12 eylül 2010 anayasa değişikliği referandumu

    statükoya indirilen bir darbe, statükonun yıkılması için bir adım bu anayasa değişikliği. toplumsal mutabakat yok diyenler içinse "statüko mutabakat aramaz, statükonun devamını ister" diyorum sadece.
    (14.09.2010 10:47)

boş işler ile uğraşmak

    'burası kodlanabilir istekler bölümü' deyip, konseptin şu an hayli gevşek olduğunu öne sürüp tanım silmek... anlaşılan 'kin defteri' tutulmuş, unutulduğu varsayılıp tanım için ölüm emri verilmiş. tanım yazıldığında silinmiyor, ancak aradan epey bir süre geçtikten sonra "ya öç alacağım biri vardı, sileyim şunun tanımını anasını satayım" demek...

    (29.08.2008 12:54)

yargiclar ordu cizgisine cekilecek

    taraf gazetesi'nin bugünkü manşeti.

    gazete ulaştığı bir belgeyle, genelkurmay başkanlığı bir eylem planını ortaya koyuyor. buna göre üst yargı organları ile tsk'nın aynı paralelde hareket etmesinin sağlanması hedefleniyor. ikinci belgede ise gazetecilerin kullanılması yer alıyor. buna göre basın mensupları ve medya kanalları düzenli temasla yönlendirilecek ve yandaş kılınacak. aynı zamanda üniversite ve sanatçılarla da temasın korunması ve tsk çizgisine çekilmesi hedefleniyor.

    genelkurmay bilgi destek planı adını taşıyan belgeye göre "bazı sanatçı ve yazarların desteklenmesi ve ön plana çıkartılması, tsk karşıtı fikir ve eylemleri ile bilinenlerin yıpratılması hedef alınacaktır." deniyor. taraf'ın ulaştığı belgelerden bir tanesinde ise kanaat önderlerinin yönlendirilerek kullanılması hedefleniyor. buna göre kanaat önderlerinin masraflarının doğrudan veya dolaylı olarak karşılanması da isteniyor. dtp'nin terörist olarak görüldüğü yer alıyor. ayrıca kürt bölgesinin silahla rahatsız edileceği teröre sağlanan desteğin bedelsiz kalmayacağını bölge halkına hissettirmek için sıklıkla arama, operasyon düzenleneceği, ırak'ın türkiye sınırında yaşayan sivillerin ağır silahlarla vurulacağı yazıyor.

    bunları okuduktan sonra "bu devirde darbe olur mu olmaz mı?" diyenler çıkar mı bilmem. ancak tsk'nın 12 eylül'deki gibi değil yeni bir darbe modeline geçtiğini söylemek mümkün. kitleleri yönlendir, yargıyı yanına çek, sanatçı ve yazarları yanına çek, silahlı eylemleri artır... al sana yeni bir kamuoyu. iktidarı devirmeye hazır. hani demokrasi vardı bu ülkede? hani yargıya ve yüksek yargıya güvenmek gerekirdi?

    şimdi kara kuvvetleri komutanı ilker başbuğ ile anayasa mahkemesi başkanvekili osman paksüt'ün başbaşa ve gizli görüşmesini bu tablonun neresine oturtacağız. yargı darbesi dedikleri şey bu. şimdi çıkıp birisi diyebilir ki "sen akp sempatizanı" gibi hareket ediyorsun. ben de diyorum ki: hayır ben demokrasinin yanındayım. her türlü demokrasi dışı hareketin karşısındayım. demokrasinin yanında duranın yanındayım, karşısındakinin karşısında.


    (20.06.2008 12:39)

kendini intihar etmek

    kemal sunal'lık durum.
    (18.06.2008 13:39)

aşık olmak

    üniversitede sağ gibi sol örgütlere mensup eylemcilerin evlerinde de yasak olan durum. alimallah, bir dhpk-c'li ya da mkp'li aşık olunca evden atılıyormuş.

