son beğenilen tanımları genel istatistikler
göğüs diye hitap etmeyi daha çok istedim, denedim hatta, ama meme bir başka yakışıyor sana, sanki memenin kadınlığı yok göğüste, veya goğüs kelimesi çok yobazlaşmış, tikileşerek kibarlaşmış adeta, anneliğini yitirmiş; daha çok almak yüklenmiş, göğüse yaslanarak şefkat, ilgi ve sevgi almak gibi mesela. memelerinin yabani ve ilkel beslenme aracı olmasına kurban. aylardan beri hasta olan bir ninenin kanserli vucüdünün bir parçası olan kanserli yorgun ve sarkık memeleri. aslında bir kaç yıldır her tarafını kuşatma altına almış kanser. toprak olmaya mahküm artık o sarkık memeler ve şuan çoktan kokmaya başlamıştır bile. bir çok inançta vardır topraktan yapılışımız, gelişimiz kimsenin gördüğü bir şey olmasa da. toprağa kavuşmamız veya ondan gelişimizin gerçekliği durumunda toprağa dönüşümüz ise hergün şahit olduğumuz, gördüğümüz, yaşadığımız ve yaşayacağımız bir gerçektir. nineden bildiğim herşey gözlerimin önünden hızla geçti, bilmediklerimi de bir soru işareti olarak eklediğimde, kocaman bir hayat filmi geçti, bitmek bilmedi. en çok sevdikleri ve son anına kadar yaşadığı sevgiler kaldı aklımda. ne kadar çok kişiyi saklamış meğer kanserli hücrelerin ardında. o gün, toprağa gömüldüğü o gün çok şey istedik, çok şey hayal ettik, keşke ile başlayan çok cümle kurduk ama hiç birinin sonuna gelemedik. vazgeçtik hep beraber istemekten. elmizdekilere bakalım dedi birileri, ve nine ile ilgili keşkelere derman olabilecek elimizdekileri aramay başladık. işte topraklaşmaya balşamış milyonlarca an ve anı kaldı hepimize, yağmur değdiğinde havaya kalkan, rüzgarla bize gelecek sarkık memelerinin toprak kokusunu almak isedik her bayram. o şekilde andık, kaybettik ve bir daha asla keşke diyememeyi öğrendik o gün. vucüdünün her bir anını, anısını bize bağışladın, tüm dünyaya yaydın, ve topraktan doğacak yeni her bir anın ve anının annesi oldun. sen ve sen gibi ölen herkesten doğan herkesin annesisin. sen topraksın ve bu olabileceğin en yücedir. sarkık memelerinin değdiği toprak kutsaldır ninem.
aslında belki de bir hatadır mutluluk, mutsuzluk veya tüm bunlar gibi hissi gerçeklerin sebebinde boyut tartışması yapmak. büyük bir mutluluk sebebi ne olabilir mesela? nedir büyük olan? kocaman düğün yaptık hep beraber mutlu olduk, kocaman pasta aldık köpek gibi eğlendik, yılbaşı ağacı diktik süsledik bu orta boy, ee bir de çorabımızın deliklerini diktik kış aylarında soğuk ufak evimizde, dikmek dikmektir ama bu daha ufak, hem daha çok mutluluk verici... ne garip şeyler bunlar. küçük bir şeyin herhangi bir görev yapması çok ilginçtir zatı itibarı ile nedense, mesela bir karıncanın kendi cüssesine oranla kat kat daha büyük bir tohumu taşıması hayranlık uyandırır. demekki aynı örnekten yola çıkarak ufak bir sebep sonuç bağdaştırılması yapılabilir, şöylrki: - karıncanın büyük tohum taşıması müthişdir - karınca küçük bir şeydir, tohumsa (nispeten) büyüktür - küçük şeyler mutluluk verebilir - mutluluk büyük bir şeydir (kıyas) - mutluluk müthiş veya acayıp bir şeydir soru işareti tam bu cümlenin sonuna gelmeli. mutluluk sadece bir histir, gerçekleşmesi içinse nedenlerin boyut incelemesi pek sonuç doğurucu bir olay değildir. mutluluk, boyutu ne olursa olsun olağan bir durumdur, olunmalı, olunmamalı, şiddetle önerilir önerilmez, farketmez... ama bir gerçek vardır, başlığın eş anlamı bu olmalı bence: - insan, insanlık unutkandır. yada şöyle, unutkan insanın nankörlüğü sebebine gelince, olağan bir durum her ne kadar nötür bir durum olsa bile yani herhangi bir kutba yönelik bırakın yakınlığı, eğilimi bile olmayan durumlarda unutulur. ancak bunun dışındaki herşey olağandışı oluverir. ne olur ne olmaz, süreklilik dışındaki herşey hangi kutup olursa olsun pozitif yada negatif farketmez, olağanüstü oluverebilir. işte yaratan insan zihniyetinin en büyük hayali, değişiklik.farklılık.
lan oğlum, bıdııdı..! naber lan...?! hatta naber lan kız?! hadi lan!!! lanlı manlı konuşma lan benle yada bebnlen hatta benlan! bırakın lan kadını! lan sen kim oluyon da bıdı bıdı...?!?
