendi, bilin bakalım: ders ve çalışma kitaplarını gözden geçirin, varsa hataları bize iletin! nasıl yaaaa

    bu arada... ana sınıfları ve ilkokul 1'ler, okula bir hafta erken başlıyor, alışsınlar diye (maksat, ayakları alışsın!) ama asıl öğrenim yılı, bildiğiniz gibi alakasız bir şekilde perşembe günü başladı. sebebi? efenim, ders yılı 180 iş gününden az olmayacakmış. o iki gün de tatil olsaymış, program sarkacak ve çocuklar haziran sonuna kadar okula gitmek zorunda kalacakmış. ilginç!

    notlar da değişmiş. çocuklara artık 1, 2 ve 3 verilecekmiş. bunun anlamı da 1: geliştirilmeli, 2: iyi, 3: çok iyi demekmiş.

    bunlar eğitimle ilgili bilgilerden bir seçki. ama seminerin, yani isvep'in asıl önemli sunumları o yaş grubundaki (6-7) çocuklar üzerineydi ve ciddi anlamda bilmediğim pek çok şeyi öğrenmekle kalmadım, doğru zannettiğim şeylerin de ne kadar yanlış olduğunu farkettim. misal, biz bıcır bey'e "artık eskisi kadar oyuncakla oynamak yok. hatta pek çok oyuncağını kaldırmamız gerekiyor" filan gibi laflar ediyorduk. efenim bu çoook yanlışmış. çünkü çocuk oyun oynayarak, oyuncaklarıyla oynayarak dinlenir ve kendini ertesi güne hazırlarmış. "sakın hiç biriniz çocukların oyuncaklarını kaldırmak gibi bir hata yapmayın. çocuk kendini kısıtlanmış ve hayalleri elinden alınmış, daha da önemlisi dinlenmesine izin verilmemiş hisseder" dendi. vay canına!

    çocuklar bilgisayar ve tv karşısında edilgen konumda olurmuş. etken olmaları için, mutlaka oyuna katılmaları gerekirmiş ve bu yüzden de akranlarıyla bir araya gelebilecekleri hafta sonu etkinlikleri programlamamız veya onunla en azından üç kişilik (anne-baba-çocuk) grup oyunları oynamamız gerekiyormuş. hmmmm.

    6-7 yaş grubu çocuklarla ilgili ilginç bilgiler de şöyle: çocuğun arkadaşlarıyla ilişkileri iyiyse okulu severmiş bir de... yüzde 2'lik bir grup hariç, hiç bir çocuk okulu, dersleri ve öğretmeni sevdiği için sevmezmiş. bu çocuklar, asla sır tutamazmış, o yüzden arkadaşları, arkadaşlarının ana-babaları ya da öğretmenleriyle ilgili olumsuz fikirlerimizi çocuğun önünde tartışmak yanlışmış. çünkü bu küçük hanım ve beyler gidip derhal sınıfta yumurtlarmış. üçlü oyunları başaramazlarmış ve ikili takılırlarmış. çünkü illa ki lider olmak isterlermiş. ilk yıllarda en ön sıralar için kavga koparırlarmış, çünkü hepsi illa ki en ön sırada oturmak istermiş. * öğrenme üretme güdüleri yüksek olurmuş ve aralık gibi yazmayı, en geç nisan gibi de okumayı öğrenirlermiş. okuldan ve özellikle arkadaşlarından şikayet getirirlerse önemsememek gerekirmiş. çünkü çocuklar totolarını dönüp kavgayı unuttukları halde, veliler çocuğun anlattıklarını kafaya takarmış. misal, bir gün önce birbiriyle yumruklaşan çocuklar ertesi gün yine arkadaş olurken, çocuğuna dayak atan sınıf arkadaşını okulun koridorlarında arayan ve "geberteceğim o çocuğu" diye höyküren velilere sıkça rastlanmaktaymış!