    (18.06.2008 13:23)

google davasi

    ak parti burada davanın ne kadar basit bir şekilde, özensizce, hazırlandığını ortaya koyuyor. başsavcının davayı açmaya karar verdikten sonra delil toplamaya başladığını anlatıyor. yani önceden bir delil toplama, suçlu bulma yok. ve toplanan delillerin büyük bölümünün böye olması enteresan. insanın "bir yerden düğmeye mi basıldı?" diye sorası geliyor.


    iddianameden:

    Yargılama hukukunun temel ilkesi delillerden sonuca gitmek iken, partimiz hakkında açılan davada bu ilke tersine çevrilmiş görünmektedir. Önce dava açmaya karar verilmiş, daha sonra da bunun için delil toplanmıştır. Nitekim iddianameye ek olarak sunulan dosyalarda yer alan gazete haber ve yorumlarının büyük bir kısmı bunların yayınlanmasından yıllarca sonra internet yoluyla derlenmiştir. Bu nedenle bu dava adeta bir “google davası”dır. Başsavcı, çok sayıda haber ve yorumu dava açma tarihine yakın bir zamanda anahtar kelime yazarak “google” arama motorundan arama yapmak suretiyle elde etmiştir. Örneğin, iddianamenin 10, 14, 29, 74, 93, 95, 97, 100 nolu eklerinde yer alan bazı deliller bunlardan sadece birkaçıdır. Bu şekilde internetten elde edilen gazete haber ve yorumlarının 2 Şubat 2008 Cumartesi ve 3 Şubat 2008 Pazar günleri indirildiği görülmektedir. Bu durum Başsavcılığın partimiz hakkında dava açabilmek için hafta sonu tatilinde bile yoğun bir mesai yaptığını göstermektedir.

    İddianamede delil olarak kullanılan gazete kupürlerinin çok az bir kısmı, ilgili gazetelerden günü gününe kesilen kupürlerden oluşurken, büyük kısmı ise sonradan belli bir zaman diliminde gazetelerin internet sayfalarından arşiv taraması yapılarak çıktı alınmak suretiyle verilmiştir.

    Öte yandan iddianame eklerinde delil olarak sunulan gazete kupürlerinin bir kısmında sadece gazetelerde partimizle ilgili yer alan haber ve yorumlara yer verilen kısımların fotokopisi sunulmuş, ancak, gazete adı ve yayın tarihi belirtilmemiştir.

    iddianamede Talim ve Terbiye Kurulu’nda kadrolaşmaya gidildiği yönündeki iddianın delili olarak sunulan gazete haberinin “YARSAV Yönetim Kurulu” imzasını taşıyan bir kağıdın arka tarafına yapıştırılmış. Başsavcılığın partimiz aleyhine kullandığı delillere ait belgelerden birisinin YARSAV’a ait bir yazının arkasına yapıştırılmış olması, bu delilin YARSAV’da oluşturulduğu izlenimini vermektedir.

    İddianamede, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın “Reformlar sancılı olur… Tarihte de bu reformlar gerçekleştirilirken birçoğu kanlı oldu. Bu konuda sabır ve zamana ihtiyacımız var. Önemli olan bir şeyi yaparken kırıp dökmemek ve bu da bizim hassasiyetimiz. Yolumuza da bu şekilde devam edeceğiz.” (s.85) şeklinde beyanda bulunduğu ileri sürülmüştür. Binali Yıldırım’ın bu konuşması çeşitli basın organlarında yer almış, bunlardan sadece birisinde “kanlı oldu” ibaresi geçmiştir. Oysa bu konuşmaya yer veren çok sayıdaki diğer yayın organlarında bu ibare kesinlikle bulunmamaktadır.

    iddianame gibi, esas hakkındaki görüş de baştan sona “emperyalizm”, “ihanet”, “irtica”, “mürteci”, “din tacirleri”, “tertipçi”, “sömürgeci”, “mandacı”, “işbirlikçi”, “gerici”, “iç ve dış odaklar” ve “siyasi hegemonya projesi” gibi hukuken tanımlanması imkansız ve fakat belli bir siyasi/ideolojik tavrı yansıtan kavramlarla doludur.

    Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili olarak iddianamede yer alan 46 nolu iddianın delilleri arasında bulunan bir gazete kupürünün üzerinde el yazısıyla “RTE röportajı” şeklinde bir ifadenin bulunması da, delillerin siyasi yaklaşımla toplandığını göstermektedir. Türkiye’de bazı köşe yazarlarının Başbakanı sözde tahfif için kullandıkları jargonun iddianame eklerinde el yazısıyla kullanılması düşündürücüdür.

    Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 22 Ağustos 2001 tarihli bir gazetede yayınlanan açıklamasına yer verilen iddianamedeki 5 nolu ek, bu haberin üzerinden yedi yıldan daha fazla bir süre geçtikten sonra, 10 Mart 2008 tarihinde ilgili gazetenin internet sayfasından indirilerek elde edilmiş ve delil olarak sunulmuştur.

    Başsavcılığın esas hakkındaki görüşünde, Siyasi Partiler Kanununun 106 ncı maddesi uyarınca, idari mercilerin siyasi partilerle ilgili yasak fiil ve haller hakkında edindikleri bilgileri Başsavcılığa bildirmeleri gerektiği halde, AK Parti hakkında “eklenen yüzlerce kanıttan hiçbiri(nin) bu kanaldan intikal ettirilmemiş” olduğu, bu “kanıtlar”ın tamamının Başsavcılık tarafından re’sen yapılan araştırma sonucunda edinildiği belirtilmektedir. Başsavcıya göre “bu durum bile davalı partinin kamu görevlileri üzerinde yarattığı etkinin açık göstergesidir” (s.23). İddia makamı tarafından partimiz aleyhinde ileri sürülen delillerin büyük bir kısmı gazete haberleri ve yorumlarından oluşmaktadır. Bu haber ve yorumların, gerçeklikleri başka ikna edici delillerle desteklenmedikçe, tek başına delil olma vasıfları bulunmamaktadır.


    Örneğin Başbakan’ın New Straits Times’a verdiği mülakat iddianamede ve ardından da esas hakkındaki görüşte tahrif edilmek suretiyle delil olarak sunulmuştur.
    Başbakan’a atfedilen ‘‘Modern bir İslam devleti olarak Türkiye, medeniyetlerin uyumuna örnek olabilir’’ (s.27) sözü, iddianamedeki çarpıtmalara dayalı kurgulamanın tipik bir örneğidir. Başbakan’ın Malezya’da yayınlanan New Straits Times adlı gazeteye verdiği mülakat söz konusu gazetede İngilizce’ye çevrilerek yayınlanmıştır.
    Ek’te dönemin Star Gazetesinin talebi üzerine Malezya’nın Türkiye Büyükelçiliği tarafından gönderilen ve anlaşılan oradan da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına iletilen New Straits Times (NST) gazetesinin söz konusu mülakata ilişkin sayfalarında Başbakan Erdoğan’ın “İslam devleti” anlamına gelebilecek hiçbir sözü bulunmamaktadır. Delil olarak sunulan kısmın İngilizcesi şöyledir:
    “NST: What role would Turkey want to play in global affairs as a modern Muslim nation?
    Erdogan: Turkey can serve as a model of how Islam and democracy can coexist in a harmonious way. Turkey will prove (Samuel) Huntington wrong when he said that there would be a clash of civilisations. Turkey can show that harmony of civilisations is possible.”
    Nitekim, bu mülakatın Türkçe orijinali Başbakanlık Basın Merkezi’nin resmi internet sitesinde tam metin olarak yer almıştır. Mülakatın ilgili kısmı şu şekildedir:
    “SORU: Türkiye modern Müslüman bir ülke olarak, ne gibi bir rol oynamak ister?
    BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN: Türkiye, İslâmiyet'in ve demokrasinin, ahenkli bir biçimde birarada bulunabildiğini gösteren bir model olabilir. Türkiye, bir medeniyetler çatışması yaşanabileceğini söyleyen Samuel Huntington'un yanılmış olduğunu kanıtlayacaktır ve medeniyetlerin ahenk içinde yaşamasının mümkün olduğunu gösterebilir.”(EK-3)


    İddianamede, Meclis eski Başkanı Bülent Arınç’ın “laik devlet ilkesine aykırı eylem ve demeçleri” arasında, “Başkanlığını yaptığı TBMM’nin mescidinde Kuran kursu açıldığının yazılı basında yer aldığı” şeklinde bir ifadeye de yer verilmiştir (s.57). Başsavcılık konuyla ilgili biraz araştırma yapmış olsaydı, bu haberin tamamen düzmece olduğunu öğrenebilirdi. Nitekim bu konuda CHP Denizli Milletvekili Mehmet Neşşar tarafından TBMM Başkanı Bülent Arınç’a yöneltilen “TBMM kampusü içindeki mescitte Kur’an Kursu açılıp açılmadığı” şeklinde bir soru önergesi üzerine mesele aydınlatılmıştır.

    (18.06.2008 12:28)

allah a tanrı demek

    bir veli kişi ile müridi bir yamaçta dolaşırken hasıra sarılıp aşağı yuvarlanan bir çobanı görürler. çoban hasırın içinden çıktığında şu soru ile karşılaşır: "ne yapıyorsun?"
    hasırdaki adam "allah'a ibadet ediyorum." der. bunun üzerine ilim sahibi adam "ibadet öyle yapılmaz. namaz ile olur" deyip namazın nasıl kılınacağını abdestin nasıl alınacağını anlatır. ardından müridi ile bulundukları yerden ayrılmak üzere kayığa binerler. kayık biraz açılmıştır ki çoban suyun üzerinden koşarak kayığa doğru gelmektedir. veli kişinin yanına gelip namazla ilgili bir ayrıntıyı tekrarlamasını ister. bunun üzerine veli kişi "sen bildiğin gibi ibadet et" der ve hemen oradan ayrılır.

    bu hikayede de olduğu gibi aslolan şekil değildir. elbette dil açısından bir önemi vardır ancak aslolan kalptir, vicdandır. kalben inanıyorsa sorun yok. en nihayetinde doğru yolu bulacaktır. tanrı diyen birine dinsiz demek, onu dinsiz olduğunu düşünmek yanlıştır. o öyle bilmiş, tanımış, öğrenmiştir. bunu eleştirmek yerine saygı duymak, yanlış olduğunu düşünüyorsan "buna dini sevgiyle anlatamamışım demek ki" diye düşünmek gerekir. karşıdakini suçlamak yerine insan kendine çekidüzen vermeli, hatayı biraz kendinde aramalı.
    (18.06.2008 12:15)

darbeye karşı 70 milyon adım yürüyüşü

    27 mayıs'ı geride bıraktık, 9 ve 12 mart'ı geride bıraktık, 12 eylül'ü ve 28 şubat'ı da geride bıraktık. "artık bu ülkede darbe olmaz" deniyor denmesine de, olmaz mı gerçekten. nokta dergisinin kapanmasına yol açan darbe günlükleri 2003-2004 yıllarında ayışığı ve sarıkız adıyla iki darbenin önlendiğini gösteriyor.

    baktılar olmadı. şimdi ne yapılıyor. yargı üzerinden bir darbe inşa ediliyor. ilker başbuğ ile osman paksüt'ün bir araya gelmesi buna işaret ediyor. neden gizlediler çok sıradan bir görüşmeyse? neden merkez medya bunu sorgulama ihtiyacı bile duymuyor? neden ahmet necdet sezer'in liderliğinde darbe taraftarı görünümündeki kişiler bir araya gelip türkiye için yeniden bir don biçiyorlar? neden 27 nisan bildirisi yayınlandı? neden ak parti'ye karşı bu kadar saçma bir iddianame ile kapatma davası açıldı? hepsinin tek nedeni var. siyasi iktidarı uzaklaştırmak. bu geçmişte silahlı askerle oluyordu. şimdi kapı arkalarından 28 şubatlarla, yargı ile medya ile yapılıyor. yeni bir darbe filmi vizyona konulmak isteniyor. demokrasi işte burada ortaya çıkıyor. "demokratım" demekle olmuyor. bu darbelere karşı durmak demokrasinin bir gereği. sivil toplum örgütleri de bunu elbette desteklemeli.

    bugün ak parti'nin birçok eksik yanı var. ancak darbe taraftarlarının kapı arkasından yürüttüğü çalışmalardan dolayı bunları tartışamıyoruz. iktidar partisinin demokrat olmadığına vurgu yapılıyor. en azından milletten aldıkları oy ile iktidara geldiler. en azından darbe taraftarı değiller. en azından demokrasiye sahip çıkıyor ya da öyle görüntü veriyorlar. chp açıktan darbeyi teşvik etmiyor mu? mhp buna sessiz kalmıyor mu? diğer partiler başka hesaplar peşinde koşmuyor mu? abdüllatif şener kurt misali, boşta kalacak bir postu kapma derdine neden düştü?


    (18.06.2008 10:14)

milli takım oyuncularının öss ye girmesi

    önümüzdeki sene benim de talep edeceğim hededir.
    (18.06.2008 10:02)

atatürk ü sevmeme hakkı

    neticede Atatürk de bir insandır, bir siyasetçidir, bir komutandır. hata yapabilir, icraatlarını beğenmeyen de beğenen de olabilir. sevmeyeni de sevmeyeni de olabilir. Atatürk'ü ilahlaştırmak, 'onu nasıl sevmezsin, nankör, al sana 5 yıl hapis cezası, savcılar göreve' demek haksızlık olur. bugünkü hükümet çıkıp Menderes'i sevmeyene 15 ay hapis cezası öngörse ne olurdu? bu açıdan da bakmak gerekiyor.

    hem bir yandan modern toplum diyeceğiz. öte yandan ise aşklarıyla, devrimleriyle, savaşlarıyla türkiye tarihinin en büyük kırılmasını yaşatmış birini tartışılamaz hale getireceğiz. çok çelişkili bir durum. hakaretin olmadığı bir yerde Atatürk'ü de tartışmalıyız, konuşmalıyız. bir insan tanımadığına, bilmediğine düşman olur. resmi tarih ile, bu tür zorbalıkla Atatürk'ü de bir başkasını da sevdiremeyiz.

    bugün insanlar "Allah'a inanmıyorum" diyor, Peygamber efendimiz için "ayetleri değiştirdi" diyerek, bir nevi sahtekar sıfatı yaftalıyor. toplumda bu tip insanlar da yaşıyor. lakin konu Allah'ın yarattığı bir kul olan Atatürk'e gelince, sanki Allah'tan ve Peygamber'den daha yüce bir varlık haline getiriliyor. adam bakıyorsun yanında Allah'a küfrediyor, ses seda yok. ancak "Atatürk'ü sevmiyorum" deyince kıyamet kopuyor. artık bu çifte standartı bırakalım, toplum yaşayan bir varlık. laikliği benimsemiyor olabilirsiniz, cumhuriyeti kabullenmiyor olabilirsiniz, şapka devrimine karşı çıkabilirsiniz. ancak bu kavramları kanunlarla tartışmasız hale getirirseniz terör örgütleri çıkar, yasadışı yönlere kayış başlar.



    (14.06.2008 16:57)

servet çetin

    avrupa şampiyonası'nda gönlünü ortaya koyup oynayan oyuncu. garanti'nin reklamındaki kadar var. gönlünü ortaya koymasının yanı sıra bir kale gibi set çekiyor rakip oyunculara. türkiye'de pek rastlanmayan profesyonellik onda fazlasıyla var.
    (13.06.2008 10:13)

allah nazardan saklasın

    dilencilik a.ş.'nin kullandığı argümanlardan bir tanesi. artık sektör haline gelen dilencilikte bu sözler çok sıradanlaşmıştır.