adem kelimesi çok bilindik bir yerden gelir, tüm kutsal kitapların ortak hikayelerinden, adem ve havva * kıssası. olmuş mu olmamış mı, doğru mu yalan mı hikaye mi masal mı, oraları ile hiç ilgilenmiyorum. asıl mevzu hikayenin kahramanlarıdır. havva ana girer adem babanın kanına, o da şeytanın aklına uymuş, gel adam şu memnu bici bici'lerden yiyelim der. hoşmuş, güzelmiş diyorlar. birinci hata burada, koskoca adem sormaz kim diyor, kimler diyor diye! ee adamcağız uyuyo dolaysız olarak havva ana ve dolaylı olarak da şeytanın aklına tabi, gidiliyor o'na, sorguya çeker, ulan ben demedim mi size bundan yemeyin diye? ne oldu? efendim biz aa, şey, kem küm, toplayın pılınızı pırtınızı yallah! nereye baba? buralar sizi bozdu, size göre değil, adam değilsiniz lan siz! haydiie yeryüzüne inin de görün bakalım, artık oranız buranız da görünür, utanın da görün gününüzü. * işte bunda eksik bir şeyler var, hatta hata var bariz. dini inançların temelindeki kutsal kitaplar, en köklü inanç kaynakları olarak bilinir değil mi? peki tüm bu hikayelerde aynı şeyi görürüz, o da şudur: bu çift adam olsaydı şimdi cenette hurilerle nurilerle sarmaş dolaş takılıyor olacaktık, meyler dalları sarkık üzüm bağları, nehirler ookh...ee ne oluyor da suçlu bellenen bu insan * örnek insan oluyor? adam gibi olmak diye bir şey çıkıyor? bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?! bu bir çelişki değil de nedir? ha ataist olanın inşallah demesi ile alakası yok bu durumun, yani ne olur böyle tartışmalara mahal vermesin bu satırlar, bulandırmayalım... olay köklü bir mantıksal hatadır. inanç temel kaynaklarındaki bilinen, idrak edilen ve kabullenen bir hataya göz yummaktır. bu sadece bir dil hatası değil yani, adam gibi adam olmak hoş bir şey değil, kekliktir, enayiliktir, pısırıklıktır. yani alper hayvan olmaya devam etsin bence ama bunlar olmasın. adam gibi adam bee, karının *, şeytanın aklına uyan, kendi kafası çalışmayan, hatun ne derse odur tamam karıcım diyen, yasakları bile bile çiğneyen, sonra da eyvahlar olsun bana diyen bir adam, birde soyundan gelen herkese de bu hatanın bedelini ödeten! adam gibi adam olmak şekilde görüldüğü üzere, hiç hava atmaya sebep bir durum değildir, utanç sebebidir keza! ee bir sorundan bahsettik birde çözüm sunalım en azından. şu olabilir, alper adam gibi adamdır, yani mükemmel bir şey, delikanlı, şu bu değildir. adam gibi hata yapar, yapabilir, çünkü adam * * olmak bunu gerektirir. insan hatakardır. alper de yapar, ama önemli şudur: hikayede de gördüğümüz gibi şeytanı şeytan yapan hatasının devamıdır, oradaki adem baba ile şeytan arasında bir fark olmasını temenni edelim, hatakar da olsa insan olmaya çalışalım. düz adam olmak var bir de, burdadaki düz olmak mal olmak demek değil. işte adam gibi adam yerine bu bir alternatif'tir. kullanmak isteyen herkese serbestdir, ben yaptım. *
denilecekki şayet, amerikayı yeniden keşfetmenin ne yararı vardır, evet bu ve buna benzer konuların ortak özelliği budur çünkü, farketmez nereden, ruhumuza ulaştığı anda, evet ben bunu biliyordum-biliyorum tepkisi uyanır ki bu durumda sukünet önerilir. nerden kısmı ise duyu babında ortaya atılmıştır, yani kulak, burun, boğaz, göz, el-kol ve diğer iletişim araçlarımız *. heyecan verici olmaya başlıyor değil mi... bunların hepsi birer tanımdır elbette, her biri bir kaç harflin muntazam dizilişinden meydana gelmiş bir şeyler anlatmaya çalışan kelimelerdir, dil dediğimiz yapay bütünde. yani yine panik yok, herşey kelimelerden ibaret sadece. yani kelime iken word olabiliyor. buradaki bu değişim sadece bir gerçeğin değişimidir. ancak bu değişim örneğimizdeki gibi sadece şekilden dolayı gerçekleşen bir durum olmayabilir. işte gerçeklik durumu böyle bir şeydir. kolayca görülüyor ki gerçek her ne kadar değişmiş olsa da hakikati değişmemiştir kelimemizin! amerikayı yeniden keşfetme konusuna gelince de kolayca kanıtlanmıştır ki bir varlığı farkettirmenin en temel, belki de bence en kolay yolu değişim denilen bir hadisedir. nasıl mı? ok veremeyenler için tekrar: kelime'nin word olarak değişim