    bize aile tipleriyle, o ailelerde yetişen çocukların tutumları hakkında da bilgi verildi. işte, aşırı mükemmeliyetçi ana-baba, ilgisiz ana-baba, tutarsız ana-baba vs vs... ama çok önemli birkaç mesaj vardı: 1) çocuğu dinleyen, anlayıp desteklemeye çalışan ana-baba esas olarak kabul ediliyor. 2) çocuğa sözlerle değil davranışlarla örnek olmak gerekiyor. "kitap oku" diye baskı yapmaktansa, eline kitap alıp okumak gerekiyor ki çocuk da örnek alsın. 3) çocuğu dinleyin ama çözümü siz bulmayın dendi. 4) çocuğu topluluk içinde eleştirmek de yapılacak en büyük yanlışlardan bu arada. 5) "asla eşinizi çocuğun yanında eleştirmeyin ve asla çocuğunuzla oturup, eşinizin dedikodusunu yapmayın" cümlesini ise emir telakki ettik... 6) sen dili-ben dili... efenim çocuğa bir şeyleri yaptırmanın anahtarı bu imiş. yani çocuğa "oyuncakları dağıtmışsın, topla bakiim" demeyeceksiniz; "odandaki oyuncakları dağılmış gördüm. onları toplamanı istiyorum çünkü ben toplarsam çok yoruluyorum" diyecekmişsiniz.

    neredeyse bir tam güne yayılan konulardan biri de boşanma ve eşlerden birinin ölümü halinde çocuğun içine düşeceği durumdu. ve 7, 8, 9 yaşındaki çocuklar için yakınlarından birinin öleceğine dair korku duymanın da normal olduğunu öğrendik. ve acı ama, boşanma halinde, çocuğun kendini suçladığını da öğrenmiş olduk. şöyle düşünürlermiş: "ben annemin-babamın istediklerini yapmadığım için boşandılar. ben yemeklerimi yemediğim için boşandılar, ben odamı toplasaydım, kavga etmezler ve boşanmazlardı vs vs" yazık! canlarım benim yav!..

    anneanne-babaannelerin baktığı çocuklarla ilgili söylenen şey ise çok kesindi: bu aile büyükleri, asla anne ve babanın çizdiği çerçeveyi ihlal etmemelidir...

    çocuk ihmali ve istismarı konuları ise gerçekten önemliydi. hele ki çocukların cinsel istismarı konusunu dinlerken, tüylerimiz diken diken oldu. niye mi? durum çok vahim de ondan: türkiye'deki çocukların cinsel istismara uğrama oranları şöyle imiş: 2-5 yaş arası: % 30, 6-10 yaş arası: % 40 ve 11-17 yaş arası % 30. istismarcıların yüzde 96'sı erkek ve (buraya dikkat) % 80'i "çocuğun tanıdığı, bildiği biri" oluyormuş. yani "yabancılarla konuşma" uyarısı maalesef yersizmiş çünkü çocuğun ve ailenin tanıdığı insanlar (yani sapıklar) çocuklara asılıyormuş! sizin de bilmeniz gereken asıl uyarılar şunlardı:
    - çocuk, cinsel istismar gibi bir şeyi kafasından uyduramaz. "filanca benim orama dokundu, buramı okşadı" diyorsa, kesinlikle doğru söylemiştir çünkü hayal gücünde henüz cinsellikle ilgili sayfa açılmamıştır!
    - çocuklar, adını koyamasalar bile, kendilerine yapılanı asla unutmaz ve bu da ömür boyu silinmez izler taşımalarına neden olur.
    - her çocuk potansiyel kurbandır, kimse "benim çocuğumun başına gelmez" deme lüksüne sahip değildir (bakınız, istismarcıların yüzde 80'inin tanıdık biri olması)
    - istismara uğrama mekanı genellikle ev ve okul çevresindeki yerlerdir.
    - istismara uğramak, çocukta fiziksel ve sosyal gelişim açısından gerilemeye, uyku bozukluklarına, gece işemelerine, güvensizliğe, parmak emme gibi davranış bozukluklarına, olayı anımsatan nesnelere ve kişilere karşı sıkıntılı yaklaşım sergilemesine yol açar.
    - türkiye cumhuriyeti yasaları da, çocuk istismarında her vatandaşı ihbarla yükümlü kılmış bu arada. yani, hiç tanımadığınız bir çocuk bile olsa, taciz edildiğini görmüş, susmuş ve ihbar etmemişseniz, siz de suçlu oluyorsunuz ve kanun karşısında hesap veriyorsunuz. (tck 278-279)

    alın bu konuyla ilgili iç acıtan bir gerçek daha: çocuklar, taciz edildiklerini anlamayabiliyorlarmış. nedeni? biz türk halkının çocukları mıncıklayarak sevme alışkanlığı!... buna bir de tacizcilerin yüzde 80'inin tanıdık, bildik insanlar olduğu gerçeğini ekleyin şimdi... evet, durum bu kadar vahim. bu konuyu bize aktaran rehber öğretmenin verdiği örnek oldukça ilginçti. cinsel istismara uğrayan çocukların hemen hepsi, "ben anlamadım ne yaptığını, seviyor zannettim" diyorlarmış. yapılması gereken şey: "boynuna, kulaklarına, göğsüne, orana (neresi olduğu malum) kimsenin dokunmasına izin vermememi istiyorum. eğer ısrarcı olurlarsa, yanından hemen uzaklaşmanı istiyorum" veya "seni bu şekilde kim severse sevsin, bana mutlaka haber vermeni istiyorum, çünkü bu doğru bir sevme şekli değil" gibi cümlelerle çocuğu önceden uyarmak. (hatta rehber öğretmenin kızı, ilk olarak babaannesini şikayet etmiş, "yine beni sıkarak sevdiii" diye. buna öğretmenle birlikte tüm salon güldük ama bunun öncesinde hepimizin gözleri doldu dinlerken...

    isvep kapsamında çocuklarda uyum ve davranış bozuklukları konularında da bilgilendirildik. misal, bir davranış bozukluğu olarak altını ıslatma konusunda ana-babalar çocuklara ya çok sert ya da çok müşfik davranıyormuş. oysa çocuk altını ıslattığı anda uyandırmak, yatağını ve giysilerini değiştirmek, hatta saat gecenin kaçı olursa olsun banyo yaptırmak gerekiyormuş ki, bu davranışın kabul görmeyeceğini, davranışının sonuçlarını yaşayarak anlasın! yalan konusunda da şunu öğrendik: ilk 4 yıl yalan normalmiş çünkü çocuk aslında o yaşlarda yalan söylemez, hayal gücünü konuştururmuş. 4 yaş sonrasında ise çocuğun yalanlarına "verdiğin bilgi beni ikna etmedi, çünkü yanlış" mesajı çocuğa iletilmeliymiş.

    verimli ders çalışma tekniklerini ve ilk yardımı da öğrettiler bize bu arada. çocuklarla iletişime geçme yollarını, bu konuda en sık yapılan hataları vs vs.

    en başta da dediğim gibi, gerçekten hiç bilmediğiim pek çok şeyi öğrendim ve doğru bildiğim yanlışları gördüm bu isvep sayesinde. bu da aslında şu demek: türkiye'deki ilköğretim öğrencisi çocuk sayısı göz önüne alındığında, anne-babalar aslında bi halt bilmiyor. benim işim gücüm yoktu, 5 gün boyunca bu seminere katılabildim. ya çalışan ve hiç gelemeyen ana-babalar? şimdi onların çocukları benimkinden şanslı mı şanssız mı bütün bunları öğrendiğim için?

    isvep iyi niyetle ortaya atılmış ama ülke koşulları gereği neresini tutsan elinde kalan bir proje özetle. e haydi biz eğitimli insanların yaşadığı, iyi bir semtte yer alan iyi bir okulda gördük bu eğitimi. istanbul pilot il olduğuna göre, ben bu eğitimin, asıl ekonomik açıdan "yoksul" sayılan semtlerdeki veliler ve öğrenciler açısından getirisini merak ediyorum ki, bu endişelerimde ne kadar haklı olduğumun delili de veliler arasında yer alan bir ilkokul öğretmeninin anlattıklarıydı: "bu çok güzel bir çaba ama kime ne kadar ulaşacağından emin değilim. çünkü benim okulumda çocuklar, kollarının altında tartılarla, mendil kutularıyla, boya sandıklarıyla sınıfa geliyor ve okuldan sonra hepsi istanbul sokaklarına dağılıp para kazanmanın derdine düşüyor. velilerinin, şu an bu semineri dinlemek üzere okulda olmadığından adım gibi eminim. oysa asıl onların bunları öğrenmesi gerek!" yani... bizim elimize de tutuşturulan sertifikalardan kaç veliye verildiğine, katılımın çok yoğun olduğuna vb dair bir m.e.b. haberi okursanız, bunun gerçekte bir temenni olduğunu da hatırlayın. asıl öğrenmesi gerekenler, asıl bilmeleri gereken şeylerden bi-haber hala... ve onların çocukları da hala "çocuk"...
    (hazeyame 26.09.2009 04:17)


Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.