    (13.06.2008 10:09)

beklenen an gelecekse çekilen çile kutsaldır

    insanları kalıplar içinde yaşatmak için ortaya atılmış sözlerden bir tanesidir.
    (12.06.2008 17:32)

yabancı manda altında daha özgür olabilirdik

    türkiye'de bugün kim mutlu. sadece bir kesim, onlar da iktidarlarını kaybetmeme mücadelesi veriyor. kemalizm ideolojisinin ardına sığınıyorlar. kemalizm adeta bir din gibi algılanıyor. atatürk zamana göre her şeyden yararlanmasını bilmiş. biz ise onun bir dönem kullandığı argümanları dinselleştiriyoruz, onlara tapmamız isteniyor. bu kızların söyledikleri de elbette kendi açılarından doğruluk payı içerir, içermez. bu tartışılır. ancak olayı tartışma noktasından uzaklaştırmak doğru değil.

    hiç kimse vatanını bir yabancının yönetmesini istemez. bunun için mücadele etmedik mi hepimiz kurtuluş savaşı'nda. ancak savaştan sonra asıl savaş başladı. ezan türkçeleştirildi vatandaş onaylamamasına rağmen, osmanlı'nın torunları sürgün edildi, dinle ilgili birçok sorun yaşandı. toprakları uğruna kanını verdiğin yerde, sorunlar yaşıyorsan ve yurtdışına kaçıyorsan bunu düşünmek gerekiyor. avrupa'da amerika'ya japonya'dan avustralya'ya kadar birçok türk öğrenci bilim hayatına bu ülkelerin üniversitelerinde devam ediyor. demek ki mutsuz. demek ki istediği gibi yaşayamıyor. demek ki kaçması için bir zemin var. neden kaçtığını, neden sevmediğini sorgulamak yerine ihanetle suçluyoruz. peki bu ihanete kapı aralayanlar da hain değil mi? atatürk'ün kurduğu cumhuriyetin üzerinde güç mücadelesi yapanlar hain değil mi o halde?
    (12.06.2008 17:29)

ilker çınar

    uzman jandarma çavuşluktan, uzman jandarma papazlığa terfi etmiş ve daha sonra misyonerlik hareketlerinden memnuniyetsizlik duymuş olacak ki jandarma genel komutanlığı tayinini misyoner karşıtlığına çıkartmış, uyarıcı göreviyle görevlendirmiş ve müslüman olmasına izin vermiştir. yeni görevi ultra milliyetçi kıdemli uzman jandarma imam. üç yıl önce hulki cevizoğlu'nun programında, zekeriya beyaz hocanın huzurunda tekrar islam'a geçmiştir. bu adam gibi hareket eden birçok insan var, bunların sivilliği tartışılmalı. tıpkı nokta dergisinin kapağında yayınlayıp kapanmasına neden olan genelkurmay başkanlığı'nın sivil toplum örgütlerini kullanmasını deşifre etmesi gibi... jandarma hıristiyan olup istihbarat yapıyor, sonra bakıyor olmuyor, ajitasyon ve provokasyona başlıyor. ne diyor: türkiye hıristiyanlaşıyor, misyonerler cirit atıyor diye yaygara kopartıyor. sonra bir sürü cinayet geliyor ve türkiye dünyada ırkçı bir millet diye tanınıyor, böyle bir sıfat yapıştırılıyor. ilker çınar denilen adam ülkeyi dolaşıp adeta misyoner avı başlatıyor. ondan sonra da trabzon'daki rahip santoro cinayeti, malatya'daki zirve yayınevi baskını ve hrant dink cinayeti meydana geliyor. çeşitli illerde hıristiyanlara saldırılar düzenleniyor. çıkıp bu işin içinde kontrgerilla yok diyebilir miyiz, jandarma yok diyebilir miyiz? allah jandarmaya akıl fikir versin, artık bu adamı ve kendini emekli etsin. bu adamın müslüman olmasının altında emeklilik vaktinin geldiği mi yatıyor bilinmez. emekli sandığı mersin bölge müdürlüğü'nde 'uzman çavuş' sıfatıyla sigorta sicil kaydına rastlanan bu muvazzaf vatandaş, türkiye'ye yarar yerine ne kadar zarar verdiğnin farkında değil eminim. yukardaki cinayetlerle jandarmanın bağı sorgulanmaya başlayacak. bakalım neler olacak?
    (12.06.2008 17:11)

sayfa: 1-2-3...-13

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.