sürecinde, hepimizin varlığından ve özünden haberdar olduğumuz kelime'yi farketmemiz sağlanmıştır. yani dış görünüş değişimi sureti ile alışılagelmişliğin dışına çıkarak bir hakikatin üstüne ışık tutuldu, bol köpükle üstündeki dumanı kiri yıkandı yada *! demekki neymiş? zaman zaman amerikayı yeniden keşfetmek de gerekliymiş, orada öylece dursa, ikiz kuleler inmese, lisede katliam yaşanmasa, obama seçilmese, bush el kol hareketi yapmasa ve doldurun artık devamını olarak şeyler yaşanmasa amerika gerçeği amerika hakikatı olamayacak! * * bir de * nalan olarak kavranan bir şey vardır. bir gerçek yani! farsça'da ağlayan, zırlayan, nale yapan birey demek, hemde süreklilik vardır kelimede. yani ısrarla ve devamlı bir şekilde ağlayan bu nalan bizim bildiğimiz nalan'dan çok farkı birşeydir. yani bir yerlerde kimse çocuğuna nalan ismini vermezken, bir yerlerde hiç sakıncası olmayan normal bir durum, bir gerçek olabilir. peki sebep nedir? çünkü bu örnekteki geçiş sürecinde, dış görünüm olan şekil sabit iken, ki bu bir gerçektir, mahiyet ve öz olan bir hakikat değişmiştir. bunu yazmaya hiç gerek yoktur aslında, hani işin gizemi kalmaz diyenler olabilir ama, net bir biçimde soymak isterim: şekillerde görüldüğü gibi, kelime'nin word'leşmesi sürecindeki bir gerçek hakikati değişmeden değişebiliyorken, nalan örneğinde ise her ne kadar gerçek aynı kalmış olsa da hakikatin ne denli değiştiğini kolayca gördük. peki burdan çıkacak olan asıl sonucu hiç yazmaya gerek yoktur diyenler *? bu kadar laftan sonra anlamasa da olur...sonra belki tavla atarız. işte yine görüldüğü üzere herşey analiz edilen duyulardan, karar verilen emirlerden, ağızdan çıkan seslerden, harflerden, kelimelerden, cümlelerden, dillerden meydana geliyor. tüm iletişimimiz bu kadar ile sınırlıdır yani. her ne kadar gözler, ses tonları, yükselmeler alçalmalar, el kol hareketleri ve mimiklerden destek alınsa da bu anlatmak istediğimin hakikatini değiştirmez yani! işte yine görüldüğü gibi, iletişim denilen hadisede bir geçiş süreci yaşanmaktadır, bu bir içsel süreç, bir de dışsal olanı vardır bunun, yani yolda getirilen yumurtaların kırılması gibi bir şey, üçe beşe bakılmaz demeyin, beş gelenin üç kalması yani. heleki rüzgarlı ve yağmurlu havalarda...bu süreçte yine iddaalı bir genellemeye giderek açıklıyorum, çoğu zaman asıl hakikatlerden geriye sadece bir takım gerçekler kalıyor, çünkü unutkanlık diye bir şey var. yani alışkanlık dışında bir de unutkanlık engeli var. alışmamalıyım konusunda dikkatli olmayı unuturuz! * için neyse dışın o olsun ile alakası yok anlattıklarımın, aslında bu durum anlattıklarımın kasıtlı bir çeşididir sadece. yani yazdıklarım sınırsızca hakikati sınırlı sayıdaki işetişim aracını sınırlı bir şekilde kullanmaktan kaynaklanan bir durumdur sadece, yapacak hiç bir şey de yoktur. şiirler yazılır, resimler heykeller yapılır, sözlükler doldurulur mesela, şu olur bu olur, hep bir çabadır daha çok daha iyi anlaşılabilmek adına, daha'ya ulaşmak adına, yetersizlik ve peşinden gelen memnuniyetsizlik var. bunu gidermek için ise yapılan hata şudur: bir şeyler yeniden şekillenir, şekillendirilir, yine devam eder eksiklik... çabanın asıl amacı ise bir hakikat varetmek, başlangıcı * * hiçliğe uzanan bir hakikat var etmek, bilebildiğimiz ilk'i, analiz edilen duyular olmayan ve karar verilen emirler, ağızdan çıkan sesler, harfler, kelimeler, cümleler, diller gibi devam etmeyen bir hakikat. öylece bir duruş, bir varış, tek olacak kadar sınırlı ve bu sebepten dolayı da o kadar sınırsız. tüm bunlara klavye, ekran, elektronlar, * * eklenirse, gerçekten klavye ile anlatmanın imkansıza yakın olduğunu düşündüğüm bir şeyler yazmak gibi bir riske giriştim. ellerim titremiyor belki ama yine de korkarım hazmi ağır gelebilir. demekki neymiş, amerikayı yeniden keşfetmenin hiç mahsuru yokmuş! benim diyebileceğim tek yerim, benim diyebileceğim tek zamanım, başlangıcım ve bitişim olsun dilediğim, hayalim! işte bu cümledeki benim'lerin ve hayalim'in hakikati... hakikatim.
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |